Saint- Remy
Kasım ortası / 1889
Sevgili Theo,
Bütün ay zeytinliklerde çalıştım,
Zeytin ağacı bizim Kuzey’deki söğüt kadar değişken. Bilirsin söğüt, ilk ağızda monoton görünmesine karşın çok çarpıcı bir ağaçtır ve içinde yetiştiği yöreyle tam uyum içindedir. Şimdi, bizim oralarda söğüt neyse, zeytin ile servi de burada aynen o anlama geliyor. Onların soyutlamalarının yanında benim yaptıklarım oldukça sert ve kaba bir realizm gibi duruyor ama, resimlerin kırsal yörenin tam havasını verdiği, hattâ toprak koktuğu kesin.
Kendimi soğukta çalışmaya alıştıracağımı umuyorum -sabah erken saatlerde çok güzel sis ve beyaz kırağı oluyor. Sonra, zeytin ağaçları üstüne yaptığım çalışmaları dağlar ve serviler üstüne de yapmayı çok istiyorum. Şimdi mesele şu: Bunların -yani zeytin ve servi ağaçlarının -pek az
yağlıboya resminin yapılmış olması...
Gün ışığının, gökyüzünün değişimlerine göre zeytin ağacından sayısız çizim çıkarılabilir. Ben, yapraklarda gökyüzünün tonlarına göre değişen kontrastları inceledim. Kimi zaman, ağaç solgun çiçeklerle doluyken ve etrafında kocaman mavi sinekler, zümrüt yeşili mayısböcekleri ve elbette sayısız ağustosböceği uçarken, her şey saf bir maviliğe bürünür. Sonra, bronzlaşan yeşillik daha olgun renkler alır; aydınlanan gökyüzü yeşil ve turuncu çizgilerle bölünür; veya son bahar iyice ilerledikçe, yapraklar belli belirsiz olgun bir inciri hatırlatan morumsu tonlar alır, açık, solgun limon rengindeki halesiyle bembeyaz parıldayan kocaman güneşin yarattığı kontrast sayesinde daha da belirgin bir hale gelir morluk. Kimi zaman sağanak sonrası, bütün gökyüzünün pembe ve açık turuncu renklere büründüğünü gördüm, bu, gümüşi gri yeşillere farklı bir değer, enfes bir renk katıyordu. Ve bu manzara içerisinde, meyve toplayan pembeli kadınlar vardı.
Hiç çaba göstermemiş olmak da istemedim gerçi denemelerim sadece iki şeyden - servilerden – zeytin ağaçlarından ibaret. Sembolik dilini aktarmayı da benden daha iyi, daha yetenekli ressamlara bıraktım. Millet, buğdayın sesidir, Jules Breton da öyle. Bense, sizi temin ederim ki, Puvis de Chavannes'ı düşündükçe bir gün belki onun veya başka birinin zeytin ağaçlarını nihayet bizlere açıklayacağını hissetmeden edemiyorum.