Yakından Bakmak: Kılıçotu


Kılıç otu, kılıç çiçeği gibi isimleri olan bu bitkinin Latince isminin ilginç de bir etimolojisi var:

"Gladiolus italicus. Cins adı Latince “küçük kılıç” anlamına gelir. Tepallerin Roma ordusunda özellikle piyadeler tarafından kullanılan ve gladius adı verilen kısa kılıçlara benzemesine işaret eder. Tür adı Latince “İtalya” anlamına gelir. Türün tip yerine işaret eder."


Yakından Bakmak: Kırlar


"Kırlara açılan kapılar bize dünyaya sırtı dönük
 bir özgürlük sunar gibidir."

Kulübe Civarında Bir Gezinti:


Yakından Bakmak: Katırtırnağı



Pencereden gelen hafif esintiyle içim Katırtırnağı çiçeğinin hoş kokusu ile doluyor - ki Leopardi'nin bu hoş kokulu çiçek için yazdığı uzunca şiirinde konusu geçmese çekmeyecektim böyle içime, bilmeyecektim bu kokuyu, yüzyılların tıpasını kaldırmış gibiyim şimdi.

Giacomo Leopardi (1798 - 1837) kısa yaşamında Recanati'deki baba evinde uzun yıllar geçirmiş; umut, düş ve istekler içinde harcadığı pişmanlıkla geçen uzun yıllar. Hem Yalnız Serçe şiirinde hem de Anılar'da, Recanati'de kendini "bu kupkuru yaşamda açan tek çiçek" gibi görür. Hastalıklı bedeni ve utançla taşıdığı kamburu onun sisifos'un taşıdır. Bu kambur hep düşündürmüştür beni. Çirkin bir kadın olduğu rivayet edilen Sappho için de şu mısraları yazar:

"Ne ki, dış görünüşe, güzellere
sonsuz bir iktidar verdi Babamız
insanlar arasında; ister yiğit olsun,
ister usta, liriyle, türküsüyle;
parıldamıyor erdem çirkin bedende."

Kara, kapkara şiirleri acının, melankolinin en canlı örneklerini taşır. Hem şiir ve düz yazılarından parçaları hem de Eugenia Borgna'nın umut, intihar, can sıkıntısı, melankoli, bekleyiş gibi kavramlar üzerinden yola çıkarak irdelediği Leopardi yazılarını iki yaz önce blogda paylaşmıştım.

N. de onu seviyor: 1880 yılının sonlarına ait defterlerinden birine Leopardi'nin Sonsuzluk şiirinin son mısralarını alıntılamış: Keyif alırım bu denizde batan gemide olmaktan!



Katırtırnağı  ya da
 Çöl Çiçeği / Leopardi 



Ey hoş kokulu katırtırnağı, 
çöl çiçeği; sen bu ürkütücü dağın, 
soykıran Vezüv’ün çorak 
yamacındasın; salarsın yalnızlığı seven 
salkımlarını etrafa; ne bir ağacın ne bir 
çiçeğin şenlendirebileceği bu yerde, 
sadece sen varsın.

Yakından Bakmak: Çilek

 

🍓🍓🍓


"He who eats the fruit should at least plant the seed; ay, if possible,
 a better seed than that whose fruit he has enjoyed.

Thoreau

                  
      




Kulübe Güncesi: 6 Mayıs

 



Bugün Thoreau'nun ölüm yıldönümü olduğunu hatırlattı arkadaşım, N. nin buz gibi bir sözü düştü aklıma aşağı yukarı ki ölüm yıldönümlerinde de genellikle başka biridir anılan: Herkes benden söz ediyor, ama kimse beni düşünmüyor.

Bay Thoreau 159 yıl önce bugün, kırk dördüncü yaşında, menekşelerin çiçeğe durduğu bir bahar ayında, ölüm döseğinde kendisi için dua eden rahibe dostum der, bir kerede bir dünya yeter.

Kulübe Güncesi: Kulübe Yapmak

 


Dost Oktay, Dersim'de kırk haneli köyündeki evinin bahçesine, hemen yukarısında aile mezarlığının bulunduğu meşe ağaçlarının altına ahşap bir kulübe yapmaya karar verdi; ve geçen günler kulübeyi yapacağı yerin fotoğraflarını yolladı. Bu kararında ne kadar etkili oldum bilmiyorum, çoğu zaman bu etkiler konusunda oldukça çekingenizdir, ama çok sevindim kararına.

İki Ekim önce, tam da ceviz toplama zamanında, elimizde uzun sırıklar, iki hafta boyunca bahçesinde hoş vakitler gecirmiştik. Kapkaraydı Margek geceleri, yıldızlarla iç içeydi; ve karanlıkta gerillaların gozüpek hayaletleri dolaşıyordu kurak toprakların bitip yerini meşeye bıraktığı yerlerde. Şafak çabuk söküyordu Margek'te, bir an sabah oluyordu bir an akşam, ve ateşler yakılıyordu kapkara geceler için, o günler ateşe bakarken bilmem, neydi, kimdi karşısına koyduğum bu ateşlerin, çabucak kül olan geçmişim gibi bencileyin savrulan.



Kulübe Güncesi: Üç Sandalye


 

" Evimde üç sandalyem vardı;
 birincisi yalnızlık,
 ikincisi arkadaşlık, 
üçüncüsü ise topluluk için"


Kulübe Güncesi: Külbe

 


"Ismet Zeki Eyuboğlu dilimizdeki "kulübe" ya da "kulube" sözcüğünün, Farsça'dan alındığını; bu sözcüğün o dilde, "küçük ev", "barınak" anlamına geldiğini yazar. Kulübenin daha başka dillerdeki karşılıkları ise şöyledir: Ingilizce'de "hut", Fransızca'da cabane", Almanca'da "hütte". Italyanca'da "casotto", ispanyolca'da "cabana".

Atatürk'e gelince kulübeye "kulübe! demez, Rumeli aksanıyla "kuliba" dermiş."

Atatürk'ün Sabiha Gökçen ile bir konusmasında, ormanda küçük, basit bir kulübede yaşama özleminden söz ettiği Atatürk'ün Kulübe Sevgisi başlıklı bir yazı da okudum bugün.

*



Kulübe Güncesi: Tuvalet



Thoreau'nun Kulübesi'nde:

"Daddy, where did he go to the bathroom?” a little girl asks her father who’s signing the guest book in the cabin. The father looks around, shrugs, and spreads his hands to signal the woods around. “Anywhere he wanted to, I guess.”

Kulübe Güncesi: Thoreau goes to live at Walden Pond

 



4 July 1845. Walden Pond.

Thoreau goes to live at Walden Pond.


5 July 1845. Walden Pond.

Thoreau writes in his journal:


  Yesterday I came here to live. My house makes me think of some mountain houses I have seen, which seemed to have a fresher auroral atmosphere about them, as I fancy of the halls of Olympus (Journal, 1:361)


7 July 1845. Walden Pond.

Thoreau writes in his journal:


  I am glad to remember to-night, as I sit by my door, that I too am at least a remote descendent of that heroic race of men of whom there is tradition. I too sit here on the shore of my Ithaca, a fellow wanderer and survivor of Ulysses.

(Journal, 1:363-364)



Kulübe Güncesi: Odun Kesene Kılavuz

Odun kesene kılavuz:



Odun kesene Bernhard'tan daha iyi bir kılavuz tanımıyorum...


Kulübe Güncesi: Okumak / Yazmak


Writing your name can lead to writing sentences. And the next thing you'll be doing is writing paragraphs, and then books. And then you'll be in as much trouble as I am!

.

I should not talk so much about myself if there were anybody else whom I knew as well.

.


I put a piece of paper under my pillow, and when I could not sleep I wrote in the dark.

.

How vain it is to sit down to write when you have not stood up to live.

.

Read the best books first, or you may not have a chance to read them at all.

Kulübe Güncesi: Serüven Yoktur


"Yalnızım şimdi. Ama yapayalnız değilim. O düşünce var karşımda, bekleyip duruyor. Koca bir kedi gibi tostoparlak olmuş. Bir şey açıkladığı yok, kıpırdamıyor da. ''Hayır" demekle yetiniyor.
Hayır, benim başımdan serüvenler geçmedi."

Bulantı'nın başat temasıdır serüven. Kitabın ilk ismi Melankoli yayınevi tarafından beğenilmeyince Sartre, Antonie Roquentin'in Olağanüstü Serüvenleri ismini önerir, altbaşlığını da Serüven yoktur diye koyar. Sonunda Gallimard'tır Sartre'ı Bulantı'nın yazarı yapacak olan.


Kulübe Güncesi: Az Yeterlidir (Co-op Zimmer)


Hannes Meyer'in 1924'te Gent'te düzenlenen bir toplu sergi için tasarladığı Co-op Zimmer projesi.

"Tasarım, her bireyin aynı asgariye sahip olduğu sınıfsız bir toplum fikrinden yola çıkıyordu. Bu projeden geriye, odayı kumaştan yapılmış iki duvarın tanımladığı bir mekân olarak gösteren bir fotoğraf kaldı yalnızca. Meyer'in odası, işçilerin artan göçebelik ve yerinden edilmişliğinin yaşaması kolay bir iç mekânla yansıtıldığı bir yaşam tarzını vitrine koymayı hedefliyordu. Co-op Zimmer'de mobilya, bir kişinin yaşaması için gerektiği kadarıyla sınırlandırılmıştı: raflar, duvara asılabilen katlanan sandalyeler tek kişilik bir yatak.

"Lüzumsuz" olan tek eşya, kıvrımlı hatlarının odanın ölçülü atmosferiyle tezat oluşturduğu bir gramofon. Ama gramofon önemli; çünkü Co-op Zimmer'in minimal yaşamını yalnızca zorunlulukların dikte etmediğini, buranın ayrıca "verimsiz" zamanın değerlendirildiği bir mekân olduğunu gösteriyor.

Kulübe Güncesi: Az Yeterli (mi) dir? (Co-op Zimmer)

 

Meyer'in odasına ( 1924, Co-op Zimmer) çağdaş bir yorum.



Az yeterli midir?

.

.

"Yıllar boyunca, "az çoktur" minimalist tasarımın mottosu oldu. Bu özdeyişi Robert Browning'in bir şiirinden alıntılayan' Alman mimar Mies van der Rohe'nin ölçülü yapıtlarıyla anında ilişkilendirilen "az çoktur" cümlesi, kaynaklardan gönüllü olarak tasarruf etmenin etik ve estetik değerine övgüdür. Mies'in biçimsel ifadeyi hazır endüstriyel elemanların basit bir kompozisyonuna indirgeyen çırılçıplak mimarlığı, güzelliğin ancak elzem olmayan şeylerin reddedilmesiyle ortaya çıkacağına işaret ediyordu.

"Az çoktur" artık yalnızca bir estetik ilke değil, başka bir şeyin, kaynaklardan tasarruf etmenin yalnızca bir tasarım stratejisi olmakla kalmayıp özetle bir ekonomik zorunluluk olduğunun ideolojik aktarımıdır.

"Az çoktur" sloganı, olsa olsa gün geçtikçe istikrarsızlaşan durumumuzun müstehzi bir yorumu olarak tınlar; çünkü biliyoruz ki az yalnızca azdır ve bunun romantikleştirilecek bir tarafı yoktur.

Asketizm belki ironik bir duruş olabilir, çünkü durumumuzun yerinde bir betimlemesini sunmakla kalmaz, piyasanın dayattığı kıtlık rejiminin sınırlarının dışında neyin gerekli olup neyin olmadığını yeniden tanımlamamızı sağlar. Böylelikle asketizm, iyi bir yaşam ihya etme imkânı ve ayrıca daha azla -ve daha iyi yaşayabileceğimiz umududur. Yine de bu az, bir ideolojiye dönüştürülmemeli: Az çok değildir, az yalnızca azdır. Az, ancak ideolojik aurasının ötesine geçebildiğimiz zaman hem piyasanın dayattığı sahte ihtiyaçlardan hem de borçların dayattığı kemer sıkma politikalarından bağımsız, alternatif bir yaşam biçiminin başlangıç noktası olabilir. Az yeterlidir demek, daha varlıklı olma beklentilerimiz üzerinden bize gözdağı veren borçlar ekonomisinin ahlaki şantajına karşı gelmektir. Ekonomi, çok bakımından yalnızca toplumsal refaha değer biçebilirken -yani, daha çok gelişme, daha çok büyüme- az yeterlidir demek, hem büyüme vaadini hem de kıtlık retoriğinin gözdağını aşmış bir yaşam tarzı tanımlama girişimidir. Ancak bu yaşam tarzı, ütopik tasavvurların hüsnükuruntularıyla değil, bize odaklanarak, en temel gündelik rutinlerimizden başlayarak yaşamımızı yeniden tanımlamayı deneyerek geliştirilmelidir.



                              

Kulübe Güncesi: Baudelaire'in asketizmi


 Charles Baudelaire - modern şehrin istikrarsızlığını sadece tasvir edilecek değil, aynı zamanda yaşanacak, doğrudan deneyimlenecek ve kendi hünerleriyle bilinçli olarak yeniden kurulacak bir şey haline getiren şair. Baudelaire düzenli çalışmayı reddederek, büyükşehirdeki amaçsızca gezinmelerini yaşamının uğraşı kıldı. Michel Foucault'nun belirttiği gibi, yaşamı bir sanat eseri yapan flâneur ve dandy gibi gözde Baudelaire karakterleri asketizm tezahürleri olarak görülebilir. Ama bu yaşam zanaatkârlığı, Baudelaire'in, şiirlerinde anımsatmakla kalmayıp istikrarsız bir yaşam biçimini kasten sahiplenerek doğrudan doğruya yaşadığı kendine zarar verme olasılığına da daima işaret eder. Baudelaire geleneksel apartman dairesinden tiksiniyordu ve onun yerine ufacık odalarda yaşadı; çoğunlukla alacaklıları peşinde olduğu için, ama ayrıca uyum sağlamaya duyduğu nefretten dolayı sık sık taşındı. Baudelaire, şehri akıntıya kapılmak için yeterince geniş bir yer, engin bir mesken olarak kullanmak amacıyla, kişisel eşyalarını bir keşiş gibi asgaride tuttu.

Pier Vittorio Aureli

Kulübe Güncesi: Simple Life

 “This was a very typical time. I was single.

All you needed was a cup of tea, a light, and your stereo, you know, and that’s what I had.”

Apple'ın kurucusu Steve Jobs'ı Los Gatos, Kaliforniya'daki evinin oturma odasında gösteren fotoğraf. 1983'te, Jobs çoktan başarıya ulaşmış multimilyoner bir girişimciyken, onu bir lamba ve bir pikaptan başka mobilyası olmayan, dikkat çekecek kadar boş bir odanın ortasında elinde bir fincan çayla otururken görüyoruz. Şüphesiz ki fotoğrafın yapmacık gözükmemesinden, gündelik yaşam hissiyatını vermesinden gelen bir güzelliği var.

Fotoğraftan söz ederken o zamanlar tam da öyle yaşadığını belirtiyor: "Bekârdım; ihtiyacınız olan yalnızca bir fincan çay, bir ışık ve müzik setinizdir; benim elimdekiler de bunlardı işte."

Kulübe Güncesi: Tiny House Movement

Ayvalık 2021


Tiny House Movement ( Küçük Ev Akımı) diye anılagelen hareket üzerine okuyorum şu sıralar. Kavramın başlangıcı Sarah Susanka'nın 2007'de yayınladığı "The not so big house" kitabı olsa da erken ilham kaynaklarından biri de Thoreau'nun Walden deneyimi. İnternette akım üzerine hem Türkçe hem de İngilizce geniş bir kaynağa ulaşmak mümkün.



Yakından Bakmak

 







Thoreau's Wildflowers


Bir zamanlar doğanın ayrılmaz bir parçasıydım; şimdi onun gözlemcisiyim.

Şiir, bilim adamının atmosferinde nefes alamaz.

Mesleğim, doğada Tanrı'yı bulmak, onun gizlendiği yerleri bilmek, tüm oratoryolara, doğadaki operalara katılmak için her zaman tetikte olmaktır.

Anlayışı zenginleştiren ama hayal gücünü çalan ne tür bir bilimdir?


*

Görseller Thoreau'nun
bitki koleksiyonundan: 

Thoreau 1842'den itibaren bitki örnekleri toplamaya ve defterlerine Latince isimleri ile not almaya başlar. 900 örnekten oluşan bitki koleksiyonunun 647 parçasını daha sonra Boston Society of Natural History'e bağışlar. 


Yakından Bakmak: Yapraklar



Yapraklar döküldüğünde, tüm yeryüzü yürümesi keyifli bir mezarlıktır. Mezarlarında dolaşmayı ve onların üzerinde derin düşüncelere dalmayı seviyorum. Burada yalanlar ve boş kitabeler yok.

"They teach us how to die"



*

Thoreau 1842'den itibaren bitki örnekleri toplamaya ve defterlerine Latince isimleri ile not almaya başlar. 900 örnekten oluşan bitki koleksiyonunun 647 parçasını daha sonra Boston Society of Natural History'e bağışlar. Örnekler Harvard Üniversite arşivinden.

Yakından Bakmak

 


"Dalgınlıkla göz atıldığında görmeden geçilen
 bir ağacın kabuğunu seyre dalmak “gözün pasını alır.”  

Thoreau



Kulübe Güncesi: Yakından Bakmak







 Bastığım yere daha çok dikkat ediyorum artık. 
" Yalnızlığın dibini gören kim var?"

Kulübe Güncesi: Henry David Thoreau: The Darwinian Naturalist

Henry David Thoreau: 

The Darwinian Naturalist



WALDEN'DAN SONRA II

“Every poet has trembled on the verge of science"

Jill Clark, Thoreau: The Darwinian Naturalist başlıklı tezinde Darwin'in fikirlerinin Thoreau üzerinde derin bir etkiye sahip olduğunu, İki ismin doğa araştırmalarındaki benzerliklere, Thoreau'nun doğal seleksiyonu önceleyen fikirlerine dikkat çekiyor. Thoreau'nun çağdaşı Darwin'in teorilerinin çoğunu kabul etme noktasına geldiğini ve Walden dışındaki binlerce sayfa tutan yazılarının çok geç gün ışığına çıkmasının Walden deneyiminin babası transandalist bir düşünür olarak algılanmasına neden olduğunu yazıyor.

"Thoreau'nun 1850'den 1861'e kadar - bilim ve botaniğe olan ilgisi arttı. Walden'dan sonra New England'ın doğa tarihi ile ilgili konulara odaklanan 4.000 sayfa yazdı. Günlük yürüyüşleri hakkında bir botanik rehberine danışmaya ve örnek toplamaya başladı. Kayıtlarını tamamen doğru tutmak için 1850'ye kadar her bir botanik girişi kaydetmeye başlamıştı ve artık bilimsel verilerini kişisel günlüklerine dahil etmiyordu."


"My profession is to always … view God in nature” 

Kendine Bak

 

             

 Bu bana N. nin bir sözünü hatırlatıyor:

" Yaşam, yaşama yapılan yatırımın geri dönüşüdür: İnsan bilgisiyle kendisine ne kadar çekidüzen verse de, kendisini objektif olarak ne kadar övse de, son hesapta, anca kendi yaşam öyküsüyle terk eder."