Gergedan Dergisi, 1988 sayı 17 |
D.S. Birden fazla figürü olan çok az sayıda resim yaptınız. Daha güç bulduğunuz için mi tek bir figürde yoğunlaşıyorsunuz?
F.B.-Sanıyorum birden fazla figür söz konusu olduğu anda, figürler arası ilişkilerin hikâye yanı ağır basıyor. Ve bu da derhal bir anlatma olayını getiriyor. Hikâyesi olmayan çok figürlü resimler yapmayı istemişimdir hep.
D S. - Neden hikâye anlatmaktan kaçınıyorsunuz?
F.B - Hikâye anlatmaktan kaçınmıyorum. Ama Valery'nin söylediği şeyi yapmayı çok çok isterim- bir duyguyu anlatımının sıkıcılığına düşmeden aktarmak- Ve hikâye işin içine girdiği anda sıkıcılık başlıyor.
D.S. - Bu mutlaka böyle mi olur yoksa siz mi bunu henüz yenemediniz?
F.B. - Bundan kaçınamadım sanırım. Bugün kim bunun üstesinden gelebilmiştir. bilmiyorum.
D.S. - Günümüzde ressam olmanın eskisine göre daha mı güç olduğunu düşünüyorsunuz?
F.B. - Sanırım daha güç. çünkü eskiden ressamların çift rolü vardı. Gerçeği kaydettiklerini düşünüyorlardı, ama yaptıkları kaydetme işleminin çok ötesindeydi. Şimdi teyp, fotoğraf makinesi ya da film gibi birtakım mekanik kaydetme metotlarıyla, resimde daha temel, daha esaslı bir yere varmak zorundasınız. Çünkü yüzeysel kaldığına inandığım halde başka araçlarla daha iyi kayıtlar yapılabilir.- Filmden söz etmiyorum. kesilip pek çok değişik biçimde monte edilebilir, dolaysız kayıttan ve fotoğraftan söz ediyorum. Sanırım bunlar, ressamların geçmişte yapmak zorunda olduklarına inandıktan işin illüstratif yönünü üstlenmişlerdir. Ve sanıyorum soyut ressamlar bunu fark edip şöyle düşündüler Neden bütün ıllüstratif öğeleri ve bütün kaydetme kaygılarını atıp, sadece renk ve biçimin etkisiyle uğraşmayalım? Bu çok mantıklı. Ama yürümedi, çünkü hayatta tutkuyla bağlı olduğunuz bir şeyi aktarma çabası, sadece keyfinizin istediği gibi biçimleri ve renkleri bir araya getirme isteğinden çok daha fazla gerilim ve heyecan yaratmaktadır. Sanırım bugün çok garip bir durumdayız, çünkü hiç gelenek olmayınca, iki aşırı uç söz konusu oluyor. Polis raporuna çok yakın olan bir dolaysız kayıt ve sonra bir de sadece büyük sanat yapma çabası. Bu ikisinin arasında bir yerde denebilecek sanat da gerçekleri günümüzde yok.
Büyük sanat yapma çabası derken, bugün herhangi bir kimse bunu yapabilecek demek istemiyorum. Ama garip durumu yaratan da bu zaten. Çunku bütün bu mükemmel kayıt yollarıyla, öteki aşırı uca gitmekten başka ne yapabilirsiniz? Gerçeğin yalnızca gerçek olarak aktarılmadığı, pek çok düzleme yayıldığı bir uca; imgenin gerçeğinden daha derine götüren duygu alanlarını deşeceğiniz, onun ham, canlı yakalanabilmesi için, ve orada, o şekilde kalması ve neredeyse fosilleşmesi için kuracağınız yapı...
D.S. - Durumu bu biçimde koyduğunu: zaman, ne denli tecrit edilmiş bir çalışma içinde olduğunuz anlaşılıyor. Tecrit olmanın kışkırtıcı bir yanı olduğu muhakkak, ama aynı zamanda bir tatminsizlik de yaratmıyor mu? Aynı yönde çalışan birkaç ressamın arasında olmak istemez miydiniz?
F.B. - Sanırım bir arada çalışan ve alışveriş içinde olan birkaç ressamdan biri olmak daha heyecan verici... konuşacak birinin olması müthiş hoş olurdu. Bugün konuşacak tek bir kimse yok. Belki ben şanssızım ve bu insanları tanımıyorum. Tanıdıklarım da benimkinden çok farklı yaklaşımlara sahipler. Ama ressamların birbirlerine yardım edebileceklerine inanıyorum. Durumu birbirleri için daha açık, daha net bir hale getirebilirler. Arkadaşlığı her zaman, insanların birbirlerini deşip gerçekten darmadağın edebileceği ve belki bu yolla bir şeyler öğrenebileceği bir beraberlik olarak düşünmüşümdür.
D.S. - Hiç olumsuz eleştiri aldınız mı?
F.B. - Sanırım olumsuz eleştiri, özellikle diğer ressamlardan gelirse, kesinlikle en yapıcı eleştiridir, İncelediğinizde yanlış olduğu kanısına varsanız bile, hiç olmazsa üstüne düşünüp, inceliyorsunuz. İnsanlar sizi övdükleri zaman, evet övülmek hoş bir şey ama size gerçekten hiç yardımcı olmuyor.
D.S. - Bir arkadaşınızın işine olumsuz eleştiri getirebilir misiniz?
F.B - Ne yazık kı pek çoğuna hayır, eğer onlarla arkadaşlığımı sürdürmek istiyorsam.
D.S. Peki onları kişilikleriyle ilgili eleştirip hâli arkadaşlığınızı sürdürebilir misiniz?
F.B. Bu daha kolay, çünkü insanlar kişilikleriyle işlerinden daha az övünüyorlar. Sanırım kişiliklerine dönüşsüz bir biçimde mahkûm olmadıklarını düşünüyorlar. isterlerse uğraşıp kendilerini değiştirebilecekleri kanısındalar, ama başarısız olan bir işle ilgili hiçbir şey yapılamayacağına inanıyorlar. Gerçekten konuşabileceğim başka bir ressam olsun istemişimdir hep- inandığım, nitelikleri ve duyarlığı olan, yaptıklarını deşebilen ve yargısına güvendiğim biri-sanatın başka bir dalına geçersek, mesela, Eliot, Pound ve Yeats'in bir arada çalışmalarına çok gıpta ediyordum. Ve gerçekten Pound The Waste Land üzerinde bir sezaryen ameliyatı yapmıştır; Yeats'in üzerinde de çok güçlü bir etkisi vardı-her ikisi de Pound'dan çok daha iyi şair oldukları halde. Sanırım, 'bunu yap, bunu yapma, böyle yap. böyle yapma' diyebilecek ve sebeplerini de gösterebilecek birinin olması harika olurdu, çok yardımcı olurdu.
D.S. - Bu tür bir yardımdan gerçekten yararlanabilir miydiniz?
F.B. Hem de çok. Bana ne yapmam gerektiğini, neyi yanlış yaptığımı söyleyen insanlara çok ihtiyacım var.
D.S. - Resim uğraşınızın yarısının kolayca yapabileceğiniz şeyleri engellemek olduğunu söylediniz. Bu kolayca yapabileceğiniz ama engellemek istediğiniz şey nedir?
F.B - Oturup büyük bir kolaylıkla size harfi harfine benzeyen bir portrenizi yapabilirim. İşte engel olmak istediğim bu ‘aynı' olanı yapma, bu bire bir benzerlik... Çünkü hiçbir ilginç yanı yok bence.
D.S. - Sanırım fırça kullanmak da, boyayı tuvale fırlatıp atmak ya da bezle sürmek kadar bu açıdan engelleyici olabiliyor.
F.B. - Evet, kesinlikle. Yağlıboya çok akıcı olduğu için çalıştığınız süre içinde imge hiç durmadan değişir. Bîr fırça vuruşu diğerini güçlendirir ya da bozar. Biliyor musunuz, genelde insanlar yağlıboyanın ne denli gizemli bir araç olduğunu anlamıyorlar. Çünkü fırçayı bilinçli ya da hatta bilinçsizce, o yöne değil de bu yöne oynatmak imgenin anlamını tümüyle değiştirebilir. Ama bu olayı ancak oluşma aşamasında görürseniz anlayabilirsiniz. Yani» fırçanın bir ucu başka bir renkle doludur ve rastgele bastırdığınızda diğer lekelere bir yankı oluşturur, böylece imge gitgide gelişir. Bütün olay aslında, rastlantı ve eleştiri arasındaki sürekli çatışmadır. Çünkü rastlantı dediğiniz şey imgenin gerçeğine, akılcı bir lekeden daha doğru, daha yerinde bir leke oluşturabilir, ama bunu seçebilecek olan tek şey sizin eleştiri duyunuzdur. öyle ki eleştiri yeteneğiniz, bu yarı -bilinçli hatta genellikle tümüyle bilinçsiz olarak sürüp giden yaratıcılık olayıyla birlikte yürür.
D.S. - Tabii rastlantıya güvenmek aslında bütün yaşam biçimimizi kapsıyor. Mesela parayla ilişkinizde çok açık bu. Sizi ilk tanıdığımda resimden pek fazla para kazanmıyordunuz, ama o zaman bile bir tablo sattığınızda etrafta olan herkese havyar ve şampanya ısmarlardınız. Bundan hiç kaçınmazdınız. Temkinden uzaktınız hep.
F.B. - Evet. Bu benim açgözlülüğümden aslında. Hayata karşı açgözlüyüm ve ressam olarak hırslıyım. Bu kendini şansa bırakmak denebilecek şeyi de kısmen açgözlülüğüm biçimlendirmiştir-yemek için, içmek için, hoşlandığım insanlarla birlikte olmak için, olan biten şeylerin heyecanı için açgözlülük. Aynı şey kişinin işi için de geçerli oluyor. Bununla birlikte, karşıdan karşıya geçerken her iki tarafa da bakarım çünkü hayata karşı açgözlü olmam bunu bazı insanlar gibi "ölürsem de ölürüm" biçiminde oynamamamı sağlıyor. Hayat çok kısa, hareket edebildiğim, görebildiğim, hissedebildiğim sürece yaşamın sürmesini istiyorum.