"Bir satır olsun almadım ondan"

Alphonso Osbert (1857 - 1939) "Sappho"


yaklaşık 6. yüzyıl parşömeni








Bir satır olsun almadım ondan
Doğrusu ölsem daha iyi.
Durmadan ağladı giderken;
“Sappho”, dedi,
“Bu ayrılığa dayanmak gerek.
Gözüm arkada gidiyorum.”
“Git,” dedim, ” mutlu ol,
ama unutma,
kimi aşkın zincirine vurduğunu geride






“beni unutsan bile,
Aphrodite’ye sunduğumuz armağanları,
paylaştığımız onca güzelliği düşün
“saçlarını süslediğin
bütün o menekşeleri, konca gülleri,
gencecik boynuna taktığın yüzlerce  çiğdemi

” tatlı kokular sürerdin saçlarına,
yumuşak döşeklere uzanmış kızlar
gönül avuturlardı sevdikleriyle
“ne bir türkü söylenirdi
biz katılmadan,
ne bizsiz, çiçek açardı ilkyaz…”



-nedir gene deli gönlünü çelen-
Çeviri: Cevat Çapan

"bugün dönüyoruz artık, en sevdiğimiz Midilli kentine"



Alphonse Osbert (1857 -1939) "Sappho"


Sen değil miydin, Atthis,
'Sappho, ortaya çıkıp da
kendini göstermezsen,
seni artık sevmeyeceğim !' diyen?

'Ne olur kalk, göster çevikliğini
geceliğini çıkarıp
kaynağa eğilen bir zambak gibi

yıkan sularda.
Mor gömleğinle sarı eteğini
getirsin Kleis sandıktan;

bir yeldirme atalım omuzlarına,
saclarına tac örelim çiçeklerden
çık, salın bizi çıldırtan
güzelliğinle...

Praksinoa, yavrum, sen de
kestane kızart kahvaltı için.
Tanrılardan biri gene iyi
davranıyor bize;

bugün dönüyoruz artık
en sevdiğimiz Midilli kentine
en güzel kadını Sappho'yla
yanına kızlarını almış
bir ana gibi yürüyecek bizimle
sürgünden dönerken yurdumuza...'

Ama her şeyi unutuyorsun sen

Bana iyi davran, Gongyla,

Ak giysilerini giyin
yanıma koş hemen
senin güzelliğin besliyor
isteğimi.
Her görüşümde üstündekileri
başım dönüyor,
sevinçle doluyor içim,

Eskiden darıldıysam da Aphrodite'ye
simdi yalvarıyorum
öc almaya kalkmasın,
seni tez elden yollasın diye

(Türkçe: Cevat Çapan)

Lesbos


Latin oyunları, Grek hazlarının yurdu,
Lesbos, gönüller açan, gevşeten öpüşlerin 
Ne eşsiz gecelere, günlere süs olurdu,
Güneşler gibi sıcak, karpuzlar gibi serin;

Latin oyunları, Grek hazlarının yurdu,
Lesbos, sende farksızdır öpüşler çağlayandan, 
Pervasız atılırlar dipsiz uçurumlara,
Bir yandan gürleyerek, çağlayarak bir yandan. 
Fırtınalı, örtülü, derin, arta kabara;
Lesbos, sende farksızdır öpüşler çağlayandan!

Lesbos, genç Frine'ler vurulan birbirine, 
Hiçbir göğüs geçirme yankısız kalmayan yer, 
Pafos gibi yıldızlar sana hayrandır yine,
Sende Venüs Safo’yu haklıdır da günüler!
Lesbos, genç Frineler vurulan birbirine,

Lesbos, yürek gevşeten, sıcak geceler yeri. 
Çukur gözlü kızlara kısır bir haz tattıran. 
Sevdalı tenlerinin sunduğu meyveleri 
Hep kendi aynacında sevdiren, okşattıran 
Lesbos, yürek gevşeten, sıcak geceler yeri.

Varsın koca Eflatun çatsın kaşını, bırak; 
Bağışlatır suçunu tükenmez incelikler.
Ardı arkası gelmez öpüşler, soylu toprak. 
Adaların başına taç olan güzelim yer.
Varsın koca Eflatun çatsın kaşını, bırak.


Bu bitmez işkenceden bağışlar herkes seni,
Nice taşkın yüreğe yapılan işkenceden, 
Başka gökler altında sezdiğimiz o yeni,
Aydın gülümsemeyi bizden uzağa çeken,
Bu bitmez işkenceden bağışlar herkes seni!


Yargılayamaz seni tanrılar hiçbir zaman, 
Suçlayamaz ağaran alnından akan teri, 
Derelerinden taşıp denizlere boşanan
Gözyaşını tartmadan altın terazileri ! 
Yargılayamaz seni tanrılar hiçbir zaman !

Ne ister o haksızlık, hak yasaları bizden ? 
Adaların yüzünü ağartan yüce kızlar,
Herhangi bir din gibi güç taşar dininizden, 
Cennet’i, Cehennem’i hor gören aşk onda var ! 
Ne ister o haksızlık, hak yasaları bizden ?

"aldım elime lirimi"


Laurence Koe - "Sappho"

Aldım elime lirimi

Gel, dedim, benim
kutsal deniz kabuğum
konuşan bir çalgı ol


Sappho'dan Parçalar

1

Söyleyin herkese

En güzel türküleri
çağıracağım bugün
dostlarım için


3

Durup yatağımın başında

Yaldızlı çarıklarıyla
birden
uyandırdı beni tan



5

Dedim ki

Ak bir keçinin
semiz but kemiğini
yakacağım
sunağında o güzelin


"sevdiceğim Kleis"

Gustave Klımt -  1890 "Sappho"











Güzel bir kızım var; 

sevdiceğim Kleis

altın çiçeklere 

benzeyenim benim

değişmem onu tüm 

Lidya'ya güzel 

Lesbos'a bile

Sappho'dan parçalar


19 

Yumuşak ellerinle, Dika
filizler koparıp
süsle o güzelim saçlarını

Kim çiçekler takınırsa
Ona yaklaşır
mutlu Üç Güzel:
unutma, süssüz bir başa
bakmaz kimseler




46

Sağ ol,

Geldin, gelmekle
ne iyi ettin;
yollardaydı gözlerim.

yakıp tüketen
ateşler saldın içime -
Çok yaşa!

Yokluğunda
bitmek tükenmek bilmeyen
saatlerce yaşa!


47

Öyle mutluyum ki

İnan,
durmadan yakardım o gece
gecemiz bir kat daha
uzasın diye.

"sarsıyordu yüreğimi eros"














sarsıyordu yüreğimi
Eros, dağda meşelere abanan yel gibi

"Tanrısal lir, ses ver konuş haydi"

Jules-Elie Delaunay, "Sappho kissing her lyre"










Tanrısal lir, ses ver konuş haydi



dizlerimi çözen acı tatlı varlık
baş edilmez eros, sarsalar beni



bölünmüşüm ikiye
bilmiyorum yolumu



hem özlem hem istek içimi yakan










".......sarp kıyılarda ......... ...............gecelemek ..........."



................
..................
.....sevginin artık
....

Ne zaman görsem seni karşımda
.......Hermione'yle değil
altın saçlı Helena'yla bir tutmak gelir içimden

bir tutulabilirse ölümlüler
ölümsüzlerle, o güzelliğini
görünce senin, bil ki uçup gider
bütün dertlerim

.......sarp kıyılarda
.........
...............gecelemek
...........

"yakındığım yok"

1840 theodore chasseriau 













Yakındığım yok

Bir düş değildi
Esin perilerinin
bana bağışladıkları zenginlik
ben ölsem de,
adım hiç unutulmayacak

"Ölünce senden bir anı kalmayacak"

Alexandre İsailoff "Sappho"








Ölünce senden bir anı 

kalmayacak kimselere

pay alamadın çünkü 

güllerinden Pieria'nın,

dolanacaksın oradan 

oraya Hades'in evinde

uçarak görünmez ölüler 

içre silik mi silik

"Sordum kendime, Sappho, dedim..."


Edmund Friedrich Kanoldt - Sappho 











Sordum kendime

Sappho, dedim,

elinden ne vermek gelir

her şeyi olan

Aphrodite gibi birine




"Şu kadarını biliyoruz"


Antonio Munoz













Şu kadarını biliyoruz.

Ölüm kötü bir şey;
bak, işte tanrılardan belli;
iyi bir şey olsaydı ölüm,
önce tanrılar ölmez miydi?

"acım"

Antoine-Jean Gros (1771-1835) Sappho-at-Leucate










 (acım)

   damla damla akan...








Sappho'dan Parçalar

161

dostça dur karşımda
gözlerimin önüne ser güzelliğini


151

Giritli kızlar oynarlardı bir çağda
böyle uyumlu ince ayaklarıyla
usul basarak çiçekli çimenlere


148

çiçek taçlarıyla toprak
bürünmüş renklere


126

Çiçek derleyen körpe, tatlı kız çocuğu


113

dağlarda, çobanların ayakları altında
çiğnedikleri sümbül gibi şimdi erguvan
düştü yere.....


112

Kızaran elma, en yüksel dalda, yüksek mi yüksek
koparanların gözlerinden mi kaçmış toplarken
değil, besbelli başaramamışlar koparmayı


104

Gelmiyor elimden mekik dokumak anacığım
yeniğim bir oğlanın özlemine Afrodit yüzünden


100

Çok daha tatlı sesi lir sesinden


70


çiçek örüyorlardı genç kızlar


54

ben de yumuşacık döşeklere uzatırım seni


43

bil ki anımsayacaklardır bizi sonra da


Çeviri: Azra Erhat - Cengiz Bektaş

"Göneniyordum seninle"



Göneniyordum seninle,

Bir tek kız olsun yoktur
seninle boy ölçüşecek-

Gelecekte doğacak
kızlar içinde bile.


53

Dayanılmaz

tatlı sert ağusuyla
dizbağlarımı çözen aşk

bir sürüngen gibi
yere seriyor beni.



1864 Sappho and Erinna Garden at Mytilene - Simeon Solomon


57

Bak, diyeceksin,

Döndüm işte
bir zamanlar
bırakıp gittiğim
o yumuşak kollara


58

De bana,

Yeryüzünde
sevdiğin biri var mı
beni sevdiğin kadar?

Sappho'dan parçalar



41

Sen nasıl seviyordum bir zamanlar Attis



36

........yalvarırırım sana
süt beyaz giysinle görün Gongyla.
Öylesine uçuşuyorlar ki tutkular
çevrende şimdi.

Çünkü güzelim, giysilerin bile
şaşkına çevirir de görenleri
Kypris bile yakınır bundan diye
sevinirim ben


16

ak keçi yakarım sana sunakta



15

........başkası mı var
benden de daha çok sevdiğin yoksa


13

(örterdi)
rengarenk Lidya işi bir etek
ayaklarını


11

Kaygılar ve yeller alıp götürsün beni yereni


7

Sevindireceğim dostları şimdi
en güzel türkülerimi sunarak

(Azra Erhat - Cengiz Bektaş)

Uçurumdaki Çığlık: SAPPHO

"Hatırlar bizi gelecek." 

Nerede başlar hikayem? Coşkunun en üst seviyede olduğu şeylerle çevriliyken hikayeye başlamayı önerir ozanlar. Öyleyse, Apollo Tapınağı’nın hala durduğu Leucadian Kayalıklarının zirvesine doğru, kamçılayan soğuk rüzgarda zar zor yürürken düşünün beni. Eski zamanlarda burada insan kurban ettikleri söyleniyor. Bu yerin havası hala eskiden dökülen kanın kokusunu taşımaktadır. Yeryüzündeki tüm büyülü yerler bu kokuyu taşır.

Yürüdüğüm yol boyunca küçük küçük, kurumuş çam ağacı kümeleri var. Giydiğim bu altın sandaletler tırmanırken ayaklarımın altında kayan ve sıçrayan taşlara uyum sağlamıyorlar. Bir defadan çok bileğimi burkuyor ve düşüyorum. Dizlerim, tırmanan bir çocukmuşum gibi yaralanıyor. Günlerdir denizdeydim. Beyaz kayalıklara tırmanırken ayaklarımın altında hala geminin sallanışını hissediyorum.

Ne kadar yaşlı olduğumu anlatamam- ellilerimdeyim. Sadece büyücüler elliye kadar yaşarlar! İyi kadınlar, neredeyse benim de kenarından geçtiğim gibi, on yedi yaşındayken doğumda ölürler. Ellili yaşlarımın sonuna kadar ölecektim ya da donuk bakışlarım ve her zaman renkli ipek pelerinde sakladığım bir parça eğilmiş omurgamla kocakarı olacaktım herhalde. Gençliğim gidiyor ama kendime olan beğenim hiç bitmiyor. Elli yaşında hala nasıl aşkı hayal edebiliyorum? Delirmiş olmalıyım!

Abanoz ağacı sunaklarda ıslak menekşeler gibi parlayan siyah saçlarım, şimdi çelik gibi gıpgri. Kölelerime artık boyatmıyorum saçlarımı. Bu günlerde yansımama bakmaktan hoşlanmıyorum. Yine de Afrodit’inki kadar çok cazibem, parfümlerim, iksirlerim, sihirli merhemlerim var. Hala birinin bana aşık olmasını sağlayabilirim kısa bir süre için olsa bile.

Geçmişte gençliğin çekiciliğiyle büyülerdim. Şimdiyse ünümle büyülüyorum. Dudaklarım, ellerim ve sesimle ustayım. Naucratis fahişelerinin güzel kokulu mahremlerini, Sirakuza’nın dans eden kızlarının gizli ayinlerini, Lesbos’lu flütçü kızların müstehcen melodilerini biliyorum.

Gustave Moreau - The Death of Sappho (1870)
Hakkımda birçok hikaye vardır. Efsanem Afrodit efsaneleriyle karıştırılır. Yakışıklı kayıkçının aşkı için ölüme atladım mı? Kadınları mı erkekleri mi seviyordum? Ve de onlarla cinsel ilişkiyi? Bundan şüpheliyim. Eğer sevmek için yeterince şanslıysanız, aşığınızın hangi süslü bedenle övündüğünü kim umursar ki? Sulu bir incir olan ilahi delta ve tören asası güçlü penislerin her biri düşünülenin tersine Afrodit’in görünüşleridir yalnızca. Bizler kalben hermafrodit değil miyiz? Delta Afrodit kadar yumuşak, penis Ares’in mızrağı kadar serttir. Ve kimse toprak örtü dışında, hiçbir şeyi fazla taşıyamaz üstünde. 

Tutku şiirleri kalır yalnız geriye.

Yakışıklı kayıkçı ünümden etkilenmişti. Bütün yakışıklı kayıkçılar gibi o da ünlü bir ozan olmayı hayal ediyordu. Kürek çekerken şiirler söylüyordu. Şiirleri çok sıradansa ne fark ederdi? Benden ve Homer’e kadar diğer tüm ozanlardan alıntı yapsa ne çıkardı? Yakışıklıydı ve sesi bal gibiydi. Saç lüleleri abanoz gibi simsiyahtı. Misket gözleri, çenesinde ayartıcı bir çizgisi vardı.

Adalılar sevgilim beni terk ettiği için perişan olduğumu düşünüyorlar muhtemelen. Ne saçma! Onun benimle oynadığından çok ben onunla oynadım. Haftalık bir eğlenceydi benim için. Asıl üzüntüm Afrodit’in benden yardımlarını esirgemesinden kaynaklanıyordu. Afrodit’in benden istediği hiçbir şey yok. Her zaman onu göklere çıkaran yeni ozanlar olur. Onlar öğrencilerim, yardımcılarım ve beni örnek alanlarsa, bildikleri her şeyi benden öğrendilerse ne var bunda? Aşk tanrıçası gençleri tercih eder. Her zaman da genç ozanları vardır.

Sonsuza kadar genç yüzlü, sonsuza dek çekici Afrodit, güzellik ve gençlik, ilham kaynağı ve tutkuyu kaybetmenin ne anlama geldiğini nasıl bilebilir? Afrodit’in beni sevdiği kadar ben de onu seviyordum. Şimdiyse onun sevgisini yakalamak ayaklarımın altındaki sert kayalarda yürümek kadar zor. Güzel genç yüzünü benden uzaklara çevirdi.


Yaşlılık hükmeder tenime 
Ve döndürür saçlarımı 
Siyahtan beyaza:
Taşımaz artık beni bacaklarım 
Neşeyle ve çevik
oyun oynayan geyik yavrularınınki gibi 
Ne gelir elimden?
Sonsuz olsa da şiirlerim
Ben değilim ki
Silebilir mi yaşlılığın izlerini
Aşkını koruyamayan
Pembeleşen şafak?
Gider gençliğim.
Taparım ben hala güneşe.

Gustave Moreau - The Death of Sappho (1870)

Sappho


Sappho’nun MÖ. altı yüz civarlarında Lesbos’da büyümesi dışında elimizde çok fazla bir bilgi yoktur. Ne zaman doğduğu da belirsizdir. Bunun yanında hayatı hakkında birçok efsane ve söylenti vardır. Bunlardan en ünlüsü Phaon adında cezbedici genç bir kayıkçının karşılıksız aşkından 
kurtulabilmek için orta yaşlarına geldiğinde kendini bir uçurumdan attığıdır. Aşk tanrıçası Afrodit Phaon’a muhteşem bir güzellik, şehvet ve karşıkoyulamazlık bağışlamış ve Sappho aşık olmuştu. Sappho hakkında çok az şey bilinse de o her yerde kadınların bir simgesidir. Kadınların cinselliği ve eşcinsel haklarıyla bağdaştırılır ama tamamıyla homoseksüel olmayabilir ve antik dünyada ve bizim dünyamızda çok sık görüldüğü gibi hem kadın hemde erkeklerden hoşlanmayabilir. Farklı bir yaşam tarzı olarak homoseksüellik kavramı klasik antik çağlarda yoktu. İnsanlar biseksüellerdi ve bizim bildiğimiz anlamda seks suçu yoktu. O zaman ki dünya pagan dünyasıydı. Aşka, sekse, fetihlere, köleliğe, paraya, sosyal yükselişe karşı tutumlar garip bir şekilde bizimkine benziyordu ama yine de şaşırtıcı farklılıkları vardı. Kadınlar her zaman olduğu gibi seks köleleri idiler ama asi ve maceracı kadınlar da var.


Ama Sappho gerçekten kimdi? Onu kendisi yapan her yaştaki insanın ona aşık olmasıydı. Daha sonraki şairler için bir musa olduğundan kendi betimlemeleriyle onu biçimlendirmişlerdir.

Çok az bilgi sahibi olmamıza rağmen onun sözlerinin etkisine hala sahibiz. Sappho’nun dizeleri antik çağdan bize gelen tek tük kadın cümlelerinden birisidir. Bize kadar gelen tutkulu, kişisel, ateşli şekilde erotik şiir kalıntıları 2600 yıl önceki kadınların bize ne kadar da çok benzediklerini gösterir. Yine de bilgimizde çok derin boşluklar vardır. Bilgimizin büyük ölçüde istek ve merak uyandıran efsanelerle çevrili boşluklar olduğunu söyleyebilirsiniz.

 Platon Sappho’yu “onuncu musa” olarak adlandırdı. Ovid onun şarkılarına aşık olup şiirlerini Roma geleneğine sokup onlar için para ödedi. Sonunda Sappho bize kadar ulaştı. Rainer Maria Rilke’den A.E.Housman, Thomas Hardy, Edna St.Vincent Millay, Robert Lowell, Sylvia Plath’a kadar her modern şair onun şehvetli cinsellik ve güçlü dürüstlük bileşimine gönül vermiştir. Sappho’nun işlediği konular: erotik aşk, evliliğin ikiyüzlülüğü, annelik ekstazisi, biseksüel tutkular, Afrodit’in -tanrıların bile boyun eğdiği aşkın tanrıçası- kararsızlığıdır. Onun çalışmaları bugün bile hala modern durmaktadır.

Verlaine'dan Sappho


Arzu yorgunluğunun gazaba getirdiği 
Sapho; mağara gözlü, taş bağırlı ve kızgın, 
Koşar dişi kurt gibi boyunca kumsalların, 
Ve Phaon’u düşünür, unutmuş ayinleri,

Sapho, ayıplanan ılık gözyaşlarıyla, bak 
Koparmada sonsuz saçlarını ağlayarak;
Sonra, dinmek bilmeyen vicdan azaplarında 
Ansır genç utkusunun ışıklı çağlarını,

Mısralarda söylenen eski sevdalarını,
Ki ruhumuz yeniden anlatacak kızlara:
Ve işte solgun gözkapakları kapanmada

Sonra Moire’ın çağırdığı denize atlar 
Oysa, gökte, suları alev renge boyayan 
Ve Dostlar’ın öcünü alan Selene çatlar.


Verlaine
çeviri: erdoğan alkan

Işık Saçtı Sappho

Arnold Bocklın - Sappho, 1862


VIII. Sappho: Bir dipnot

Keats ’ların bahçesinde 
şakıyan 
aynı bülbül
şakıdı onun doğumunda, 
iki koluyla
kucaklamaya çabaladı gökyüzünü Sappho 
ve başaramadı-
şairlerin başaramadığı gibi her zaman 
her halükarda şairlerin elde etme 
çabalarıdır 
hepsi.

Anladı Sappho 
yaşamının
ölümünün denizine açılan 
bir nehir olduğunu.
Anladı
bu nehrin
kelimelere döküldüğünü.

Sürüklenirken
tümüyle bağışlayıcı denize doğru 
arpı
yükseltti onu, Aironunki gibi.

Kelimelerinin çoğu 
karıştı kayıplara. Binlerce yıl
geçip gitti.
Denizin renksiz köpüklerinden doğan
tapındığı tanrıça
daha da gençleşip
güzelleşti,
şairin kelimeleri
eriyip giderken.
önceden söylenmişti bunların hepsi

Işık saçtı Sappho,
ve yaktı Hristiyanlar kelimelerini 
Mısır çöllerindeki 
papirüs parçaları 
sakladılar
alevler içindeki kalbinden gelenleri, 
gülümser Afrodit
anımsarken Sappho'nun kelimelerini:
"Felakettir ölüm,
yoksa ölürlerdi tanrılar da. ”

Sözüne güvenilen sen bilirsin
etler çürürken
kelimelerin de ortadan kalktığını
ve ne kalır geriye?

Afrodit'in gülüşü- 
pembemsi ayaklarındaki köpüktür
ölmekte olan yunusların oynaştığı.

şiir: Erica Jong

SAPPHO


Her şeyden önce, bir aşk şairidir Sappho, bir aşk ve doğa şairi. Onun şiirinde kişisel duygular Lesbos coğrafyasından ayrılmaz. Sözgelimi,

Gel bana Giritlerden 
bu kutsal tapınağa 
güzelim elma koruna senin 
sunakları günlük kokan

derken din, aşk, doğa örgüsü Sappho’nun kişisel tınısını birebir ele verir. Mitolojik göndermeleri aşkla ilgilidir. Himerios’un sözleriyle, “bütün şiirini Aphrodite”ye ve Eros’a adamıştır. Şiirlerini şarkılarını derleyenlerse, genellikle, bir genç kızlar çevresidir. Sappho’daki aşk duygusu Aphrodite tapımından ayrı düşünülemez. Aphrodite bir aşk tanrıçası, Sappho onun bir yakarıcısıysa, şair her zaman sevginin, aşkın hizmetinde demektir ve bu yaşam biçimini dizelerinde alabildiğine özgürce dile getirir.

Bir eğitmendir aynı zamanda Sappho. Şiir deneyimini Lesbos okulunda, “Musalar’a hizmet edenlerin evi”nde Ada’nın ve İonia’nın soylu kızlarına aktarır. Arkadaşlarıysa, Şiirlerini okuyan şarkıcılardır her zaman.

Alkaios ve Anakreon gibi, Sappho da lirik bir şairdir. Şiirleri lir eşliğinde okunmak üzere yazılmıştır. Kimi Yunan vazolarında Sappho lir çalarken tasvir edilmiştir. Bir tür lir çalma aracı olan plektrum’u Sappho’nun bulduğu söylenir. Athenaeus’a göre pektis adlı çalgıyı geliştirmiştir. Aristokseno ise şairin miksolidya makamını bulduğunu yazar. Sappho’nun yaşadığı dönemde müziği şiirden ayırmanın olanaksız olduğu düşünülürse, bu durum doğaldır.

Lawrence Alma TademaSappho ve Alcaeus (1881)

Solo Şarkı ya da monodi, ölçü ve dil bakımından koral-lirik şiirden ayrılır. Sappho’nun yazdığı solo şarkılar, genellikle yinelenen kıtalar ve daha basit ölçülerden oluşur. Monodi şairlerinin bir özelliği de kendi lehçelerinde yazmalarıydı. Sappho’nun bulduğu söylenen vezin ise üç on birli ve bir beşlik dizeye dayanır.

Nedir Sappho’nun şiir tarihindeki yeri. Burada sözü Azra Erhat’a bırakıyorum: “Eusebius ozanın 45. Olimpiyat’ın ikinci yarısında (İÖ 600-599) en verimli çağını yaşadığını söylüyor. Bu dönemde insanlık, yaşam görüşleri yönünden kökten değişiklikler geçiriyor. Bugün bu değişikliklerin amaçları çok aşılmıştır ama, o çağ için bir devrim söz konusudur. Uygarlığın önemli aşamalarından biri oluşmuştur. Birey bilincinin doğması, insanın içinde doğduğu koşulların gerektirdiği yaşayış ve düşünüş çerçevelerinden kurtularak, bilinciyle, istemiyle kendisine yeni gereksinimlerine uygun yeni bir yaşam, yeni bir düşünüş yolu yaratması dönemidir bu... Bireyci dünya görüşü insan yaşamına önem verir. Kişiliğini, benliğini, kitleden ayrı bir bütün olarak görmek, bireyciliğin ilk ve açık eğilimidir. İşte bu bireycilik, kişilik bilinci, Yunan liriğini doğuruyor, geliştiriyor. Başta da söylediğim gibi, bu liriğin doruğunda Sappho vardır. Sappho kendi benliğinde yaşadığı duyumları dile getirmek gereksinimi duyan,bunu gerçekleştiren, insan duyumlarını özgürce açığa vurmak yoluna adımını atan kişidir. Şairin önemini vurgulayan bu sözler yeterince açıklayıcı. Sappho şu dizeleri söylerken kişisel deneyimi olanca yalınlığıyla yansıtıyordu:

Battı ay
yedi kandilli Süreyya; 
gece yarısı, akıyor zaman 
uyuyorum tek başıma

Sappho epik şiirden kişisel-lirik şiire geçişi simgeler. Onda betimleme, öyküleme yok, duyarlık vardır. Mitolojik öykülemeden bireysel deneyime yönelir. Yakarılarını, acılarını, sevinçlerini, tutkusunu neredeyse bir genç kız savunmasıyla doğrudan dinleyenin-okurun yüreğine iletir. Ay, yıldızlar, anasonlar, altın kupalar, tan vakti, Lidya işi sandallar, menekşe rengi giysiler, meşe ağaçları, bütün bunlar Sappho’nun yapyalın tutkusunu dile getirmesine olanak veren nesne ve görüntülerdir.

Sappho’dan günümüze eksiksiz bir tek şiirin kalması alevler yüzündendir:
 Yanan kitaplıkların ve bağnazlığın alevleri.

*
Alova,
Lesbos Boğazı, Eylül 2008

"Atlılardır der kimi en güzel"

1910, John William Godward "Sappho"





Atlılardır der kimi en güzel
evrende: yayalar, gemiler kimi,
kimi severse kişi odur bence
en güzel olan

öyle kolay ki kanıtlamak bunu
bakın en iyisi diye Helena
gördüğü bunca kişinin içinde
kimi beğendi

Troya 'nın onurunu kıranı,
görünce onu, ana babasını
çocuğunu bile bir kez anmadan
düştü eline

Kypris 'in; böyledir kadın yüreği
kolay çıkar baştan, tutkulanınca,
Anaktorya düşer usuma şimdi
burda olmayan,

sevgili yürüyüşünü görmeyi,
ışık saçan yüzünü, yeğlerim
yaya arabalı savaşçılarına
Lidyalıların

Sappho'nun Bin Kulaklı Geceye Anlattıkları


Şiir türlerinin geçirdiği evrime bakacak olursak, lirik şiirin epik şiirden sonra İÖ VII. yüzyılda Lesbos Adası’nda ortaya çıktığını görürüz. Bireyin duygularını ve düşüncelerini dile getiren bir tür olan lirik şiir lir eşliğinde söylendiği için bu adla anılagelmiştir.

Bu türün ilk önemli şairleri arasında ise Sappho’nun özel bir yeri vardır. Çağdaşları arasında Alkaios ve Arkhilokhos gibi okurlarına kolayca ulaşabilmiş bir şair olduğu bilinir. Bizim Midilli dediğimiz Lesbos’un Mitilini şehrinde doğmuş. İÖ 6l0-580 yılları arasında yaşadığı sanılan Sappho’nun hayatı hakkında kesin bilgilere sahip değiliz. Ancak Sappho’yla ilgili çeşitli söylentilere bakılırsa, bu ufak tefek esmer kadın Andros Adasından Kerkolas adlı zengin bir tüccarla evlenmiş. Kleis adlı bir kızı olmuş. Önemli bir aileden geldiği ve siyasal etkinliği olan bu ailenin Mirsilos ve Pittakos adlı tiranlar zamanında Pirha ve Siracusa’ya sürgüne gönderildiği biliniyor. Daha inanılır söylentilere göre de Sappho Lesbos’ta bir kız okulunun yöneticiliğini yapmış ve bu okulda aşk tanrıçası Aphrodite inancının ilkelerini ve kurallarını evlenme çağına gelen kızlara öğretmiş.

john william godwardin, the days of sappho (1904)

Şiirlerinde hep kişisel temaları işleyen Sappho'nun öğrencilerinden esinlendiği, onlar için düğün türküleri yazdığı gibi kendisini unutanlara sitem eden şiirler yazdığı da biliniyor. Bu arada kendisi gibi şiir yazan ya da kız öğrenci gruplarına önderlik eden rakiplerine karşı yergi şiirleri de yazmıştır. Genç kızlar için yazdığı şiirlerde sevecenlikten cinsel tutkuya kadar değişik duyguları dile getiren Sappho özellikle bu ikinci tür temalar yüzünden Hristiyanlığın yayıldığı dönemlerde ahlaka aykırı bir şair sayılmış ve şiirleri yasaklanmıştır. Oysa yaşadığı dönemde ve daha sonraki dördüncü ve üçüncü yüzyıllarda eski Yunan kültürünün yaygın olduğu yerlerde ona büyük hayranlık duyanlar Sappho’yu “onuncu esin perisi” olarak adlandırmışlardır.

İÖ III. ve II. yüzyıllarda İskenderiyeli bilginler onun bilinen bütün şiirlerini dokuz lirik bir de ağıt kitabında bir araya getirmişler. Ama zaman içinde, özellikle de Hristiyan kilisesinin bu şiirlerdeki erotik öğeleri onaylamaması yüzünden, Sappho’ nun şiirleri korunamamış, ancak başka yazarların onun şiirlerinden yaptıkları alıntı parçaları kalmıştır. l898’den sonra bulunan papirüs yazmalarındaki şiirlerle elimizdeki şiirlerin sayısı daha da arttı. Ne var ki Sappho’nun 28 dizelik “Aphrodite’ye Yakarış” şiiri dışında eksiksiz hiçbir şiiri günümüze ulaşmış değil. Buna karşın kalan eksik dizeler bile onun yaratıcı gücü konusunda klasik filologlara yeterince kaynaklık etmiş. Catullus gibi büyük şairler onu örnek alarak unutulmaz şiirler yazmışlar.

Sappho’yla ilgili söylentilerden biri de onun Phaon adlı bir denizciye aşık olduğu ve ondan yüz bulamadığı için kendini Leukadia kayalıklarından denize attığı hikâyesidir. Ancak ne bu konu ne de Sappho ve Phaon’la ilgili Atina’da “orta komedya” döneminde yazılan oyunlarda anlatılanlar doğrulanmıştır.

Cevat Çapan