Didik Didik Freud XIII: Viyana'da Son Günler



Şenol Ayla Freud’un ileri yaşlarına geldik, epey zamandır konuşuyoruz, artık yavaş yavaş hastalanmasına yaklaştık.
Serol Teber Evet biz galiba Freud’u biz biraz fazla didikledik ve sonunda…
Şenol Ayla Biz mi hastalandırdık?
Serol Teber Freud’un sağlık durumunu bozduk ve sağlığının ne zamandan beri, nasıl, belki de bizden önce de bozuk olduğunu konuşacağız.
Şenol Ayla Ben kendimi suçlu hissetmiyorum. Bir şey yaptıysak da…
Serol Teber Af ola. Sonun başlangıcına doğru geldik en azından.


Şenol Ayla Başından beri çok sağlıklı bir insan değil aslında Freud, ama son zamanlarında iyice belirgin ağır hastalıklar ortaya çıkıyor.
Serol Teber Bir de şunun altını kalınca çizmemizde yarar var gibi geliyor bana; Freud’un resmi biyografisini yazanlar ya da eski tabirle ailenin resmi vakanüvisleri, Freud’un sağlığının, 1923 yılında ağzında çıkan kansere kadar, çok iyi olduğunu ve üstadın neredeyse atletik bir insan görünümünde olduğunu vurgularlar. Ama kanımca gerçekler bunu yansıtmamaktadır. Her şeyden önce Freud, arkadaşlarına yazdığı, çevresindeki diğer insanlara yazdığı mektuplarda sürekli olarak hasta olduğunu, pek çok şikayetleri olduğunu ve zaman zaman büyük entelektüel, düşünsel, ruhsal felçler geçirdiğini, yazamayacak duruma geldiğini -yani bir nörolojik felç değil de psişik felç geçirdiğini- ağır melankolik şikayetleri olduğunu anlatmıştır. Bu bakımdan Freud çocukluğundan beri hastadır. Zaten bu denli kapsamlı, çağ açıcı, bir tür değirmenlere saldıran Don Kişot durumundaki kişilerin sağlıklarının, bedensel ve ruhsal sağlıklarının zaten iyi ve normal olmasını -normali nasıl açıklayacağız bilmiyorum ama- beklemek olanaksızdır. Bu kadar çok mektup, bu kadar çok kitap, bu kadar çok polemik yazan insan, mutlaka bir yerlerinden şikayetçi olmalıdır. Değil Freud, onları okuyanlar bile hasta olmaktadır zaten, sadece kendisi değil. Bu bakımdan Freud’un sağlığının ciddi olarak başından beri bozuk olduğunu biliyoruz.
Şenol Ayla Çenesinde bir tümör var. Kitabında diyorsun ki; “Çenesinde oluşan tümörü psikosomatik bir hastalık temelinde tartışmanın gereği bile vurgulanır.” Böyle bir şey olur mu?
Serol Teber Bruner diye İsviçreli genç bir psikiyatr bunu öne attı ve ayrıca da ben de onun yardımıyla mektuplarından ve arkadaşlarına yazdıklarından Freud’un başından beri ne türlü rahatsızlıklar geçirdiğine dair bir liste toplamaya çalıştım. Acaba sıkar mıyız bunları böyle hızlıca okursak?..
Şenol Ayla Bence çokluğu açısından önemli.
Serol Teber Gibi geliyor değil mi?
Şenol Ayla Hepsinin bir temeli var aslında bunların…
Serol Teber Bir kere Freud’un 1856’da doğduğu andan itibaren ensest yüklü, problemli bir aile içinde ilk çocukluk yaşlarını geçirdiğini düşünürsek pek çok şey ortaya çıkıyor. Freud’un daha küçük yaştan beri altına işediğini biliyoruz, duyuyoruz kendisi ve yakınları söylüyor ki Freud bunu yapmakta çok haklı. Babası uzun ticaret gezilerine çıktığı zaman, küçük evin içinde, annesi ve üvey kardeşleriyle beraber bulunurken, Freud’un annesini üvey kardeşlerinin yanından alıp kendi yatağına çekmek için altına işemekten başka çaresi yoktu.
Şenol Ayla Bir çözüm olarak …
Serol Teber Bir çözüm olarak böyleydi.
Şenol Ayla Bilinçli olarak yaptığı bir şey değil bu, değil mi?
Serol Teber Kesinlikle değil, bu bir anneyi yanına çağırma refleksi diyelim. Ondan sonra 1887-90 yılları arasında ciddi agorafobi, sokağa çıkma korkuları var ki bütün ömrü boyunca devam eden korkularıdır Freud’un. 1881 yılında melankolik ruhsal durumdan şikayet eder ve yazdığı mektuplarda nerdeyse çığırır ruhsal durumunun çok kötü olduğunu, kalp atım bozuklukları, ritim bozuklukları çok fazladır. Kabızlık çekmektedir. Angina Pectoris’ten yakınmaktadır.
Şenol Ayla Yani göğüs ağrısı, kalp…
Serol Teber Kalp ağrısı ve kalp kasının iltihabı düşünülmektedir- o sırada, 1883 yılında gene kolunda, belinde romatizmal şikayetler vardır. 1894’te siyatik ağrılarından ayağa kalkamayacak durumdadır. 1885’de tekrar kalp ritim bozuklukları vardır ve bunun nikotin zehirlenmesine bağlı olduğunu düşünür yanındaki doktorlar. 1890’da artık Freud ömrünün sonuna kadar tek başına seyahat edemeyecek derecede dış dünyadan korkmaktadır. Yanında sürekli olarak biri vardır, gündüz yaptığı ufak gezintiler dışında. 1893 yılında yeniden kalp ritim bozuklukları vardır, kesinlikle sigara içmesi -ünlü purolarından içmesi- yasaklanır, ama O, “bunlardan bir tane içmeyerek, vazgeçerek uzun yaşayacağıma, bunlardan bir tane içip daha kısa yaşarım” diye çocuksu yanıtlar verir. 1894 yılında yine kalp ritim bozuklukları vardır. 1895 yılında artan ölüm korkuları ve melankolik şikayetler söz konusudur. 1896 yılında annesinden kalıt migren atakları başlar ki artık onun çalışmasını zaman zaman durduracak haldedir.
Şenol Ayla 1895’te kaldık.
Serol Teber Evet, okumamızın nedeni de, izleyiciler böylesine bir listeyi kolayca elde edemezler. Hiç olmazsa Freud gibi bir insan hakkında bir kanı elde edebilirler ve kendi arada bir rahatsızlanmalarından teselli bulurlar belki. 1899’da depresyonları yeniden artar. 1909 yılında mide, bağırsak şikayetleri, kabızlık, prostat şikayetleri ve baygınlıklar, hatta o yıllarda en çok nefret ettiği Jung gibi bir adamın kollarında ya da tam da bu nedenlerden dolayı Jung ile birlikte oldukları için onun kollarında bayılır. Freud’un Jung’un kollarında bayılması ayrıca  üzerinde uzun uzun tartışılan öğretici konulardan bir tanesidir, meraklılarına duyurulur. 1911 yılında konsantrasyon, öğrenme, okuma sorunlarından yakınır. Migren atakları yine artar, mide bağırsak şikayetleri, kabızlıklar ve artık dışkısının tümüyle kanla karışık olarak çıkmaya başladığı söylenir. 1912 yılında bayılmalar yeniden görülür, Jung ortadan kalkmasına rağmen. 1913’te melankolik şikayetler saptanır. 1914’te kanser korkuları, kabızlık artar. 1915’te prostat şikayetleri vardır. 1917 yılında uykusuzluk şikayetleri ve ilk defa sonun başlangıcı gibi üst çene kemiğinde bir epitel doku kalınlaşması duyumsar diliyle. Ama bunu hiç önemsemez. 1920 yılında sevgili kızı Sophie’nin ölümünden sonra ortaya çıkan anlaşılır ruhsal rahatsızlıklar vardır ve bu rahatsızlıklar 1921 yılında yoğunlaşır ve 1923 yılında artık sonun başlangıcını koyan nisan ayının sonlarına doğru çenesindeki o kalınlaşma, sertleşme bir epitel doku kanseri özelliğini göstermeye başlar ve Freud bunu da etrafındakilere pek söylemek istemez. Bir süre geri çekilir ama sonunda doktorlara muayene olmak mecburiyetinde kalır ve ilk önce zaten kendisi bunun kanserojen bir doku olduğunu bilir ve bir arkadaşına yazdığı mektupta, “Bedenim tütünüme başkaldırdı” diye bir formülasyon yapar kendi ironik, trajikomik konumunu anlatabilmek için.
Şenol Ayla Ama uzun bir süre kimseye söz etmedi.
Serol Teber Uzun bir süre kesinlikle söz etmiyor. Ancak gene ağız cerrahı arkadaşlarının görüp ameliyat etmesinden sonra kanser olduğu meydana çıkınca, Viyana Çetesine kısa bir resmi açıklama yapmak mecburiyeti oluyor. Ondan sonra da zaten bütün dünya tarafından duyulur hale geliyor. 16 yıl sürer Freud’un çene kanseriyle mücadelesi. Çok trajik bir dönemdir. Burada yine bir iki rakam söylemek istiyorum nasıl bir boğuşma içinde geçtiğini anlatmak için; 16 yıl içinde 33 kere ameliyat olur. Çene kemiği göz önüne alındığı zaman, üst çene kemiğinin oldukça büyük bir bölümü parça parça çıkarılmıştır bu 33 ameliyatla. Büyük bir bölümü kemiksizdir ve büyük acılar verir Freud’a. Ağzından çok kötü kokular çıkmasına neden olur. Ama bunlara dayanır. 1923 ile 1928 yılları arasında Doktor Pichler’e 350 kere muayene olur ve kerelerce küçük parçacıklar halinde ameliyat olur, doktorları ya da bir doktor muayenehanesine gitmeyi ve ameliyat olmayı hiç sevmemesine rağmen. Gene sadece bir yılda, 1932 yılında, 92 kere muayene olup, 5 kez ameliyat olmak mecburiyetinde kalır. Yani bu kolayca baş edilebilir bir şey değildir. Ama burada başka bir boyut gelişir. Hastalığın başından beri, 1923’ten beri yaşamına, küçük kızı Anna Freud’un yaklaşması söz konusudur. Bu da çok sözü edilen bir konudur ve Freud-Anna ilişkisi bir tür -yine Freud’un kendi tanımıyla- Oidipus-Antigone ya da Shakespeare’den esinlenerek Kral Lear-Cordelia ilişkisi haline dönüşür. Zaten zaman zaman ya da çok kez Freud’un kızı Anna’dan, “Cordelia geldi mi, gitti mi” şeklinde, artık bu ilişkiyi vurgular biçimde söz edilmeye başlanır.
Şenol Ayla Martha bu arada…
Serol Teber Devreden çıkıyor, yani radikal olarak devreden çıkıyor. Ama bunu hemen vurgulamamız lazım ki; aynanın arka yüzüne baktığımız zaman, bu dönemden sonra Anna Freud’un yaşamı radikal olarak bozuluyor. Anna, babasına bu kadar bağlılığının sonucunu yaşamdan büyük ölçüde kopmakla ödüyor; örneğin, ömrü hiçbir erkeğin elini tutmadan geçecektir ve hiçbir erkekle bir arada olmayacaktır Anna.
Şenol Ayla Ciddi ağrıları da var bu arada Freud’un değil mi? Bu ağrı ve acıyla ilişkisi de ilginç Freud’un. Nasıl bir ilişki bu? Hem çok canı yanıyor, hem de ona tuhaf bir sevgisi var, tümörüne değil mi?
Serol Teber Evet ve de bütün ısrarlara rağmen, dayanılmaz bir ağrı olduğunu artık herkes biliyor, ameliyat yapan doktorlar biliyor ve buna karşı Aspirin dışında Freud hiçbir ilaç kullanmıyor ve bir mektubunda, “Bulanık bilinçle yaşamaktansa ağrılar içinde kıvranmayı yeğlerim” diyen, son derece poetik ve neredeyse Goethe’nin Dr. Faust’unun ağzından çıkmışçasına, bilgesel ve şiirsel bir mektubu var. Burada başka bir gözlemi de anımsatmak istiyorum. Freud’un tümörüyle, kendisini adım adım ölüme götürmekte olduğunu bildiği tümörüyle, belki de ünlü Çarşamba Toplantıları’nda yaptığı ve bir tür -bizim burada şaka etmemize müsaade etsin- “Tümörle Son Tango” diye adlandırabileceğimiz ilişkisini arkadaşlarına anlatır. Freud ünlü Çarşamba Toplantıları’nda kurnaz, nahif, çocuksu bir tavırla otururken gözleri parlar, etrafına bakınır, Viyana’nın en ünlü analistleri oradadır, ama o kendisini hiç kimsenin göremediğini, hiç kimsenin onun yaptıklarını anlamadığı kanısına varır. Oysa ki herkes onun her hareketini izlemektedir. Freud yavaşça cebinden bir puro çıkarır, ilk önce törensel bir şekilde onu yakar, diliyle tümörün yerini bulur ve purosundan nefes çekip, ucunu tümörün üzerine bastırır ta ki kanatana kadar. Dumanı ilk önce tümörün üzerine, ondan sonra dışarıya üfler. Onun teorisinden yola çıkarak; bu bize, ölümle arasındaki bu çok ciddi flörtün, çok ciddi bir aşk ilişkisinin küçük bir karesini bize gösterebilir.
Şenol Ayla Acıların yaşanması gerektiğini söylüyor her seferinde.
Serol Teber Evet, kesinlikle gerçeklik ilkesini inanılmaz bir şekilde sonuna kadar savunmuştur. Acıların her ne pahasına olursa olsun yaşanması gerektiğini, gerçeklik ilkesinden kaçınılmaması gerektiğini, bunun sonuna kadar bilinmesi, öğrenilmesi ve bununla hesaplaşılması gerektiğini o sıralarda defalarca söylemiştir. Son günleri ileilgili izlenimler, Freud’un biyografisinin öğrenilmesinde gerçekten önemlidir ve ona yeni bir boyut katar. Ama yazık ki bize ayrılan zaman gittikçe daraldığı için bu bölümleri açmak pek mümkün olmayacak.
Şenol Ayla Freud’un çenesindeki tümör gittikçe büyüdüğü için sürekli alınıyor ve orada sürekli ciddi büyük bir boşluk oluşuyor. Oraya bir de protez takılıyor değil mi, üst çenesine?
Serol Teber Buraya protez birkaç kere takılıyor. Aşağı yukarı her iki üç ameliyattan sonra yeni bir proteze gerek duyuluyor. Şekli değişiyor, büyüklüğü değişiyor ve o kadar acı veriyor ki, Freud bu proteze “canavar” adını takıyor.
Şenol Ayla Yine bir tür oyun.
Serol Teber Gene bir tür oyun. O canavarı ağzına takmak istemiyor. Ama takmak mecburiyetinde, günlük yaşamını kotarmak için, başkalarıyla konuşabilmek için. Burada gene küçük bir esprisi var. Dünyanın her tarafından hasta geliyor Freud’a, ünü uluslararası çapta büyük bir ün, dünyanın en büyük analisti. İngiltere’den Amerika’dan gelenlerle, o güzel İngilizce’siyle konuşabiliyor. Almanya’dan ve Avusturya kültür Kreis’ından gelenlerle nasıl olsa Almanca konuşuyor. Ama bu ameliyat yeri büyüdükçe ve canavarın şekli ona çok büyük bir acı vermeye başladıktan sonra, Fransa’dan gelen hastaları pek kabul edemiyor. Özellikle de Marie Bonaparte’ın aracı olduğu, bazı kırılmayacak üst düzey hastaları -ki onlar Fransızca’dan başka bir şey bilmiyorlar olasılıkla- reddetmek zorunda kalıyor ve nedenini sorunca Marie Bonaparte’a verdiği yanıt şu, “Bağışla beni Marie, bu canavar benim Fransızca konuşmama mani oluyor.”
Şenol Ayla Doğru da herhalde değil mi?
Serol Teber Evet, artık istediği güzellikte Fransızca’yı konuşamıyor. Onun için de Fransa’dan gelen hastaları kabul etmek istemiyor.
Şenol Ayla Freud’un çene şikayetleri 15-16 yıl sürdükten sonra bir de Viyana’da başka bir sorun var.
Serol Teber Evet, hemen hemen bütün dillerde bir söz vardır, hiçbir felaket tek başına gelmez diye. Freud’un sağlık sorunları, özellikle çene kemiğindeki tümör çok ciddi boyutlarda ilerleme gösterirken, o sırada dünya politikasında da büyük bir felaket, bir tür  kanserojen bir yapılanma kendisini göstermektedir. Naziler yönetime gelmiştir, Berlin’de kitaplar yakılmaktadır. En önde yakılan kitaplardan bir tanesi de Freud’unkidir. Thomas Mann ile birlikte Freud’un kitapları da yakılır. Ve Freud, bu haber kendisine ulaştığı zaman, o ünlü ironisiyle; “Yine de şükredin çocuklar” der, “ortaçağdan bu yana epey ilerleme kaydettik, ortaçağda olsaydı direkt beni yakarlardı, şimdi kitaplarımdan başladılar.”
Şenol Ayla Evet ama ilerisini de görememiş çok fazla.
Serol Teber İlerisini hiç görememiş. Çocuksu bir nahiflikle, şaşırtıcı bir nahiflikle Nazilerin adım adım Viyana’ya gelişlerini, yani neredeyse annesinin elinden tutup, pencereden bakan bir çocuk saflığıyla izlemiştir. Zaten 1933’te yönetime gelmelerinden hemen sonra, Viyana ve Avusturyalı faşistler Almanlarla işbirliği içinde olduklarını ilan etmişlerdir. Hızla Avusturya faşistleşir ve Yahudilerin evleri numaralanmaya başlar.
Şenol Ayla Sonunda Hitler’in Viyana’ya girmesine kadar gidiyor. Hitler, kendisi geldikten sonra bir de Freud’ların evinde bir sorun yaşanıyor değil mi? Paralar saklanıyor, üst üste saldırılar oluyor. Kasaya bir şeyler kilitleniyor. Ha bire bir düzenleme var evin içinde.
Serol Teber Evet zaten Mart ayının başlarında, 1938 yılının Mart ayının başlarında Freudların kapısına, zannediyorum 16’sında, Hitler geliyor ve izleyen günde kapıya gamalı haç çiziliyor ve yine ertesi gün eve gelen SA’lar, kahverengi gömlekliler, evdeki bütün paraları toplayıp gidiyorlar. Freud oturduğu koltuktan, son derece soğukkanlı mı diyelim, korkudan felç olmuş durumda mı diyelim, olanları seyrediyor. Yalnız burada herkes Martha’nın SA’larla olan diyalogunun son derece cesaretli, son derece yürekli olduğunun altını çizerler. SA’lar giderken, “biz tekrar geleceğiz” diye giderler ve verdiği sözleri de tutarlar. Ertesi günü tekrar gelirler ve bu kez Anna Freud’u da alıp götürürler ve Freud 22 Mart 1938 tarihli günlüğüne bir satır yazar, “Anna Gestapo’da” diye.
Şenol Ayla Evet, korkunç bir şey oldu.
Serol Teber Çok korkunç bir şey ve o sırada onların yanlarında çalışan Paula’nın anılarından biz öğreniyoruz. Anna Freud’la babası bir ara mutfakta yalnız kalırlar, Paula da yanlarındadır. Anna Freud babasına, “Baba hemen intihar edelim mi?” der. Sonlarının çok ciddi bir şekilde kötüye gittiğini görürler. Freud, “Biraz bekleyelim, zannediyorum ki onlar da bizim intihar etmemizi bekliyorlar, istiyorlar, biz onlara bu şansı vermeyelim, bakalım sonu nasıl gidecek?” diye bir anlık cesaret verir. Ve Anna Gestapo ile birlikte giderken, tutuklanırken, onun çantasına bir şişe Veronal koyar. Freud mu koyar bunu yoksa Anna Freud mu ecza dolabından almıştır ben bunu bilmiyorum ama Anna’nın çantasında Veronal vardır.
Şenol Ayla Ne o yani?
Serol Teber Ağır dozda luminal içeren bir uyku ilacı. Bir şişe yutulduğu zaman rahatlıkla öldürebilir. Anna olası bir işkenceye ya da kaba tecavüze karşı kendini korumak istemiştir.
Şenol Ayla Beklenen bir şey bu da. Olabileceği gözüküyor o dönemde.
Serol Teber Kesinlikle gözüküyordu. Araya pek çok önemli kişilerin, aristokratların, politikacıların girmesinden sonra Anna’nın tutukluluğu zaten kısa sürer. Eve döndükten sonra Freud’da jeton düşmeye başlar ki, artık sadece sağlık durumunun değil, Viyana’daki yaşamlarının da sonu gelmiştir. Viyana’yı terk etmek mecburiyeti ortaya çıkmıştır. Pek çok kişinin araya girip, bunun hazırlıklarına başlamasını, kendisi de onaylamak zorunda kalır.
Şenol Ayla Viyana’dan ayrılmayı düşünüyorlar; o sırada, arkadaşlarının sorduğu soruya, güzel bir cevabı var Freud’un. “Şimdi ne yapacaksın?” diye soruyorlar. Kudüs’e bir gönderme yapıyor. Şöyle diyor, izin verirsen ben söylemek istiyorum. “Kudüs Tapınağı’nın yıkılmasından sonra Haham Jochanan, Titus’dan Thora okullarının yeniden açılması için izin aldı. Bizler de aynı yolun yolcularıyız. İzlenmeye alıştık.” Ve Viyana’yı terk etmeye hazırlanmaya başlar. Viyana’da 78 yıl geçirmiştir.
Serol Teber Evet çok trajik günler. 78-79 yıl kaldığı şehiri, yani Viyana’yı hiçbir zaman sevmez, hiçbir zaman orasını kendi evi gibi hissedemez, ama oradan ayrılma zorunluluğu ortaya çıktığı zaman çocuksu davranışlarla orayı terk etmek istemez. Çevresinde bir yığın insan toplanır, bu dünyanın en ünlü Yahudi’sini Viyana’dan kurtarmak için çaba harcayan. Fakat Freud gene bunlara karşı neredeyse inatla direnir. Sonunda ABD Başkanı Roosevelt araya girer, İngiliz dışişleri bakanı araya girer, Marie Bonaparte zaten onun koruyucu meleği, bütün Avrupa aristokrasi camiasını ayağa kaldırmıştır. Ve Nazilerden, Berlin’den özel bir emir alınır, Freud ve ailesinin Viyana’yı terk etmesi için. Ayrıca gene Batı kültürüne özgü bir refleks diyebileceğimiz bir tavırla bir ünlü ressam gelip Freud’un evinin ve özellikle çalışma odasının ayrıntılı resimlerini çeker. Bilirler ki bu savaş durumu, bu barbarlık bir süre sonra geçecektir ve bu oda aynı şekilde, dünyanın herhangi bir yerinde de olsa yeniden kurulacaktır ve her bir kitabın yerinin nerde olduğunun saptanması yapılır. Ve Freud 3 Haziran 1938 tarihinde, Orient Express’le Paris’e doğru yola çıkar. Aile kalabalık bir ailedir. Tam o sırada Alman Gestapo şefi Freud’ların evine gelir ve kendisinden -Freud’dan- her bakımdan kendisine iyi bakıldığını, Gestapo ile ilişkilerinin nasıl olduğunu belgelemek, göstermek için bir kâğıt ister. Bu kâğıdın orijinali bulunamamıştır, ama genel olarak söylenen şu ki, şöyle bir cümle yazmıştır Freud gene meşhur ironisiyle: “Herkese hayatında bir kere olsun Gestapo ile karşılaşmasını tavsiye ederim.”
Şenol Ayla Bu zor zamanlarda mizah bir kurtarıcı oluyor değil mi?
Serol Teber Evet hatta bu mizahın bir devamı var. Almanya-Fransa sınırını aşan ünlü köprüyü geçtikten sonra Freud ardına bakar ve ilk defa özgür olduğunu düşünür, Alman topraklarından kurtulduğu için. Galiba Stephan Zweig’a sonra yazdığı mektupta şöyle der; “İçimden, beni bu topraklardan kurtarmak zorunda bıraktığı için ‘Heil Hitler!’ demek geçti.”
Şenol Ayla Yine espriyle durumu tanımlamış.
Serol Teber Evet, o gece Paris’te Marie Bonaparte’ların evinde konaklarlar, ertesi gün Londra’ya gitmek üzere.
Şenol Ayla Londra’ya da haftaya gelelim istersen.
Serol Teber Peki.
Şenol Ayla Didik Didik Freud programından bu günlük hoşçakalın diyoruz.
Serol Teber Hoşçakalın.
26 Temmuz 2004 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder