Didik Didik Freud IV


Şenol Ayla 94.9 Açık Radyo’da Didik Didik Freud programında Serol Teber ile birlikte Freud’u didikliyoruz. Merhaba, Ben Şenol Ayla.
Serol Teber Merhaba ben Serol Teber.
Şenol Ayla Bugün Paris’teyiz.
Serol Teber Ne güzel, ismi bile insanı keyiflendiriyor.
Şenol Ayla Freud’un ne işi var peki Paris’te?

Didik Didik Freud V



Şenol Ayla 94.9 Açık Radyo’da Didik Didik Freud programında, 5. programda birlikteyiz. Merhaba ben Şenol Ayla.
Serol Teber Merhaba ben Serol Teber.
Şenol Ayla Önemli bir konuyu bölmüştük geçen hafta, onun için kısa bir hatırlatma yapalım dinleyememiş olanlar için, çünkü onun devamını getireceğiz. Anna O vakasından bahsetmiştik.
Serol Teber Şöyle bir toplamaya çalışalım. Anna O, Viyanalı bir genç kız. 21 yaşlarında. Breuer tarafından tedavi edilmeye çalışılıyor. Çok zengin bir semptomatoloji gösteriyor. Baş ağrılarından bilinç bulanıklığına, kollarda bacaklardaki kısmi felçlere, yutkunma bozukluklarına, yataktan çıkmama hallerine kadar. Aynı zamanda babası da bir akciğer hastalığından ölüm döşeğinde yatmaktadır. Kızın babasıyla çok yakın ilişkisi vardır. Hem duygusal olarak, hem de onun bakımını da üstleniyor. Ve bu sırada babası ölüyor ve Breuer de onu hipnoz ve konuşma kürü ile tedavi etmeye çalışır. 18 aylık bir tedaviden sonra kısmen sağlığına kavuşuyor ve Breuer ile ilişkisini keser. Belki geçen hafta biz şu önemli noktayı söylemeyi unuttuk. Breuer’in, Anna O’nun tedavisini kesmesi çok apar-topar, korku içinde olur. Bunu söylememiştik.
Şenol Ayla Bu önemli galiba.

Didik Didik Freud VI: Lou Andreas Salomé



Şenol Ayla 94.9 Açık Radyo’da Didik Didik Freud programından merhabalar, ben Şenol Ayla.
Serol Teber Ben Serol Teber.
Şenol Ayla Freud’un hayatıyla ve kişiliğiyle ilgili didiklememize devam ediyoruz. Kadınlarda kalmıştık geçen hafta. Birçok kadından bahsettik Freud’un hayatına girip çıkan, ama şimdi çok önemli birisi var Lou Andreas Salomé.
Serol Teber Evet, nasıl başlayacağız ben de bilmiyorum. Çünkü o kadar renkli, o kadar çok boyutlu bir kadın ve kişilik ki neresinden başlansa yeridir.
Şenol Ayla Başlamış sayılırız aslında bu renkli kişiliği anlatmaya. Tarifi zor bir kadın değil mi?
Serol Teber Tarifi zor…
Şenol Ayla Kendisi zor..

Didik Didik Freud VII: Libido



Şenol Ayla 94.9 Açık Radyo’da Didik Didik Freud programındayız, merhaba ben Şenol Ayla.
Serol Teber Merhaba, ben Serol Teber.
Şenol Ayla Geçen hafta bıraktığımız yerden devam ediyoruz. Geçen haftayı kısaca toparlayabilir miyiz?
Serol Teber Evet, şöyle bir toparlamaya çalışayım. Geçen hafta Freud’un aile romanının yazılışına biraz daha yakından bakmaya başlamıştık. 1880 – 1900 yılları arasında geçirdiği yoğun psişik bunalım dönemlerini, büyük yalnızlığını, muhteşem yaratıcı melankolisini tartışmaya çalışmıştık. Freud daha Paris’teyken ilk şoku yaşamıştı, hem Charcot’nun kişiliğinin getirdiği büyük şok, hem de Paris kentindeki kültür şokunu. Viyana’ya döndüğünde kriz öncesi kriz diye tanımlanan çeşitli psikosomatik reaksiyonlar göstermeye başlamıştı, kalp bölgesinde lokalize olan sancılar, taşikardi, kronik kabızlık, solunum bozukluğu, uykusuzluk, ölüm isteği gibi. 1893 yılında iyice çözülme dönemine gelir onun psişik yapısı. Buna göre yeni bir kriz başlar. Kendisine sigarayı bırakması önerilir, fakat kabul etmez.

Didik Didik Freud VIII: Musa


Şenol Ayla Merhaba, ben Ben Şenol Ayla. 94.9 Açık Radyoda Didik Didik Freud programındayız. Serol Teber Ben Serol Teber merhaba.
Şenol Ayla Geçen hafta bir mektupta kalmıştık. Freud’un babası ölmüştü, bundan sonra 15 Ekim 1897’de arkadaşına yazdığı bir mektuptan söz etmiştik. .
Serol Teber Evet, Freud mektubu yazdığı günlerde, Kışkırtma Teorisi’nden Oidipus Kompleksi teorisine geçmek üzereydi. Bu mektubun önemi çok büyük, kişisel bir mektup. Freud’un başı sıkıştığı zaman arkasını dayayacak bilimsel kitaplar ya da felsefe kitapları okumaktan çok, sanat kitapları okuduğunu daha önce birkaç kere söylemiştik. Bu mektup bunları doğrulayan bir nitelikte. Freud babasını yitirdikten sonra, kendi analizinden elde ettiği bilgilerin sonuçlarını ortaya koymadan önce, edebiyattan destek aramıştır ve bu konuda güvenebileceği en güçlü kaynak Shakespeare olmuştur. Ayrıca Shakespeare’in, Hamlet’i, babasının ölümünden çok kısa bir süre sonra yazdığını anımsadığında, onda psikanaliz ile edebiyatın ve sanatın yakın işbirliği fikri daha da yoğunlaşmış, Freud kendini daha güçlü hissetmiştir, bir aşama sıçrayabilmiştir. Freud’un 15 Ekim 1897 tarihinde, Fliess’e yazdığı mektup şöyledir. Burada ünlü “Hamlet kararsızlığı”, adını verdiği, bu şekilde betimlediği duygu ve düşüncelerini anlatmaya başlar; “Kendi kendine dürüst olmak iyi bir yöntemdir. Aklıma, genel değeri olan tek bir düşünce geldi. Anneye âşık olmayı ve babayı kıskandırmayı kendimde de buldum. Bunu erken çocukluk için genel bir olay olarak kabul ediyorum. Aklın yazgı koşuluna yönelttiği tüm eleştirilere karşın, Kral Oidipus’un etkileyici gücü anlaşılıyor. Aynı şeyin Hamlet’in hikâyesinin temelinde de olup olmayacağı öylesine aklımdan geçti. Shakespeare’in bilinçli bir niyeti olduğunu düşünmüyorum. Tersine içinde bilinçdışının, onun kahramanının bilinçdışını anlatıp dramı yazmaya teşvik ettiğine inanmayı tercih ediyorum. Hamlet, ‘Vicdan hepimizi korkak yapıyor’ sözünü nasıl gerçekleştiriyor? Sarayındaki insanları hiç düşünmeden ölüme gönderen ve Leartes’i hiç çekinmeden aceleyle öldüren kendisi, amcasının babasını öldürmesinin intikamını almaktaki kararsızlığını nasıl açıklıyor? Annesine olan tutkusu yüzünden, babasına karşı aynı eylemi yapmak istemiş olmasının karanlık anısının ona çektirdiği eziyetle, daha iyi nasıl yapılabilir, ‘ve hepimize hakkıyla davranılacak olsa kırbaç yemekten hangimiz kurtuluruz.”

Didik Didik Freud IX: Psikanaliz ve Arkeoloji


Şenol Ayla 94.9 Açık Radyo’da Didik Didik Freud programındayız, merhaba ben Şenol Ayla.
Serol Teber Merhaba, ben Serol Teber.
Şenol Ayla Kaldığımız yerden Freud’a devam ediyoruz. Geçen programda psiko-arkeolojiden söz etmiştik. Freud’un arkasını dayadığı tarih ve arkeolojiden yola çıkmıştık. Şimdi bunu da ayrıntılı göreceğiz. Psiko-arkeoloji ne demek, önce bu kavramı açıklayabilir miyiz?
Serol Teber Evet, zannediyorum Freud’u ve psikanalizi anlamak için bu kavram hayati önem taşıyor. Freud’un kişiliğinin evrim sürecinde geçirdiği aşamaları anlamak açısından, onun İtalya, ama özellikle de Roma gezileri çok önemli aşamalardır. Düş Yorumu’nu yazana kadar Freud birkaç kez İtalya’ya gitmiş, ama Roma’ya gitmeden, Roma’nın 80 km doğusunda Trasimeno kasabasında kalmış. Tıpkı Hanibal’in yaptığı gibi -burada şeytani bir refleksle hareket eder- orada kalır ve Roma’ya girmez. 1900 yılında Düş Yorumu yazıldıktan sonra Roma’ya girecektir ve hayran olacaktır. Roma’nın arkeolojisini daha yakından görme olanağını bulacaktır. Şimdi bugünkü konumuza biraz daha yaklaşacak olursak, psişik yapılanmaları kolay kavranabilir örneklerle anlatabilmek zorunluluğunun bir sonucu olarak, pek çok denemelerden sonra en çok başvurulan metafor arkeoloji olmuştur.

Didik Didik Freud X: Freud ve Sherlock Holmes


Şenol Ayla 94.9 Açık Radyo’da Didik Didik Freud programındayız, merhaba ben Şenol Ayla.
Serol Teber Merhaba, ben Serol Teber.
Şenol Ayla Epey bir zamandır Freud’u didikliyoruz, bugün tekrar devam edeceğiz kaldığımız yerden.
Serol Teber Hatta Sherlock Holmes’ün büyüteciyle.
Şenol Ayla Artık ekipmanımız da tamam. Didiklemeye ve yakından bakmaya devam ediyoruz. Sherlock Holmes’ü özellikle kullandın aslında değil mi?
Serol Teber Evet, psikanaliz ile dedektif ilişkisi ya da Freud- Sherlock Holmes benzerliği ya da paralelliğini didiklemeye çalışacağız.

Didik Didik Freud XI: Freud ve Din



Şenol Ayla 94.9 Açık Radyo’da, Didik Didik Freud programında tekrar beraberiz. Merhaba, ben Şenol Ayla.
Serol Teber Merhaba, ben Serol Teber.
Şenol Ayla Freud’un romanına kaldığımız yerden devam ediyoruz. Ailevi romanını bitirmiştik, tarihsel romanına başlamıştık, şimdi devam edeceğiz. “Günlük yaşamın psikopatolojisi” terimini çok kullanacağız, bunu kısaca tekrar açalım mı, ne kastediyoruz bunu söylerken?
Serol Teber Evet, Freud’un, Günlük Yaşamın Psikopatolojisi adlı, çok önemli bir yapıtı var. 1901 yılında yazdığı ve 1904’te 2. baskısında tam şeklini alan büyük bir yapıt. Düş Yorumu’ndan sonra ilk açılım. Burada Freud, tam da kitabın adından anlaşıldığı gibi, günlük yaşamımızda ağzımızdan kaçırdığımız bazı sözler, davranışlarımız, kekelemelerimiz, sürçülisan etmelerimize değiniyor. Bugün bizim değinmek istediğimiz asıl bölüm, kitabın 12. bölümündeki batıl inançlar ile nörotikler arasındaki kimi bağlantılar hakkındaki bölüm. Bunun arkasından büyük bir senfoni, kitaplar dizisi gelecektir diye bekleriz. 41 yaşından sonra ölümüne değin son yazacağı ‘Musa Denen Adam’ ve ‘Çok Tanrılı Dinler’ kitabına kadar Freud, bir yanda terapi konusundaki yapıtlarını üretirken, diğer yanda da ikili bir kulvarda koşar. Öbür yandan da birbiri ardına kültür eleştirisi üzerine çok önemli yapıtlar sunmaya, yazamaya başlar. Bugünden başlayarak onun daha çok kültür eleştirmeni gözüyle değindiği kitapları anımsatacağız. Terapi üzerine yazdıklarını pek çok kişinin bildiğini farz edeceğiz ya da arada yeri geldiği zaman kısaca değineceğiz. Burada insanın gönlü başka bir şey çekiyor, 10 saate yakındır biz Freud’un ailevi romanı üzerinde konuşuyoruz. “Neden tarihsel roman?” diye sorarsak, “tarihsel roman” sözcüğünü Freud kendisi kullanmıştır. 1938’de yazılıp, basılan son kitabı Musa Denen Adam’ı yazmaya başlarken Freud “tarihsel roman yazıyorum” diye başlamıştır. Fakat bir süre sonra, kendisinin roman yazacak kapasitede olmadığını görüp, “bunu Thomas Mann’a bırakalım, biz Musa üzerine bir kitap yazalım” diye dönmüştür.

Didik Didik Freud XIII: Viyana'da Son Günler



Şenol Ayla Freud’un ileri yaşlarına geldik, epey zamandır konuşuyoruz, artık yavaş yavaş hastalanmasına yaklaştık.
Serol Teber Evet biz galiba Freud’u biz biraz fazla didikledik ve sonunda…
Şenol Ayla Biz mi hastalandırdık?
Serol Teber Freud’un sağlık durumunu bozduk ve sağlığının ne zamandan beri, nasıl, belki de bizden önce de bozuk olduğunu konuşacağız.
Şenol Ayla Ben kendimi suçlu hissetmiyorum. Bir şey yaptıysak da…
Serol Teber Af ola. Sonun başlangıcına doğru geldik en azından.

Didik Didik Freud XIV: Londra Günleri ve Musa Denen Adam



                                                                                      
Şenol Ayla 94.9 Açık Radyo’da Didik Didik Freud programındayız. Merhaba, ben Şenol Ayla.

Serol Teber Merhabalar, ben Serol Teber.
Şenol Ayla 82 yaşında Viyana’dan Londra’ya göç etmek zorunda kalmıştı Freud geçen programımızda.
Serol Teber Evet.
Şenol Ayla Şimdi o günlere geliyoruz.
Serol Teber Evet o günlere geliyoruz. Ben bu günlerle ilgili bir küçük anekdot anımsatmak istiyorum. Freud 78-79 yıl kaldığı Viyana’yı bir türlü terk edemez. Ama sonunda ayrılmak zorunda kalır ve kendisini Londra’da karşılayan arkadaşları, Viyana’yı nasıl terk ettiğini sorduklarında, o zamanlar güncel olan bir başka anekdotla yanıt verir; ünlü Titanic gemisi batmıştır  ve formel de olsa bir davası yürütülmüştür. Orada 2. Kaptan’a şöyle bir soru sorulmuştur, “Kaptan, Titanic’i ne zaman terk ettiniz?” Kaptan, hazır ol vaziyetinde, sert bir duruşla, “Sayın Yargıç” der, “Ben Titanik’in güvertesinde ayakta duruyordum. Titanik’i terk etmedim. Titanik altımdan çekildi. Titanik beni terk etti.” Freud kendisinin Viyana’dan ayrılışını bu benzetme ile karşılaştırır. “Viyana beni terk etti” der. Zaten ayrıldığı gün, daha doğrusu Adolf Hitler’in Viyana’ya geldiği gün, notlarına “Avusturya’nın sonu, elveda Avusturya” diye yazmıştır.

Didik Didik Freud XV: Musa Denen Adam

Şenol Ayla Açık Radyo’da Didik Didik Freud programındayız. Merhaba, ben Şenol Ayla.
Serol Teber Merhaba, ben Serol Teber.
Şenol Ayla Freud’un son zamanlarına yaklaşıyoruz. Son zamanlarında büyük bir eseri bitirmekle uğraşıyor; Musa Denen Adam.
Serol Teber Musa Denen Adam ve Tektanrıcılık Freud’un son büyük yapıtıdır. Son yapıtı ve arkasında çok büyük tartışmalar bırakan bir yapıt. Hatta yapıtın yazılması bittikten sonra pek çok din adamı, pek çok teolog, pek çok filozof ve meslektaşı Freud’a gelip, böyle bir kitabı, böyle bir günde, böyle bir tarihsel zaman dilimi içinde yayımlamamasını rica ediyorlar. Ama buna rağmen Freud, inanılmaz bir kararlılıkla, “bilimsel gerçekler eğer bir takım yeni doğrulara işaret ediyorlarsa, biz bir ulusun yazgısı pahasına da olsa onları söylemekten vazgeçemeyiz” diyerek, altını çiziyor yapıtının. Bu da bir tavır alış örneği. Bu yapıtın, Musa Denen Adam ve Tektanrıcılık kitabının birinci bölümü, aslında 1934’lerde Viyana’da tamamlanmıştır. Son bölümü ise 1938’de Londra’da sürgündeyken, Freud’un da son günlerinde tamamlanmıştır ve o sıralarda Freud’un en büyük amacı, ölmeden bu yapıtı tamamlayıp, yayımlanmasını görmek, hatta bu yapıt üzerine olan eleştirileri duymak ondan sonra da yaşamını noktalamaktır. Son zamanlarda artan bir hızla bu konuya eğilmesinin nedeni, dünyada hem tek tek bireylerde, hem kurumlarda, hem de ulusal düzeylerde Yahudilere karşı bir düşmanlığın oluşması ve bunun giderek, özellikle Nazi Almanya’sında izlenmeye başlandığı gibi, bir Yahudi soykırımına doğru gidişidir. Bunun altında yatan kaba politik düşünceler, tavır alışlar, ekonomik yaklaşımlar vs. önemlidir tabii, ama Freud esas bunun altındakini merak eder; insanların bilinçdışında Yahudilere karşı neden büyük bir kin vardır? Bunu irdelemeyi kendi konumuna uygun olarak önemsenmiştir, bunu tartışmaya açmıştır. Freud’un kanısına göre, her şeyden evvel Musa bir İsrailli değil, bir Mısırlıdır. Hatta Musa adı bile İbranice değildir, Koptice 'çocuk' anlamına gelir. İsminin sonundaki çift 's' harflerinden bir tanesi, Tevrat’ın Grekçe’ye çevrilmesi sırasında, Grek diline uygun olarak eklenmiştir ve oradan İbranice  gibi görülmektedir, ama gerçekte adı bile İbranice değildir. Bu bile büyük bir patırtı çıkarmaya yeter, ama bu görüşü Freud kendisi üretmemiştir. O sırada Sellin adlı Yahudi kökenli bir teolog ve tarihçinin yazdığı çok kapsamlı bir kitapta bu görüş ortaya konulmuştur ve Freud da bu kitaba pek çok atıfta bulunur. Musa’nın hikâyesi, Mısır tarihinde çok ünlü 18. Sülale dönemini -ki bu M.Ö. 1580 ile 1085 arasındaki zaman dilimidir- kapsar. 18. Sülale döneminde yaşayan 4. Amenofis, çok ünlü bir efsane yaratan bir firavundur. Tektanrılı dinlerin kaynağı aslında Mısır’da başlamıştır. Freud bunu ön plana çıkarıyor, altını çiziyor. Kuşkusuz bugün tektanrılı dinin Mısır’dan çıktığını herkes biliyor. Ne diyelim, ‘Mısır’daki sağır sultan’ da biliyor. Ama o zamanlar için bunu ön plana çıkarıp da bunun üzerinde kuramlar oluşturmak oldukça öncü bir çıkışı gerektirirdi. Freud bunun altını defalarca çiziyor. 4. Amenofis’in oluşturduğu Aton dini ortaya çıkıyor ve dağılıyor, Musa olasılıkla bu Aton dinini yayan tapınaklardan birinde çalışan bir rahiptir ve bu din karşı bir devrimle ortadan kaldırıldıktan sonra, Musa bu dini yaymak için kendisine bir grup insan arıyor, bir çeşit mürit arıyor. O sırada ortada kalmış İsrailli, Mısır’da göçmen olarak yaşamakta olan Yahudileri alıp “gelin size çok kapsamlı, çok yeni bir din öğreteyim” deyip onları Mısır’dan çıkarıyor. Ünlü çıkış. Çıkış çok önemli. Musa İsrailoğulları’nı Mısır’dan çıkarır ve ünlü kanunlarını almak için dağa çıkıp indiğinde görür ki, İsrailoğulları Musa’yı bırakmışlardır, Musa’nın dediklerine artık inanmaz olmuşlardır ve yeniden Yehova denen kendi eski tanrılarına ya da Altın Buzağı denen eski tanrılarına, Musa’nın öğretisinden daha ilkel olduğu -Musa tarafından- söylenen -biz bilmiyoruz, belki daha da ileri bir tanrıdır, daha sevecen bir tanrıdır-, eski tanrılarına dönmüşlerdir.

Didik Didik Freud XVI: Freud'un Son Günleri



Şenol Ayla: 94.9 Açık Radyo’da Didik Didik Freud programındayız, merhaba ben Şenol Ayla.
Serol Teber: Merhaba, ben Serol Teber.
Şenol Ayla: Freud’un neredeyse vasiyetnamesi olduğunu düşündüğümüz Musa Denen Adam ve Tektanrılı Dinler kitabından bahsettik geçen programımızda. Freud’un bu çok dikkat çekici ve iddialı kitabının aslında bir karşı çıkış, bir karşı duruş, insanlara doğruyu söyleme olduğunu ama bunun karşılığında da bayağı risk aldığını gördük. Bu açıdan da, Truva’ya tehlikeyi, tahta atı haber verip, bunun karşılığında da tanrılar tarafından cezalandırılan Laokoon’a benzetmiştik. Birisine daha benziyor, yine Truva efsanesinden bir kişiliğe Kasandra’ya. Ondan da bahsedelim mi biraz?
Serol Teber Evet, seve seve. Freud’un tüm biyografisini göz önüne alırsak, gerçekten Kassandra’yı anımsamamak mümkün değil. Kassandra Priamus’un kızı.

Didik Didik Freud XXII: Totem ve Tabu


Şenol Ayla 94.9 Açık Radyo’da Didik Didik Freud programındayız, ben Şenol Ayla, merhaba.
Serol Teber Merhaba, ben Serol Teber.
Şenol Ayla Geçen hafta Freud’un dinle nörozlar arasında kurduğu paralellikten ve Vatikan’ın tepkisini çektiğinden söz etmiştik. Bugün bunun tersine çok beğenilen, övgüler alan bir kitabından söz edeceğiz.
Serol Teber Totem ve Tabu. Totem ve Tabu,Thomas Mann’ın deyimiyle, "Freud’un en şiirsel, en poetik, insanları, özellikle edebiyatçıları ve sanatkârları en fazla etkileyen yapıtlarından biri." Bu kitabın yazılmasının trajik bir geçmişi var diyebiliriz. Freud için de, hem coşkulu, hem üzüntülü bir geçmişi var. Kitap 1912-1913 yılları arasında yazılmıştır, ama Freud’u bu kitabı yazmaya götüren nedenler 1906’larda başlar. Freud, psikanaliz kuramını, yoğun bir istekle, Yahudi olmayan bir grubun eline teslim etme çabasındadır. Çünkü o da Yahudilerin diaspora yaşamındaki durumlarını bilir, dünyanın Yahudilere bakış açılarını bilir, bir teorinin sağlam ellerde ileriye dönük uzun yıllar kalabilmesi için bunun, tırnak içinde “ari” bir ırkın temsilcileri tarafından sahiplenilmesi gereğinin altını çizer. Bu söylediklerim Freud tarafından söylenmiş sözcüklerdir ve o sırada, Zürih’te klasik üniversite psikaytrisinin en büyük papalarından biri olan Breuler’in, Düş Yorumu’nu ve Freud’un diğer yazdıklarını önemle izlediğini duyar ve çok sevinir. O Breuler’dir ki, bugün hâlâ yazdığı kitaplar psikiyatrinin vazgeçilmez başyapıtlarıdır, en akıllı psikiyatrlardan biridir. Onun yaşam öyküsünden şöyle küçük bir anekdot anlatayım; Bir psikiyatri kliniğinin nasıl işlediğini anlamak ve psikiyatri kliniğinde yatan insanları yani hastalarını çok daha iyi tanıyabilmek için, Breuler yatağını Zürih Psikiyatri Kliniği’ndeki koğuşlardan birine taşımış ve 11 yıl o koğuşta hastalarla birlikte yatıp kalkmıştır.

"Didik Didik Freud"da Tevfik Fikret I



"Didik Didik Freud"da Tevfik Fikret II



"Didik Didik Freud"da Tevfik Fikret III



"Didik Didik Freud"da Tevfik Fikret IV



Didik Didik Freud'da Tevfik Fikret V



DİDİK DİDİK FREUD

Serol Teber, Freud'un Bir Yanılsamanın Geleceği, Kültür İçinde Huzursuzluk ve Kitle Psikolojisi
kitaplarından bahsediyor.








Karamazov Kardeşler ve Kafka'nın konuşulduğu bölüm






Mario Levi'nin katıldığı bölüm



***
DİDİK DİDİK FREUD ARŞİVİ: 

Sessizliğin (Sensizliğin) Efendisi




Dört senedir bana ulaşan tek bir ses dahi olmadan blog tuttum. Aslında biraz ilgi hoşuma giderdi, ama şikayetçi de değilim. Bir delilik olduysa bana yaşamım, ben öyle olmasını istediğim içindi. 

Şans ışığım beni bulacak mı?

Nisan ayının son post'u olsun bu.

NERVAL


Nerval, 19 Ekim 1854’te, akıl hastahanesinden çıktı ve orada burada dolaşmaya başladı ve 26 Ocak 1855’te, Paris’te Vielle-Lanterne sokağında ölü olarak bulundu. Bir akşam önce, Theatre Français’ye uğramış ve Halles semtinde yemek yemişti. Nerval’e ve eserlerine kısaca yer veren bir edebiyat tarihinde (Marcel Braunschvig, Nötre Litterature dans les Textes, c. 2, s. 528, Paris, Armand Colin, 1929), dört satırlık şu ilginç not var: 

“Nerval, 26 Ocak 1855’te, gün ağarırken, Paris’in dar sokaklarından biri olan rue de la Vielle Lanterne’deki, kötü şöhretli bir meyhanenin pencere parmaklığına asılı olarak bulundu (sokağın olduğu yerde, daha sonra, Sarah-Bernhardt tiyatrosu inşa edildi). İntihar etti ya da öldürüldü”.

 Gustave Dore’nin, söz konusu sokağı ve pencere parmaklığına
 asılı Nerval'ı canlandıran litografisi (1855):

Ahmet Oktay'dan


GÉRARD DE NERVAL

Siyahın gezginiyim: Her gün daha derine
Yanar akşamla caddede vebalı lambalar,
Bezgin, sıkıntıyla bakar herkes benzerine;
Redingotlarıyla mumya gibi otururlar
İş yerlerinde, kahvelerde. Ve akar zaman.
-Birden söner uzak bir yıldız gibi yaşaman-
Demek isterim, alımlı kadının birine.

Çünkü kanar "bir mezarda bırakılan aşklar":
Adrianne! Jenny! Yıllardır bakir bir dulum ben,
Avuntu bilmez. Nafileydi tüm yolculuklar
O arayış: Kara güneş içimdeydi zaten.
Gittim harfin ve sayının bilinmez ucuna:
Ölü yüzüm çekilmişti gecenin burcuna,
Korkmadım sokağa hapsediyorken kapılar.

Adoniram! Hançerle sınandı ustalığın
Ve açıldı gül gibi Toht Kitabı'ndaki giz:
Herkes iki'dir. Ben kimin öteki adıyım?
Söyle: Bulmak mıydı amacın ey yitik ikiz.
"İçimizde bir oyuncu, bir seyirci yaşar"
Ve  "akıl ürünleri delilikten de çıkar"
Kazıyınca pıhtısını o yıkık zamanın.

Melek gülümsemiyor artık Öteki Anam,
Çekil! Çünkü "siyah ve beyaz olacak gece."
Ulaşır mı yaralı hayvan gibi bağırsam
Sesim bencil, sevgisiz, muhkem ev içlerine?
Onulmazım. Çağcıl kentin yabanıl yitiği.
Tek giysim vebalı ışıklarla melankoli,
Bir redse kurtulmak bile istemem yazgımdan.

İki'yim: Yakalandım sokakta çırılçıplak
Ve giydirildim başkalarının sözleriyle.
Ah! Karanlığa giren görür beyazı ancak,
Hangisiyim? Biliyorum kimin gözleriyle?
Ne yapsak silinmiyor ruhtan geçmişin izi
Yaşamak kadar ölüm de çağırıyor bizi,
Geçiyorum sokağı fenerle konuşarak

Hem yaşamın imidir hem ölümün her fener




"Tanrı öldü! Gökyüzü boş... Ağlayın! çocuklar, artık babanız yok!"

suicide de Gérard de Nerval – Lithographie de Gustave Doré

 "Ah baba! Kendi içimde hissettiğim sen misin? / Yaşayacak ve ölümü yenecek gücün var mı?/ Afaroz edilmiş o gece meleğinin / Son bir çabasıyla yenilecek misin.../ Çünkü ağlarken ve acı çekerken tamamen yalnız hissediyorum kendimi,/ Heyhat! ve eğer ben ölürsem, her şey ölecek!" 

("Ö mon pere! est-ce toi que je sens en moi-meme ?/As-tu pouvoir de vivre et de paincre la mort? / Aurais-tu succombe sous un dernier effort/De cet ange de nuit cjuefrappa l'anatheme.../Car je me sens tout seul a pleurer et souffrir,/Helas! et, si je meurs, c'est que tout va mourir\")

Birinci tekil şahısta dile getirilen bu İsavâri yakınma, bir öksüzün ya da baba desteğinden yoksun birinin biyografik yakınmasına çok benzer (Bayan Labrunie 1810'da ölmüştür, Nerval'in babası, Etienne Labrunie 1812'de Vilna'da yaralanmıştır). Babası tarafmdan terk edilen İsa, tek başına cehenneme inen İsa'nın azabı Nerval'i çeker ve bunu, yazdığı önsözde alıntı yaptığı Jean-Paul [Richter] tarafından bildirildiği gibi, Hıristiyan dininin kendi içinde "Tanrı'nın ölümü"nün bir işareti olarak yorumlar. Babasının yüz üstü bıraktığı ve dolayısıyla tümgüçlülüğünü reddettiği İsa ölür ve bütün yaratıkları bu uçuruma sürükler.

Melankolik Nerval babası tarafından terk edilen İsa'yla özdeşleşir, "O çılgın, o yüce kaçık... Göklere geri dönen o unutulmuş İkaros" ("ce fou, cet insense sublime... Cet Ikare oublie qui remontait les cieux") mitine artık inanır gibi görünmeyen bir ateisttir. Nerval'de söz konusu olan, Jean-Paul'den Dostoyevski'ye ve Nietzsche'ye kadar Avrupa'yı sarsan ve Jean-Paul'ün şu ünlü sözlerini, Christ des Oliviers'nin önsözüne varana dek yankılayan o nihilizm midir: 

"Tanrı öldü! Gökyüzü boş.../ Ağlayın! çocuklar, artık babanız yok!"

("Dieu est mort! Le ciel est vide.../ Pleurez! enfants, vous n'avez plus de pere! ?") 

İsa'yla özdeşleşen şair bunu ima eder gibidir: 

"'Hayır, Tanrı yok!' Uyuyorlardı. 'Dostlarım, haberi duydunuz mu? Alnımla ebedi gömüte dokundum;/ Kanıyorum, tükendim, günlerdir acı çekiyorum! Kardeşler, sizi aldatıyordum: Uçurum! uçurum! uçurum! /Kurban edildiğim sunakta Tanrı yok... / Tanrı yok! Tanrı artık yok!' Ama hâlâ uyuyorlardı!...

("'Non, Dieu n'existe pas!' İls dormaient. 'Mes amis, savez-vous la novelle? J'ai touche de mon front â la voûte etemelle;/ Je suis sanglant, brise, souffrant pour bien des jours!/ Freres, je vous trompais: Abîme! abîme! abîme!/ Le Dieu manque â l'autel ou je suis la victime.../ Dieu n'est pas! Dieu n'est plus!' Mais ils dormaient toujours!...")

Ama şairin felsefesi, belki de daha çok, ezoterizme bürünmüş içkin bir Hıristiyanlıktı. Ölü Tanrı'yı gizli Tanrı'yla ikame ediyordu ama bu Jansenizmin değil, yıkıcı biçimde kaygılı bir ruhsal kimliğin nihai sığınağı olan dağınık bir tinselliğin Tanrı'sıydı: 

"Çoğu zaman, karanlık varlık gizli bir Tanrı barındırır; / Ve göz kapaklarının örttüğü yeni doğan bir göz gibi,/ Taşların kabuğu altında saf bir ruh büyür" 

("Souvent dans l’etre obscur habite un Dieu cache;/ Et, comme un ceil naissant couvert par ses paupieresj Un pur esprit s'accroît sous Vecorce des pierres.")

Özel isimlerin birikmesi (tarihsel, mitsel ve özellikle ezo-terik kişiliklere göndermede bulunan isimler), Tek"in o imkânsız adlandırılışını, ardından un ufak edilişini ve nihayet adlandırılamaz Şeyin karanlık bölgesine doğru ters dönüşünü gerçekleştirir. Bunun anlamı, burada Yahudi ya da Hıristiyan tektanrıcılığın Tanrı'yı adlandırmanın mümkün olup olmadığı, adlarının tekliği ya da çokluğu üzerine bir iç tartışması içinde olmadığımızdır. Nerval'in öznelliği içinde, adlandırmaya ve öznel tekliğin güvencesi olan yetkeye ilişkin kriz daha derindir.

"Tek" ya da "Onun Adı" ölü olarak kabul edildiği ya da yadsındığı için, yerine imgesel soy zinciri dizileri koyma olanağı ortaya çıkar. Nerval'in, "Tek"in yerine hararetli bir biçimde dayattığı bu mitsel, ezoterik ya da tarihsel aileler, kardeşlikler veya ikizler her şeye karşın ve eninde sonunda büyüleyici, fesatçı ve ayinsel bir değere sahip gibidirler. Bu özel isimler, somut göndergelerine işaret etmek yerine ve yoğun, kaçınılmaz, adlandırılamaz bir varlığı anlamlandırmaktan çok, -sanki biricik nesnenin anaforuymuşlar gibi-böyle bir varlığa işaret ederler: Annenin "simgesel eşdeğeri" değil, anlamdan yoksun gösterici "bu". Özel isimler, yaslı özneden ayrılmış erotik nesne ve bu nesneyi simgesel düzleme aktaran dilsel göstergelerin yapıntısı yerleşmeden önce, "melankolinin kara güneşi"nin ilk olarak içinden kopup çıktığı kayıp varlığı işaretleyen jestlerdir. Son tahlilde ve anaforların ideolojik değerinin ötesinde, şiir bu anaforları gösterilensiz göstergeler olarak, iletişimin ötesinde, ölü ya da dokunulmaz nesneye dokunmaya, adlandırılamaz varlığı sahiplenmeye çalışan alt ya da üst göstergeler olarak bütünleştirir. Dolayısıyla, çoktanrılı bir bilginin sofistike hale getirilmesinin nihai işlevi, bizi adlandırmanın eşiğine, simgelenmemiş olanın kıyısına götürmektir.

Melankolik imgelem, simgelenmemiş olanı annesel bir nesne, kederin ve nostaljinin ama aynı zamanda ayinsel saygının kaynağı olarak temsil ederek, onu yüceltir ve simge kaybında çökmeye karşı bir korumayla donanır. Nerval, kayıp "Şey"in uçurumundan çekilip çıkartılan özel isimlerin oluşturduğu bu gerçek çardağın geçici zaferini şöyle dile getirir: 

"Annemi antik ilahelere verilen adlarla çağırarak; uzun süre haykırdım."

*
J. Kristeva
Kara Güneş