Tarih Boyunca Aşk
«Erotizm», Pasolini sinemasının baş öğelerinden biri olarak sonuna dek varolacaktır Pasolini sinemasında. Ama, Pasolini, özellikle eşcinsel bir eğilim gösterdiği için şaşırtıcı, giderek şoke edici bir nitelik taşıyabilecek bu erotizmi, öylesine doğal ve doğanın bir parçası gibi sunacaktır ki, bu erotizm, doğadaki en arı, en katıksız, en kendinden olan şeylerin güzelliğini taşıyan bir şiire erişecektir.
Marksist / hıristiyan Pasolini, filmlerindeki erotizmle, sanki dinler öncesi çağların, doğanın tek güç ve tek egemen olduğu, cinselliğin yaşamın ayrılmaz parçası, giderek belli-başlı öğesi olduğu bir dönemin cinsiyete verdiği yeri vurguluyordu : Çekinmesiz, sakınmasız, su içer gibi yapılan ve uygulanan bir cinsiyet. Pasolini’nin bu putperest cinsiyet anlayışı, sinemasının önemli olmayan, ama en çarpıcı olan bir ögesiydi.
“Aslında bu ziyaretçinin bir pagan
bereket tanrısı olduğunu düşünmüştüm; sanayi öncesi bir tanrı, güneş tanrısı,
İncil’deki tanrı. Doğal olarak gerçeklerle yüzyüze gelince ilk fikrimden
vazgeçtim ve ziyaretçiye bu dünyanın dışından gelen metafiziksel bir görünüm
verdim. O, şeytan olabilirdi ya da Tanrıyla şeytan karışımı. Önemli olan özgün
ve karşı çıkılamaz bir şey olmasıydı. ”
Etiketler:
Pasolini
Pasolini ve İnanç
"Eğer benim bir inançsız olduğumu biliyorsan, beni benden
daha iyi tanıyorsun demektir. Bir inançsız olabilirim, fakat bir inanca özlem
duyan bir inançsızım ben."
... İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğu kabul edilirse, ben, İncil efsanesinin dışındayım demektir: inanmayan bir adam olduğumdan, böyle bir düşüncenin dışında kalacağım bellidir. Ama İncil efsanesi derken, sözcüğü en geniş anlamında alıp, dinsel bir efsaneden söz ettiğimiz kabul edilirse, o zaman buna çok yakın olduğum görülür.... Estetik bir uç nokta değildir. Bunu genel olarak sinemadan söz ederken söyledim ve burada çok karmaşık bir kuram alanına giriyoruz. Ama kısaca özetlersek; Sinema birebir yaşantıya benzer, çünkü her birimizin önünde doğuştan ölüme değin aralık vermeksizin arkamızdan gelen, gözle görünmeyen bir kamera vardır. Gerçekte sinema yaşantımız süresince sonsuz bir sekans düzlemidir; bu nedenle gerçek göstergebilimiyle sinema göstergebilimi aynı bilimlerdir.
Etiketler:
Pasolini
TEOREMA
Kluge ile üst üste izleyebilmiş
olmam, hem rastlantı, hem büyük şans: Pasolini, Teorema, 1968
Sinemanın bir sanat olarak
ölümüne kesin, tılsımlı bir tarih aramıyorum, böyle bir şey yoktur, ama 1968,
pek çok toplumsal gelişme için olduğu gibi sinema için de anlamlı bir dört yol ağzı
yaratmış, besbelli.
Teorema, şematik, bağırgan
bildirisine karşın sessiz, daha doğrusu yeterince sesli bir film. Pasolini’nin
Marksizm-Hıristiyanlık-cinsellik üçgeninde kurmaya çalıştığı olanaksız bireşimi
önümüze sürüyor. Milano'lu, ortayaşlı, sanayici bir büyük burjuvanın evine
yabancı bir konuk geliyor. Onunla, karısıyla, oğluyla, kızıyla ve evin
hizmetçisiyle yattıktan sonra, gelişindeki kadar ani çekip gidiyor - onu bir
daha görmüyoruz. Arkasında, düzenlerinden devrilmiş, içinde yer aldıkları
boşluğu bütün çıplaklığında gören, çıkış noktası bulmak için çırpınan beş kişi bırakıyor:
Çıkış, mistik yoldadır. Film biterken, anlıyoruz ki, gelip geçen yabancı İsa
değilse, Pasolini'nin söylediği gibi Tanrı'nın ete kemiğe bürünmüş hâlidir.
Pasolini'nin değer sistemi, o
yıllara bakıldığında anlamını kazanıyor gerçi, ama bu sistemle herhangi bir
ortaklık taşımıyorum ben. Sınıf savaşı, din, çoğul cinsellik - reçetenin çözüm
getirmediğini hayat gösterdi çoktan. Bu sancılı arayışı Batı toplumları,
bireyleri yaşadılar; onlara bir çıkış getirmedi. Şimdi sıra öteki toplumlarda,
bireylerde. Aczmendi olayını Pasolini böyle okurdu bugün. Beni Teorema'da ilgilendiren
başka şey. Ne düşünürse düşünsün, öngördüğü dünyayı da, diklendiği dünyayı da
özgün bir sinema estetiği çerçevesinde avucunun içine alabiliyor mu yönetmen?
Böyle baktığımda: Sağlam, güçlü, etkileyici bir film Teorema - üstelik
içeriğini sabun kalıbı gibi görmeme yol açan temel felsefesine karşın.
Çok uzaktan da olsa, Brecht'in
yapıcı izleri görünüyor. Dozunda, dengeli bir epik. Bazı izlekler, daha uzun
bir filmde, sözgelimi üç saatlik bir versiyonda derinlemesine işlenebilirdi.
Hizmetçinin, popüler kültürün dine bakışını biçimleyen, havada asılı kaldığı bölüm;
oğulun, Bacon örneğinin içinden, sanat bağlamında bir mistik peşine takılışı;
kızda kilitlenen gövde ve bilinç, annede Magdalena, babada Golgotha'ya tırmanan
çırılçıplak İsa, bir de, vurucu fotofiniş: Yalnızca ünleme, nidaya, çığlığa yer
bırakan çöl-yeryüzü.
Kişinin canıyla kanıyla yaptığı
sinema bu, Celine'in dediği gibi.
Ötesi, herkesin söyleyecek,
dinleyecek tırışka hikâyeleri nasıl olsa vardır - hepimizde bir Şehrazat
yaşayacaktır, yaşıyordur. Kural mı?
Etiketler:
Enis batur,
Pasolini,
Sinema
Tanrım, yalnızız biz
Tanrım, yalnızız
biz, artık arama bizi!
Gözetleme bizi, gün be gün, yıl be yıl!...
Ne öfke, ne merhamet
hissediyorsun bizim acılarımız için.
Hiçbir şey
değişmedi,
otuz asırdan bu yana, hiçbir şey...”
(P.P. Pasolini, Le meglio gioventudan)
Lucio Carusso’ya yazdığı mektupta
Hz. İsa’yı şöyle değerlendirir:
“...Hz. İsa’nın Tanrı’nın oğlu
olduğuna inanmıyorum... Fakat İsa’nın kutsal/yüce olduğuna inanıyorum: Diğer
bir deyişle, insanlık onda öyle yücelmiş, öyle güçlenmiş, öyle ideal bir konum
kazanmıştır ki, insanlığın normal anlamının ötesine geçmiştir.”
Etiketler:
Pasolini
Porcile (1969, Pier Paolo Pasolini)
Kendine özgü bir anlatımla burjuva kültürünün dinsel ve politik ikiyüzlülüğünü yansıtan Pasolini, "Porcıle-Domuzlar Ahıri"nda insanın ilkelliğini ve barbarlığını yaşadığı çağa uyum sağlayarak varlığını sürdürmesini iki farklı öyküde anlatır. İlk öykü ilkel bir çağda, İkincisi günümüzde geçer.
Volkanik ve ıssız bir çöle
bırakılan tehlikeli bir haydut, açlıktan ölmemek için oradan gelip geçen
insanları avlayarak yemeye başlar. Sonunda tuzağa düşürülüp yakalanır. Ölüme
mahkum edildiğinde; “Ben babamı öldürdüm, ben insan eti yedim ve zevkten titriyorum.”
cümlesini defalarca tekrarlayarak yaşamına son verir.
Etiketler:
Pasolini
Pasolini ve Sineması Üzerine
Pier Paolo Pasolini (1922 - 1975)
Günümüz sinemasının en usta
kişilerinden Pier Paolo Pasolini öldü. Öylesine değişik ve kendine özgü bir
sinema anlayışı vardı ki filmlerinden birini hiç bilmeden 10 dakika
seyretseniz, bir Pasolini filmi olduğunu anlayabilirdiniz. Sinemayı biçimde
yeniledi, içerikte yeniledi, marksizmle hıristiyanlığı, gerçekle mitos’u, kutsal
ve dinsel olanla dindışıyı birleştirmeye çalıştı. İçgüdülerinin buyruğunda,
doğanın kendisini yönelttiği yolda yaşadı. Yolun sonunda trajik biçimde öldü.
Birlikte yaşadığı söylenilen 17 yaşlarında gencecik bir delikanlı tarafından
vurularak... Ardında, 40 yaşına dek olan yazar döneminden yarım düzine ilginç
roman, birçok şiir, sayısız edebiyat ve sinema eleştiri yazısı, ve bir düzine
kadar unutulmaz film bırakarak...
Pasolini’de Erotizm :
Marks + Freud :
Evet, Pasolini bir marksisti ve
marksizmi sonuna dek savundu. Ama o, marksizmi çok kendine özgü biçimde
yorumlamayı deniyordu. Bir kere, marksizmi birçok çağdaş düşünürün yaptığı gibi
Freud’le uyuşturmayı deniyor, marksist bir yapı içinde bile bireyin son kerte
önemli olduğunu savunurken, bireyin çağımız dünyasındaki sorunlarına Freud'cü
bir yaklaşımla tanımlamalar ve çözümler getirmeye çalışıyordu. Pasolini’ye göre
marksizmle hıristiyanlık bağdaşabilirdi, çünkü ikisi de insanda insancıl olan
yanları korumaya, kurtarmaya yönelikti. İkisinin de ortak bir düşmanı vardı:
İnsanı ve insancıl değerleri silinir gibi ezip geçen çağdaş burjuva toplumları.
Şu sözler Pasolini'nindir: «Kutsal olan, gerçek olandır. Asıl gerçekçiliktir,
benim ön uğraşım olan bir şeydir. Bütün eserlerim, insan varlığının kutsal
olanla bağıntılarına ve gündelik yaşam içinde kutsallığa yöneliktir. Kapitalist
burjuva toplumunun ezmek için elinden geleni yaptığı, ama her zaman bir yolunu
bulup ortaya çıkan işlerdir bunlar». Bu sözlerle Pasolini, dinleri her zaman
toplumların afyonu olarak niteleyen klasik marksist görüşle çelişkiye düşüyor
ve günümüz marksistlerini hayretten hayrete düşürüyordu.
Ayık görülen düş :
Edipo Re
Edipo Re
Etiketler:
Pasolini
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)