Yıldızlar ve İnsanlar

Gezegenler ve yıldızlar insanlar gibi doğar, yaşar ve ölürler. İnsan ömrü onyıllarla sınırlı. Fakat bir güneşin ömrü ise yüz milyonlarca kat daha fazla. Madde yaşamdan daha eskidir. Dünya ve Güneş'in oluşumundan milyonlarca yıl önce dahi sıcak yıldızların içerisinde atomlar sentezleniyordu ve yıldızlar kendilerini imha ettiğinde atomlar uzaya dağılıyordu. Yeni gelişen gezegenler de bu yıldız kalıntılarından oluşur. Dünya ve her canlı, yıldız tozundan meydana gelmiştir. Ama yaşam, insan bakış açısına göre yavaş bir şekilde ilk okyanuslardaki moleküllerden ilk bakterilere doğru evrimleşti. Evrim kısa süreç içerisinde herkes tarafından anlaşılamaz, çünkü çok yavaş ve uzun bir süreçtir. 70 yıllık ömrü olan canlılar nasıl olur da 70 milyon yıllık süreci algılayabilir? Ya da 4 milyar? Tek hücreli hayvanların evrimleştiği süreçte dünyadaki yaşamın gelişimi yarı yola gelmişti. Size çok uzun bir süre gibi gelmeyebilir fakat yaşamın tüm temel kimyasal oluşumu bu süreçte tamamlandı. İnsan bakış açısını unutalım. Bir yıldızın oluşumu açısından bakarsak evrim yeni bir örgü ile şekillenerek yıldız tozundan dünyadaki yaşama hızla yol aldı. Evrimin birçok kolu soyun tükenmesi ile sonuçlandı. Birçoğu da kötürüm kalmıştır. Eğer olaylar biraz daha farklı gelişseydi, mesela; küçük bir iklim değişikliği, yeni bir mutasyon, ya da bir organizmanın tesadüfi ölümü sonucunda dünyadaki tüm yaşam tarihi tamamen değişebilirdi. Hatta belki de teknoloji üreten zeki yaşam formu gelişim sürecinde, insanlar yerine solucanlarda vücut bulurdu. Belki de gezegenin gelecekteki hakimleri ataları kabuklu hayvanlar olan canlılar olabilirdi. Ve insanoğlu hiç var olmayabilirdi. Bizim yerimizde çok farklı bir tür şu an atalarının kim olduğunu düşünüyor olabilirdi. Ama öyle olmadı. Canlıların gelişiminde özel bir çevre etkisi ve rasgele bir mutasyon döngüsü vardır. Dünyadaki yaşamın gelişimi için evrende tek bir zaman çizgisi söz konusu. Bunun sonucu olarak gezegenimizdeki baskın bir tür balıklardan bu güne geldi. Aynı süreçte ise birçok tür yok oldu. Eğer tarih biraz farklı gelişseydi; kaybolan türler bugünkü dünyaya hakim olabilirlerdi. Fakat nadiren de olsa soyu milyonlarca yıldır tükenmiş olarak bilinen bir türün sonradan yaşadığı keşfedilebiliyor. Örneğin "Coelacanth". 3.5 milyar yıl boyunca yaşam sadece suda devam etti. Ama nefes kesici bir maceradan sonra yaşam karaya çıktı. İşler biraz olsun farklı yürüseydi baskın türler halen okyanusta yaşıyor olur ya da farklı gezegenlere gitmek için uzay gemisi yapıyor olabilirlerdi. Bize kadar geçen süreçte, sürüngenler dinozorlar da dahil olmak üzere birçok başarılı tür ürettiler. Bazıları çok hızlı, çevik ve zekiydiler. Başka bir dünya ya da zamandan gelen bir ziyaretçi onları geleceğin hakimleri olarak düşünebilirdi. Fakat neredeyse 200 milyon yıl sonra, yeryüzünden silindiler. Belki de Dünya'ya çarpan büyük bir meteor kalıntılarını gökyüzüne saçarak, güneşi engelleyip dinozorların yedikleri bitkileri yok etmiş olabilir. İlk kez bir şeylerin ters gittiğini ne zaman hissettiler? Hayatta kalanlar da aynı sürüngen ailesindendi, fakat kuzenlerini yok eden felaketten sağ çıktılar. Yine de birçok tür bu arada yok oldu. Küçük tesadüfler günümüzdeki baskın türü değiştirebilirdi. 40 milyon yıllık süreçte bu küçük canlılar hiç dikkat çekmedi ama günümüzün memelilerine dönüştüler. Buna primatlar da dahil. 20 milyon yıl önce bir uzaylı gözlemci bu canlıları zeki, çevik, sosyal, ve meraklı olarak tanımlardı. Onların ataları bir zamanlar yıldız tozundan basit moleküllü, tek hücreli, okyanus tabanına yapışık poliplere, oradan da balık, amfibi, sürüngenlere ve küçük kemirgenlere dönüştüler. Sonrasında ise ağaçlardan inerek dik yürümeye başladılar. Büyük bir beyin geliştirerek araçlar geliştirerek, kültürlerini kurarak ateşe hükmettiler. Dili ve yazıyı keşfettiler. Tarım yaptılar. Metali işleyerek şehirler inşa ettiler. Ve sonuçta 5 milyon yıl önce geldikleri yıldızlara ulaşmanın yollarını araştırır hale geldiler.

Bizler yıldız tozundan ibaretiz...

Ve kendi özümüze dönme yolundayız. Zaman ve uzayın döngüsü, maddeyi inanılmaz bir şekilde
dönüştürüyor. Gezegenimiz muazzam bir kozmik dokumanın çok küçük bir ilmeği, bu yıldız kumaşı daha tamamen örülmedi. Uzaydaki muhtemel dünyalar o kadar fazla ki, tüm kumsallardaki kum tanesi
sayısından daha fazla. Ve bu dünyaların hepsi bizimki kadar gerçek. Her birinde kendi geleceğini şekillendiren döngüler mevcut. Sayısız dünyalar, sonsuz anlar uzay ve zamanın enginliğini yansıtıyor. Ve bizim küçük gezegenimiz, şu anda burada tarihin kritik bir dönüm noktasını yaşıyoruz. Bu gün dünyamızla olan ilişkimiz yüzyıllar boyu etkisini sürdürerek gelecek nesillerimizin kaderini belirleyecek. Kendi uygarlığımızı yok etmek de bizim elimizde, kendi türümüzü de. Bağnazlığımızın, açgözlülüğümüzün, aptallığımızın üstesinden gelemezsek, dünyamızı Klasik Dönem ile İtalyan Rönesans’ı arasındaki Karanlık Dönem'den de öte bir karanlığa mahkum edeceğiz. Fakat aynı zamanda sevgi ve zeka kapasitemizi teknoloji ve sağlık değerleri ile birleştirerek, zengin ve anlamlı bir yaşamı gezegenin her noktasına yayarak, evreni algılayışımızı yükseltip kendimizi yıldızlara taşıyabiliriz.


*
teşekkürler Carl Sagan,
insanlığa kazandırdığın kozmos bilinci için.
(1934 - 1996)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder