"BEN KİMİM? KÜLLERİN ŞAİRİ"NDEN
PARÇALAR
Ben
revaklarla dolu bir kentte
1922’de doğmuş biriyim...
Ağlarım hâlâ, düşündüğümde her defasında
Kardeşim Guido hakkında,
Diğer komünist partizanlarca öldürülen partizan...
Şiire gelince ona yedi yaşında başladım...
Hayatımdaki en önemli varlık annem
olmuştur... 1942’de... ilk küçük şiir kitabımı,
Poesie a Casarsa
başlığı altında yayınladım ...
konformist bir anlayışla
bu kitabı babama ithaf ettim,
kitap Kenya’da eline geçti...
Orada mahpustu.
Büyük düşmanlık vardı aramızda,
Fakat düşmanlığımız kaderden geliyordu,
Bizim dışımızdaydı...
Bu kitap Friuli lehçesiyle yazılmıştı!
Annemin lehçesi!
Küçük bir dünyanın dili...
Bir küçük kadın (annem!),
güzel, çok güzel bir boynu, çok masum bir yüreği ile köylerin dışında yaşamaya,
oldukça elverişsiz bir melek...
güzel, çok güzel bir boynu, çok masum bir yüreği ile köylerin dışında yaşamaya,
oldukça elverişsiz bir melek...
Eklemeliyim ki, babam faşizmi onaylamıştı.
Ve işte ikinci çelişki...
Faşizmin sonuyla birlikte, babamın sonu da başladı...
Annem, bir valiz ve sonradan sahte oldukları anlaşılan
birkaç mücevherle birlikte,
yük trenleri gibi ağır giden bir trenle
Roma’ya doğru yola düştük...
birkaç mücevherle birlikte,
yük trenleri gibi ağır giden bir trenle
Roma’ya doğru yola düştük...
Vardık Roma’ya sonunda.
Ben ölüme mahkûm edilmiş bir kişinin
yaşayabileceği gibi yaşadım orada...
yaşayabileceği gibi yaşadım orada...
Onursuzluk, işsizlik, sefalet:
Annem bir süre sonra hizmetçi olarak çalışmaya başladı.
Ve ben bu illetten bir türlü kurtulamadım.
Ve ben bu illetten bir türlü kurtulamadım.
Çünkü ben bir küçük burjuvayım,
ve bilmem gülümsemeyi Mozart gibi...
Pekâlâ...
1945 yılıydı ve her şey farklıydı.
Köylü delikanlılar...
boyunlarına birer kırmızı fular takmış
yürüyorlardı bir gün,
Venedik stili kapıları ve küçük sarayları
olan iktidar merkezine doğru.
Böylece onların gündelikçi tarım işçileri olduklarını
öğrendim, Öyleyse patronları da vardı.
Gündelikçilerin yanında yer aldım
Ve Marx’ı okudum...
Hiçbir sanatçı, hiçbir ülkede özgür değildir.
Yaşayan bir çatışmadır o...
<Bana gelince
Bir masuma asla inanmazlar...>
Roma’da, 1950’den bu güne,
Ağustos 1966’ya dek, çile çekmekten ve bıktırasıya
çalışmaktan
başka bir şey yapmadım...
başka bir şey yapmadım...
Çatısız, badanasız bir evde oturuyorduk,
...en uç bir varoşta, bir hapishanenin yanında,
yazları bir toz yumağı,
kışları bir bataklık olduğu yerde...