(Bit Ayıklayan Ablalar)
Yanarken alev alev acı kızıl alnında,
Beyaz düşler kovanında sayıklarken çocuk,
Yatağının yanında belirir iki abla
Tırnakları gümüşten, parmakları incecik.
Pencerenin önüne oturturlar çocuğu,
Mavi gök, maviliğin arıttığı çiçekler..
Ağır gür saçlarında çiylerle tüten buğu,
Ve o narin parmaklar, korkunç büyülü eller.
Gül rengindeki, uzun, bitkisel ballar kokan
Ürkek soluklarının başlar sonra şarkısı,
Bir ıslık, ve çocuğun dudaklarından akan
Salyalar, öpülme özlemi keser şarkıyı.
Kokulu sessizlikte, kara kirpiklerinin
Kıpırtısı duyulur, ablaların elleri
işler çıtırtılarla, elektrikli, serin
Kral tırnaklarında küçük bit ölüleri.
İç çekip sayıklayan armonika ezgisi,
O tembellik şarabı yemden yükseliyor.
Çocukta, okşayışlar yavaşladığı zaman
Bir ağlama arzusu doğup doğup ölüyor.
(En Yüksek Kulenin Türküsü)
Sevdalar çağı dönsün,
Dönsün geri gelsin
Ah nasıl dayandım nasıl da
Unutamam artık dünyada,
Nice korkular kaygılardı
Uçup gitti göklere.
Bir belâlı susuzluk
Karartıyor damarlarımı.
Sevdalar çağı dönsün,
Dönsün geri gelsin.
Bir çayır gibi tıpkı
Unutulmuş bir kıyıda,
Karamukların, gülüklerin
Boyatıp çiçek açtığı,
O yabanıl uğultusunda
Korkunç pis sineklerin.
Sevdalar çağı dönsün,
Dönsün geri gelsin.
Le Buffet
(Dolap)
(Dolap)
Koca dolap, kimlerle köhneyip gittin böyle,
Yaşlıların sevimli, tonton halini aldın,
Açınca kapağını, hangi yıllardan, söyle
Eski bir şarap gibi akan bu kokuların?
Öncekilerden kalma, içinde neler, neler...
Kadın başörtüleri, kokulu çamaşırlar...
Şurda küçük bir eşarp, sararmış dantelelar
Şurda ninelerimin boyun atkıları var.
Madalyonlar, perçemler: kimi sarı, kimi ak,
Resimler, kurutulmuş çiçekler yaprak yaprak
Karışmış kokuları meyve kokularına.
- Ey yaşlı dolap nice öykülere tanıksın,
Acep bildiklerini demek için mi bana
Açınca gıcırdıyor o kara kapıların.
Yaşlıların sevimli, tonton halini aldın,
Açınca kapağını, hangi yıllardan, söyle
Eski bir şarap gibi akan bu kokuların?
Öncekilerden kalma, içinde neler, neler...
Kadın başörtüleri, kokulu çamaşırlar...
Şurda küçük bir eşarp, sararmış dantelelar
Şurda ninelerimin boyun atkıları var.
Madalyonlar, perçemler: kimi sarı, kimi ak,
Resimler, kurutulmuş çiçekler yaprak yaprak
Karışmış kokuları meyve kokularına.
- Ey yaşlı dolap nice öykülere tanıksın,
Acep bildiklerini demek için mi bana
Açınca gıcırdıyor o kara kapıların.
(Kuytuda Uyuyan Asker)
Yeşil bir kuytudaki gümüş ot kümesine
Takılmış deli gibi, şarkı söylüyor ırmak
Şavkıyor, ışık köpüren koyağın sesine
Vermiş kendini güneş, şavkıyor dağlardan bak.
Genç bir asker, ağzı açık, başı çıplak, dalgın,
Boynunu serin, mavi tereotuna salmış,
Işığın yağdığı yeşil yatağında, solgun,
Otlarda, bulutun altında uyuyup kalmış.
Ayakları otlarda, sayrı bir çocuk gibi
Uzanmış ve uyuyor, deliksiz bir uyku bu
Üşüyor, Doğa onu sıcak kollarınla sar.
Artık hoş kokulara bile yabancı işte;
Ellerini göğsüne kavuşturmuş, güneşte
Uyuyor. Sağ yanında iki kızıl delik var.
(Gönlümce Bir Kış)
“ O kıza….
Küçük , pembe ve mavi yastıklı kompartımanda
Yola çıkacağız bu kış
Çılgın öpücükler yuvalanacak her yanda
İkimiz rahat, başıboş
Akşamın gölgeleri sarkınca pencereden,
O kurtların yüzünü
Ve o kara şeytanları görmemek için, sen
Yumacaksın gözünü
Yanağın kaşınacak. N’oldu böcek mi sokmuş?
Yooo. Çılgın bir örümcek gibi küçük bir öpüş
Ensende geziniyor………..
Eğip boynunu bana:”Hadi ara” diyorsun,
- Bu gezgin örümceği aramak , biliyorsun
Tatlı zamanı yiyor
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder