Derme çatma bir masanın etrafında toplanmış, akşam yemekleri patates ve çaydan ibaret, her türlü lüksten mahrum bu köylü üreticiler, karanlığa bürünmüş; sosyalleşmelerini ve aydınlanmalarını sağlayan ışık, tepelerindeki tek bir ampülden-teknolojinin aydınlanmasından- geliyor. Bununla birlikte tablo, "suskun ağır işçilerin, yani büyük çoğunluğun" neredeyse kahramanca bir tasviri; "kendine acıması" olmayan köylülerin işlendiği, "sonsuz sempati" dolu bir sanatsal eser diye yorumlanmıştı. Van Gogh tablo üzerinde çalıştığı sırada, erkek kardeşine şunları yazmıştı:
Ampul ışığında patateslerini yiyen o insanların, toprağı da o tabağa soktukları elleriyle kazdıklarını vurgulamaya çalıştım; yani resim el emeğini ve bu emekçilerin ekmeklerini nasıl dürüstçe kazandıklarını anlatıyor. Biz medeni insanlarınkinden oldukça farklı bir yaşam biçimine dair bir izlenim vermek istedim.
Bu sözlerde, bize tablonun kendisinden seslenen şiddetli kararsızlığın tıpkısı mevcut, Van Gogh dürüstçe yapılan ağır işçiliğe hürmet ederken bile, toprağın pisliği ile masa adabını derin bir tedirginlikle bir araya getirdiği ikilik barındıran tasvirlerden -biz/onlar, medeniyet/vahşilik, kurtulamamış. Sanatçı her ne kadar üretken emeği takdir ederek bir tabuyu yıkmaya çalışsa da sınıf bilincindeki hapsedici resmiyetin ötesine geçemiyor. Van Gogh'un, çevreleri karanlık ve ilkel, vücutları ve yüzleri boğumlu, üzerleri isli ve örtülü, ihtiyaç ve zevkleri en temel gıdalarla ölçülecek ve kayıtsız bir kabullenmeyle paylaşılacak kadar basit olan köylüleri, toprak işçisiyle kültürlü yaşam arasındaki nesnel ayrılığın bildik çağrışımını yeniden üretiyor. "Sefaletin ve kederin yüzü" bu; kuşkulu, ürkek ve ifadesiz, kederli ve uysal ama rahatsız edici tehditkarlıkta bir çehre. Van Gogh'un niyeti hürmet ve saygı göstermekken, yabaniliği resmetmiş.
Köylü evinin ve ocağının, küçük toprak sahibi emekçinin berbat koşullarının, penceresiz duvarların karanlığındaki imkansızlıklarla dolu bir hayatın tasvirinde Van Gogh, kendi sempatilerinden ziyade alt sınıfın acı gerçeklerini gösterir. Bir asırdan fazla süren kapitalist gelişimin, insani bakımdan başardıklarının karanlık bir imgesi olan Patates Yiyenler, hoş bir resim değil. Hem üretip hem yediği şeye, bitkinin kendisine, yani bir çuval patatese dönüşmüş bir sınıfı temsil ediyor.
"Bana ne yediğini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim."
*
Karanlığın Kültürleri
sf. 45 - 46
Bryan D. Palmer
Ampul ışığında patateslerini yiyen o insanların, toprağı da o tabağa soktukları elleriyle kazdıklarını vurgulamaya çalıştım; yani resim el emeğini ve bu emekçilerin ekmeklerini nasıl dürüstçe kazandıklarını anlatıyor. Biz medeni insanlarınkinden oldukça farklı bir yaşam biçimine dair bir izlenim vermek istedim.
Bu sözlerde, bize tablonun kendisinden seslenen şiddetli kararsızlığın tıpkısı mevcut, Van Gogh dürüstçe yapılan ağır işçiliğe hürmet ederken bile, toprağın pisliği ile masa adabını derin bir tedirginlikle bir araya getirdiği ikilik barındıran tasvirlerden -biz/onlar, medeniyet/vahşilik, kurtulamamış. Sanatçı her ne kadar üretken emeği takdir ederek bir tabuyu yıkmaya çalışsa da sınıf bilincindeki hapsedici resmiyetin ötesine geçemiyor. Van Gogh'un, çevreleri karanlık ve ilkel, vücutları ve yüzleri boğumlu, üzerleri isli ve örtülü, ihtiyaç ve zevkleri en temel gıdalarla ölçülecek ve kayıtsız bir kabullenmeyle paylaşılacak kadar basit olan köylüleri, toprak işçisiyle kültürlü yaşam arasındaki nesnel ayrılığın bildik çağrışımını yeniden üretiyor. "Sefaletin ve kederin yüzü" bu; kuşkulu, ürkek ve ifadesiz, kederli ve uysal ama rahatsız edici tehditkarlıkta bir çehre. Van Gogh'un niyeti hürmet ve saygı göstermekken, yabaniliği resmetmiş.
Köylü evinin ve ocağının, küçük toprak sahibi emekçinin berbat koşullarının, penceresiz duvarların karanlığındaki imkansızlıklarla dolu bir hayatın tasvirinde Van Gogh, kendi sempatilerinden ziyade alt sınıfın acı gerçeklerini gösterir. Bir asırdan fazla süren kapitalist gelişimin, insani bakımdan başardıklarının karanlık bir imgesi olan Patates Yiyenler, hoş bir resim değil. Hem üretip hem yediği şeye, bitkinin kendisine, yani bir çuval patatese dönüşmüş bir sınıfı temsil ediyor.
"Bana ne yediğini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim."
*
Karanlığın Kültürleri
sf. 45 - 46
Bryan D. Palmer