Hayır, gezgin, Hayır! Selamım sana değildir
Hele ki bu sesle!..
Sen yoluna devam et
Şarkımı asla anlamadan!..
Nietzsche’nin tutku dolu iletişim kurma istenci ve buna rağmen artan yalnızlığı, hayatının temel bir gerçeğidir. Bunun kanıtı, aynı zamanda hayatından ayrılamayan eserlerinin de bir parçasını oluşturan mektuplarıdır.
Hele ki bu sesle!..
Sen yoluna devam et
Şarkımı asla anlamadan!..
Nietzsche’nin tutku dolu iletişim kurma istenci ve buna rağmen artan yalnızlığı, hayatının temel bir gerçeğidir. Bunun kanıtı, aynı zamanda hayatından ayrılamayan eserlerinin de bir parçasını oluşturan mektuplarıdır.
Nietzsche’nin dostları yüksek
mevkideki insanlardı. Zamanının ilk tinleriyle ilişki halindeydi. Etrafında
sıradışı insanlar bulunuyordu. Ama hiç kimseyi kendine bağlayamadığı gibi hiç
kimse de ona bağlanamamıştır.
Dostlukları -her bireye karşı
tuhaf bir biçimde gerçekleşmesinde, tamamlayıcı içeriklerinin ifadesinde,
hareketlerinin aşamalarında, başarısız oluşlarında- Nietzsche’nin özüne ve usavurma
tarzına vazgeçilmez bir yol olduğu gibi dostluk kurma fırsatları için benzersiz
bir tecrübedir. Nietzsche’yle yakınlaşan insanların sayısı açısından değil,
tamamen farklı yönlerde dostluk kurma fırsatlarının görülmesi açısından
zenginliği ele alınmalıdır.
Nietzsche, iki dostuna, Erwin
Rohde ve Richard Wagner’e derinden bağlıydı. Bu dostluklar sürekli olmamıştır.
Ama içsel olarak her ikisiyle de dostluğu ömür boyu ruhunun derinliklerinde
sürmüştür. Onlarla birlikte yaşadığı sürece temelde yalnız değildi. Onlardan
ayrıldıktan sonra radikal yalnızlığı başladı.
Bu yalnızlığın içinde yeni
dostlar edinmeyi denedi (Paul Ree, Lou Salome, Henrich von. Stein), ama bu
dostlar, her ne kadar mevki ve önem sahibi olsalar da kaybettiği iki dostunun
yerini dolduramadı. Her biriyle hayal kırıklığı ve yine başarısızlıklar yaşadı.
Bu dönemlerin arka planında, ağırlıkta olmasa da kaybedilen her şeyin yerine
konulan bir şey gibi Nietzsche’nin illüzyonlarıyla kaplanmış bir şekilde Peter
Gast durmaktadır.
Başarısız olan bu arkadaşlıkların tersine, daha sığ [ama
uzun süreli] insan ilişkileri, Nietzsche’ye yeterli desteği sağladı. Gelip
giden yakınları, sıradan ziyaretçiler, sürekli olarak değişen, ama derinden
sarsılmayan mühim kişilerle kurduğu tinsel ve eğlenceli ilişkileri de söz
konusu desteği artırdı, öyle ki Overbeckle sarılırken bile kendini huzurlu
hisseder oldu.
Sonuç her yerde aynıdır: Derin
bir yalnızlık. Bu yalnızlığın Nietzsche’de istisnai bir varoluş olarak nasıl
gerekli olduğunu sormalıyız: Nietzsche’de, bildirişim nedenleri ve koşulları
açısından bir hazır olmama olgusu hissediliyorsa da görevinin kendisini insan
olarak ve dostluk kurma fırsatlarında nasıl tükettiğini kavramak zorundayız.
Nietzsche'nin yalnızlığını bizzat kavrama şekli, bu soruya cevap vermese de
bir açıklama getirebilir. (sf 73)
Nietzsche’nin dostluk
kurma olanaklarının sınırları ve yalnızlığı
— Nietzsche’yi yanlış durumlarda görmek, yani tesadüfen yoluna çıkan insanlarla konuşurken ve onlara bir nevi yakınlık gösterirken; hemen hiç tanımadığı bir öğrenciden seyahate çıkmasını talep edip reddedilirken; aniden evlenme teklif edip ardından tekrar kendisine bir eş aramalarını isterken; Ree ve Lou’ya doğru bir adım atarken görmek, sanki Nietzsche konusunda şüpheye düşmek gerekiyormuş gibi can sıkıcıdır. Nietzsche, “yalnız insanın kendini herhangi bir insanın boynuna attığı ve gökten inen bir dost gibi davrandığı ve bir saat sonra iğrenerek, bu sefer de kendinden iğrenerek ittiği o saatleri” (kız kardeşine mektup, 8 Temmuz 1886) ve bugüne dek ne tür insanları kendine eş tuttuğuna dair utanç verici anıyı çok iyi bilir. Ne var ki gerek bu durumlarla gerekse başka durumlarla başa çıkmıştır. Bu durumların üstesinden geliş şekli, bu durumlara düşüşünden daha karakteristiktir.
— Nietzsche’yi yanlış durumlarda görmek, yani tesadüfen yoluna çıkan insanlarla konuşurken ve onlara bir nevi yakınlık gösterirken; hemen hiç tanımadığı bir öğrenciden seyahate çıkmasını talep edip reddedilirken; aniden evlenme teklif edip ardından tekrar kendisine bir eş aramalarını isterken; Ree ve Lou’ya doğru bir adım atarken görmek, sanki Nietzsche konusunda şüpheye düşmek gerekiyormuş gibi can sıkıcıdır. Nietzsche, “yalnız insanın kendini herhangi bir insanın boynuna attığı ve gökten inen bir dost gibi davrandığı ve bir saat sonra iğrenerek, bu sefer de kendinden iğrenerek ittiği o saatleri” (kız kardeşine mektup, 8 Temmuz 1886) ve bugüne dek ne tür insanları kendine eş tuttuğuna dair utanç verici anıyı çok iyi bilir. Ne var ki gerek bu durumlarla gerekse başka durumlarla başa çıkmıştır. Bu durumların üstesinden geliş şekli, bu durumlara düşüşünden daha karakteristiktir.
Nietzsche’nin dokunulmadan ve
sarsılmadan dünyayı dolaşan çelik gibi sert ve kendi ayaklarının üstünde duran
bir kahraman olarak betimlenmesi yanlıştır. Nietzsche’nin kahramanlığı
farklıydı. İnsani başarının her türlüsünün kendisine yasak olduğu insani
kaderine maruz kalmıştır; insanca dürtülerden dolayı bazı anlarda görevinin
yolundan sapmak, yolunu kolaylaştırmak zorunda kalmıştır: Örneğin etkisinin
gerçekliğini planlamak ve desteklemek öğretmenlik dürtülerini faaliyete
geçirmek için bir yol bulmak, dostlarına inanmak zorunda kalmıştır.
Başarısızlık sonrası geri dönüşü kahramanlığını oluşturur. Dünyadaki faaliyetlere
ilişkin kararları bu nedenle gittikçe daha olumsuz hale gelmektedir. Çağın
aydınlatılamayan karanlığına gömülmemiş ve bir illüzyona kapılmamış olması,
kendine özgü sanki ufuksuz düşünen kavrayışının olağanüstü bir şekilde
gelişmesini sağlamıştır.