Yalnızlığın istenmedik bir sonuç, insanın başına gelen bir şey olduğunu düşünenler olmasa, en küçüğünden en büyüğüne cemaatlar oluşmazdı.
Yalnızlık istendiğinde, seçildiğinde bile, pek az örnekte tümel yalıtım hedefleniyor. İlk çöl keşişlerinden Valery'ye giden çizgide, genellikle teğet konumlanışın farklı derecelendirmeleriyle karşılaşıyoruz.
Yalnızlığın şu ya da bu kertesini benimsemek, özünde, kişinin kendine yeterliliğiyle açıklanabilir mi? Bana kalırsa gerekli şart bu; ama bırakın kendi kendine yetmeyi, kendine artabilecek ölçüde donanımlı olduğunu gördüğümüz insanlar vardır, iki dakika yalnız kalmaya gelemezler.
Demek donanımdan çok bir içhal tanımına bakılmalı.
Melankolik bünyelerde serimlenen, birbirlerinden doz farkıyla ayrışan, uzaklaşan kimyasal eşiklere. Yalnızlığın derin acısını çektiği halde başka türlüsü elinden gelmeyenle, yalnızlığının keyfini çıkaran bir tutulamaz; Çıkış noktasında da, varışta da.
Bir de alıştırma konusu: Neden topluluklar yalnızlığı sevmemiş, giderek kargışlamıştır?
Tek neden 'bize benzemelisin' olmasa gerek.
Ada Defterleri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder