Harf
Erte'nin yarattığı bu yeni nesne, yarı kadın yarı saç (ya da kuyruk) bir canavarda olduğu gibi, bu nesne Harftir (bu sözcük harfi harfine olarak anlaşılmalıdır). Erte'nin alfabesi sanırım oldukça ünlüdür. Yirmi altı harfimizin her biri (bitirirken değineceğim birkaç istisna dışında), büyük harf biçiminde, duruşu ve süsü harfe (ya da rakama) bağlı olarak planlanmış bir ya da iki kadından oluşur orada; kadınlar harfi (ya da rakamı) temsil etmek zorundadır ve ona adeta boyun eğerler. Erte'nin alfabesini gören kimse kolay kolay unutamaz.
Erte'nin yarattığı bu yeni nesne, yarı kadın yarı saç (ya da kuyruk) bir canavarda olduğu gibi, bu nesne Harftir (bu sözcük harfi harfine olarak anlaşılmalıdır). Erte'nin alfabesi sanırım oldukça ünlüdür. Yirmi altı harfimizin her biri (bitirirken değineceğim birkaç istisna dışında), büyük harf biçiminde, duruşu ve süsü harfe (ya da rakama) bağlı olarak planlanmış bir ya da iki kadından oluşur orada; kadınlar harfi (ya da rakamı) temsil etmek zorundadır ve ona adeta boyun eğerler. Erte'nin alfabesini gören kimse kolay kolay unutamaz.
Bu alfabe, belleğimizi oldukça gizemli bir biçimde zorlamakla (ve bizi ısrarla bu Harf-Kadınları hatırlamaya yöneltmekle) kalmaz; ayrıca, doğal (kaçınılmaz) bir düzdeğiştirmece yoluyla, sonunda anlamını Erte'nin tüm yapıtlarının içine işler; her Erte kadınının (Moda mankeni, tiyatro maketi) arkasında bir anlamda Harfin ruhunun belirdiğini görürüz; sanki alfabe, kadın bedeninin adeta yuvası, çıkış noktası ve doğal mekânıdır ve sanki kadın, sahnede ya da moda sayfasında bulunmak için, oradan geçici olarak bir süreliğine izne ayrılmıştır da doğup büyüdüğü alfabe kitabındaki yerine yine geri dönecektir. Samson et Dalila'yı ele alalım: Bir alfabeyle hiçbir ilgisi yoktur; ama yine de, iki beden iç içe geçmiş iki baş harf aynı uzamda barınmıyorlar mı? Erte'nin kadınları, tasarladığı alfabe dışında da harf olarak kalırlar; en fazla diyebiliriz ki bilinmeyen harflerdir, tikelciliğimizin bizi konuşmaktan alıkoyduğu duyulmamış bir dilin harfleridir bu kadınlar...
Erte'nin arafı Kadındır. Erte elbette çok kadın çizmiştir; aslında, sanki kendini kadınlardan koparamıyormuş gibi (ruh ya da aksesuar, saplantı ya da eşya), sanki Kadın onun eskizlerini kendi adının zarif yazısından daha kesin bir biçimde imzalıyormuş gibi, kadınlardan başka da bir şey çizmemiştir doğrusunu söylemek gerekirse. Erte'nin herhangi bir büyük kompozisyonuna (belli bir sayıda vardır) bakalım; dekoratif karmaşıklık, hassas ve barok coşku, çizgileri peşinden sürükleyen soyut üstünlük, size bu sırada, tıpkı bir resimli bulmaca gibi şöyle der: Kadını Arayın. Her zaman da bulunur; kadın ordadır, gerektiğinde minicik, bir motifin merkezinde uzanmıştır; ancak motif yerini aldığında, kadın, tüm uzamın dengesini bozacak ve yönünü tapınıldığı (değilse işkence edildiği) sunağa çevirecektir. Kadın figüründeki bu değişmez? yöntem, kuşkusuz Erte'nin modacı olmasından kaynaklanır; ama moda alanında çalışmış olması sanatçının mitolojik yoğunluğunu da artırır, çünkü Moda, modernliğin ruhunun, estetik, erotik ve düşsel deneyimlerinin okunabileceğinin inanıldığı en iyi alanlardan biridir. Erte de bir yarım yüzyıl hiç durmadan Moda (ve bu alana ilham kaynağı olan ya da bağımlı olan Gösteri) alanıyla ilgilenmiştir ve bu alan da kurumsal olarak (yani toplumun tamamının lütfundan ve gönül borcundan yararlanarak) kontrollü deneyler yoluyla Kadın türünün korunduğu, dönüşüme uğradığı ve arındığı bir tür doğa parkı, hayvan doğal yaşam parkı oluşturur. Kısaca, ender durumlarda, sanatçının durumu (uygulama, işlev ve yetenek kombinasyonu) daha açık olmuştur; Erte saf ve tam, tarihsel açıdan sade, türdeş ve bizzat en prestijli elçilerinin adıyla (Mata Hari, Paul Poiret, Hollywood, Harper's Bazaar) özetlenen dönemine ait başlıca etkinlikler (Macera, Moda, Sinema ve Basın) yoluyla bellibaşlı noktalarla tanımlanmış bir dünyaya tamamen ve ahenkli bir biçimde uyum sağlamış bir kişiliktir...
Roland Barthes'ın
yazısından