"Ben Bir Başkasıdır"





"Şimdilerde olabildiğince sefihleşiyorum. Neden mi? Şair olmak istiyorum, Gönül gözüyle gören yalvaç olmak istiyorum: Siz anlamayacaksınız bunu - Allah bilir şimdi de anlayıp anlamadığınızı! Ne kadar çok yalvaç yaratmıştır Rimbaud! - ve ben de size anlatmayı neredeyse başaramayacağım. Bütün duyulardaki düzenin bozulmasıyla bilinmeze ulaşmak söz konusu. Acılar çok büyük ama güçlü olmak, şair doğmak gerek, ben de kendimi şair olarak tanıdım. Bu hiç de benim suçum değil. "Düşünüyorum" demek yanlış bir şey; "Beni düşünüyorlar" demeli... Sözcük oyununu bağışlayın.
  
Ben bir başkasıdır. Kendini keman olarak duyumsayan oduna yazık! Hiç bilmedikleri konularda tartışan bilinçsiz insanları küçümsüyorum! " (Rimbaud' nun 13 Mayıs 1871'de öğretmeni George İzambard'a gönderdiği mektup'tan)






Rimbaud'nun 13 Mayıs 1871'de Izambard'a gönderdiği anlaşılması zor, tutarsız ve edepsiz mektup modern edebiyatın kutsal metinlerinden biridir. İki gün sonra yazılan daha özlü bir mektupla birlikte, genellikle şiirin E=mc'2'si gibi görülen bir denklemi içerir: "Je est un Autre" ("Ben Başka Biridir").

Mektubunun teorik yönü bakımından Rimbaud'nun hedefi romantik şiir değil, Batı düşüncesinin ve eğitiminin ana payandalarından biriydi. Görüşüne göre, Descartes ciddi bir şekilde yanılmıştı. Onun "Cogito Ergo Sum"u, daha "ergo"suna varmadan bile yanlıştı:





"Düşünüyorum" demek yanlıştır. "Düşünülüyorum" denmesi gerekir. (...)
Ben başka biridir.




"Je est un autre" belki de Fransız edebiyatının en çok yanlış anlaşılmış cümlesidir. Yorumlar, sıradan olandan fantastiğe kadar uzanır: Bölünmüş kişilikle ilgili romantik basmakalıp sözün bir tekrarı; "Ben bir şairim ve bunu bilmiyorum" demenin gereksiz yere karışık bir şekilde söylenişi; Rimbaud'nun şizofren olduğunun kanıtı; insan anlayışını aşan, gizemli bir formül.

Ama bunun anlamı mektubun bağlamında hemen hemen nettir. Rimbaud, bilimsel bir gözlem yapıyordu. Kolay bir şekilde, "ben" diye etiketlenmiş kimlik -üzerine Hristiyanlığın ve Batı felsefesinin kurulduğu, bölünmez, ahlaken sorumlu benlik - bir kurguydu; insan aklını tek bir bilinç kütlesi halinde sunan, kaba bir etiketti.

Bu sezginin kaynağı, nispeten daha basit bir kendini gözlemleme fenomeniydi; kendini çalışırken gözleyen akıldı. İki gün sonra Demeny'ye yazan Rimbaud bu süreci harika bir imgeyle tanımladı: Şair kendi orkestrasının hem dinleyicisi hem şefiydi.




Gayet apaçık geliyor bana: Düşüncemin kuluçkadan çıkışı sırasında hazır
 bulunuyorum. Gözlüyor ve dinliyorum. Batonun hafifçe bir hareketiyle senfoni 
derinlerde canlanıyor ya da sahnede sıçrıyor.





Rimbaud'nun sezgisinde yeni bir şey yoktu. Baudelaire'in ya da Hippolyte Taine'in yapıtlarında buna benzer fikirler bulmuş olabilirdi. Fakat onun bu sezgiyi kullanma tarzı farklıydı. Komüncülere ilham veren, gizemden arındırma yolundaki bir eğilimle, eğitimin ve ahlakın sınırlamalarını kaldırmaya ve entelektüel üretim araçlarının denetimini ele geçirmeye karar vermişti. Heyecanının nedeni buydu. Newton için hareket, Einstein için zaman, Lorenz için hava gibi, elle tutulamaz olan şey, analiz edilebilecek kadar yakına gelmişti sanki. 1871'de henüz bilmediği terimlerle, sansürcü süperegoyu sonsuz düş gücüne sahip benlikten ayırabilmenin olanağını düşlüyordu.

Bu soyut senaryo, Rimbaud'nun ilk on altı yılının hikayesi olarak daha tanıdık gelir. Onun aklını çalışırken tanımladığı yerlerin -tavanarası, kiler, yatak odası ve tuvalet- hepsi annesinden, yani beden bulmuş süperegodan kaçıp sığındığı yerlerdir.  "Je est un autre" her seferinde dürüstlüğünü sorgulamayı öğrenmiş bir çocuğun sloganıdır. Madam Rimbaud'nun zorbaca müdahalesi onu, aklının gittikçe daha derin bölümlerine, direnişin örgütlenebileceği yeraltı pasajlarına kadar inmeye zorlamıştır.


Graham Robb     

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder