Sappho Üzerine



Yaşamöyküsü

İS 2. yüzyılın sonu ya da 3. yüzyılın başında yazılmış bir papirüsten:

Lesboslu Sappho Mytilene kentinde doğdu. Babası Skamandros ya da Skamandronymos’du. Üç erkek kardeşi vardı; Ergyins, Larikhos ve Kharaksos. En büyükleri Mısır’a gitti. Sappho, daha çok, Larikhos’a düşkündü. Kleis adında bir kızı vardı. Kimileri onun davranışlarında kurallara uymamakla ve sevici olduğu iddiasıyla suçladı. Kimilerine göre rezil, çirkin bir kadının tekiydi; yüzü esmer, kendisi minyondu.

*

Suda Sözlüğü, “Sappho”, I. Anma 

Annesi Eresuslu Kleis’di. Alkaios’un, Stesikhoros ve Pittakos’un yaşadığı 42. Olimpiyat’ta (ÎÖ 612-608) ünlendi... Korkylas adında çok zengin biriyle evlendi. Bu adam Andros’la ticaret yapıyordu... Sapho’nun üç yoldaşı ve arkadaşı vardı: Atthis, Telesippa ve Megara. Onlarla saf olmayan bir ilişki kurduğu gerekçesiyle adı kötüye çıktı. Öğrencileri Miletoslu Anagora, Kolophonlu Gogyla ve Salamisli Eurika'ydı. Lirik şiirlerden oluşan dokuz kitap yazdı ve plektrum’u (lir çalmada kullanılan araç) buldu.

Eusebios, Kronik

Olimpiyat 45. I’de (600-599) şairler Sappho ile Alkaios ün salmışlardı.


Strabon, Coğrafya

Sappho, Alkaios ve Pittakos döneminde ünlendi; harika bir yaratıktı bu: Bütün yazılı tarihte, şair olarak onun yanına varacak bir başka kadın tanımıyorum.

Athenseus, Bilginler Akşam Yemeğinde 

O kadar cümbüşe katıldığını bildiğimiz Lesboslu Alkaios, Sappho için duyduğu arzulu aşkı liriyle dile getirirdi.

Polluks, Dağarcıklar

Mytineleliler Sappho’nun yüzünü sikkelerine darp ettiler.
Perphrios, Horaatius Üzerine, Risaleler Genellikle erkeklerin yer almadığı şiirleriyle ün saldığından ya da bir tribad olarak iftiraya uğraması yüzünden, “Erkeksi Sappho.”

Bu cümle üzerine Dionysios Latinos:

Erkek: Yumuşak değil (yani eşcinsel değil): Ne çapkın bir hazcı; ne de iffetsiz.

*

Tyreli Maksimos, Söylevler

Kim Lesboslu kadının aşkını Sokratik bir aşk sanatından ayrı tutabilir? Bana öyle geliyor ki onlar aşkı kendi tarzlarıyla yaşadılar. Sappho kadınların aşkıyla, Sokrates erkeklerin. Çünkü ikisi de çok sevdiklerini ve bütün güzel şeylerden büyülendiklerini söyledi. Alkibiades, Kharmides ve Phaedrus Sokrates için neyse, Gyrinna, Atthis ve Anaktoria Sappho için aynı şeydi.





“Öteki Sappho”

Suda Sözlüğü, “Sappho”, II. Anma

Mytilene’den bir Lesboslu lir çalgıcısı. Bu Sappho Lekates uçurumundan kendini attı ve Mytileneli Phaon’un aşkı uğruna denizde boğuldu. Kimileri lirik şiirleri olduğunu da söyler.

*

Mor Kaküllü, Tatlı Gülüşlü Sappho

Antik çağın "muhtar"larından Amasyalı coğrafyacı Strabon, ünlü Geographika'sında Midilli adasının yetiştirdiği ünlüleri saymaya girişiğinde, önce Pittakos ve Alkaios'un adlarını anar, sonra da ekler: "Aynı dönemde Sappho da yaşamıştı; olağanüstü bir yaratıktı, çünkü bildiğimiz kadarıyla hiçbir zaman -ne kadar gerilere gidersek gidelim- şiir alanında onunla azıcık da olsa aşık atabilecek başka hiçbir kadın ozan çıkmaz karşımıza".

Ne tuhaftır ki bu yargının bugün bile, bir anlamda, geçerliliğini koruduğunu söyleyebiliriz. O çağlardan (İ.Ö.6. yüzyıldan) günümüze yazın sahnesine sayısız kadın ozan çıkmıştır, ama Sappho'nun yeri başkadır; Sappho'nun imgesi başkadır; ilktir, benzersizdir, yumuşacıktır, yakıcıdır. Belki yalnızca kadın yüreklerinde yanabilecek türden bir aşk ateşinin en katıksız, en içten, en çarpıcı ve büyük olasılıkla ilk dışavurumudur Sappho'nun dizeleri yazın tarihinde. Bugün elimizde, bu şiirin yanlızca kırık dökük parçaları var;ama Sappho, kısacık dize parçalarında bile görkemlidir, anıtsaldır,heyecan vericidir...

Bu ölümsüz Lesbos yurttaşı, yalnızca Anna de Noailles, Ahmatova ya da Sylvia Plath gibi kadın şairlerin değil, tüm lirik şairlerin piridir, atasıdır belki (anasıdır mı demeliyim?). Bugün bile bir aşk şiiri yazmak üzere eline kalemi alacak her (aşık) ozan, önce Sappho'nun adasına ayak basacaktır ister istemez. Öte yandan antik çağ ozanlarının çoğu, en ünlüleri bile bize kimi zaman biraz eskimiş, biraz "modası geçmiş" gelebiliyor bugün. Oysa Sappho, her zaman tazedir, her zaman yenidir. Her okuduğumuzda şaşırtır, heyecanlandırır bizi. Kimbilir, belki aşkın şaşırtıcılığı, küllerinden doğan Anka kuşu benzeri yepyeni gelir bize sevi. Tıpkı, okuduğumuzda, Sappho'nun dizeleri gibi.

Az önce bu şiirlerin, günümüze parça parça, kırık dökük ulaştığını söyledik. Sappho'nun şiirinin eşsiz büyüsünü oluşturan şeylerin en önemlisi de budur bana sorarsanız. Kırık yontu parçalarına benzeyen, çoğu kez önü arkası kopuk bu dizeler, garip bir güçle kamçılar imgelemimizi; bu kırık döküklükten, bu yaygın ve yinelenen "eksilti"den, yepyeni, şaşırtıcı bir "poetika", yaşayıp bugünü görseydi Sappho'yu bile hayrete düşürecek bir şiirsel tat doğar. Bunu Sappho'nun bütünü ele geçmiş bir iki şiirini okuduğumuzda daha iyi anlıyoruz. Bu biraz akademik şiirlerde kırık şiirlerin benzersiz tadını ara ki bulasın! Oysa ötekiler: Başı sonu olmayan o iki üç dize, o havada donup kalmış imgeler,  o kopuk kopuk ama yakıcı sevda sözleri... Besbelli Sappho'dan yana ve ustaca çalışmış Zaman.

Kimi zaman düşünürüm, nasıl bir kadındı, kime benzerdi diye. Çağdaşı Alkalos'ın kaleminden çıktığı savlanan çapkınca bir dörtlükte küçük bir ipucu saklı; "Mor kaküllü, tatlı gülüşlü Sappho" diye sesleniyor Alkaios Sappho'ya. İnsanı düşlere çeken bir betimleme bu. Mor kaküllü, tatlı gülüşlü bir genç kadın, Midilli'de, yönettiği kızlar okulunda, sütunlu bir avluda ya da zeytinler altında, çevresini saran, çiçeğe benzer genç kızlarla birlikte. Eskil imgeler çıkıp geliyor yavaş yavaş belleğimin kıvrımları arasından: Ege'nin, Akdeniz'in eski kentlerinin örenlerinde sık sık rastlanan küçük, pismiş topraktan yapılma aşk tanrıçası yontucuklarını anımsıyorum, Nedense görkemli mermer Venüs'ler, sözgelimi Milo ya da Knidos Aphrodltesi değil Sappho adının çağrıştırdığı; daha çok o küçük, toprak Aphrodite'ler, boyu yirmi yirmi beş santimi aşmayan, kimisi çıplaklığını eliyle örtmüş, kimisi harmaniyeler içinde, alçakgönüllü, ama her şeyleriyle yakıcı, ateşten çıkma aşk tanrıçaları. Düşündükçe ozanın İmgesi, yavaş yavaş tanrıçanın imgesine bırakıyor yerini; ve şiir, sevinin tanrısallaşmış biçimine.

Yoksa İkisi aynı şey mi?


*
Samih Rifat
(1945 - 2007)

Aphrodite'ye Yakarış




Ey tahtı ışıl ışıl ölümsüz Aphrodite
Ulu Zeus’un düzenci kızı
yalvarırım yüreğimi acılarla
dağlama!

Yardımıma gel gene, hani eskiden
sesimi duyunca nasıl, çıkıp
babanın sarayından kanat çırpan
kuşların

çektiği yaldızlı arabana biner;
yeryüzüne inerdin bulutsuz
mavilikten;
ölümsüz dudağında o aydınlık gülüşle
sorardın,

“Gene nen var?” derdin, “nedir gene
deli gönlünü çelen? Tılsımımla kimi
baştan çıkarıp yollamam gerekiyor
koynuna?

Söyle, Sappho, kim seni üzen?
Kaçıyorsa kaçsın, bırak,
yakında o senin ardına
düşecek,

bugün almıyorsa verdiklerini,
yarın o sana armağanlar verecek,
seni sevmiyorsa, istemese de er geç
sevecek.”

Geleceğin varsa, şimdi gel,
kurtar beni
kuşkudan, ne diliyorsa gönlüm
yerine getir, sen de katıl benimle
savaşa.

SAPPHO
(Türkçesi: Cevat Çapan)

"hala kızlığımı mı arıyorum acaba"

Alphonse Osbert (1857 -1939) "Sappho"

Gelin Türküsü II

BİRİNCİ SES
Kızlığım
ah kızlığım!

Nereye gideceksin
seni yitirdiğimde?


İKİNCİ SES
Bir daha
dönülmeyen
bir yere gideceğim
Tatlı Gelin!
Bir daha sana hiç
dönmeyeceğim!
(çeviri:cevat çapan)




123

baba vereceğiz dedi kızı

122

kız kalacağım her zaman


114

hala kızlığımı mı arıyorum acaba


GENÇ KIZ
kızlığım, bırakıp da beni, nereye kızlığım?
KIZLIK
dönmeyeceğim sana artık hiç dönmeyeceğim.
(çeviri: azra erhat-cengiz bektaş)


"gece"


....gece.....
ama genç kızlar ....
geceliyoruz.... sevgini
ve mor menekşe kucaklı gelini
türküleyerek

ama uyan......
git dostlarına....
nice.....
uykulansak....




Gece demeden, gündüz demeden
Özlüyorum, yanıyorum




(akşam yıldızı)
en güzeli tüm yıldızlar içinde





iki kat olsun bu gecenin uzunluğu




yıldızlar güzel ayın çevresinde
gizliyorlar ışıklı yüzlerini
dolunay olup da ışıldarken ay
tüm yeryüzünde



dopdolu gözüktüğü zaman ay
sunağın çevresindeydi kızlar




Tan dağıtır, sen bir araya getirirsin akşam yıldızı,

kuzuları, keçileri, her şeyi, ayırırsın ama anayla kızı





Bu gece

Ay battı, sonra yıldızlar
gece yarılandı
zaman geçiyor

Bense yapayalnızım yatağımda

Resimler: Alphonse Osbert (1857 -1939) "Sappho"

"Bırakın Girit'i gelin"


İÖ. Yaklaşık 3. Yüzyıldan kalma bir çömlek parçasından





Neresi biliyorsunuz: öyleyse

Bırakın Girit'i gelin
elma ağaçlarının çevrelediği
kutsal tapı yerine



Günlük dumanları tütüyor sunaktan
serin bir dere mırıldanıyor
dalları arasından ağaçların






Gül fidanları gölgeliyor toprağı
derin bir uyku yağıyor
titreyen yapraklardan;

atların otladığı çayırda
çiçeklerini açıyor ilk yaz,
anason kokusu yayılıyor havaya.


Gel, Kıbrıslı Ece!
aşkınla karıştırdığın nektarı



daldır altın kupalarımıza

Resimler: Alphonse Osbert (1857 -1939) "Sappho"

"Bir satır olsun almadım ondan"

Alphonso Osbert (1857 - 1939) "Sappho"


yaklaşık 6. yüzyıl parşömeni








Bir satır olsun almadım ondan
Doğrusu ölsem daha iyi.
Durmadan ağladı giderken;
“Sappho”, dedi,
“Bu ayrılığa dayanmak gerek.
Gözüm arkada gidiyorum.”
“Git,” dedim, ” mutlu ol,
ama unutma,
kimi aşkın zincirine vurduğunu geride






“beni unutsan bile,
Aphrodite’ye sunduğumuz armağanları,
paylaştığımız onca güzelliği düşün
“saçlarını süslediğin
bütün o menekşeleri, konca gülleri,
gencecik boynuna taktığın yüzlerce  çiğdemi

” tatlı kokular sürerdin saçlarına,
yumuşak döşeklere uzanmış kızlar
gönül avuturlardı sevdikleriyle
“ne bir türkü söylenirdi
biz katılmadan,
ne bizsiz, çiçek açardı ilkyaz…”



-nedir gene deli gönlünü çelen-
Çeviri: Cevat Çapan

"bugün dönüyoruz artık, en sevdiğimiz Midilli kentine"



Alphonse Osbert (1857 -1939) "Sappho"


Sen değil miydin, Atthis,
'Sappho, ortaya çıkıp da
kendini göstermezsen,
seni artık sevmeyeceğim !' diyen?

'Ne olur kalk, göster çevikliğini
geceliğini çıkarıp
kaynağa eğilen bir zambak gibi

yıkan sularda.
Mor gömleğinle sarı eteğini
getirsin Kleis sandıktan;

bir yeldirme atalım omuzlarına,
saclarına tac örelim çiçeklerden
çık, salın bizi çıldırtan
güzelliğinle...

Praksinoa, yavrum, sen de
kestane kızart kahvaltı için.
Tanrılardan biri gene iyi
davranıyor bize;

bugün dönüyoruz artık
en sevdiğimiz Midilli kentine
en güzel kadını Sappho'yla
yanına kızlarını almış
bir ana gibi yürüyecek bizimle
sürgünden dönerken yurdumuza...'

Ama her şeyi unutuyorsun sen

Bana iyi davran, Gongyla,

Ak giysilerini giyin
yanıma koş hemen
senin güzelliğin besliyor
isteğimi.
Her görüşümde üstündekileri
başım dönüyor,
sevinçle doluyor içim,

Eskiden darıldıysam da Aphrodite'ye
simdi yalvarıyorum
öc almaya kalkmasın,
seni tez elden yollasın diye

(Türkçe: Cevat Çapan)

Lesbos


Latin oyunları, Grek hazlarının yurdu,
Lesbos, gönüller açan, gevşeten öpüşlerin 
Ne eşsiz gecelere, günlere süs olurdu,
Güneşler gibi sıcak, karpuzlar gibi serin;

Latin oyunları, Grek hazlarının yurdu,
Lesbos, sende farksızdır öpüşler çağlayandan, 
Pervasız atılırlar dipsiz uçurumlara,
Bir yandan gürleyerek, çağlayarak bir yandan. 
Fırtınalı, örtülü, derin, arta kabara;
Lesbos, sende farksızdır öpüşler çağlayandan!

Lesbos, genç Frine'ler vurulan birbirine, 
Hiçbir göğüs geçirme yankısız kalmayan yer, 
Pafos gibi yıldızlar sana hayrandır yine,
Sende Venüs Safo’yu haklıdır da günüler!
Lesbos, genç Frineler vurulan birbirine,

Lesbos, yürek gevşeten, sıcak geceler yeri. 
Çukur gözlü kızlara kısır bir haz tattıran. 
Sevdalı tenlerinin sunduğu meyveleri 
Hep kendi aynacında sevdiren, okşattıran 
Lesbos, yürek gevşeten, sıcak geceler yeri.

Varsın koca Eflatun çatsın kaşını, bırak; 
Bağışlatır suçunu tükenmez incelikler.
Ardı arkası gelmez öpüşler, soylu toprak. 
Adaların başına taç olan güzelim yer.
Varsın koca Eflatun çatsın kaşını, bırak.


Bu bitmez işkenceden bağışlar herkes seni,
Nice taşkın yüreğe yapılan işkenceden, 
Başka gökler altında sezdiğimiz o yeni,
Aydın gülümsemeyi bizden uzağa çeken,
Bu bitmez işkenceden bağışlar herkes seni!


Yargılayamaz seni tanrılar hiçbir zaman, 
Suçlayamaz ağaran alnından akan teri, 
Derelerinden taşıp denizlere boşanan
Gözyaşını tartmadan altın terazileri ! 
Yargılayamaz seni tanrılar hiçbir zaman !

Ne ister o haksızlık, hak yasaları bizden ? 
Adaların yüzünü ağartan yüce kızlar,
Herhangi bir din gibi güç taşar dininizden, 
Cennet’i, Cehennem’i hor gören aşk onda var ! 
Ne ister o haksızlık, hak yasaları bizden ?

"aldım elime lirimi"


Laurence Koe - "Sappho"

Aldım elime lirimi

Gel, dedim, benim
kutsal deniz kabuğum
konuşan bir çalgı ol


Sappho'dan Parçalar

1

Söyleyin herkese

En güzel türküleri
çağıracağım bugün
dostlarım için


3

Durup yatağımın başında

Yaldızlı çarıklarıyla
birden
uyandırdı beni tan



5

Dedim ki

Ak bir keçinin
semiz but kemiğini
yakacağım
sunağında o güzelin


"sevdiceğim Kleis"

Gustave Klımt -  1890 "Sappho"











Güzel bir kızım var; 

sevdiceğim Kleis

altın çiçeklere 

benzeyenim benim

değişmem onu tüm 

Lidya'ya güzel 

Lesbos'a bile

Sappho'dan parçalar


19 

Yumuşak ellerinle, Dika
filizler koparıp
süsle o güzelim saçlarını

Kim çiçekler takınırsa
Ona yaklaşır
mutlu Üç Güzel:
unutma, süssüz bir başa
bakmaz kimseler




46

Sağ ol,

Geldin, gelmekle
ne iyi ettin;
yollardaydı gözlerim.

yakıp tüketen
ateşler saldın içime -
Çok yaşa!

Yokluğunda
bitmek tükenmek bilmeyen
saatlerce yaşa!


47

Öyle mutluyum ki

İnan,
durmadan yakardım o gece
gecemiz bir kat daha
uzasın diye.

"sarsıyordu yüreğimi eros"














sarsıyordu yüreğimi
Eros, dağda meşelere abanan yel gibi

"Tanrısal lir, ses ver konuş haydi"

Jules-Elie Delaunay, "Sappho kissing her lyre"










Tanrısal lir, ses ver konuş haydi



dizlerimi çözen acı tatlı varlık
baş edilmez eros, sarsalar beni



bölünmüşüm ikiye
bilmiyorum yolumu



hem özlem hem istek içimi yakan










".......sarp kıyılarda ......... ...............gecelemek ..........."



................
..................
.....sevginin artık
....

Ne zaman görsem seni karşımda
.......Hermione'yle değil
altın saçlı Helena'yla bir tutmak gelir içimden

bir tutulabilirse ölümlüler
ölümsüzlerle, o güzelliğini
görünce senin, bil ki uçup gider
bütün dertlerim

.......sarp kıyılarda
.........
...............gecelemek
...........

"yakındığım yok"

1840 theodore chasseriau 













Yakındığım yok

Bir düş değildi
Esin perilerinin
bana bağışladıkları zenginlik
ben ölsem de,
adım hiç unutulmayacak

"Ölünce senden bir anı kalmayacak"

Alexandre İsailoff "Sappho"








Ölünce senden bir anı 

kalmayacak kimselere

pay alamadın çünkü 

güllerinden Pieria'nın,

dolanacaksın oradan 

oraya Hades'in evinde

uçarak görünmez ölüler 

içre silik mi silik

"Sordum kendime, Sappho, dedim..."


Edmund Friedrich Kanoldt - Sappho 











Sordum kendime

Sappho, dedim,

elinden ne vermek gelir

her şeyi olan

Aphrodite gibi birine




"Şu kadarını biliyoruz"


Antonio Munoz













Şu kadarını biliyoruz.

Ölüm kötü bir şey;
bak, işte tanrılardan belli;
iyi bir şey olsaydı ölüm,
önce tanrılar ölmez miydi?

"acım"

Antoine-Jean Gros (1771-1835) Sappho-at-Leucate










 (acım)

   damla damla akan...








Sappho'dan Parçalar

161

dostça dur karşımda
gözlerimin önüne ser güzelliğini


151

Giritli kızlar oynarlardı bir çağda
böyle uyumlu ince ayaklarıyla
usul basarak çiçekli çimenlere


148

çiçek taçlarıyla toprak
bürünmüş renklere


126

Çiçek derleyen körpe, tatlı kız çocuğu


113

dağlarda, çobanların ayakları altında
çiğnedikleri sümbül gibi şimdi erguvan
düştü yere.....


112

Kızaran elma, en yüksel dalda, yüksek mi yüksek
koparanların gözlerinden mi kaçmış toplarken
değil, besbelli başaramamışlar koparmayı


104

Gelmiyor elimden mekik dokumak anacığım
yeniğim bir oğlanın özlemine Afrodit yüzünden


100

Çok daha tatlı sesi lir sesinden


70


çiçek örüyorlardı genç kızlar


54

ben de yumuşacık döşeklere uzatırım seni


43

bil ki anımsayacaklardır bizi sonra da


Çeviri: Azra Erhat - Cengiz Bektaş

"Göneniyordum seninle"



Göneniyordum seninle,

Bir tek kız olsun yoktur
seninle boy ölçüşecek-

Gelecekte doğacak
kızlar içinde bile.


53

Dayanılmaz

tatlı sert ağusuyla
dizbağlarımı çözen aşk

bir sürüngen gibi
yere seriyor beni.



1864 Sappho and Erinna Garden at Mytilene - Simeon Solomon


57

Bak, diyeceksin,

Döndüm işte
bir zamanlar
bırakıp gittiğim
o yumuşak kollara


58

De bana,

Yeryüzünde
sevdiğin biri var mı
beni sevdiğin kadar?

Sappho'dan parçalar



41

Sen nasıl seviyordum bir zamanlar Attis



36

........yalvarırırım sana
süt beyaz giysinle görün Gongyla.
Öylesine uçuşuyorlar ki tutkular
çevrende şimdi.

Çünkü güzelim, giysilerin bile
şaşkına çevirir de görenleri
Kypris bile yakınır bundan diye
sevinirim ben


16

ak keçi yakarım sana sunakta



15

........başkası mı var
benden de daha çok sevdiğin yoksa


13

(örterdi)
rengarenk Lidya işi bir etek
ayaklarını


11

Kaygılar ve yeller alıp götürsün beni yereni


7

Sevindireceğim dostları şimdi
en güzel türkülerimi sunarak

(Azra Erhat - Cengiz Bektaş)

Uçurumdaki Çığlık: SAPPHO

"Hatırlar bizi gelecek." 

Nerede başlar hikayem? Coşkunun en üst seviyede olduğu şeylerle çevriliyken hikayeye başlamayı önerir ozanlar. Öyleyse, Apollo Tapınağı’nın hala durduğu Leucadian Kayalıklarının zirvesine doğru, kamçılayan soğuk rüzgarda zar zor yürürken düşünün beni. Eski zamanlarda burada insan kurban ettikleri söyleniyor. Bu yerin havası hala eskiden dökülen kanın kokusunu taşımaktadır. Yeryüzündeki tüm büyülü yerler bu kokuyu taşır.

Yürüdüğüm yol boyunca küçük küçük, kurumuş çam ağacı kümeleri var. Giydiğim bu altın sandaletler tırmanırken ayaklarımın altında kayan ve sıçrayan taşlara uyum sağlamıyorlar. Bir defadan çok bileğimi burkuyor ve düşüyorum. Dizlerim, tırmanan bir çocukmuşum gibi yaralanıyor. Günlerdir denizdeydim. Beyaz kayalıklara tırmanırken ayaklarımın altında hala geminin sallanışını hissediyorum.

Ne kadar yaşlı olduğumu anlatamam- ellilerimdeyim. Sadece büyücüler elliye kadar yaşarlar! İyi kadınlar, neredeyse benim de kenarından geçtiğim gibi, on yedi yaşındayken doğumda ölürler. Ellili yaşlarımın sonuna kadar ölecektim ya da donuk bakışlarım ve her zaman renkli ipek pelerinde sakladığım bir parça eğilmiş omurgamla kocakarı olacaktım herhalde. Gençliğim gidiyor ama kendime olan beğenim hiç bitmiyor. Elli yaşında hala nasıl aşkı hayal edebiliyorum? Delirmiş olmalıyım!

Abanoz ağacı sunaklarda ıslak menekşeler gibi parlayan siyah saçlarım, şimdi çelik gibi gıpgri. Kölelerime artık boyatmıyorum saçlarımı. Bu günlerde yansımama bakmaktan hoşlanmıyorum. Yine de Afrodit’inki kadar çok cazibem, parfümlerim, iksirlerim, sihirli merhemlerim var. Hala birinin bana aşık olmasını sağlayabilirim kısa bir süre için olsa bile.

Geçmişte gençliğin çekiciliğiyle büyülerdim. Şimdiyse ünümle büyülüyorum. Dudaklarım, ellerim ve sesimle ustayım. Naucratis fahişelerinin güzel kokulu mahremlerini, Sirakuza’nın dans eden kızlarının gizli ayinlerini, Lesbos’lu flütçü kızların müstehcen melodilerini biliyorum.

Gustave Moreau - The Death of Sappho (1870)
Hakkımda birçok hikaye vardır. Efsanem Afrodit efsaneleriyle karıştırılır. Yakışıklı kayıkçının aşkı için ölüme atladım mı? Kadınları mı erkekleri mi seviyordum? Ve de onlarla cinsel ilişkiyi? Bundan şüpheliyim. Eğer sevmek için yeterince şanslıysanız, aşığınızın hangi süslü bedenle övündüğünü kim umursar ki? Sulu bir incir olan ilahi delta ve tören asası güçlü penislerin her biri düşünülenin tersine Afrodit’in görünüşleridir yalnızca. Bizler kalben hermafrodit değil miyiz? Delta Afrodit kadar yumuşak, penis Ares’in mızrağı kadar serttir. Ve kimse toprak örtü dışında, hiçbir şeyi fazla taşıyamaz üstünde. 

Tutku şiirleri kalır yalnız geriye.

Yakışıklı kayıkçı ünümden etkilenmişti. Bütün yakışıklı kayıkçılar gibi o da ünlü bir ozan olmayı hayal ediyordu. Kürek çekerken şiirler söylüyordu. Şiirleri çok sıradansa ne fark ederdi? Benden ve Homer’e kadar diğer tüm ozanlardan alıntı yapsa ne çıkardı? Yakışıklıydı ve sesi bal gibiydi. Saç lüleleri abanoz gibi simsiyahtı. Misket gözleri, çenesinde ayartıcı bir çizgisi vardı.

Adalılar sevgilim beni terk ettiği için perişan olduğumu düşünüyorlar muhtemelen. Ne saçma! Onun benimle oynadığından çok ben onunla oynadım. Haftalık bir eğlenceydi benim için. Asıl üzüntüm Afrodit’in benden yardımlarını esirgemesinden kaynaklanıyordu. Afrodit’in benden istediği hiçbir şey yok. Her zaman onu göklere çıkaran yeni ozanlar olur. Onlar öğrencilerim, yardımcılarım ve beni örnek alanlarsa, bildikleri her şeyi benden öğrendilerse ne var bunda? Aşk tanrıçası gençleri tercih eder. Her zaman da genç ozanları vardır.

Sonsuza kadar genç yüzlü, sonsuza dek çekici Afrodit, güzellik ve gençlik, ilham kaynağı ve tutkuyu kaybetmenin ne anlama geldiğini nasıl bilebilir? Afrodit’in beni sevdiği kadar ben de onu seviyordum. Şimdiyse onun sevgisini yakalamak ayaklarımın altındaki sert kayalarda yürümek kadar zor. Güzel genç yüzünü benden uzaklara çevirdi.


Yaşlılık hükmeder tenime 
Ve döndürür saçlarımı 
Siyahtan beyaza:
Taşımaz artık beni bacaklarım 
Neşeyle ve çevik
oyun oynayan geyik yavrularınınki gibi 
Ne gelir elimden?
Sonsuz olsa da şiirlerim
Ben değilim ki
Silebilir mi yaşlılığın izlerini
Aşkını koruyamayan
Pembeleşen şafak?
Gider gençliğim.
Taparım ben hala güneşe.

Gustave Moreau - The Death of Sappho (1870)