Şubat 1996
"Hepinizin bildiği gibi bu dünyayı ve üzerindeki her şeyi yaratan tanrıydı ve tüm bunların harika olduğunu düşünüyordu. Tüm ressamlar,şairler ve müzisyenler yaradılışı şarkılarla kutluyorlardı ve her şey yolundaydı, ama gerçek değildi. Bir şeyler eksikti. O yüzden yüz yıl kadar önce Tanrı sinema kamerasını yaratmaya karar verdi ve bunu yaptı da. Sonra bir yönetmen yarattı ve dedi ki 'işte sana kamera diye bir alet. Şimdi git, film çek, yaradılışın ve insan ruhunun düşlerinin güzelliğini kutla ve bunun tadını çıkar.'
Ama şeytan bundan hiç hoşlanmadı. Bu yüzden kameranın önüne bir torba dolusu para koydu ve yönetmenlere şöyle dedi 'bu aletle para kazanabilecekken neden dünyanın güzelliğini ve ruhunu kutlamak istiyorsunuz ki?' Ve, ister inanın ister inanmayın, tüm yönetmenler para torbasının peşine düştüler. Tanrı bir hata yaptığını fark etti. Yirmi beş yıl kadar sonra hatasını düzeltmek üzere bağımsız avant-garde yönetmenleri yarattı ve şöyle dedi, 'işte size kamera. Alın onu, dünyaya gidin ve yaradılışın güzelliğinin şarkılarını söyleyin ve bunun tadını çıkarın, Ama bunu yaparken zor zamanlar geçireceksiniz ve bu aletle hiç para kazanamayacaksınız.'
İşte böyle konuştu Tanrı: Viking Eggeling, Germaine Dulac, Marcel Duchamp, Luis bunuel, Bruce Elder, Man Ray, Jean Cocteau, Maya Deren...ve pek çok diğeri ile.Onlarda Bolex'lerini, 8 mm'lerini ve süper 8 kameralarını alıp bu dünyanın güzelliklerini ve insan ruhunun karmaşık maceralarını filme almaya başladılar, üstelik bundan da büyük bir keyif aldılar. Filmler hiç para getirmedi ve işe yarar bir amaca da hizmet etmedi.
Dünyanın dört bir köşesindeki müzeler sinemanın yüzüncü doğum gününü kutluyorlar, bu onlara sinemanın yaptığı yüzlerce milyon dolara mal oluyor, Hollywoodlarına deli oluyarlar, ama avant-garde'lardan, sinemamızın bağımsızlarından bahseden yok.... Sinemanın küçük formlarını kutlamak istiyorum, lirik formu, şiiri, suluboyaları, etüdü, karalamaları, portreyi, arabeski ve küçük 8mm şarkıları..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder