D.
W. Dauer
Cogîto, SAYI: 11, 1997
Nietzsche ve Zaman Kavramı
1. GİRİŞ
Evet, kökenimi biliyorum!
Alev gibi bastırılmaz
Kendimi tüketir, parıldarım.
Neye dokunsam ışığa döner,
Neyi bıraksam kömüre:
Hiç kuşku yok, alevim ben!
Nietzsche çeşitli kavramların
simgesi olarak çok sık kullanır alevi; ne var ki, bu şiirinde, kendini açıkça
bu bastırılmaz, söndürülmez ve ne yazık ki, tükenen alevle özdeşler. Bu alev,
inanılmaz bir güç ve görkemle yandıktan sonra, Lange-Eichbaum'un aktardığı
gibi, baştan aşağı yanıp kavrulmuş bir kratere çevirmişti ruhunu; tıp tarihinde
eşi görülmedik bir durumdu bu.
Ne olursa olsun, Dr.
Lange-Eichbaum Aralık 1888'e gelinceye dek Nietzsche'nin aklının yerinde
olduğuna inandığı için, tıbbi bir teşhise kalkışmadan, en ünlü yapıtı olan
Böyle Buyurdu Zerdüşt'e kulak verelim; buna karşılık, Dr. Lange-Eichbaum aynı
dönemde, yazarın tüm üretkenliğinin üst-insanın doruklarında dolaştığı
kanısındaydı. Nietzsche'nin dahice üretken dönemi 1881-1884 yılları arasına
denk düşer; bu dönemin doruk noktası ise, Zerdüşt'ün büyük bölümünü inanılmaz
bir hızla yazdığı 1883-1884 yıllarında yer alır. Nietzsche'nin zaman kavramını
çözümlerken Zerdüşt üstünde toplayacağım tüm dikkatimi.
Hem yaşamı hem de ölümü açısından
trajik bir yazgıya sahipti Nietzsche. Kendini oluşturduğu ilk yıllardaki tinsel
öğretmeni Schopenhauer'in etkisinden hiçbir zaman tam olarak kurtulmamıştı.
Geçici ustasının nirvana'sı doyurucu gelebilir miydi ona? Gelemezdi, çünkü
böyle bir şey kendi kendini yadsıma okuluna teslim olmak demekti. Yaşamın
böylesi sönüşlerini kabul edemeyecek kadar önem veriyordu istemine; bu nedenle
de, yeni bir şey bulması gerekiyordu. "Sonrasız Geridönüş"
düşüncesi. 1881 yılında "Zerdüşt" görümüyle birlikte onu, kendi
anlatımıyla söylersek, yıldırım çarpmışa çevirmişti.
Schopenhauer özgün Budizm'de
nirvana tanımı olmadığını, nirvana'nın saltık yokoluş kadar olumlu, mutlu
gerçeklik anlamı da taşıyabileceğini bilmiyordu. Nietzsche bunu, bir de
nirvana'dan vazgeçmeye ilişkin Mahayana öğretisini bilse, o gösterişli
"Sonrasız Geridönüş" ve "Üst-insan" düşüncelerini başka
biçimde ele alırdı kuşkusuz.
2. Çeşîtlİ
Zaman Kavramlari
Nietzsche'nin felsefesini Zaman
İncelemesi bağlamında konumlandırmak amacıyla, zamana ilişkin farklı düşünce
türlerini kabaca sınıflandırmaya çalışacağım. Zaman düşüncesini iki öbeğe
bölen, belki de en göze çarpan ayırım (a) çizgisel ve (b) çevrimsel zaman
kavramlarıdır. Zamanı kesintisiz ya da kesintili olarak da ele alabiliriz ama,
şimdiki gerçek amacımız bu değil. Zaman bir art arda geliştir ya da en azından
bir art arda gelişi kapsar; çizgisel düşünce çerçevesinde, art arda geliş her
iki yöne doğru sonsuza dek uzayıp gider. Çevrimsel düşünce çerçevesindeyse, art
arda geliş bir yöne doğru genişletildiğinde, belirli bir uzunluğa erişir
erişmez, geriye doğru dönüp öteki yönden buluşur söz konusu genişlemeyle.
Çeşitli çizgisel zaman anlayışlarının
ilkinde, kalkış noktası başlangıçta (yaradılış) yer alır, ikinci anlayış var
noktasına sahiptir (öte-dünya bilimi), üçüncü anlayış ise hem kalkış hem de
varış noktasına yer verir.
Kimi zaman anlayışlarına göre,
zamanın iki doğrultusu arasında içkin bir fark yoktur, kimi anlayışlara
göreyse, iki doğrultu birbirinden özsel anlamda farklıdır. İlki geriye
döndürülebilir zaman, İkincisiyse geriye döndürülemez zamandır. Geriye
döndürülemeyen zaman geçmişten-geleceğe uzanan doğrultuyu belirler, ama
geçmişi de geleceği de belirlemez.Geçmişle geleceğin ayrı ayrı tanımlanmasıyla
ancak şimdi'ye gönderme yaparak gerçekleştirilebilir. Bir an ise, çizgisel de
çevrimsel de olsa, çizginin üstündeki bir noktaya benzetilebilir. Şimdi bir
andır. Bu anlamda zamanının en küçük kurucu öğesidir. Ne olursa olsun, şimdi
sabit bir nokta değildir. Bütün geçmiş anlar şimdi'ydi, bütün gelecek anlar da
şimdi olacak. Bu anlamda ele alındığında, şimdi zamanın tümünü kucaklar. Bir
anlamda herhangi bir zaman parçasından daha uzundur.
3.
Zaman ve Sonrasizlik
Sonrasızlık Zaman kavramının
karşı-savıdır. Ama, bu karşıtlık, uzam ve zaman bağıntısıyla örneklendiği gibi,
temel doğaya ilişkin bir fark anlamına gelmez. Sonrasızlık, deyim yerindeyse, zamanla
aynı "kumaş"tan dokunmamıştır, ama gene de zamanın değişen yanı
soyutlanmıştır. Sonrasızlık zamanın değişmeyen yanıdır, bu nedenle de, bir
anlamda, zaman kesiminin tümünü kapsamak zorundadır.
Sonrasızlık kavramı, zaman
kavramına bağlı demek ki. En alt ya da en ilkel sonrasızlık kavramı, tüm zaman
düşüncesidir. Zaman kesimini düz bir çizgi ya da bir çember olarak uzamlaştırır,
tüm kesimi de tek bir nesne olarak kabul ederiz. Bitimsizlik içinde sonsuzluğu
göstermenin en yalın yolu çember olduğu için, çevrimsel zaman bu amaca
özellikle uygun düşmektedir. İşte bu ilkel sonrasızlığa uzamlaştırılmış
sonrasızlık adını vereceğiz.
Birçok felsefi düşünce dünyada
bir tür değişmez temel olduğunu kabul eder. Hiçbir zaman değişmeyen ya da devinmeyen
ve hiçbir zaman bölünemeyen Bir düşüncesine ilişkin Parmenides-Zenon geleneği,
sonrasızlığın temelini oluşturur. Platon'un îdealar dünyası zaman içinde değil,
sonrasızlık içinde varolur. Aziz Augustinus dünyanın zamanla yaratıldığını
söylediğinde, dünyayı zamansız sonrasızlık yaratmış olmalı. Nirvana dünyası da,
en azından Hinayana okulunda, özünde zamansız bir sonrasızlıktır. Bu kavram
türü, zamansız sonrasızlık olarak sınıflandırılabilir.
Heraklitos'un aralıksız değişme
düşüncesi, hiçbir sonrasızlık kavramına olanak tanımaz gibiyse de, gerçekte hiç
de böyle değil. Değişmelerin gerçekleşme kipi ya da yasası değişemez, bu
nedenle de, sonrasız bir öğe olup çıkar. Hegelci diyalektik gelişme yasası ile
Bergsoncu hep değişen elan vital'inin hep kalıcı bir yana sahip olduğu
kesindir. Darwinci doğal seçme yasası, değişmeleri düzenleyip yöneten değişmez
bir yasa olarak kabul edilebilir. Bunu, sürecin şeyleştirilmesi olarak
düşünebiliriz. Bu tür sonrasızlığa oluşun sonrasızlığı ya da oluştan ayrılıp
çıkan varlık diyebiliriz.
Son olarak da, an ve şimdi
kavramlarıyla bağıntılı olarak, anı sonrasızlığın bir tasarımlaması olarak
kabul eden bir düşünce okulundan söz edebiliriz. An olmadan zaman da varolamaz
ama, an zaman olmadığı için geçerli bir düşünce bu. An kavramı, dört ayrı
yoldan sonrasızlık düşüncesine götürür bizleri. Yollardan biri, her anın
makro-evreni yansıtıp kapsadığını kabul etmektir. İkinci yol, geçmiş şimdi
olduğu, gelecek de şimdi olacağı için, devinim içindeki şimdi'yi sonrasızlığın
tasarımlaması olarak kabul etmektir. Üçüncüsü, anın öznenin yerini aldığını,
eylemlere ilişkin kararlar verdiğini kabul etmektir; yaşamın yeridir. Bir de,
anı zaman ve zamansız yerin keşişmesi kabul eden düşünce vardır.
4. ÖTE-DÜNYA BİLİMİ
Öte-dünya bilimi zamanın sonuna
ilişkin bir kavramdır. Son ise alışılageldiği üzere son derece önemli herhangi
bir tür olayla ilintilenir. Kimi durumlarda, öte-dünya bilimi bireyler
düzleminde uygulanır (ayrı ayrı bireylere uygulanır); kimi durumlardaysa,
topluluk düzleminde uygulanır (tüm dünyaya uygulanır). Göründüğü kadarıyla,
öte-dünya bilimi düşüncesinin kökeninde, dünyanın sonunu getirecek, yıkıp
geçici bir ateşe inanan Zerdüştiler yatmaktadır. Yahudi-hıristiyan öte-dünya
biliminin, Zerdüştiliğin etkisiyle başlamış olduğuna inanılır. Batı dünyası şu
ya da bu biçimiyle öte-dünya biliminden bir türlü kurtaramadı kendini. Marksizm
için de geçerli bu dediğimiz. Hindistan'da moksa ve nirvana bireysel öte-dünya
bilimine ilişkin durumlardır.
Öte-dünya bilimi, söz konusu olan
dinsel inançlara göre birbirinden çok değişik biçimlere bürünebilir. Ama, bütün
bunların ortak yanı, öte-dünya biliminin dünya yaşamının sonu olmakla
kalmayıp, Zaman'dan Sonrasızlık'a geçiş de olduğudur. Bir sonraki bölümde Hint
türü öte-dünya bilimini açıklayacağım.
5. Çevrİmsel
Zaman ve Bu Zamandan Kaçiş
Çevrimsel
zaman kavramı, akılda en kolayca canlandırılabilen kuramsal zaman imgesidir;
bunun da en azından iki nedeni vardır. Nedenlerden ilki, kılgısal açıdan
baktığımızda yaşamda gözlemlenen tüm değişmelerin dönemli olmasıdır.
İkincisiyse, çemberin sonlu içinde sonsuzu kavramanın en eski yolu olmasıdır.
Zamanın çevrimselliği ile olayların art arda gelişinin çevrimselliğinin iki
ayrı şey olduğu doğrudur. Ama, ayırt edilemeyenlerin kimliğini saptamaya
yönelik bir tür ilke benimseyip, bu iki kavramı eşdeğer sayabiliriz. Hindistan
ile Yunanistan'da çevrimsel zamana ilişkin önemli iki düşünce akımı çıkar
karşımıza. Pythagoras, Empedokles, Herakleitos, Platon ve daha başka düşünürler
çevrimsel zamana inanmışlardı. Çevrimsel zamana ilişkin Hint düşüncesi, yeniden
doğuş düşüncesine (Schopenhauer'in terimleriyle söylersek, ister Yaşama dönüş
ister Ruhların göçü olarak yorumlansın) ayrılmazcasına bağlıdır. Bireylerin
yeniden doğuşunu yöneten bu temel çevrime ek olarak, bir de Vişnu'nun dönemli
yeniden-bedenlenmeleri gibi zamanlar vardır.
Çevrimsel zamana ilişkin Hint anlayışının
en önemli özelliği, Hindistan'daki dinlerin, katlanılamayacak kadar acılı
olduğunu kabul ettikleri yeniden-doğuş çevriminden kaçış ya da çıkış olanağı da
sunmalarıdır. Brahmancılıkta bu çıkış yoluna moksa adı verilir; moksa bireysel
ruh ile dünya ruhunun birliğini anlatır. Budacılıkta çıkış yoluna nirvana adı
verilir; nirvana ise samsara'dan dışarı adım atmayı anlatır. Ruhların göçü
zinciri nirvana'ya, yani sönüşe adım atmakla son bulur. Mezheplere ve öğretmenlere
bağlı olarak, katıksız hiçlikten mutluluk dolu cennete varıncaya dek değişik
yorumlar getirilir nirvana'ya. Özellikle vurgulanması gereken nokta, çevrimsel
zamandan kaçışa yer veren öte-dünya bilgisinin bireylere uygulandığıdır, başka
deyişle, zamandan sonrasızlığa geçişi ayrı ayrı her birey için öngörmektedir.
Schopenhauer Hint düşüncesine nirvana dünya düşüncesini ekledi; bizim dilimizde
bu, bireylere ilişkin Budacı öte-dünya biliminden kalkarak genelleştirilmiş,
eşzamanlı, tüm evreni kapsar bir öte-dünya bilimi olarak kabul edilmelidir.
Nietzsche'nin çevrimsel zaman
anlayışı, kendinden önceki Yunanlı ve Hintli düşünürlerden ayrılır;
Nietzsche'nin çevrimsel zaman anlayışına göre, aynı durum, her şey tıpatıp aynı
durumda geri gelerek, sonsuza dek gerçekleşmeli ya da geri dönmeli. Aynının
sonsuz sayıda yinelenişini göğüsleyebilmemizi ister bizden. Ne var ki, bir
durumdaki karşılaşmanın yinelenen bir karşılaşma olduğunu görebilmek için, son
karşılaşmada bunun aynı karşılaşma olmadığını bildirebilecek farklı bir şey
olması gerekir; küçük ama, her şeyin tıpatıp aynı olduğu koşulunu çiğneyen bir
fark bu. Yinelenişten söz edildiğinde, aynı durumun geçmişteki olaylarının da
anımsanması gerekir. Ama, biri kalkıp ta, bir önceki kez anımsanmış olandan
fazla bir olay daha anımsarsa, kişinin zihinsel durumu bir önceki kezle
tıpatıp aynı olamaz artık. Başka deyişle, her şey tıpatıp aynıysa, dünyadaki
hiçbir anlık da bunun bir yineleme olduğunu fark etmeyecektir. Ancak tek bir
zaman çemberine olanak vardır. Yinelenmeden söz edebilen kişi zaman çevrimin
dışında olmalıdır. Nietzsche böyle biri mi? Yoksa, Tanrı mı? Hintlilerin
çevrimsel zaman anlayışı, aynı olanın kesin biçimde geri- dönüşünü
gerektirmediği için, bu mantıksal yanlıştan bağışıktır.
Hintlilerin çevrimsel zaman
anlayışıyla Nietzsche'nin anlayışı arasındaki başka bir fark da, Nietzsche'nin
anlayışının çevrimsel zamandan bir kaçışa izin vermemesinde yatar. Bu sorunu
yazımın son bölümünde daha ayrıntılı ele alıp tartışacağım.
6. Nietzsche'nin
Sonrasiz Geri Dönüş Düşüncesi
Nietzsche'nin "Sonrasız Geri
Dönüş" düşüncesi iki ayrı yaklaşıma göre ele alınabilir: İlki fizik
bilimler açısından, İkincisiyse ahlak düşüncesi açısından. Nietzsche'nin
Ölümünden Sonra Yayımlanmış Parçalar adlı yapıtından bir alıntı yapmakla
başlamak isterim:
Evren, belirli bir miktarda
enerji ve belirli sayıda enerji merkezlerinden oluşur biçimde tasarlanabilirse,
-bütün öteki kavramlar da belirsiz, dolayısıyla yararsız olursa- bundan çıkan
sonuç, tüm varoluşu süresince evrenin, bu büyük talih oyununda, hesaplanabilir
sayıda düzenlenmeye girmek zorunda olduğudur. Sonsuz bir zamanda, şu ya da bu
zamanda olanak çerçevesinde kalan her düzenlenmeye ulaşılması gerekir; dahası,
sonsuz kez ulaşılması gerekir; her "düzenlenme" ile bunun bir sonraki
"yinelenişi" arasında, hâlâ olanak çerçevesinde kalan bütün öteki
düzenlenmelere de ulaşılmış olması gerektiği ve bu düzenlenmelerden herbirinin
de aynı sıra içinde baştan aşağı tüm bir düzenlenmeler dizisi belirlemesi
gerektiğine göre, saltık anlamda özdeş dizilerin çevrimsel bir devinimin de
tanıtlanması gerekir: Evren, daha önce kendini sonsuz kez yinelemiş ve bu da
oyunu ad infinitum sürdürüp giden çevrimsel bir devinim olarak gösterilir. Nietzsche hiçbir gizli noumenon
dünyasını kabul etmediği için, fizik dünyayı bir görünüş değil de biricik
gerçek dünya olarak kabul etmişti. Bu nedenle, fizik dünyanın sonrasız geri
dönüşünün gerçek ve kaçınılmaz olarak kabul edilmesi gerekir. Nietzsche'nin
geri dönüşü, her şeyin her bakımdan kesinlikle- tıpatıp biçimde geri gelişi olarak kabul ettiğini anımsamak
son derece önemlidir.
Bununla birlikte, Nietzsche
Sonrasız Geri dönüşün ahlaki yanını da ele alıp, buna önemli bir anlam yükler.
Zerdüşt'ün II. Bölümündeki "Kurtarma üstüne" başlığında, [Zerdüşt
şöyle der:
Yeryüzündeki şimdi ile geçmiş, -ah! dostlarım, en dayanamadığım şey
budur;... Zamanın geriye doğru gitmemesi-onun [istem] öfkesi budur. "Olmuş
olan": Budur yuvarlayamadığı taşın adı.
Zamanın geriye döndürülmezliği
İstem'i öfkelendirir.Zerdüşt, bir kez,İstem'in "budur kurtaranın ve sevinç
getirenin adı" olarak duyurmuştu, ama İstemin kendisinin de daha tutsak
olduğunu kabul etmek zorunda kalır.
Böyle idi": Budur istemin dış gıcırtısının ve en çekilmez derdinin
adı. Olmuş şeylere karşı güçsüz olan istem, bütün geçmiş şeyleri öfkeyle
seyreder... zaman ve zamanın arzusuna boyun eğdirememesi... Öç şudur, evet,
yalnız şu: İstemin zamandan ve zamanın "böyle idi"sinden tiksinmesi.
Nietzsche'nin bir çözüm bulması
gerekiyordu, ilk bakışta da bu çözüm bir ussallaştırma gibi gelir. Değiştiremeyeceği
için, bunu istediğini ileri sürer, bu çözüm de tezgâhın bir sonraki ayağına
hazırlık olur.
Her böyle idi" kırıntıdır, bilmecedir, korkunç rastlantıdır,
-yaratıcı istem ona şöyle deyinceye dek: "Ama böyle istedim ben! —Yaratıcı
istem ona şöyle deyinceye dek: 'böyle istiyorum ben! Böyle isteyeceğim
ben!"
Önemli bir şeyin hazırlanmakta
olduğunu sezdirmeye çalışmaz gibidir Nietzsche, ama artık Sonrasız Geri dönüş
düşüncesinin başlangıcına iyice yaklaşmıştır. Kullanılan zamanın "böyle
istedim ben"den "böyle istiyorum ben'e sonra da böyle isteyeceğim
ben"e doğru değişerek ilerlediğini gördük. Bir sonraki kez aynı durumla
karşılaştığında, gene tıpatıp aynısını isteyeceği anlamı taşır bu. Zerdüşt
kendisini dinleyenleri, içinde bulunduğu şu tikel anda söylemiyorsa da,
Sonrasız Geri dönüş düşüncesinin yaklaşmakta olduğuna hazırlamaktadır.
"Zerdüşt sözünün burasında birden durdu, en büyük ürküye kapılmış
birine benziyordu"
Hazırlık niteliği taşıyan üç
başlık sonra, Nietzsche Üçüncü Bölüm'ün "Görüntü ve Bilmece üstüne"
adını taşıyan ikinci Başlık'ın Sonrasız Geri dönüş düşüncesini tanıtır:
"Şu geçide bak, cüce!" diye sürdürdüm konuşmamı, "iki
yüzü var. Burda iki yol birleşir: Kimse bu yolların sonuna dek varamamıştır
daha. -Şu geriye doğru uzanan yol: Sonrasızlığa dek sürer. Şu ileriye doğru
uzanan yolsa, -başka bir sonrasızlıktır.- Birbirine karşıttır bunlar, bu
yollar; birbirini başlarıyla iterler; - ve burda, bu geçitte birleşirler. Bu geçitin
adı, üstünde yazılıdır: "An".
Ama kişi bunları izlese, -durmadan, daha, daha izlese, sanır mısın ki,
cüce, bu yollar birbirine sonrasızca karşıttırlar." - “Düz olan her şey
yalan söyler" diye mırıldandı cüce, küçümseyerek, "Her gerçek
eğridir; zaman bile değirmidir." -"Ey ağırlığın ruhu!" dedim
öfkeyle, "o kadar hafifseme bunu! Yoksa seni oturduğun yerde bırakırım ha,
topal; seni yukarlara ben taşıdım!"
Zerdüşt cücede bedenlenmiş
ağırlığın ruhuna çıkışıyorsa da, cücenin "zaman bile değirmidir"
sözünü benimser. Böylece, fizik kuramına başvurmaksızın çevrimsel zaman
anlayışını getirir.
Bu arada, Nietzshe'nin zamanın
geri döndürülmezliği konusunda son derece kesin bir tutuma sahip olduğunu
belirtmek de ilginçtir: "... yönelişin
(ileriye ya da geriye doğru) mantıksal açıdan birbirinden farklı olmadığını
kabul edersem, yılanın kafasını tuttuğumda, kuyruğunu tuttuğumu düşünebilirim:
Bu zevki size bağışlıyorum, sevgili Bay Dühring."
7. Amor
Fati, Îstem, Üst-İnsan
Nietzsche'nin çevrimsel zamana
verdiği ahlaki anlam, tüm felsefenin özünü oluşturur. Kişi sonrasız geri
dönüşü göğüsleyebilecek, zevkini çıkartacak, hatta isteyebilecek kadar güçlü
olabilir. Kısacası: "Neysen o ol". Bu deyişi daha kesinleştirmek
için, cümleyi yeniden kurmamı hoşgörün: Nasıl olmak istiyorsan öyle ol. Ne var
ki, Nietzsche'nin "özgün" gibi gelen bu düşüncesi daha önce geçici
"öğretmeni" Schopenhauer tarafından dile getirilmişti zaten. Gerçekten
de, Düşünce ve îstem Olarak Dünya adlı yapıtında Schopenhauer şunlan yazar:
Yaşamda... doyuma ulaşan., ve o zamana dek bildiği biçimiyle yaşamının
hep sürüp gitmesini ya da yeni baştan kendini yinelemesini sakin ve bile bile
isteyen ve sunduğu zevklerin hatırına katlanmak zorunda kaldığı tüm güçlükleri
ve yoksullukları istekle ve sevinçle kabul edecek kadar yaşamı seven... kişi-
işte bu kişi "sürüp giden, yusyuvarlak dünyada doğru kaynamış sağlam
kemikleri üstüne" güvenle basar ve hiçbir şeyden de korkmaz.
İşte, değerlerin bu tersine
çevrilmesiyle, keyfi ve rastlantısal gibi gelen yazgı sonuçları şimdi artık
istemin istediği şeyler olup çıkar. Güçsüz birinin kendi kendinden
düşkırıklığına kapılması gibi görülebilecek olan Amor fati, yazgı aşkı,
Nietzsche'nin düşlerinde yürekli birinin erdemine dönüşür.
Özgür bir yaratıcıdır bu İstem,
doğası gereği de, geleceğe yöneliktir. Sonrasız Geri dönüşü geçmişi geleceğe
dönüştürür, böylece geçmişi İstem'in elinin uzanabileceği kadar yakına getirir.
Aynı şekilde, yazgıcılık da özgürlüğe, rastlantı amaca, hiççilik değerlerin
kabul edilmesine, yaşamın yadsınması da yaşamın olumlanmasına dönüşür.
Nietzsche Sonrasız Geridönüş'ün birbirine karşı bu iki yanının farkında
değildi. Ne var ki, bu dönüşüm geriye doğru da gerçekleşir; gelecek geçmişe,
özgürlük yazgıcılığa, vb. dönüşür. Geridönüş değer ve amaç yokluğu olarak
yorumlanırsa, geridönüş kuramı da Nietzsche'nin "hiççiliğin en uç
biçimi... Budacılığın Avrupalı biçimi (Europâischer Buddhismus)" dediğine benzeyip çıkar. Ne var ki, Nietzsche hiççiliğin uçurumunda sonsuza dek
kalmak istememişti. Hiççiliği mantıksal açıdan en uç noktasına kadar götürüp
hiççiliğin fatihi oldu. Bu başarıysa Erk İstemi düşüncesi, geleceği yaratma
istemi, sonrasız geridönüş istemi düşüncesi sayesinde gerçekleşebilmişti. Alaycı
biri buna düşkırıklığı diyebilir, yandaş biriyse gözüpekçe bir davranış sayabilir
bunu.
Nietzsche
olmaya değil oluşa inandı yalnızca. Richard Wagner'den öğrenip hayranlıkla
bağlı olduğu Diyonisosçu ve Apolloncu terimleriyle söylersek, Nietzsche
Apolloncu'dan çok Diyonisosçu'ydu. Erk İstemi de devindiren Diyonisoscu güçtü. Sonrasız Geridönüş'ü ele almanın
bir yolu da Erk İstemi'ni Heidegger'e göre "öz", Sonrasız Geridönüşü
de "varoluş" olarak kabul etmektir. Nietzsche kendi İstem'inin
Schopenhauer'in İstem'inden, Ding an sich'ten bambaşka bir şey olduğunu
tanıtlamak istediği için, büyük olasılıkla buna karşı çıkardı. Schopenhauer'in
İstem'i doymak bilmezdir, dolayısıyla herhangi bir şeyin eksikliğini duyar
sonrasızca, Nietzsche'nin İstem'iyse tamamlanmışlıktır. Erk İstemi, Daha
İstemi'dir. Aynını daha çok kez geridönüşüne sahip olma İstemi'dir. Üst insan
da bu İstem'in kişileşmesidir. Ahlakı da "zorundayım" değil
"istiyorum" dur.
8. Nietzsche'nİn
An Düşüncesi
Nietzsche'nin Sonrasız Geridönüş
düşüncesi yaygın bir biçimde bilinse de, an kavramını vurguladığı daha az
bilinir. Nietzsche an düşüncesini Zerdüşt'ün üç ayrı yerinde üç ayrı anlamda
kullanır. Bu kavramlarda Sonrasız Geridönüş kavramı arasında nasıl bir bağıntı
bulunduğunu son bölümde ele alacağım. Bu bölümdeyse, üç ayrı an kavramını
işleyeceğim. An kavramının ilk anlamıyla görüldüğü yer 1. Bölüm'ün
"Armağan eden erdem üstüne" adlı başlığıdır.
Ve dostlarım olacaksınız bir daha ve bir tek umudun çocukları: O zaman
büyük öğleyi sizinle kutlamak için, üçüncü bir kez olacağım aranızda. -Şudur
büyük öğle: İnsan, hayvanla Üst-insan yolunun ortasındadır ve akşam yolunu en
büyük umudu olarak kutlamaktadır: Çünkü bu, yeni bir sabah yoludur. -O zaman
kutsar kendini batan kişi, karşıya ve öteye geçen olduğu için; ve bilgisinin
güneşi tam tepesinde durur. -"Öldü bütün tanrılar; Üst-insanın yaşamasını
istiyoruz artık".- O büyük öğlede son arzumuz bu ola!
Öğlen düşüncesi, ayrı ayrı
çağrışımlara yol açan, çok çeşitli anlamlara bürüne bürüne kendini gösteren bir
örge. Nietzsche'nin Öğlen sözcüğüne verdiği anlamları özenli biçimde çözümlemek
amacıyla, okura Kari Schlecta'nın bu konuda kaleme alınmış en aydınlatıcı
yapıt olan Nietzsches Grosser Mittag adlı kitabını salık vereceğim. Alıntı
yaptığımız bölümde, büyük Öğle'nin karar verme anı, insanın batıp üst-insan'ın
doğduğu nokta olduğu düşüncesi egemendir.