Fotoğrafın sessizliği. Sessizliğin ancak dayatılabildiği ama bunda da başarılı olunmadığı sinemadan, televizyondan, reklamdan farklı olarak, fotoğrafın en kıymetli niteliklerinden birisidir bu. Her türlü yorumu bir yana bırakan (ya da bırakması gereken!) görüntünün sessizliği. Ama, aynı zamanda gerçek dünyanın gürültülü bağlamından kopardığı nesnenin sessizliği. Fotoğrafı çevreleyen şiddet, hız, gürültü ne olursa olsun, fotoğraf, nesneyi hareketsizliğe ve sessizliğe teslim eder. Karmaşanın ortasında ıssızlığın eşdeğerlisini, görüngüsel hareketsizliği yeniden yaratır. Kentleri ve dünyayı sessizlik içinde bir baştan bir başa katetmenin tek yolu fotoğraftır.
Üzerine konuşulamayan konusunda susmak gerekir» -ne var ki onları imgelerle susturabiliriz.
Gürültü, söz, söylenti karşısında fotoğrafın sessizliğiyle direnmek - hareket, her tür akış ve ivmelenme karşısında fotoğrafin hareketsizliğiyle direnmek - zincirlerinden boşalmış iletişim ve bilgi karşısında fotoğrafın esrarıyla direnmek - anlamın ahlâki buyruğu karşısında anlam kazanmanın sessizliğiyle direnmek. Her şeyin ötesinde, imgelerin otomatik olarak sel gibi akması karşısında, hiç durmadan art arda dizilişleri karşısında direnmek.
Fotoğraf «dünyanın edimine geçer» ve dünya da «fotoğraf edimine geçer». Dünya ile bizim aramızda kurulan, maddi sayılabilecek suç ortaklığı buradan doğar; çünkü dünya, sürekli eyleme geçişten başka bir şey olmamıştır hiçbir zaman.
Fotoğrafın, takınaklı, narsis, kendinden geçirici bir yanı vardır. Yalnızların etkinliğidir. Fotoğrafın görüntüsü onarılamaz; nesnelerin belli bir andaki durumu gibi geri getirilemez. Her düzelti, her değişiklik bütün mizansenlerde olduğu gibi itici bir estetik özellik taşır. Fotoğraf öznesinin uzam ve zaman içindeki yalnızlığı, nesnenin yalnızlığıyla ve onun özünden kaynaklanan bağlantılıdır. İyi bir biçimde fotoğraflanan her şey, ayırt edici kimliğini bulmuş olan, bir başka deyişle artık ötekinin arzusuna gereksinimi olmayandır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder