Olanaksız
Bir kutu sevinç var
bir avunç var bu acıda.
Bir sürü insanı yok
o berbat günlerin, sıkıntı eksik!
“Sevilir duyulmayan müzik”
demişti bir şair.
Sanırım, yaşanmamış olandır
bende de en gözde yaşam.
K.
Etiketler:
Kavafis
TEN VE ÖTESİ
1.
"Vücudumuzu oluşturduğu zaman sadece temizliğine,
beslenmesine ve acı çekmesine özen gösterdiğimiz şu ten, ancak bizim dışımızdaki
bir kişi tarafından canlandırıldığı ve uzmanların bile hemfikir olmakta güçlük
çektiği bir güzellik ölçüsü adına okşandığında önem kazanabiliyor ve gitgide
tuhaf bir saplantıya dönüşüyor (Marguerite Yourcenar)
Çıplak tenle birebir ilişkiye
girmenin öyküsü tarih öncesine dek uzanmasına karşın, bunun dillenmesi için
bin- yıllar boyu beklemek zorunda kalmıştır insanoğlu. Bedenin kişiye özel
biçimini keşfedip kaydetme arzusu, öte-dünya'yı kollamakla görevli bekçilerce
sürekli engellenmiştir çünkü; tensel haz arayışı, cehennem ateşini tutuşturan
en büyük günahtır bu evrede.
Ne var ki, yalnız cehennemde
cayır cayır yanarken değil, cennette de çırçıplaktır homo sapiens. Dünyevi
hazzı ve acıları şaşırtıcı bir kesinlikle kanıtlayan ten, ölüm sonrası da tanık
olmaktadır buna. Tendeki renk değişimini anımsayalım: Beşikten mezara hep
kavruk kalmaya mahkûm yoksulun ten rengi kara sarıya çalarken, varlıklı olanda
çoktan pembeye dönüşmüştür bu. Öyle ki, güneş bile çaresiz kalır burada; zira
birinin kavrukluğu iyice ortaya çıkarken, öbürü gitgide bronzlaşır. Bu bağlamda
turistik gezi kataloglarında karşılaştığımız bronz ten, özünde deniz, kum ve
güneşle pekişen sağlıklı görünümün sembolüdür sadece. Bu arada, cildin spor ve
elbette leziz mutfaktan dolayı gerginleşmesiyse -kırışıklıkların kısmen de olsa
giderilmesine katkıdan ötürü-, söz konusu zindeleşme programına son noktayı
koyar: Pürüzsüz ten, sürtüşme ânını kendiliğinden hazza çevirecek denli nemli
ve kaygan olmaya hazırdır; çünkü bundan sonrası kozmetik endüstrisinin birkaç kremle
müdahalesine kalmıştır sadece.
Buna göre, yaşlanma, pörsümeye
yazgılı tenin salt dermatolojiyi ilgilendiren deri'ye dönüşmesidir; ölümün eşiğindeki
beden, tıpkı bir tespihböceği gibi kendi içine kapanır: küskün, hüzünlü ve
kupkuru. Yaşlılığa-giriş, buruşarak küçülmeye başlamaktır; ve ten, aynen
sismograf duyarlılığıyla anbean kaydetmektedir bunu. Greta Garbo'yu
anımsayalım: otuz beş yaşından sonra tüm hayatı bu kaydı izleyerek geçmiştir
nerdeyse!
Belki de bu yüzden, teniyle arası
açılan insan önce aynaya küser. Apaçık: Hayal gücünün kendimizi seyretmeye
yetersiz kaldığı noktada düpedüz korkulu rüyadır aynayla diyalog arayışı.
Ayna, tenin seyir defteri olarak, başlangıçta mutluluğu, ama çok geçmeden yıkım
duygusunu ikiye katlar; üstelik alabildiğine pervasız ve küstah bir tavırla.
Herkes biliyor: Sırlı levha, doğruyu söyleme hakkını hep sona bırakır, öyle ki,
aynayı tekinsiz (dönek?) kılan şeyin çoğu kez aynı gerekçeden kaynaklandığını
rahatça söyleyebiliriz: Önceleri kendini olduğundan daha güzel görme arzusuna
çanak tutan ayna, zamanla kâbusa çevirmiştir bu mutluluk oyununu. Beden sarkmaya
başladığında, ansızın doğrucu davut kesilmiştir ayna; kırış kırış olan boyun,
kendini taşımakta zorlanan göğüs ve kalçalar, yumuşayıp pelteleşen kas örgüsü,
vb. her şey, çıplak teni kendisiyle vedalaşmaya zorlamaktadır şimdi;
diriliğini yitiren organın ölmeden önce hayatla bağı kopmuştur nasılsa!
Öte yandan, kırılgan doğasıyla
ten, aile içi şiddetten kurumsallaşmış (resmi) işkenceye kadar her türlü insanlık
dışı davranışın da hedef tahtasıdır; ve yine renkle tepki verir buna
-haysiyetine tecavüz edilen ten, suskunluğunu morarmayla geçiştirir; çünkü morartı,
öncelikle buna sebep olan yüz karasıdır gerçekte. Bu bağlamda temel hak ve
özgürlükleri kısıtlamayı öngören her rejimin başat özelliği, tende iz bırakan
sorgulama yöntemidir daima. Dolayısıyla adli tıp raporuna giren her morartı,
gerikalmışlığın göstergeleri arasında devamlı ilk sırayı alır -ya da şöyle
formüle edelim: hiçbir şey, sırttaki cop yahut kırbaç kadar demokrasinin
ayaklar altına alındığını göstermez.
Bir de şu var: Başkasının teni,
homo socialis'in aynasıdır; ama baktığında kendini görebilmesi için çaba sarf
etmek zorunda olduğu bir ayna.
2.
Çıplak ten, özü itibariyle her an
cinsel haz objesi olmaya aday bir et yığınıdır. Ne var ki, bakış açısında
yapacağımız küçük bir değişiklikle her şey değişmeye hazırdır burada. Nitekim
aynı çıplak ten, savunmasız konumdaki bedeni sadece estetiğin ilgi alanı içinde
kalma koşuluyla da sorgulamaya davet eder bizi. Antik Yunan için bu sorgulama,
organlar arasındaki orantıyı keşfetmek üzere çıkılan zahmetli bir yolculuktur;
çünkü görünen, bir başka deyişle model olarak kabul edilen, ötesine geçip,
ideal olanın bulunmasını talep etmektedir daima. Buna göre, Sokrates'ten
Platon'a kadar birçok filozofun sayısal ilişkide aradığı güzellik anlayışı
Polykleitos'un genç atletlerinde doruk noktasına ulaşır. Gerçi Tanrı ve insanın
karşılıklı olarak birbiri içinde tecelli etmesi, burada karşılaştığımız
çıplaklığın daha ziyade bir metafor olduğunu gösterir. Dolayısıyla, bu dönem
boyunca çıplaklığı meşru (sorunsuz?) kılan şey, organlar arasındaki ilişkide
ideal orantıyı bulmak üzere, insanüstü olanın temsil edilmesidir -Apollon'un
vücudu, sonsuza dek öyle kalacağına dair güvencenin sembolüdür ilkönce.
Uygarlık tarihinde gündelik
hayattan sanata kadar çıplaklığın bir utanç konusuna dönüşmesi çeşitli aşamalardan
geçmiştir. Bu bağlamda hep aynı şeye tanık oluruz: Çıplak tenin belli bir
kişiye ait teşhir objesi olarak gündeme gelip, kendi açmazlarıyla yüzleşmesi
yüzlerce yılını almıştır insanoğlunun. Beden, öte-dünya'daki mutluluk adına hor
görüldüğü sürece, çıplaklık, olsa olsa anonim vücudun çilekeşliğine hizmet
etmekle yükümlüdür yalnızca. Dolayısıyla, gerçek anlamda çıplak olmanın ilk
şartı, vücudun önce gökyüzünden kurtulmasıdır; Tanrı'yla insanın birbirine
karıştığı düzende, soyunma sadece Tanrı'ya yaraşırken, insana da hep bol
gelmektedir çünkü.
Bütün bunlar, çıplak tenle yüz
yüze gelme konusunda bir kez daha zaman'ı gündeme getirir. Mitolojik figürün
zaman karşısındaki ayrıcalığına ölümlü olan imrenerek bakmasına rağmen sonuç
değişmez: Her canlı gibi insan da ölmek için doğar gerçekte; tense bu olgunun
gizemli kayıt defteridir.
Sanata Katkım
şiir: Sanata Katkım / Cavafy, 1996, Yannis Smaragdis / müzik: Vangelis
Oturup düşündüm. İstekleri ve duyguları
getirdim Sanat’a hayal meyal görülmüş
yüzleri ve çizgileri; birkaç belirsiz anısını
yarım kalmış aşkların. Sanata bırakıyorum kendimi
Bilir o nasıl biçimlendirecek Güzel’in Yüzü’nü;
neredeyse sezdirmeden tamamlar hayatı,
düzenleyerek izlenimleri ve düzenleyerek günleri.
(1921)
Etiketler:
Kavafis
Anlamlar
İlk gençliğim yılları, cinsel yaşamım
nasıl açık şimdi anlamları.
Ne gereksiz yerinmelermiş onlar, nasıl boş...
Ama bilmiyordum ki o zamanlar.
Düşkün yaşamımda ilk gençliğimin, ta derinlerde
şiirimin yapısı biçimleniyordu
sanat alanım çiziliyordu aslında.
İşte, bu yüzden dengesizdi yerinmeler bile
Kendimi yenmek için verdiğim kararlar, değişmek
iki hafta dayanıyordu olsa olsa.
Etiketler:
Kavafis
Koru onları, şair,
şiir: Canlanınca / Cavafy, 1996, Yannis Smaragdis / müzik: Vangelis
Koru onları, şair,
Koru onları, şair,
Kalan ne kadar az da olsa...
öyle saçlar ki, Yunan yontularına özgü,
her zaman güzel, taranmadıklarında bile,
ve hafifçe ak bir alna dökülen
Sevdalı yüzler, tam şiirimin
istediği gibi...
Etiketler:
Kavafis
Güzel Evrion
Güzel Evrion gömülüdür
bu tamamı Siini mermerinden yapılmış
bu menekşelerle, zambaklarla örtülü
bu büyük bir ustanın elinden çıkmış mezarda.
İskenderiye’li bir genç, yirmi beş yaşında.
Eski bir Makedon ailesinden baba tarafı
Aravarheler’in soyundan gelmekte anası.
Aristoklitos’un öğrencisi oldu felsefede
Paros’un öğrencisiydi sözbilimde. Kutsal metin
okudu Tibai’de. Tarihini yazdı
Arsinoitis yöresinin. Bu kalacak hiç olmazsa.
En değerli olanı yitirdik ama:
Bir Apollon serabına benzeyen yüzünü.
(1914)
* Evrion hayali bir kişi
Etiketler:
Kavafis
Uzaktaki Gözler
şiir: Uzaktaki Gözler / video: Cavafy, 1996, Yannis Smaragdis / müzik: Vangelis
Anlatmak isterdim o anıyı, ah anlatabilsem...
Ama silindi, uçtu gitti sanki belleğimden;
Çok uzaklarda kaldı, ilk gençlik yıllarımda.
Sanki yaseminler tütüyordu yumuşacık teninde...
Bir Ağustos gecesi... -Ağustos muydu sahi...-
Hayal meyal hatırlıyorum şimdi gözlerini.
Sanırım maviydiler...
Ah! evet maviydiler,
gökyakut mavisi...
Etiketler:
Kavafis
Endimion'un Heykeli Önünde
The Sleep of Endymion (detay) - Antonio Canova, marble, 1819 - 1822. |
Miletos’tan Latmos’a varıyorum
gümüşlerle bezenmiş dört karbeyaz katırın çektiği
bir beyaz arabada. Ayinler yaparak
—kurbanlar, şaraplar sunarak— Endimion adına,
geldim İskenderiye’den
üç sıra kürekli bir al kadırgayla.—
İşte heykel. Kendimden geçerek bakıyorum
Endimion’un o ünlü güzelliğine.
Sepet sepet yasemin boşaltıyor kölelerim.
Ve mutlu haberin alkışları uyandırmakta geçmiş yılların
hedonizmini.
Etiketler:
Kavafis
Ariarathis oğlu Orofernis’tir şu dört drahmilik sikke üzerinde.
Orophernes of Cappadocia |
İnce yüzü gülümser gibi duran
yakışıklı adam
Ariarathis oğlu Orofernis’tir
şu dört drahmilik sikke üzerinde.
Çocukken kovdular onu Kapadokya’dan
atalarının büyük sarayından,
Iyonya'ya gönderdiler orada büyüsün diye
ve unutulsun diye yabancıların içinde.
Ah nasıl da güzeldi Iyonya geceleri
korkmadan ve tam bir Yunan gibi
tanıdı sonuna kadar hedonizmi.
Hep Asya’lıydı bütün yüreğiyle
ama davranışlarıyla, konuşmasıyla Hellen,
firuzelerle süslü, Hellen tarzı giyinmiş
vücudu yasemin kokuları içinde
ve güzel gençleri arasında
en güzeli, en ideali lyonya’nın.
Sonraları, Suriyeliler Kapadokya’ya
girip kendisini kral yapınca
her gün sevinmek için yeni bir biçimde
kapıp toplamak için altın ve gümüşü
ve parıldayan zenginlik yığınlarına
bakıp içi açılsın ve kasılabilsin diye
atıldı krallığın üzerine.
Ülkenin sorunlarına ve yönetime gelince-
haberi bile yoktu çevresinde olup bitenlerden.
Kısa zamanda tahttan indirdi onu Kapadokyalılar
Çekip Suriye’ye gitti o da, Dimitrios'un sarayında
vurdu kendini eğlencelere, aylaklık etmeye.
Ama bir gün bozdu bu uzun tatili
bazı garip düşünceler.
Hatırladı ki annesi Antiohis cihetinden
ve şu Stratoniki kocakarısından dolayı
kendisi de Suriye tahtının varisi sayılırdı
o da bir Selefkis’ti neredeyse hemen hemen.
Uzak durdu sarhoşluk ve şehvetten bir süre
dolaplar çevirmek istedi beceriksiz ve şaşkın,
bir şeyler yapmak, bir şeyler tasarlamak istedi.
Tam bir hezimete uğradı ve silinip gitti.
Bir yere yazılmıştır sonu, ama kaybolmuş;
ya da tarih durmamıştır belki
haklı olarak üzerinde, kayda değer bulmamıştır
böylesine önemsiz bir olayı.
Güzel gençliğinden bir büyü,
şiirsel güzelliğinden bir parıltı
ve İyonyalı gencin kösnül anısını bırakan
Ariarathis oğlu Orofernis’tir
su dört drahmilik sikke üzerinde.
(1915)
Etiketler:
Kavafis
İyonya
şiir: İyonya / video: Cavafy, 1996, Yannis Smaragdis / müzik: Vangelis
Kırmasına kırdık hepsinin yontularını
kovmasına kovduk hepsini tapmaklardan
ama böyle davrandığımız için ölmedi tanrılar.
Ey İyonya toprağı, hâlâ severler hepsi seni
ruhları hâlâ seni anımsar.
Ağustos sabahı doğarken senin üzerinde
yaşamlarından onların bir titreşim karışır havana
ve bazen de bir yeniyetmenin saydam karaltısı,
belirsiz, gelip geçer üzerinden tepelerinin, hızlı adımlarla.
(1911)
Etiketler:
Kavafis
Antinous - Fernando Pessoa
The rain outside was cold in Hadrian's
soul.
The boy lay dead
On the low couch, on whose denuded
whole,
To Hadrian's eyes, whose sorrow was a
dread,
The shadowy light of Death's eclipse
was shed.
The boy lay dead, and the day seemed a
night
Outside. The rain fell like a sick
affright
Of Nature at her work in killing him.
Memory of what he was gave no delight,
Delight at what he was was dead and
dim.
O hands that once had clasped
Hadrian's warm hands,
Whose cold now found them cold!
O hair bound erstwhile with the
pressing bands!
O eyes half-diffidently bold!
O bare female male-body such
As a god's likeness to humanity!
O lips whose opening redness erst
could touch
Lust's seats with a live art's
variety!
O fingers skilled in things not to be
told!
O tongue which, counter-tongued, made
the blood bold!
O complete regency of lust throned on
Raged consciousness's spilled suspension!
These things are things that now must
be no more.
The rain is silent, and the Emperor
Sinks by the couch. His grief is like
a rage,
For the gods take away the life they
give
And spoil the beauty they made live.
He weeps and knows that every future
age
Is looking on him out of the to-be;
His love is on a universal stage;
A thousand unborn eyes weep with his
misery.
Antinous is dead, is dead for ever,
Is dead for ever and all loves lament.
Venus herself, that was Adonis' lover,
Seeing him, that newly lived, now dead
again,
Lends her old grief's renewal to be
blent
With Hadrian's pain.
Now is Apollo sad because the stealer
Of his white body is for ever cold.
No careful kisses on that nippled
point
Covering his heart-beats' silent place
restore
His life again to ope his eyes and
feel her
Presence along his veins Love's
fortress hold.
No warmth of his another's warmth
demands.
Now will his hands behind his head no
more
Linked, in that posture giving all but
hands,
On the projected body hands implore.
The rain falls, and he lies like one
who hath
Forgotten all the gestures of his love
And lies awake waiting their hot
return.
But all his arts and toys are now with
Death.
This human ice no way of heat can
move;
These ashes of a fire no flame can
burn.
Etiketler:
Antinous
Başka şeyler isterdi oysa ruhun,
şiir: Satraplık / video: Cavafy, 1996, Yannis Smaragdis / müzik: Vangelis
Nasıl bir felakettir ki böyle
güzel ve yüce işler için yaratılmışken sen
her zaman destek ve başarıyı
şu haksız yazgın esirgedi senden;
hep engelledi seni bayağı alışkanlıklar
küçüklükler ve ilgisizlikler...
Başka şeyler isterdi oysa ruhun,
ağlardı onlar için;
halkın ve Sofistlerin Övgülerini o
erişilmesi zor, o paha biçilmez alkışları,
Agora’yı, Tiyatro’yu ve Defne taçlarını.
Bunları nasıl verebilir Artakserkses sana,
bulunur şeyler mi bunlar bir satraplıkta;
ve yoksa bunlar, hayat mı denir yaşadığın hayata?
(1910)
Etiketler:
Kavafis
Hermes
Nice taşlar geçti elimden
ve çok iyi tanırlar
yurdum Tiana'da beni
Hemen göstereceğim birkaçını size.
Şu Rea'ya dikkat edin, saygın, sarsılmaz antik.
Pompeius’a bakın, sonra Marius,
Amelius Paulus, Scipio Africanus.
Amelius Paulus, Scipio Africanus.
Elimden geldiğince
hepsi asıllarına sadık kopyalar.
Şu Patraklos (üzerinde çalışacağım biraz daha).
Kestarion’dur şu sarımtırak mermerin
yanında duran parçalar.
Şimdi Poseidon’a çalışıyorum
uzun zamandır. Atları inceliyorum
özellikle, nasıl yapsam diye.
Öylesine hafif olmalılar ki
yere basmazmış, havada koşarmış gibi
görünmeli toynakları ve bedenleri.
Ama işte şu en çok sevdiğim eserim
onu tutkuyla, büyük bir dikkatle işledim
aklımın ideale doğru yükseldiği
bir ılık yaz gününde, bu genç Hermes,
hep hayal etmiş olduğum tanrı.
(1911)
Etiketler:
Kavafis
Tiana'lı Yontucu
" Belki duymuşsunuzdur, işimde acemi sayılmam
Nice taşlar geçti elimden
ve çok iyi tanırlar
yurdum Tiana'da beni..."
Etiketler:
Kavafis
Kratir Ustası
Warren Cup, side B |
İncelik ve üstün bir beğeni egemendir
Iraklidis’in evi için yapılan
şu som gümüş kratirde.
Ve güzel bir genç koydum tam ortaya
çıplak ve şehvetli: Yine suyun içinde
bacaklarından biri, Yakardım sana ey bellek
yardım et de eksiksiz yapabileyim yüzünü
sevdiğim gencin aslına uygun olarak.
Güçlük çok büyük doğrusu, çünkü
on beş yıl kadar geçti bir er olarak öldüğü
Magnesia bozgunundan bu yana.
Etiketler:
Kavafis
Tehlikeli Şeyler
Şöyle dedi Mirtias (imparator Konstantos ile
imparator Konstantinos’un saltanat yıllarında
İskenderiye’de yaşayan bu yarı putperest
yarı hıristiyan, Suriye’li öğrenci):
“Güçlendikçe düşünce ve bilgide
ürkmeyeceğim bir korkak misali tutkularımdan.
Bırakacağım bedenimi hedonizme
düşlediğim zevklere
en aşırı erotik isteklere
kösnül dürtülerine kanın
en küçük bir korku duymadan, çünkü
nefsime hâkim olacağım istediğim an
güçlenerek düşünce ve bilgide—
dönebileceğim o tehlikeli anda
çileci ruhuma
yeniden."
Etiketler:
Kavafis
İthaka'ya doğru yola çıktığın zaman,
şiir: ithaka / video: cavafy, 1996, Yannis Smaraglis / müzik: Vangelis
İthaka'ya doğru yola çıktığın zaman,
dile ki uzun sürsün yolculuğun,
serüven dolu, bilgi dolu olsun.
Ne Lestrigonlardan kork,
ne Kikloplardan, ne de öfkeli Poseidon'dan.
Bunlardan hiçbiri çıkmaz karşına,
düşlerin yüceyse, gövdeni ve ruhunu
ince bir heyecan sarmışsa eğer.
Ne Lestrigonlara rastlarsın,
ne Kikloplara, ne azgın Poseidon'a,
onları sen kendi ruhunda taşımadıkça,
kendi ruhun onları dikmedikçe karşına.
Dile ki uzun sürsün yolun.
Nice yaz sabahları olsun,
eşsiz bir sevinç ve mutluluk içinde
önceden hiç görmediğin limanlara girdiğin!
Durup Fenike'nin çarşılarında
eşi benzeri olmayan mallar al,
sedefle mercan, abanozla kehribar,
ve her türlü başdöndürücü kokular;
bu başdöndürücü kokulardan al alabildiğin kadar;
nice Mısır şehirlerine uğra,
ne öğrenebilirsen öğrenmeye bak bilgelerinden.
Hiç aklından çıkarma İthaka'yı.
Oraya varmak senin başlıca yazgın.
ama yolculuğu tez bitirmeye de kalkma sakın.
Varsın yıllarca sürsün, daha iyi;
sonunda kocamış biri olarak demir at adana,
yol boyunca kazandığın bunca şeylerle zengin,
İthaka'nın sana zenginlik vermesini ummadan.
Sana bu güzel yolculuğu verdi İthaka.
O olmasa, yola hiç çıkmayacaktın.
Ama sana verecek bir şeyi yok bundan başka.
Onu yoksul buluyorsan, aldanmış sanma kendini.
Geçtiğin bunca deneyden sonra öyle bilgeleştin ki,
artık elbet biliyorsundur ne anlama geldiğini İthakaların.
çeviri : Cevat Çapan
Konstantinos Kavafis
(1863 - 1933)
* İthaka: İyon Denizi'nde bulunan Yunanistan'a ait bir ada.
Homeros'un Odysseia Destanı'nda, Odisseas'un yurdu olarak anlatılır.
Etiketler:
Kavafis
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)