Yaşam ölümün, ırmaklar denizin ve bilinen bilinmezin içinde kaybolacaktır. Bilgi bilinmezin girişidir. Anlamsızlık, olabilir her anlamın sonucudur.
Ariane'ın ipinin koptuğu saatler vardır: sadece güçsüz ve boşun, artık ne olduğumu bilmiyorum, açım, üşüyorum, susuyorum. Böyle anlarda istence başvurmanın anlamı olmayacaktır. Geçerli olan yaşayabilir davranışa olan tiksintidir, söyleyebildiğim, yazabildiğim şeye, beni bağlayan şeye olan tiksintidir: Bağlılığımı yavanlık olarak hissediyorum. Beni harekete geçiren çelişkili kararsızlıklarda çıkış yok ve işte bu nedenden beni tatmin ediyorlar. Kuşkulanıyorum: İçimde sadece çatlakları, güçsüzlüğü, faydasız çalkantıyı görüyorum. Kendimi çürümüş hissediyorum, dokunduğum her şey çürümüş. Depresyona yenilmemek ve devam etmek için -ne adına?- özel bir cesaret gerekiyor. Bununla birlikte karanlığımın içinde sürdürüyorum: İnsan içimde sürüyor ve içimden geçiyor. İçimde bağıra bağıra BU NEDİR dediğim zaman, buna uygun yanıt alamadığım zaman, nihayet içimdeki bu insanın beni öldüreceğini ve bu noktada kendisi olup aptallığımın beni gülünç duruma düşürmekten vazgeçmesini sağlayacağını zannediyorum. (Az bulunan gizli tanıklar belki sezmişlerdir), onlardan tereddüt etmelerini istiyorum: Çünkü insan haline gelmeye mahkum olmuş ben (veya daha fazlası) şimdi ölmem (kendi kendime) ve kendimi doğurtmam gerekiyor. Olaylar uzun süre eski durumlarında kalamazlar, insanın olabiliri, kendinden değişmez bir tiksintiyle, ölmekte olanın yinelenen yadsınmasıyla kendini sınırlayamaz. Amaçsız olarak şimdi olduğumuz gibi olamayız: Birbirini yok eden sözcükler, aynı zamanda kendimizi dünyanın dayanağı zannederken yerinden oynatılamayan küçük kirişler. Uyandım mı? Kuşkuluyum ve ağlayabilirdim. İnsan güçsüzlüğünün beni delirttiğini hisseden ilk insan ben mi olacağım?
Her şeyin unutuluşu. Varoluşun gecesine derin iniş. Bilgisizliğin sonsuz yakarışı, korkudan boğulmak. Uçurumun üstünde kaymak ve tamamlanmış karanlıkta onun dehşetini hissetmek. Yalnızlığın soğuğunda, insanın sürekli sessizliğinde titremek, umutsuzlanmak (her tümcenin aptallığı, tümcelerin aldatıcı yanıtları, sadece gecenin duyarsız sessizliği yanıtlar). Tanrı sözcüğünden yalnızlığın özüne ulaşmak için yararlanmak, ama artık bilmemek, sesini duymak. Onu bilmemek. Tanrı, her sözcüğün biraz ileride yok olacağını söylemek isteyen en son sözcüktür: Kendi inandırıcılığını görmek (kaçınılmaz) ve buna bilgisiz sersemliğe kadar gülmek (gülüşün artık gülmeye gereksinimi yoktur, hıçkırığın hıçkırmaya). Daha ileride kafa patlar: İnsan temaşa değildir, (sadece kaçarken huzuru vardır) yakarıştır, savaştır, korkudur, deliliktir.
İyi havarilerin sesi: Her şeye yanıtları var, sınırları, cenaze töreninde olduğu gibi kibarca izlenecek yolu, seremonilerin yöneticisini belirlerler.
Umutsuzlukta, delilikte, aşkta, yakarışta, suç ortaklığı duygusu. İletişimin dağılmış, insanlıkdışı sevinci çünkü umutsuzluk, delilik, aşk, boş mekanın hiçbir noktası yoktur ki umutsuzluk, delilik, aşk olmasın ve üstelik: Gülüş, baş dönmesi, bulantı, ölüme kadar kendini kaybediş.
Gülünç! bana ister panteist, ister tanrıtanımaz, ister tanrıcı deyin!.. Ama göğe doğru haykırıyorum: "Hiçbir şey bilmiyorum" Ve komik bir sesle yineliyorum: (bazen göğe bu şekilde haykırıyorum) "hiçbir şey, mutlak olarak hiçbir şey"
*
Georges Bataille
'Bu kitap bir umutsuzluğun öyküsüdür. Bu dünya insana çözülecek bir bilmece
gibi verilmiştir. Tüm yaşamım -derin düşüncelere dalışlarım kadar kuraldışı tuhaf zamanlarım- bilmeceyi çözmekle geçmiştir.'