Klossowski / Nietzsche


Klossowski, Nietzsche'nin son dönemini bir tür beyin / gövde karşıtlaşması olarak görür. Fizyolojik belirtileri (kahredici başağrılarını örneğin) bile bu temel zıtlaşmaya bağlıyor bir yerde. Araya yalnızlığını geriyor. Son on yıla pervasızlığıyla bakarken iki kaynağı eşelemeyi yeğlemiştir: Yayımlamadığı (Colli-Montirani'nin günışığına çıkardığı) dev fragman deposu ve mektuplar. Bir bakıma, arızanın derkenarda, periferide okunduğunu söylemiş oluyor - ayıklanıp seçilmiş, yapıt evresine geçmiş parçalardan çok.

Beyin / Gövde itişmesinde, yürüme eylemine bunca dikkat kesilmiş olduğuna ben dikkat etmemişim ya da önemsemeyerek unutmuşum. Kendime kaş çattım!

Yürüyerek düşündüğünü biliyordum oysa, Nietzsche'nin. Ayakta, ara dere durup, notlar alır, odasına döndüğünde hızla açarmış onları. Yazısı öylesine okunaksızlaşmış ki bir dönem, kendi bile sökemiyormuş harflerini, Gast'tan yardım alıyormuş. Walser'le koşutluk ortada - Mekik'te bunu vurgulamalıyım. (Wöfli'de de hız önemlidir).

Kurşunkalem (bunun Nietzsche'yle ilgisi yok), yeniden gündemime oturdu bu arada - Walser sayesinde. Yazboz'da doğru dürüst bir rol biçmemiştim ona: Olacak iş mi? (Bilge Karasu'da, Necatigil'de yeri büyüktür kurşunkalemin).

Klossowski, koyu yalnızlık bölgelerinde (yıllar yılı dinsel bir kovukta) yaşadıktan sonra canyoldaşıyla karşılaşmıştı. Gizli kapaklıların şahıdır. XX. yüzyılın en yoğun yazılarından birini kurdu. Bataille'dan Blanchot'ya, Caillois'dan, kardeşi Balthus'e, Deleuze'den, Foucault'ya ne 'takım'dır - son üç çeyrek yüzyılda böylesi bir çevre başka nerede kurulmuş olabilir?

Öte yandan, biribirilerini, Acephale dönemi hariç, çok sık görmüyorlar olsa gerekti. Yalnızlar, benzerlerinin varlığını bilerek huzur bulurlar, her dakika buluşup görüşerek değil.

Bak, kovuk konusu da yakıcı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder