Adolf Hitler (Tarihten Bir uyarı)

Adolf Hitler.








Avrupa'nın kalbinde, zengin kültüre sahip bir ülkenin lideri. Normal insan ilişkilerinde beceriksiz, merhametsiz, nefret dolu ve önyargılı biri. 

"Belki de bazılarınız beni asla affetmeyecek...
 çünkü Marksist partiyi yok ettim. Fakat dostlarım, 
aynı zamanda bütün diğer partileri de yok ettim. Hepsi gittiler."


Hitler'in nefreti Yahudi soykırımına rehberlik edecekti.
Fethetme arzusu, Avrupa'nın büyük kısmını mahvedecekti.

Hitler, öyle bir karizmaya sahipti ki insanlar söylediği her şeye inandılar. Ancak şu da bir gerçek ki, Hitler Alman halkını hipnotize etmemişti. O, karizmanın ilişkileri nasıl etkilediğini gösteren bir örnektir. Hitler Almanlara, önemsediği saf ırkın geri kalan herkesten daha iyi olduğunu söyledi ve pek çok Alman ona inandı. Hitler her zaman nefret doluydu ve bunu milyonlarca Almanla bağ kurmak için kullandı. Ve bu süreçte, bu alışılmadık kişilik tarih boyunca yaşanan benzer olaylardan farklı olarak yüksek bir karizmatik çekicilik oluşturdu.



Harfler

Başlangıçta sessizlik, karanlık bile yokmuş - ses, ışık olmadığına göre onlar olabilir miymiş?
Sonra söz'ün, ses'in, sessizliğin, Gün'ün ve Tün'ün olduğu yazıyor eski kaynaklarda.
Demek zaman geçmiş, bir de Yazı olmuş.
Dünya kendisini içeren, içermeye çalışan, kendisinden giderek taşan bir Kitaplık içerdiğine göre bugün, Ayna Ayna'ya bakıyor artık.
Yazıyorlar okuyoruz, yazıyoruz okuyorlar.
Nasıl oluyor bu iş?

Çin işi, Mezopotamya işi. Tabletler, rulolar, ciltler, hard-diskler. Harf, ideogram, işaret. Kağıt, kalem, mürekkep, klavye, ekran. Umut, düş, karabasan, gerçek, imgelem, saptama, uyduru, anlatı. Hangi dünya, hangi dünya'nın içinde kimse bilemiyor şimdi. Uzaktan kıyamet haberleri alıyoruz: Yazı ölüyor, ölecek. İçeride direniş sürüyor: Yazıyorum, ergo sum. İki ucun ortasında: Hurufi hayat.

Çocuktum okumayı yazmayı öğrettiler. Gençtim, okumayı yazmayı öğrenmeye karar verdim: Açık denizde ücra ıssız bir adanın harfler prensi olmak istedim. Haritalar üzerinde çalışıyorum yıllardır. Kitap kitabı, ben kendimi ve kendimdeki ötekileri kovalarken, bir firar, bir üzerine gidiş, durdum ve Kitab'ın kendisine bakmak istedim. Yüzüne, gövdesine, tenine, tinine eğildim. Tutacaktım: Kıpırdadı. Ele geçirmeye kalkıştım, sıvışıp gideceğini anladım. Dokundum ona, izin verdi. Temasların sonrasında, birkaç iz, öylece kaldım. Bana mahşeri gösteren Yazı, sonunda saf bir yalnızlık sunmakla yetinecek.

Show me!


Will Mcbride

Kitap

Bu dünyada en önemli şeyin şehvet olduğunu düşünmeye hiçbir bakımdan eğilimli değilim. İnsan cinsel organlarıyla sınırlı değildir. Ama bu utanç verici organ ona gizini öğretir. 


Kitap: 
Yırtık yerinde gideriyorum susuzluğumu
ve uzatıyorum çıplak bacaklarını,
bir kitap gibi açıyorum onları ve 
beni öldüreni okuyorum orada.

G.B.

Theo





Romain Le Cam

After the Life Mask of William Blake

Kimilerinin kaygısından, kimilerininse düzenbazlığından, ama herkesin cehaletinden doğmuş bu iğrenç varlığın, bizden bir an bile iman, bir an bile saygı hak etmeyen, insanı isyana sevk eden bir yavanlık olduğunu kabul edeceksiniz; zekayı iğrendiren, kalbe isyan saçan ve insanlara eziyet edip aşağılamak için karanlıklardan çıkmış acınası bir zırvalık! Bu hayal mahsulünü lanetleyin; bu berbat şey ancak sersemlerin ya da aklını kaçırmışların zekasında var olabilir. Dünyada ondan daha tehlikeli hiçbir şey olamaz, insanların daha fazla korktuğu... daha fazla tiksindiği bir şey olamaz


Bu ilk yalanların meyvesi olan öte dünya umudu ya da kaygısı sizi asla endişelendirmesin. Özellikle kendinizi frenlemeyi bırakın. Değersiz ve ham bir maddenin zayıf kısmı olan bizler, ölümümüzle birlikte, yani bizi oluşturan elementler genel kütlenin elementleriyle birleştiğinde, sonsuza dek yok olacağız ve ne şekilde davranmış olursak olalım, bir an için doğanın potasından geçip başka biçimlerde yeniden fışkıracağız. Üstelik ömrü boyunca erdemi çılgınca göklere çıkarmış olan da, en korkunç suçlara gırtlağına dek gömülen de eşitlenecektir, çünkü hiçbir davranış doğayı gücendirmez ve bütün insanlar doğanın bağrından eşit olarak çıkmışlardır; yeryüzündeyken herkes bu ortak ananın itkileriyle davrandığından, hepsi de, yaşamlarından sonra, aynı sonu ve aynı yazgıyı paylaşacaktır   


Francis Bacon, Study for Portrait II (after the Life Mask of William Blake) 1955


Bütün bu dinlerde benim gördüğüm nedir? Akla ziyan gizemler, doğayı ihlal eden dogmalar, yalnızca akıldışılık ve tiksinti esinleyen grotesk seremoniler

Ey evladım şuna emin ol ki, sen öldükten sonra gözlerin artık görmeyecek, kulakların işitmeyecek; tabutunun içinde hayal gücünün bugün sana siyah renklerde sunduğu bütün bu sahnelerin tanığı olamayacaksın artık; nasıl ki doğumundan önce, doğadan alacağın organlar çeşidi değildiysen, artık sen olmayacak olan küllerini ne yapacaklarıyla da ilgilenme. Ölmek, düşünmeyi, hissetmeyi, zevk almayı, acı çekmeyi bırakmaktır: Fikirlerin de seninle birlikte yok olacaktır; acıların ve zevklerin mezarda senin peşinden asla gelmez. Dolayısıyla ölümü, kaygılarını ve melankolini besleyecek bir şekilde, huzurlu bir gözle düşün, ölümü sakin bir gözle görmeye kendini alıştır, huzurunun düşmanlarının sana aşılamaya çalıştıkları sahte korkulara karşı kendini teskin et  

Marquis de Sade

kozmo-eros

Başımı düz bir taşa dayayarak otların arasına uzandım ve gözlerimi Samanyolu'na diktim. Samanyolu bana göre, takım yıldızların tepesinde yer alan, yıldız menileriyle göksel sidikten tuhaf bir gedikti...

Başkalarına evren dürüst gibi görünür. Dürüst insanlara, gözleri kör edildiği için, dürüst gibi görünür evren; onun için de bu insanlar müstehcenlikten korkarlar. Horoz sesi duyduklarında ya da yıldızlı gökyüzünü gördüklerinde hiç kaygılanmazlar. Genellikle "tensel zevklerden" yavan olmaları koşuluyla tat alınır.

Ama artık hiç kuşku yoktu: "Tensel zevkler" diye adlandırılan şeyden yavan oldukları için hoşlanmıyordum. Ben herkesin "pis" bulduğu şeylerden hoşlanıyordum. Tersine, her zaman ki, alışılmış şehvetten hiç hoşnut değilim, çünkü bu, şehvet düşüncesini kirletir yalnızca, ne olursa olsun, yüce ve çok arı özüne dokunmaz. Benim bildiğim şehvet yalnızca bedenimi ve düşüncelerimi değil, önünde hayal ettiğim her şeyi, özellikle de yıldızlı evreni kirletir.

Ben Ay'ı, annelerinin kanıyla, o iğrenç kokulu ay başı kanıyla özdeşleştiririm.

(Gözün Öyküsü'nden)

Sade (Marquis de)


MARQUİS DE SADE'IN ŞATOSU







Enis Batur,
Acı Bilgi'den

Kimdir Bataille?

Kimdir Bataille? Maurice Blanchot'un deyişiyle, aynı anda hem skandal uyandırıcı ve en güzel anlatıları yazmış bir edebiyat adamı mı? Yoksa, 1950'li yıllarda Heidegger'in "Fransa'nın en sağlam düşünen aydını" saydığı bir filozof mu? Breton'un da, Sartre'ında varlığından huzursuz oldukları (ilkine göre bir "dışkı düşünür", ikinciye göre "yeni bir mistik") bir uç yazar mı? Bir sapkın, bir erotoman, melek ya da deccal, melek ve deccal mi?

   Herbiri, hiçbiri -tek yanıtı bize artık yapıtları verebilir. Bu yapıtların arkasında örtünen yaşamöyküsü, puslu bir efsane getirir: 1897 - 1962. İlk kitap, pek çok yazarda olduğu gibi, geniş çapta çocukluk yıllarından ve aile ortamından kesitler içerir: Açığa çıkararak, gizleyerek, çarpıtılarak. Tanıklardan, 20 yaşlarına dek, koyu bir inanç yükü ile donandığı öğrenilir Bataille'ın; o köklü tanrıtanımazın, gerçekten terkedildiğini anlaması ile gerçekleşmesi sözkonusu olmuştur. Sifilisin kemirdiği kötürüm babayı annesiyle birlikte terk edip gitmeleri, Suçlu'yu emzirecek yaralı, kronik bir meme olur.

Bunu hayatının en önemli kadını olan "müthiş" Laure'un erken yaşta ölümü ve Faşizm'in yaşlı Avrupa'ya çöküşü tamamlayacaktır.

İlk kitabın görece olarak geç ve gizli yayımlanması, istenmiş bir saygınlığın yolda hayli oyalanarak gelmesi, bitkinin kendi saksısını bir türlü bulamaması Bataille'ın olgunlaşmasını geciktiren belli başlı etkenlerdir: Asıl oturmuş kimlik, II. Dünya Savaşı sonrasında belirecek, etkisi halka halka o tarihten başlayarak yayılacaktır.

Başlangıçta yazarın Gerçeküstücülükle bir komşuluk arayışına giriştiği görülür. Breton'un merkezi/şahsi doğrultusunda yol alan topluluğun bazı üyeleri, özgürleşme süreciyle kökten çelişen bu eğilimin karşısında, Bataille'ın da itildiği bu bölgede buluşurlar: Antonin Artaud, Roger Caillous, Raymond Queneau, Michel Leiris gibi içeriden ya da kıyısından akımın bünyesinde yer almış, ama Papa'yla çatışarak dışlanmış olanlara Pierre Klossowski ve Maurice Blanchot türünden birkaç ayrıkotu eklenince bütün bütüne bir topluluk biçimi ortaya çıkmasa da, ciddi bir kolektiflik tabanı oluşur.  

Bataille ve arkadaşlarının ilgi alanları, hem ufuk düzleminde, hem felsefi içerik açısından Gerçeküstücü serüvenden enikonu farklı bir panaroma getirmiştir. Acephale'dan Documents ve Crituque'e yayın organlarına; Collage de Sociologie gibi hepten aykırı bir karşıkurumsal kurum arayışına aynı odaklaşmalar göze çarpmıştır: Alexandre Kojeve'in etkisiyle Hegel ve Nietzsche'yi bir daha terk etmemesiye baş uçlarına çeker Bataille ve arkadaşları; Sade'ın yapıtının etrafında, egemen burjuva etikasını sarsmaya yönelik bir iç değerler dizgesi kotarılmaya çalışılır (cinsel siyasetler düzleminde, gerçekten de gerçeküstücülerin "hedonist" perspektifinden tümüyle kopma görülür grupta); Sosyalizmin ve Faşizmin koşut yükselişleri çerçevesinde, topluluk-cemaat-toplum üçgeni çerçevesinde etnolojik, antropolojik, ekonomik çözümlemelere girişilir: İlkeller ve modernler büyüteç altındadır.




Gözün Öyküsü




Hans Bellmer - Gözün Öyküsü İçin Çalışma


Music for Egon Schiele (Rachel's)




Blogda Schiele:

K - a - p - ı - l - a - r



Algının kapıları temizlenirse, her şey insana olduğu gibi, 
sonsuz biçimiyle görünecektir. Çünkü insanoğlu kendisini, 
her şeyi daracık çatlaklarından gördüğü mağarasına kapatmıştır.

William Blake




*İblisin Sesi*

Kutsal kitapların ya da kutsal yasaların hepsi, şu
 yanılgıların nedenleri olmuşlardır:

1. Hani ya, insanın iki gerçek varoluş ilkesi vardır: bir Beden ve bir Ruh.

2. Enerji, ki Kötü bellenmiştir, yalnızca Bedenden gelir, ve Akıl, ki İyi denir ona, sadece Ruhtan gelir.

3. Tanrı, Enerjilerinin peşinden giden İnsana, Sonsuzluk içinde eziyet edecektir.

Oysa, bunların Karşıtlarıdır Gerçek olan:

1. Ruhundan ayrı Bedeni yoktur İnsanın, zira Beden, beş Duyuyla sezilen Ruhun parçasıdır, ki bu Duyular, bu çağda Ruhun başlıca giriş kapılarıdır:

2. Enerji yegane yaşamdır ve Bedenden
kaynaklanır, ve Akıl, Enerjiyi sınırlayan ya da onu dıştan kuşatandır.

3. Enerji Sonsuz Hazdır.

Arzuyu kısıtlayanlar, kendi arzuları dizginlenemeyecek denli zayıf olduğu için böyle yapar; ve kısıtlayıcı olan ya da Akıl, arzunun yerini zorla ele geçirir ve gönülsüz olanı yönetir.  Ve kısıtlandığı için giderek edilginleşir, sonunda ve sadece arzunun gölgesi kalıncaya kadar.  Bunun tarihi Yitik Cennet'te anlatılır ki, Yönetici ya da Akıl'a Mesih adı verilir.  Ve ilk Başmelek' e, ya da göklerin sahibinden emirler getirene İblis ya da Şeytan denir, ki onun çocuklarına Günah ve Ölüm adı verilir.  Oysa Eyub'un kitabında, Milton'ın Mesih'ine Şeytan denmektedir.  Zira bu tarih, her iki tarafça da benimsenmi§tir.

Gerçekten de, Arzu sanki defedilmiş gibi görünür Akıl'a, lakin İblis, Mesih'in arzusuna yenik düştüğünü ve 'Cehennemden çaldıklarıyla bir cennet kurduğunu söyler.

Teselli ediciyi ya da Arzuyu yollaması için Mesih'in Baba'ya yalvarması İncil'de betimlenir, ki Akıl, gelenler üzerinde Fikirler inşa edebilecektir; Kutsal Kitabın Yehova'sı alevler üzerinde oturandan başkası değildir. Bilin ki, İsa'nın ölümünden sonra Yehova olan, odur.

Fakat Milton'da, Baba Yazgıdır, Oğul beş duyunun Oranı ve Kutsal-ruh ise Boşluk!
Not: Melekleri ve Tanrıyı yazarken Milton'ın elinin kolunun bağlanması, İblisleri ve Cehennemi yazarken ise özgür kalmasının nedeni, onun gerçek bir Şair olması ve farkında olmadan İblis'in yanında yer almasıdır.

Cehennem Meselleri (William Blake)

Cehennem ateşleri arasında, Dehanın Meleklere azap ve çılgınlık gibi gelen zevkleriyle kendimden geçmiş yürüyorken, onların bazı Mesellerini derledim. Bana öyle geliyordu ki, kullandığı deyişler bir ulusun karakterini nasıl gözler önüne sererse, Cehennem Meselleri de, Cehenneme ait bilgeliğin doğasını, yapıların ya da giysilerin betimlenmesinden çok daha iyi ortaya çıkaracaktı.

Eve geldiğimde, sarp bir uçurumun varolan dünyaya öfkeyle baktığı yerde, beş duyunun cehenneminde, siyah bulutlara bürünmüş ve kayalığın üzerinde dolanan kudretli bir iblis gördüm; küle çeviren alevlerle, insan zihnince algılanan ve yeryüzündekilerin okuduğu şu cümleyi yazdı:

Havaya parsellenen her kuşun, beş duyunuz içine hapsedilmiş,
Engin bir haz dünyası olduğunu bilmelisiniz!  

Death's Door,  William Blake




****CEHENNEM MESELLERİ****


Ekim zamanı öğren, hasat vakti öğret, kışın keyfine bak. 

Arabanı ve sabanını ölülerin kemikleri üzerinde sür. 

Aşırılığın yolu bilgeliğin sarayına varır.

Sağgörü, Yeteneksizliğin kur yaptığı zengin ve çirkin bir kız kurusudur. 

Arzulayan ama eylemeyen, hastalık üretir. 

Biçilmiş solucan sabanı affeder. 

Suyu seveni ırmağa daldır. 

Budala ile bilgenin gördüğü ağaç aynı değildir.

 Yüzü ışık saçmayan asla bir yıldız olamaz. 

Sonsuzluk, zamanın nimetlerine aşıktır.

Meşgul arının kedere vakti yoktur. 

Budalalığın zamanı saatle ölçülür, bilgeliğinkini hiçbir saat ölçemez. 

Tüm sağlıklı besinler ağsız ya da kapansız yakalanır. 

Kıtlık zamanında sayıyı, ağırlığı ve ölçüyü kaydet.

 Hiçbir kuş sadece kendi kanatlarıyla çok yükseğe uçamaz. 

Ölü bir gövde yaraların öcünü alamaz. 

En yüce edim, kendinizden önce başkasını düşünmektir. 

Budala kişi budalalığında diretseydi, bilge olurdu. Budalalık hilekarlığın maskesidir. 

Gururun pelerini Utançtır. 

Tyger and Lamb






 Kaplan! Kaplan! gecenin ormanında
Işıl ışıl yanan parlak yalaza,
Hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
Kurabildi o korkunç simetrini?

Hangi uzak derinlerde, göklerde
Yandı senin ateşin gözlerinde?
O hangi kanatla yükselebilir?
Hangi el ateşi kavrayabilir?

Ve hangi omuz ve hangi beceri
Kalbinin kaslarını bükebildi?
Ve kalbin çarpmaya başladığında,
Hangi dehşetli el? ayaklar ya da

Neydi çekiç? ya zincir neydi?
Beynin nasıl bir fırın içindeydi?
Neydi örs? ve hangi dehşetli kabza
Ölümcül korkularını alabilir avcuna?

Yıldızlar mızraklarını aşağıya atınca,
Göğü sulayınca gözyaşlarıyla,
Güldü mü o, görünce eserini?
Kuzu'yu yaratan mı yarattı seni?


Kaplan! Kaplan! gecenin ormanında
Işıl ışıl yanan parlak yalaza,
Hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
Kurabilir o korkunç simetrini?




***




  Küçük Kuzu seni kim yarattı?
     Bilir misin seni kim yarattı?
Kim hayat verdi, ırmak kıyılarında
Ve çayırlarda yiyecek sundu sana;
Sana sevinç giysisini kim verdi,
Tüylü parlak yumuşacık giysiyi;
Sana kim verdi bütün vadileri
Şenlendiren böyle tatlı bir sesi:
     Küçük Kuzu seni kim yarattı?
     Bilir misin seni kim yarattı?


    Küçük Kuzu söyleyeceğim sana,
    Küçük Kuzu söyleyeceğim sana:
Senin adınla bilinir kendi de,
Çünkü bir Kuzu der o da kendine:
O alçakgönüllü, yumuşak huylu,
O küçücük bir çocuk oldu.
Ben bir çocuğum, kuzusun sen de,
Onun adıyla biliniriz ikimiz de.
     Küçük Kuzu Tanrı seni kutsasın.
     Küçük Kuzu Tanrı seni kutsasın.





William Blake


William Blake "Hayalci"

The Ghost of a Flea c.1819-20
" Bedlam hastanesinin iki ünlü konuğu vardı: Kundakçı Martin... ve Hayalci lakabıyla anılan Blake. Bütün bu suçlu ve kaçık takımını gözden geçirip birer birer inceledikten sonra Blake'in hücresine gitmek istediğimi söyledim. Uzun boylu ve solgun yüzlü bir adamdı; çok düzgün hatta belagatli konuşuyordu; Cinbilim 
yıllıklarında yer alan örneklerin hiçbiri Blake'in sanrıları kadar olağanüstü değildi. - Onun gördükleri sıradan yanılsamalar değildi; o, sanrı değil gerçek görüntüler gördüğüne yürekten inanıyordu: Michelangelo ile sohbet ediyor, Semiramis ile akşam yemeği yiyordu... Hayaletlerin ressamlığını yapıyordu... Onu hücresinde, hayaletini gördüğünü iddia ettiği bir pirenin resmini yaparken buldum..."

(1833'de bir gazetenin köşe yazarına ait bilgi.)


***
William Blake'in eşsiz cümlelerini dikkatle okumalıyız. Bunlar tarihin en anlam yüklü cümleleridir: İnsanın kendi acısıyla, en sonunda da ölümle ve onu ölüme iten davranışla anlaşmasını anlatırlar. Sıradan şiirsel cümleler olmanın çok ötesindedirler. İnsanın kendi kaderine kaçınılmaz olarak kavuşacağını belirtirler. Blake daha sonraki bölümlerde kendi iç çalkantısını, çılgın ve karmakarışık bir üslupla ortaya koyar, çünkü kargaşanın doruğu onu da içine alır. Buradan baktığında, kendi bütünselliği ve şiddetinin içinde kaynayan hareketi bütün boyutlarıyla görebilmektedir; bizi bir yandan en kötüye doğru iterken bir yandan da Cennet katına yükselten işte bu harekettir. Elbette, buradan yola çıkarak Blake'in bir filozof olduğu söylenemez; yine de öze ilişkin görüşlerini, felsefeye parmak ısırtacak kadar belirgin, hatta kesin biçimde dile getirmiştir.


"Karşıtlıklar olmaksızın, ilerleme de yok. Çekicilik ve iticilik,
Akıl ve Enerji, Sevgi ve Nefret,
İnsan varoluşuna gereklidir.
Bu karşıtlıklardan, dinselin İyi ve Kötü dediği çıkar. İyi, Akla boyun eğen edilgindir. Kötü, Enerjiden doğan etkindir. 
İyi cennettir. kötü cehennemdir...
Tanrı, Enerjilerinin peşinde olduğu için insana sonsuzluk içre acı çektirecektir.      
Enerji biricik yaşamdır, ve Gövdeden gelir; ve Akıl enerjinin sınırı ya da dış çemberidir.
Enerji sonsuz Hazdır."