Au petit matin - Tan ağarırken
Tan ağarmasına ilişkin fantasma: Tüm yaşamım boyunca sabah erken kalkmayı düşledim ben (seçkin nitelikli arzu: yataktan, banliyö trenine binmek için değil de "düşünmek" ya da yazmak için kalkmak); ama fantasmadaki bu tan ağarması vaktini, sabah erken kalkacak olsam bile, asla göremeyeceğim; çünkü onun benim arzuma uygun olması için, yataktan kalkar kalkmaz hiç zaman kaybetmeden, onu, uyanıklık hali içinde, bilinç içinde, akşamki duyarlık birikimi içinde, görebilmem gerekir. İnsan dilediği gibi nasıl keyif içinde olabilir? Benim fantazmamın sınırı her zaman keyif-sizliğimdir.
La loquele - Söz akını
Geçtiğimiz 7 Haziran 1972'de ilginç bir durum oldu: Yorgunluktan, sinir buhranından kaynaklanan bir söz akını, söz bolluğu kapladı içimi, bir tümceler bombardımanına uğradım; anlayacağınız kendimi aynı anda hem çok akıllı hem de çok hoş hissediyordum.
Bu durum harcandığında bile aşırı tutumlu olan yazı'nın tam anlamıyla karşıtıdır.
Le dandy
Paradoksun çılgınca kullanımı, bireyci bir durumu, hatta isterseniz bir tür dandiliği (züppeliği) içerme tehlikesi taşır (ya da yalnızca: içerir). Bununla birlikte her ne kadar yalnız yaşasa da, dandi, tek başına değildir: kendisi de üniversite öğrencisi olan S., bana - üzülerek- üniversite öğrencilerinin bireyci olduklarını söyledi; belli bir tarihsel durumda - kötümserlik ve red durumunda- gücül olarak dandi olan, bütün aydınlar sınıfıdır savaşmıyorsa eğer (Yaşamboyu felsefesinden başka bir felsefeyi benimsememiş olan, dandidir: Zaman benim yaşamımın zamanıdır.)
* yazı yazmaya başlayan bir kişi, düşüncelerinin sivriliğini, sorumluluğunu azaltmayı ya da başka yöne çevirmeyi oldukça neşeli bir havada kabul eder. (insanın bunu, normal olarak benim için ne önemi var? İşin özüne sahip değil miyim? derken benimsediği tavır içinde göze alması gerekir): yazıda belli bir durgunluğun, belli bir zihinsel kolaylığın keyfi bulunmalıdır: sanki yazarken kendi yaptığım budalalığa, konuşurken olduğundan daha fazla ilgisizmişim gibi (hocalar yazarlardan kat kat akıllıdırlar).
*Düzeltmeler mi? Daha çok, bir metni "yıldızlarla" donatma keyfi için.
* İlk dilimdir Gide benim, Ursuppe'ümdür, yazınsal besin kaynağımdır.
* Yazı kuru bir zevktir, çileci özelliktedir, kesinlikle coşkun nitelikli değildir.
* Eğer aptallığın bilimsel bir çözümlemesi yapılabilseydi TV bütünüyle çökerdi.
L'ecrivain comme fantasma - Fantasma olarak yazar
Şu düşe, yazar olmak fantasmasına sahip bir tek yeniyetme yoktur artık kuşkusuz. Hangi çağdaşın, yapıtını değil de davranışlarını, tavırlarını, cebinde bir not defteri, kafasında da bir tümceyle insanlar arasındaki o dolaşma biçimini taklit etmeyi kim ister ki (benim Gide'i Rusya'dan Kongo'ya kadar dolaşırken, klasikleri okurken, trenlerin yemekli vagonlarında yemek beklediği sırada not defterlerine bir şeyler yazarken hayal ettiğim gibi; 1939'da bir gün onu Brasseria Lutetia'nın dip tarafında, bir yandan armut yediği, öte yandan kitap okuduğu sırada gerçekten gördüğüm gibi)? Çünkü fantasmanın zorla benimsettiği şey, özel günlüğü içinde görülebildiği biçimiyle yazarın kendisidir, yazar eksi yapıtıdır: kutsalın en yüce biçimidir: önemlilik, önemsizlik.
Le Papillonne - Değişkenlik
Yaptığı çalışmadan usanan, yılan ya da sıkılan bir insanın oyalanma gücü çılgıncadır. İşte size, sayfiyede çalışırken (neye çalışırken? kendimi yeniden okumaya, maalesef!) beş dakikada bir yarattığım oyalanmaların bir listesi: Bir sineğe ilaç püskürtmek, tırnaklarımı kesmek, bir erik yemek, çişe gitmek, musluk suyunun hala çamurlu olup olmadığını kontrol etmek (bugün bir ara, sular kesildi de), eczacıya gitmek, ağacın üstünde olmuş kaç nektarin var onu görmek için bahçeye inmek, radyo programına bakmak, kağıtlarımı tutmak için basit bir aygıt yapıvermek, vb.: avarelik ediyorum, dolanıp duruyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder