Shoah etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Shoah etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

National Sozialismus ( 1933 - 1945)







Hitler Muamması (1939, Dali)








krematoryum... krematoryum... krematoryum


(Shoah, 1985, documentary by Claude Lanzmann)


~GAZ ODASI~


Kapılar açıldığında...

dayanılmaz bir manzarayla karşılaşılıyordu.

İnsanlar bazalt gibi üst üste yığılmış...

...taş bloklar gibiydiler.

Gaz odalarında nasıl da yere yığıldılar!

Birkaç defa gördüm.

Kabullenmesi en zor şeydi.

Buna asla alışılamazdı.

İmkansızdı.


İmkansız mı? (Lanzmann)


Evet. Şöyle ki,

gaz verilmeye başlandığında... şu şekilde yerden yukarıya doğru yükseldi.  Ardından müthiş bir mücadele başladı, çünkü gerçekten bir mücadele vardı. Gaz odasındaki ışıklar söndürüldü. Karanlıktı, göz gözü görmüyordu. Böylece en güçlü olanlar daha yukarıya tırmanmaya çalıştılar. Galiba farkına vardılar ki ne kadar yüksekte olunursa...o kadar hava olurdu. Daha rahat nefes alabiliyorlardı. Bu durum boğuşmaya sebep oldu. İkincisi, çoğu insan kapıya doğru ilerlemeye çalıştı. Psikolojik bir durumdu. Kapının nerede olduğunu biliyorlardı... belki bir şekilde kapıya ulaşabilirlerdi. İçgüdüsel bir davranış... ölümüne bir mücadele vardı.
İşte bu yüzden çocuklar...Güçsüzler ve yaşlılar en altlarda kalarak yaralandı. En güçlüler yukarıdaydı.
Çünkü ölüm kalım mücadelesinde bir baba, altında yatanın oğlu olduğunu fark etmemişti. Peki kapılar açıldığında ne oldu? Yere düştüler. İnsanlar taş blokları gibi... kamyondan dökülen kayalar gibi yere düştü.

Ancak ziklon gazının yakınında bir boşluk vardı. Gaz kristallerinin geldiği yerde hiç kimse bulunmuyordu.
Yalnızca bir boşluk. Galiba kurbanlar orada gazın daha şiddetli olduğunu sandılar. İnsanlar ne durumdaydılar?
Hırpalanmışlardı. Karanlıkta boğuşup dövüşmüşlerdi. Baştan aşağıya... dışkıya bulanmışlardı. Kulak ve burunları kanıyordu. Hatta, diğerlerinin neden olduğu sıkışıklıktan dolayı yerde yatan, yüzleri tanınmaz hale gelmiş insanları da görebilirdiniz bazen.

Çocukların kafatasları kırılmıştı.


Anladım. (Lanzmann)


Ne?


Berbattı. (Lanzmann)


Kusma.

Kulak ve burunda kanama.

Muhtemelen adet kanaması bile.
Bundan eminim.

Bu boğuşmada hayatta kalmak
için her şey yapılıyordu.


Korkunç bir görüntüydü.

Bu en zor kısmıydı.

....
(Shoah Metinlerinden)

NAZİLER: Tarihten Bir Uyarı












görüntüler Nazıs: A Warning From History belgeselinden

Führer hayatına son vermeye karar vermişti. Bunu yapmaya, Sovyet askerleri sığınağına birkaç sokak yaklaşmışken karar verdi. 30 Nisan 1945 günü saat 03.30'da kendini vurdu. Nazizm artık yok olmuştu. Ama bunun bedeli çok ağırdı. Almanların, İtalyanların aksine sonuna kadar savaşmalarının ve Hitler'den kurtulmak için çaba göstermemelerinin birçok nedeni vardı. Çünkü onlara, yıllardır insanüstü varlıklar oldukları söylenmişti. Hitler, öldükten sonra arkasında güçlü bir Almanya bırakacağını söylemişti. O'nun yerine Dünya'ya unutmayacağı anılar bıraktı. İnsanların neler yapabileceklerini kanıtladı.

Naziler tarafından yargılanan Almanya doğumlu filozof Karl Jaspers
 savaştan sonra şöyle yazmıştı:


Bu olanlar, sadece birer uyarıdır.


Unutmak suçtur.


Bunun bir kez daha olması mümkündür.


Her an, her saniye böyle


bir kıyım tekrar yaşanabilir.

HİTLER


Hitler böylesine olağanüstü yeteneklere sahip olmasaydı, asla bu denli büyük felaketlere yol açamazdı. En kötüsü, Tanrı'nın bu kadar kötü bir insana ilahi bir yüz vermiş olmasıydı; gülmesi, gözyaşları, dili, vb. hepsi içtenliğin havasını taşıyordu. Die Gegenwart, 1 Ağustos 1951

"Bir Ulus, Bir Devlet, Bir Önder!"

Büyükamiral Raeder, 23 Mayıs 1939 tarihinde Hitler'e gerçek amacını sorduğunda, aldığı yanıt, en az kendisi kadar Führer'i de hayrete düşü­rür; sorunun muhatabı, gizli bir gücün etkisinde, gerçeği öylece itiraf etmek zorunda kalmıştır sanki. Hitler, sakladığı sırları üç bölüme ayırır; ilki, karşılıklı konuşurken gizledikleri; İkincisi, kendisine ait olanlar; sonuncusu ise, geleceğe ilişkin ve henüz toparlayamadığı problemler. Bu açıklama, sır küpünden farksız Führer'in her an ve her yerde oynadığını göstermektedir bize. Bir başka deyişle, ne yüz yüze konuşurken, ne de kürsüde on binlerce insana hitap ederken gerçek yüzüyle tanıyabili­riz onu.

Canetti, "Speer'e Göre Hitler" başlıklı yazısında, bu sayrılı kişiliğin eşsiz bir portresini çizer. Obersalzberg’deki evinde, yakın çevresini sı­radan birkaç insanla geçiştiren Hitler, ancak bu sayede aradığı güvence­yi bulmaktadır: "Bu insanlar tümüyle ona bağımlı olduktan başka, ona ilişkin herhangi bir fikir sahibi olabilecek yeteneğe de sahip değillerdir. Çevresindekiler onun kafasını asıl dolduran şeyler konusunda, başka deyişle planlarına ve kararlarına ilişkin olarak hiçbir şey bilmezler. Bu çevrede Hitler, hiç rahatsız edilmeksizin kendini gizine verebilir: Bu gi­zin güvenliği, onun varlığının temel koşuludur.... Kilo alma olasılığın­dan ötürü kaygı duyar, ama bunun kendini beğenmişlikle ilgisi yoktur: Göbekli bir Führer düşünülemez."

Görüntü her şeyden önemlidir Hitler için; dolayısıyla kürsüde nasıl durduğu, ne dediğinden çok daha fazla ilgisini çeker. Halka seslendiği alanların tarihte görülmemiş boyutlarda olması özlemi, hiç kuşkusuz, bu saplantının sonucudur - sınır duygu- sundan yoksun alan tasarımı, kendi sonsuzluğunu ima etmektedir. Bu yüzden görüntüsü üzerinde bir taarruz planı hassasiyetiyle durur; çünkü her defasında yandaşlarını yeniden fethetmek zorundadır.

Hitler'in iktidara geldikten sonra tüm devlet dairelerine asılmasını öngördüğü bir fotoğrafı bu konuda hayli ipucu veriyor bize. Alttaki ya­zının mesajı kesin: "Bir Ulus, Bir Devlet, Bir Önder!" İlk ikisi ne denli tek ise, Führer de öyle - halkıyla ayrılmaz bir bütün olan Önder, halkın yerini almıştır sessizce. Uzantılarına hâlâ tanık olduğumuz bu fikrin ar­dında yatan anlamı bilmeyen yoktur: ya ben, ya ben. Bu saplantı, yenil­ginin kaçınılmaz olduğunu hissettiği andan itibaren, tüm Alman ulusu­nu öldürmeyi planlayacak denli Hitler'in gözünü döndürmüştür: "Sava­şa Hitler'in sürüklediği ulus daha zayıf olduğunu kanıtladığından, geri­ye kalanların da yaşamaya hakları yoktur. ... Öldürülenlerden oluşan kitle, daha da büyümek için çağrıda bulunmaktadır.... Kendisinden önce ve sonra olabildiğince çok insan ölmelidir."

Aslında resim ile öngörülen "tek adam" imgesini çok daha güçlü bir biçimde vurgulama olanağı varken fotoğrafın seçilmiş olması rastlantı değildir. Hitler'e göre ressam ne denli kişisel bir üsluptan arınmış olur­sa olsun, yine de fırça ve boya sanatçıdan belli bir iz bırakacaktır tuval­de. Oysa Führer'in görüntüsü, kendisine hiçbir şeyin müdahale etmeyeceği kadar saydam olmalıdır - o ve ulusu mutlak biçimde baş başa kalırken, her türlü aracı bir kenara çekilmelidir. Görüntüsüne herhangi bir müdahale olanağı tanımayan insan, sadece kendine hayran olmakla kal­maz, baktığı her şeyde kendisinin cılız bir kopyasını görür; bu, bitme­yen takıntısıdır Hitler'in. O halde öteki (halk), önderinin görüntüsünü tıpkı bir ayna gibi yansıtıncaya dek her şeye müstahaktır; çünkü üstün ulus olmanın ön koşulu, Führer'in söylediklerine harfiyen uyup, kayıt­sız itaat etmektir. Böyle bir durumda fotoğraf, Hitler için sanat değil, öngördüğü pozda kendisini aynen yansıtan bir aynadır yalnızca.

Sürekli oynayan bir insan için resim ile raptedilen poz, alımlama sü­recine, zamana yayılan ifade olmanın sakıncalarını (özgürce yorumla­ma olanağı) taşır - etki daha güçlü olsa bile, sonuçta bir başkasının muhayyilesinde yeniden üretilmiştir model. Buna göre, özünde açık yapıt olmanın ayrıcalığını içeren resim ideolojinin farklı yorumları iptal eden çizgisine daima ters düşmektedir. Oysa Hitler için bundan daha sakın­calı bir şey yoktur; Führer'e bilinç niteliğinin merceğinden bakarak şu veya bu eleştiriye zemin hazırlayan her şeyin önü peşinen tıkanmalı, omnipotent nasılsa öyle algılanmalıdır. Despotizmi gizlemenin en kes­tirme yolu, önce gösteren ile gösterilen arasındaki bağıntıyı sabit hale getirmektir; her ideoloji, ilkin kuşku kavramını imha eder - başbuğ ne istiyorsa, doğru odur!

Nuit Et Brouillard (1955, Alain Resnais)


GECE VE SİS

00:00:00

Huzur veren bir kar manzarası bile Hasat zamanı bir çayırda, kargalar gökyüzünde uçuşurken, otlar tutuşur... Hatta bir yolda , arabalar, köylüler ve çiftler geçerken... Hatta bir mesire köyünün çan kulesi ve köy pazarı bile sizi bir toplama kampına götürebilir. Struthof, Oranienburg, Auschwitz, Neuengamme, Belsen, Ravensbruck, Dachau- bunlar haritalarda ve turist rehberlerinde adı geçen yerlerdir. Kanlar kurudu, Diller sustu. O blokların tek ziyaretçisi artık sadece kameralar. Bir zamanlar o mahkumların yürüdüğü patikaları tuhaf otlar bürümüş. Elektrik hatlarında ceryan yok. Kendi ayak sesimizden başka ses yok.

Yıl 1933... Makine harekete geçiyor. O millette düşünce ayrılığı yok. Ne şikayet ne de kavga var. Millet çalışmaya başlıyor. Bir stadyum veya otel inşa eder gibi toplama kampı yapılıyor: İş adamlarıyla, tahmini, rekabetçi tekliflerle, Ve şüphesiz bir kaç rüşvetle. Belirgin bir üslup ile değil bu kişilerin hayal gücüne kalmış. Alplere özgü bir usül. Garaj usulü. Japon usulü. Usulsüz. Mimarlar sükunetle bir tek defa geçilecek olan ana girişleri çiziyorlar. O sırada, Burger, bir Alman işçi, Stern, Amsterdandan bir Yahudi öğrenci, Schmulski, Krakow'dan bir tüccar ve Annette,  Bordeaux de bir kız öğrenci, günlük olağan hayatlarını yaşıyorlar, yüzlerce kilometre ötede kendileri için bir yer hazırlandığını bilmiyorlar. Bir ün kışlaları hazır oluyor. Tek eksiği onlar. Varşovada yakalanıyor, Lodz' dan sınırdışı ediliyor, Prag, Brüksel, Atina, Zagreb, Odessa veya Roma, Pithiviers'de gözaltına alınıyor, Vel-d'Hiv'de yakalanıyor, direnişçi üyeleri Compiegne' toplanıyorlar, baskınla, yanlışlıkla ve alınan kalabalıklar, Toplama kamplarına doğru yolculuklarına başlıyorlar.
Tren vagonları kilitlenip mühürleniyor. Her vagona yüzlerce insan tıkıştırılıyor. Gündüz yok, gece yok. Açlık, susuzluk, havasızlık, delilik. Bir telaş ve heyecan başlıyor. Acaba bulacaklar mı ? Ölüm ilk vuruşunu yapıyor. İkinci varışlarında gece ve sisle geliyor.

Bugün ayni patikalarda, güneş parlıyor.Yavaşça yürüyoruz patikalarda, ne arıyoruz ? Vagon kapıları açıldığında yere düşen cesetlerin izlerini mi ? yoksa, belki de namlu ucunda kamplara sokulanların, havlayan köpeklerin ve gözleri kör eden projektörlerin, biraz ötede ölülerin yakıldığı krematoryumun alevleri, arasında bu gece manzarası bir Nazi'nin kalbinde aziz duygular yaratıyor. Kampın ilk görüntüsü. Başka bir dünya

00:08:00

Hijyen bahanesi ile, mahkumları çırılçıplak soyarak gururla dipçikliylorlar. Saçları kesilmiş. Dövmeleri yapılmış. Numaralanmış. İstemeyerek de olsa anlaşılmaz bir sıra düzeni içinde, mavi çizgili üniformalarını giymiş, bazen "Nacht und Nebel" olarak bilinen deyimle tasnif edilmiş, "gece ve sis." Siyasi mahkumlar kırmızı üçgen, yeşil üçgen takılanlarla karşılaşıyor : Adi suçlular, sınıflarının larının ustaları. En yukarda, Kapo'lar, hemen-hemen herzaman adi suçlular. Daha da yukarısı: SS'ler, dokunulmazlar, on metre uzaktan konuşulabilinenler. En üstte de, Kumandan, kendi usülü ile kampı yönetiyor. Kamp hakkında hiçbirşey bilmiyormuş gibi davranıyor. Kim biliyor ki zaten ? Bu kampların gerçekliği, yapımcıları tarafından aşağılandı, ve onları sürdürenler tarafından hiç bir zaman anlaşılamadı gerçeği görebilmek için nasıl ümidimiz olabilir? Üç kişinin bir yatakta yattığı, tahta barakalar, saklandıkları çukurlar, kaçamak korku ile yedikleri ve uyumak bile bir tehlike olunca hiç bir tanımlama, hayal gücü bunların gerçek boyutlarını açıklayamaz:

Sonsuz, kesintisiz korku. Kiler, kasa ve hasır bir şilteye, ihtiyaç duyarız, elde etmek için mücadele edilen battaniye, suçlamalar ve lanetler, her ağzın tekrarladığı emirler, SS'lerin aniden ortaya çıkışı, çoşkuyla yaptıkları ani kontroller uygulamalı şakaları.

...

Obyknovennyy Fashizm (1965, Mikhail Romm)


Obyknovennyy Fashizm. 1965, Mikhail Romm 
(Sıradan Faşizm) 138 min

Bu belgeselde Alman Propoganda Bakanlığında bulunan Adolf Hitler'in kişisel fotoğrafları ve nazi asker ve memurlarının amatör olarak çektikleri
fotoğraflar kullanılmıştır.

Yapım Stüdyosu: Mosfilm
Yönetmen ve Yapımcı: Mikhail Romm
Senaryo: Mikhail Romm, Yuri Khanyutin, Maya Turovskaya
Görüntü Yönetmeni: German Lavrov
Uygulama Yönetmeni: L. Indenbom.
Müzik: Alemdar Karamanov
Ses: Sergei Minervin, Boris Vengerovsky
Kondüktör: E. Khachaturyan
Anlatıcı: Mikhail Romm
Interns: H. Stoichev, S. Kulish.
Kamera: V. Zhanov, V. Pluzhnikov.
Montaj: Valentina Kulagina, Mikhail Romm
Yardımcı Yönetmen: S. Linkov, K. Osin.
Yardımcı Kameraman: Y.Avdeev
Yardımcı Film Editörü: T. Ivanova.
Foto Dizayn: B. Baldin
Danışman: Ernst Henry
Editör: I. Tsyzin
Yapım Yönetmeni: Y. Rogozovsky.





Im Toten Winkel - Hitler's Secretary


Im Toten Winkel - Hitler's Secretary belgeseli

Burada bir fırsatını bulup düşündüm: onunla bir şekilde can sıkıcı, ya da derinlemesine konularda konuşulamıyordu.-Bu ona özgüydü...ve gerçekten ihtilafa düşüren tek andı. Ama bazen düşünüyorum da... Hitler ile ister bu, ister öbür dünyada olsun bir daha karşılaşma fırsatım olsaydı eğer, ona kendi soy ağacında yahudi kanı bulması durumunda ne yapacağını, kendini gaz odasına atıp atmayacağını mutlaka sorardım.

O, insani boyutu düşünmedi.
İnsanlığı hiç önemsemedi. Hep üstün insan,ulus, Büyük Alman İmparatorluğu'nun soyut imgesi,... hakim olmak ve gurur söz konusuydu. Ama birey asla önemli değildi. İnsanları mutlu edeceğini söylemesine, gezi, kadın ve çocuk organizasyonları oluşturup kurumsallaştırmasına rağmen kişisel mutluluk onun için hiç önem teşkil etmedi. Sevgi hissi ona yabancı mıydı? Aslında sevgiden hiç bahsetmedi. Bu sözü onun ağzından hiç duymadım. Şimdi dikkatimi çekti.

Konularla ilgili fikirleri ilkellik çağrıştırıyordu. "En büyük kahraman, en güzel kadını hak eder."
Robert Ley'in çok güzel bir karısı olduğunu anlattı. Çok da güzeldi sanırım. Ama bu aynı Brigitte Helm gibi, mermerdenmişçesine, hayret verici, ender rastlanan, sarışın bir güzellikti. Bence müthiş sıkıcı biriydi gerçi. Führer, böylesine güzel karısı olan bir adamın, daha az güzel biriyle karısını aldatabileceğini anlayamıyordu. Bir kadının salt güzellikten başka özelliklerinin de olabileceğini düşünmüyordu. Onun, kadınları iyi tanıyan biri olduğuna inanmıyorum. Eva ile olan ilşkisinin de erotik bir yönü olduğunu hiç düşünmedim. Çekicilik yönü tamam, ama doğru yargılıyor muyum bilemiyorum- bence aşk onun için pek tekin değildi. Tam açıklayamıyorum. Bence nefsinden fedakarlığa hazır değildi. Bu da erotizmde çok belirleyici bir şey. Hevesle çöpçatanlık yapmıştır.
Ama kendisinin niçin evlenmediği sorulduğunda: "İyi bir eş olamam, bunu yapamam" derdi.
Bundan başka, sanırım bekarlık şöhretini  onu seçen bayanlara karşı korumayı da amaçlamış olabilir.
Çünkü kadınlar onun için çıldırıyordu. Niye ben de bilmiyorum.
Sonra bir beyanda bulundu:
Dedi ki, ''Çocuklar tamamen risktir; bazen bir dahinin çocukları ebleh olabilir..''
Bu,saf bir genç kız olmama rağmen bana komik gelmişti. Kendine nasıl dahi diyebilirdi ki? İrkildim.





Der Untergang, 2004, Oliver Hirschbiegel

 Biliyor musunuz, asla onun bilinçli olarak, canice hedef güttüğünü düşünmemiştim. Onlar onun için ideallerdi. Büyük hedeflerdi. Bunun için de cesetleri çiğnemesi gerekti. Bu benim için de sonradan açıklık kazandı. Kendi yakın ve özel çevresindeyken bu çılgınca fikirlerden ve aldığı barbarca önlemlerden habersiz, izole durumdaydım. İşte bu bir felaketti... beni daha sonra dehşet içinde uyandıran..Orada çalışmaya başladığımda, bilginin...kaynağında olduğumu düşünmüştüm. Ama aslında tam da kör açıdaymışım. Bu aynı.. eğer..bir noktasında.. sessizliğin hüküm sürdüğü bir patlama.gibi. İşte bu büyük..büyük yanılsamaydı..büyük -hayal kırıklığı değil ama-,...düşünebildiğim en büyük yalandı. O konuşmaları yaparken, -gözümün önüne getirdiğimde-...R leri yuvarlayan, köpükler saçarak sözcükleri yutarak konuşan adamı, özelinde asla böyle konuşurken duymadım. O, sesiyle gönülleri okşayabiliyor, ses tonunu iyi ayarlayabiliyordu. Özel yaşamında alçak, Avusturya ses tonlamasına sahipti...tipik Avusturyalı sözcükleri kullanırdı. Örneğin "nimmermehr"...bu Bavyera'da da, Almanya'nın geri kalanında da kullanılmaz. Hiç duymadım. Ve bunlar öyle şeylerdi ki...beni gerçekten etkilemişlerdi. Bu.. bu özel kişiliğinde barındırdığı... saygı ve bağlayıcılık gibi.


 Aslında ilk zamanlarda geçmişimi irdelemeyi hiç düşünmedim. Bu dehşet olayların, altı milyon yahudinin başına gelenlerin veya başka ırktan insanların da ölmelerinin çok sarsıcı, çok korkunç olaylar olduğunu, tabii ki Nürnberg Mahkemeleri sayesinde farkettim. Fakat bunun benim kendi geçmişimle olan bağlantısını kuramamıştım.Tüm bu olanlarla ilgili somut bir kişisel suçum olmamasından ve o zamanlar habersiz bulunmuş olmaktan  dolayı huzurluyum. Bu ölçüde olduğundan habersizdim. Ama bir gün Franz Josef Caddesinde Sophie Scholl anısına dikilen anıtın önünden geçerken, onun aslında yaşıtım olduğunu ve benim Hitler'in yanında çalışmaya başladığımda onun idam edildiğini öğrendim.Ve tam o anda genç olmuş olmamın bir özür sayılamayacağını insanın bazı şeylerden mutlaka haberdar olması gerektiğini anladım.


 Traudl Junge
(1942 den savaşın sonuna dek
Hitler'in sekreterliğini yapmıştır.)

Hitler's Berlin

 Nazilerin yapabildikleri bina için en iyi materyali ve zanaatkârlığı kullanması, eleştirilemez. Rejimlerinin vahşiliğini (kendi açılarında) uygun bir mimarlıkla gidermeye çalışıyorlardı. Şehre ilişkin tasarım tarihinde, Berlin için yapılan planlar “aşırı ihtişam” a sahiptiler. Ancak, şehirsel coğrafya, onlardan yararlanacaktır. Farklı planlama evreleri uygulanacaksa, başlangıçtaki önerilerin hayli farklılaşmış ve ölçü açısından şehirsel yapı için sempatik olduğu açık olmalıdır.  Yalnızca sonraları teşekkül açısından kaba ve mekan açısından kayboldular onlar. Baulke benzeri boyuta sahip muazzam kubbeli bina Berlin’in bu kutsallaştırılmasında en yüksek nokta olarak kurulmak durumundaydı. Bazen kişi kendi kendine şöyle düşünmeye zorlanıyordu: “Savaşa girmek yerine tüm bu zımbırtıları inşa etselerdi.” Fakat bu, belki de faşistlerin daha uzun bir süre daha iktidarda kalmaları anlamına gelebilecekti. 

Rob Krier     



" Biliyorsun, Speer... Bu bombalamaların bir avantajı var. Enkazı temizlemek her şeyi kendi
basımıza yıkmaktan daha kolay. Savaş sona erdiğinde, yeniden yapmak kolay olacak. Bu maketler için binlerce saatimizi harcadık. Sen gerçek bir dahisin, Speer. Evet, kesinlikle. Üçüncü imparatorluğun yalnızca depolar ve fabrikalar, gökdelenler ve oteller demek olmadığını sen ve ben  biliyoruz. Bu Üçüncü imparatorluk, binlerce yılı hayata döndürecek olan, sanat ve kültürle dolu
bir hazine olacak. Bizden önceki tarihi şehirleri, Acropolis'i görüyoruz... Ortaçag şehirlerini görüyoruz... katedralleri...ve o insanların buna
ihtiyaç duyduklarını biliyoruz.

Gerçekten, Speer.

Bu benim rüyamdı...

...ve hâlâ da öyle. "

(Der Untergang, 2004, Oliver Hirschbiegel)