Didik Didik Freud II



Şenol Ayla 94.9 Açık Radyo’da Didik Didik Freud programındayız. Merhaba ben Şenol Ayla.
Serol Teber Merhaba ben Serol Teber.
Şenol Ayla Bugün Freud’un eğitimini didikleyeceğiz. Freud’un eğitimi nasıldı?
Serol Teber Freud oldukça çalışkan bir talebeydi öncelikle. Ama ilkokulu, ilk öğrenim dönemini Freud, evinde babasıyla birlikte geçirir ve bitirir. Bu çok önemlidir, altı çizilmesi gereken bir noktadır.
Şenol Ayla Neden?
Serol Teber Çünkü babası o zaman modern bir Tevrat basımı olan ve dinler tarihi niteliğinde yazılan Philips’in Tevrat’ı üzerinden Freud’a, Mısır ve dinler tarihini öğretir. Eski firavunlar tarihini öğretir ve burada pek çok gravür vardır. Küçük çocuk Freud, babası ile birlikte bu Mısır firavunlarını, Mısır saraylarını, yapıtlarını hem resimlerinden görerek hem öykülerinden okuyarak hazırlanır ilkokula. Ve sonra ileride yaşam öyküsünü yazarken Freud der ki; “Babamla birlikte Philips’in Tevrat’ını okuduğum zaman benim geleceğimin ana hatları aşağı yukarı belirlenmişti.” Arkeolojiye, tarihe, eleştirel yaklaşım ve büyük bir tutku Freud’da o zamanlardan ortaya çıkar. Sonra lise dönemine başlar. Lise dönemi -büyük bir şans diyelim- modern lise eğitiminin Almanya ve Almanca konuşan ülkelerde benimsendiği bir dönemdir. Şöyle ki; 1848 devrimler dönemi, artık Avrupa kıtasını daha başka türlü düşünmeye ve eğitime daha başka türlü yaklaşmaya itelemiştir. Almanya, hızla bu devrime uygun olarak yeni bir eğitim programı hazırlar. Burada amaç, antik çağlar kültürünü gençlere çok iyi özümsetmektir. Bunun için de temel motto, gençlerin Homeros’u, Sofokles’i ve Virgilius’u kendi dillerinden okuyabilmeleridir. Burada benim elimde Freud’un lisede okuduğu ders saatleri var.


Şenol Ayla Evet onlar çok ilginç, çünkü bir Alman lisesi gibi değil, değil mi? Almanca dışında çok daha başka şeyler var.
Serol Teber Evet antik kültürüne çok büyük bir ağırlık veriyor. Örneğin 26 saat Almanca okumasına karşılık, 50 saat Latince, 28 saat Grekçe, 27 saat ise antik çağlar tarihi okutulmaktadır bu liselerde.
Şenol Ayla Evet.
Serol Teber Ve burada Freud’un Sofokles’ten yaptığı çeviriler var elimizde 23 dize. Kral Oidipus’tan, 23 dizeyi Grekçe’den Almanca’ya çevirmiştir ve bugün Grekçe uzmanları bile onun yaptığı çevirilerde önemli bir hata bulamamaktadırlar.
Şenol Ayla Freud’un yabancı dillere karşı yeteneği var.
Serol Teber Çok büyük bir yeteneği var. Almanca dışında Fransızca’yı çok iyi biliyor, Latince’yi çok iyi biliyor, İngilizce’yi inanılmayacak kadar çok iyi biliyor ve inanılmayacak bir Shakespeare hayranı. Tabii bu antik çağlar kültürünü, Latince, antik Grekçe bilmeleri bu dönemin gençleri arasında, özellikle parlak öğrencileri arasında, önemli ikilemlerin, psişik ikilemlerin ortaya çıkmasına neden oluyor. Bir yanda Homeros’u çok iyi bilen insan, öbür tarafta İncil’i okumak zorunda kalıyor ve bu gençler İsa ile Homeros’un kahramanları arasında bir ikileme düşüyorlar ve çoğu, Freud, Haine, Kafka, Walter Benjamin, Mahler, Troçki hatta Lenin aynı eğitimden geçmişler ve bunların çoğu Homeros kahramanlarıyla İsa arasında ikilemde kalınca çoğunlukla Homeros’u seçiyorlar.
Şenol Ayla Bu da ilginç.
Serol Teber Yani İsa, burada bütün olumlu yanlarına karşılık biraz dışarıda kalıyor.
Şenol Ayla Freud’un ilk okuduğu kitap, kutsal kitap herhalde.
Serol Teber Evet.
Şenol Ayla Bu kutsal kitaptan bahsederken, yakınlarda Tutku filmini seyrettiğini, -Mel Gibson’un Tutku’su- ve etkilendiğini biliyorum. Nasıl etkilendin, ne yönde etkilendin?
Serol Teber Evet, birkaç yönden etkilendim. Bir kere ben, birey İsa olarak hayranıyım. Çünkü İsa tiplemesi Hıristiyan teolojisinde Sokrates’e öykünülerek yapılan bir tiplemedir. İsa devlet memuru değildir. Para ile ilişkisi yoktur. Kadınlarla ilişkisi yoktur en azından. Yalınayak, başı kabak gezen bir insandır. Ama bu filmdeki işkence sahnesini, bence biraz sanat hatası olarak, çok fazla uzattıkları kanısındayım. Yani gereğinden fazla uzatılmış. Bir 15 dakikalık eksik, az yapsalardı zannediyorum film daha da vurgulu olacaktı, daha etkili olacaktı.
Şenol Ayla Ben seyretmedim henüz ama, birçok eleştirmen de seninle aynı görüşte..
Serol Teber Yani kaş yapayım derken göz çıkarmış kanısındayım rejisör. Burada İsa’ya gelmişken, -İsa’yı nasıl algıladığını ilerdeki saatlerde tekrar konuşacağız ama- Freud’un yaklaşımını söyleyebiliriz, anımsatabiliriz,.
Şenol Ayla Evet.
Serol Teber Freud’un kanısına göre, gerçekten de bu filmde olduğu gibi İsa, diğer insanların günahını omuzlamak için kendisini kurban eder. Freud’da bunun altını böyle çizmiştir. Ama acaba gerçekten bu böyle midir? Buna eleştirel yaklaşanlar da var. Örneğin Lacan Okulu. Zaten Freud’un her söylediğinin tersini söylemekle ilgili bir üne sahiptir.
Burada oldukça çarpıcı ve güzel tespitler de yapılmaktadır ama, şöyle der örneğin Zizek, Lacan okulundan, “İsa gerçekten insanoğlunun günahlarının kefaletini ödemek için mi kendini kurban etmiştir, yoksa babasının beceriksizliğini, son derece başarısız bir dünya yaratmasını, insanların bu kadar acı çekmesine sebep olmasını affetmek için yani babası adına mı kendisini kurban etti?” Bu biraz tartışmalıdır.
Şenol Ayla Lacan da böyle...
Serol Teber Lacan’cılar da en azından böyle düşünüyor; ama ben Van Gogh’un mektubunu anımsatmak istiyorum ya da yazısını anımsatmak istiyorum. Orada bizi şöyle uyarır Van Gogh; “Bu dünyaya bakaraktan tanrı hakkında karar vermeyebiliriz belki de” der, “Tanrı’nın ilerde yapacağı daha güzel bir dünya için bu ilk desen denemesiydi”.
Şenol Ayla Şimdi hep yaptığımız bir şeyi yapalım bu programda geçecek kelimeleri söyleyelim; İsa’dan bahsettik zaten, Tutku’dan bahsettik, Van Gogh, Shakespeare, Goethe, Cervantes, kokain, Lacan, okul… bunların hepsi geçecek. Freud’un kültür kaynakları neler?
Serol Teber Hepsinden önemlisi Freud’un arkasında belli bir felsefe okulu yok.
Şenol Ayla Bu Jung’un da bir eleştirisi galiba aynı zamanda.
Serol Teber Hem eleştirisi, hem tespiti, hem hayranlığı galiba. Ben bunu Jung’la yapılmış, Jung’un ileri yaşlarında yapılmış bir filmde de gördüm. Yüz ifadesinden de izleme olanağını da buldum.
Şenol Ayla Kıskançlık da olabilir.
Serol Teber Biraz hayranlık, biraz şaşkınlık dolu bir tespit bu. Jung diyor ki; “Benim arkamda Kant var, ben arkamı sistematik felsefe olarak Kant’a dayadım. Ama Freud’un arkasında hiçbir felsefe okulu yoktur.” Bu doğru; bu Freud’un hem olumlu hem olumsuz yanı. Hem onu önemli bir destekten mahrum bırakıyor, ama öbür taraftan da kışkırtıcı bir özgürlüğe doğru iteliyor. Freud’un temel olarak arkasını dayadığı düşünürler, yazarlar, başta Shakespeare, sonra Goethe, Heine, Mark Twain örneğin. Tabii Dostoyevski ve Karamozof Kardeşler başucu kitabı, ondan sonra Michelangelo ve…
Şenol Ayla Thomas Mann…
Serol Teber Thomas Mann, antik Grek filozofları, ve trajedileri, Sofokles tabii, ve elbette Oidipus,.
Şenol Ayla Pek tabii ki…
Serol Teber Pek tabii ki teorisinin çıkış kaynağı. Yani şöyle diyebiliriz aslında, Freud’u Yahudi kökenli yazarlardan çok Anglosakson yazarlar etkilemiştir ve bunlardan Heine’nin ironisi Freud’a çok şey katmıştır. Hatta Freud’un dünya görüşünün belirlenmesinde bile Heine’nin etkisi var, bir dizesinde şöyle der Heine: “Gökyüzünü biz artık serçelere ve güvercinlere bıraktık.”
Şenol Ayla Çok güzel.
Serol Teber Böyle bir tespit Freud’un yaşamı boyunca unutmayacağı dizelerden bir tanesidir.
Şenol Ayla Shakespeare’i ilk kez 8 yaşında tanımış. Çok erken bir yaşta. Ezbere öğrendiğini söylüyor kaynaklar. Öyle değil mi?
Serol Teber Evet, bütün bildiğimiz kaynaklar bunu vurguluyor ve her an, her sıkıştığı noktada Shakespeare’den bir bölüm okuyacak kadar Shakespeare’i ezbere biliyor.
Şenol Ayla Her konuşmasında bahsediyormuş.
Serol Teber Olağanüstü güzel İngilizce’siyle, artı Goethe ve Faust. Dr. Faust tabii hiç vazgeçilmez başyapıtlarından bir tanesi.
Şenol Ayla Goethe’nin ayrıca da etkisi var Freud üzerinde galiba?
Serol Teber Evet neredeyse Freud’un Freud olmasını ve tıp fakültesine girmesini belirleyecek bir etkisi var. Goethe’nin Doğa adlı ünlü monografisini okuduktan sonra Freud, içinde bulunduğu ikilemden sıyrılıp, -ki o hukuk fakültesini girmeyi bir ara düşünüyor- kendisini tümüyle nörofizyoloji ve nöroanatomi çalışmalarına, doğa bilimlerine kendisini veriyor. Goethe’nin o derece etkisi var, ama bunun dışında bir noktayı da söylemek gerekirse, her sıkıntılı durumunda ayağa kalkıp, Goethe’nin ciltlerine bakıp, “Üstat, kendini açığa vurman ya da gizlemen için bu kadar çok şey yazman mı gerekirdi?” diye konuşurmuş.
Şenol Ayla Tanrı-doğa ikileminde de, daha doğrusu Tanrı kavramı ve doğa kavramı arasındaki gidiş gelişinde de Goethe’nin rolü oluyor.
Serol Teber Çok fazla. Şenol Ayla Yön değiştirmesinde.
Serol Teber Shakespeare’in, Goethe’nin, Heine’nin belirleyici etkileri oluyor. Yani arkasında materyalist filozoflardan çok, bu tür sanatkârların var, ayrıca tabii Michelangelo’nun yapıtlarının çok etkisi oluyor.
Şenol Ayla 17 yaşında lise bitiyor ve tıbba gitmeye karar veriyor. Burada Goethe’nin yapıtlarının, doğa makalesinin, denemesinin önemli bir etkisi var. Tıbba girdikten sonra bir isim değişikliği oluyor, Freud’da. Biz şimdiye kadar hep Freud dedik, ama Sigismund Freud idi bu dakikaya kadar.
Serol Teber Ondan sonra da Sigmund Freud idi.
Şenol Ayla Neden böyle oldu.
Serol Teber Burada galiba iki nedenin altını çizmek mümkün. Birincisi Sigismund çok fazla Yahudi ismi. Yani söyler söylemez bir insanın Yahudi olduğunu belirleyen isimlerden biri. İkincisi Freud “s” harflerini söyleyemiyor. Onun için de…
Şenol Ayla Fazla “s” var…
Serol Teber Fazla “s” olan sözcükleri pek sevmiyor. Onun için ne kadar bol “s” harfini atarsa, o kadar onun hoşuna gidiyor. Sigmund Freud diyor. Hatta bu Narsisismus’u da söylerken tek bir s’yi atıp, “Narsismus” diye, -arkadaşlarının uyarmalarına karşılık- “ben böyle istiyorum” diye, nerdeyse başına buyruk bir çıkışla öyle yazıyor.
Şenol Ayla Narsismus olarak.
Serol Teber Bir “s” eksik söyledim diye çocuksu bir sevinç ile.
Şenol Ayla Bu arada, daha önceki dönemlerde, tıbba gitmeden önce, benim çok ilgimi çeken bir şey var; Don Kişot’u Cervantes’in dilinden okumak için İspanyolca öğrendiğini yazıyorsun.
Serol Teber Evet, bir kere bu tavrı onların yetiştiği kuşağın ve arkadaş grubunun dünyaya bakışlarının ne denli ciddi olduğunu bize göstermesi bakımından çok ilgi çekici. Silberstein diye bir lise arkadaşı ile Cervantes’i okumaya başlıyorlar. Ve o sırada birkaç sayfa okuduktan sonra, ikisi birden, “Cervantes ancak kendi dilinden okunur” deyip, yani “Cervantes’e haksızlık etmemek lazım, Cervantes İspanyolca’dan okunur” deyip, ara verip hızla İspanyolca öğrenmeye kalkıyorlar.
Şenol Ayla Öğreniyorlar da.
Serol Teber Ve nasıl öğreniyorlar... O kadar çok öğreniyorlar ki, bu kez Cervantes’in bütün yapıtlarından, yapıtlarındaki köpeklerin konuşmasından esinlenerek, bir tür Castellano Akademisi adlı bir örgüt kurup, birbirleriyle öyle mektuplaşıyorlar.
Şenol Ayla Bu gizli bir dil aslında, kendi uydurdukları.
Serol Teber Kendi uydurdukları gizli bir dil.
Şenol Ayla Sadece kendileri anlıyor.
Serol Teber Sadece kendileri anlıyor Freud’un Silberstein’e yazdığı 80 küsur mektubun önemli bir bölümü İspanyolca ve bu dilde, bu gizli dilde. Ve bu mektuplardan altına da Freud Don Cipion ya da Cipio imzasını atıyor.
Şenol Ayla Bu da köpeklerin birinin adı değil mi?
Serol Teber Köpeklerden birinin adı. Yani çok hoş bir şey.
Şenol Ayla Neler oluyor tıp fakültesinde?
Serol Teber Çok yoğun ve çok şanslı bir tıp eğitimi süreci geçiriyor Freud. Burada öncelikle Carl Claus’un denetiminde Darwinizm ve biyoloji üzerine yoğun bir eğitim aldı ki, bu da onun bütün düşüncelerini ciddi şekilde destekler boyuttaydı. Sonra çağın -ya da tüm çağların diyelim- en ünlü nörofizyoloji laboratuarlarından biri olan Ernest Brücke’de çalışmaya başladı. Burada yılan balıklarının cinsel organları üzerine, beyin hücresi ve sinir hücrelerinin işleyişi üzerine çok ciddi araştırmalarda bulundu ve yaşamı boyunca unutmadığı, kendi tabiriyle O’nun için bir Mekke düzeyinde olan -“hayatımın Mekke’si Brücke’nin Laboratuarları’ydı” diye söyler- Brücke’den ayrılmak istememiştir ve oradaki çalışmalarını uzatmak için de tıp fakültesindeki normal eğitim süresini çok uzatmıştır. Bitirmeyip uzatmıştır ki o havayı, o kutsal bilim ortamını daha fazla solusun diye.
Şenol Ayla Peki daha sonra bu laboratuardan niye çıktı, kliniğe döndü?
Serol Teber Bir olasılıkla, ekonomik nedenlerden dolayı laboratuardan ayrılmak zorunda kaldı. Ama bunun yanında, acaba Yahudi olduğu için çıkarılması da mümkün, söz konusu olabilir mi diye insanın içine bir kuşku düşüyor. Çünkü o zamanlar Viyana’da ciddi bir anti-semitizm dalgası başlamış oluyor.
Şenol Ayla Peki, Freud’un bilimsel araştırmaları arasında önemli bir adım var: Kokain. Ne diyebiliriz kokainle ilgili? Kokain ve Freud?
Serol Teber Kokain ve Freud, Freud ciltlerinin içinde başlı başına bir cilt. Ayrı bir kitap halinde yayımlanacak kadar önemli bir yer tutuyor. Freud kokain ile genç yaşlarında tanışıyor diyelim.
Şenol Ayla Bizzat tanışıyor.
Serol Teber Bizzat tanışıyor. Freud kokain kullanıyor. Hatta uzunca bir süre kokain kullanıyor. Kokainin antidepresif yanını çok önemsiyor ve kendisinin içinde bulunduğu, depresif ve nevrastenik bazı belirtilerin kokainin etkisiyle geçtiğini, hatta kokainin afrodizyak etkisiyle, pek de güçlü olmayan cinsel bazı duygularını kamçıladığını duyumsuyor. Nişanlısına yazdığı mektuplarda bundan sık sık söz ediyor, “Buluştuğumuz zaman göreceksin, bu ufak tefek adamın nelere kadir olduğunu, çünkü kanımda kokain var” diye yazıyor. Ve önemli konuşmalara başlamadan evvel, kitle karşısına çıkmadan evvel, çok kez kokain aldığını, 40-45 yaşlarına kadar kokain aldığını kendisi söylüyor. Biliyoruz bunu.
Şenol Ayla Peki bir doktor olarak sana sorarsam, kokain nasıl etkileri olan bir şey? Bilirsek devamını daha kolay anlarız belki.
Serol Teber Peki. Kokain, klasik tıp tarihine 1884’lerde geçmeye başlıyor ama kokainin ya da koka bitkisinin yapraklarının -ne diyeyim- kutsal etkisi neredeyse Maya uygarlığına kadar gidiyor, çok eski dönemlere kadar, yüzlerce binlerce yıl eskilere kadar gidiyor. Orta Amerika yerlileri önemli ritüellerinde, dinsel toplantılarda ya da törenlerde ya da bireysel, kişisel yaşamlarında kokain yapraklarını sık sık çiğniyorlar. Bunun ekstasi oluşturan, halisünasyon oluşturan uyarıcı etkisi var, öforik etkisi var, bir miktar afrodizyak etkisi var. Sonra Hıristiyan Kilisesi kokaini yasaklıyor Latin Amerika ülkelerinde. Bu 2,5 m kadar boyunda bir çalı, yeşil yaprakları ve kırmızı, üzüm benzeri yemişleri var, ama asıl yapraklarından elde ediliyor. Beyaz kristaller halinde bir alkaloit. Freud’un bu konuda ilk okuduğu makale, sanıyorum bir askeri dergiden alınmış. Şöyle ki, gerek Prusya ordusunda, gerek Çarlık ordusunda yorgun askerlere ya da savaşa hazırlanmak üzere olan, hücuma geçmek üzere olan orduya, kokalı içkiler içiriyorlar ki onları daha kışkırtıcı, daha saldırgan, daha öforik, daha canlı yapsın, yorgunluklarını üzerlerinden atsınlar diye. Freud bunu okuyunca kokain ile ilgilenmeye başlıyor ve onun antidepresif yanıyla ilgilenmeye başlıyor daha çok; ve aradığı ilacı bulduğu kanısında. Bunun üzerine ciddi makaleler hazırlıyor heyecanla. Ama o sırada, tam bunları konuşurken, bir hastasının kokain içtikten sonra yüzünün bazı bölümlerinde uyuşukluk ortaya çıktığını görüyorlar Freud hâlâ bunun antidepresif yanıyla uğraşırken Viyana’da bir göz hekimi kokaini göz ameliyatlarından lokal anestetik olarak kullanmaya başlıyor.
Şenol Ayla Yani lokal uyuşturucu olarak…
Serol Teber Lokal uyuşturucu olarak kullanmaya başlıyor ve Freud kıl payı, daha çok genç bir hekim olarak, dünya çapında bir keşfi kaçırıyor.
Şenol Ayla Kokaini nasıl buluyordu Freud, nasıl elde ediyordu?
Serol Teber Reçete ile eczaneden elde etmek mümkündü.
Şenol Ayla Kendisine de reçetede yazıyordu. Ama esas Carl Coller adlı doktor, ki kokaini göz ameliyatlarında lokal uyuşturucu olarak kullanan ve tıp tarihine geçen kişi, bu laboratuardan nerdeyse yüksek dozdaki kokaini kimseye göstermeden alıyor gibi bir rivayet var. Freud’a da mı veriyor?
Serol Teber Yok, Freud’a vermiyor, kendi kullanıyor. İlk önce tavşanlarda, kedilerde, köpeklerde, ondan sonra kendi gözünde kullanıyor ve onun çok etkili bir lokal anestetik olduğunu tespit ettikten sonra, ilk kez Heidelberg’de, sonra da Viyana Tıp Fakültesi’nin oftalmoloji kongrelerinde buluşunu açıklıyor ve birdenbire tıp tarihine geçiyor. Tabii bu Freud’u yeniden bir depresyona sokuyor. Çok çalıştığı, üzerinde çok şeyler yazdığı büyük bir buluşu elinden kaçırıyor.
Şenol Ayla Depresif bir kişi galiba?
Serol Teber Freud çok depresif, çok korkulu, içine kapanık, nevrastenik ve sürekli rahatsızlıkları olan bir kişi.
Şenol Ayla Kokain de olumlu bir etkide bulunuyor ona doğal olarak. Peki bizim içtiğimiz kolalar da benzer bir etki yapıyor mu?
Serol Teber Normal kolalarda da benzer bir etki var, bir öfori yapıyor. Zaten onun için de “hayatın tadı” ya da “kola iç ve yaşa” sloganı çok sık kullanıyor. Çok akıllıca bulunmuş bir slogan, yalnız burada bazı komik paradokslara, hatta trajikomik diyebileceğimiz paradokslara düşülebiliyor. Örneğin light kola var, bir de kafeinsiz light kola var, bunda hiçbir şey yok. Örneğin ne kola’nın heyecan verici, coşturucu, öforik etkisi var, ne afrodizyak etkisi var. Ne de şeker olmadığı için herhangi bir enerji yapıcı etkisi var. Ama herkes bunu o kadar çok içiyor ki yaşama katılmak için. Tüketim toplumunun reklam baskısı, bombardımanı altında ‘mış gibi’ yapıyor ve aslında hiçbir şey içmemiş olarak çok şey içmiş gibi yaşamaya çalışıyor. Ve tabii ki bundan bir şey bulamayınca büyük düş kırıklıklarına uğranıyor, mutsuzluklara uğranıyor hep ‘mış gibi’ olmaktan. Bir tür kitle kültürünün kokaini.
Senol Ayla Artık Freud’un aşklarına geliyoruz. Genç yaşlarında ilk aşkı var. Onunla beraber olamıyor, ama önemli bir yeri de var hayatında.
Serol Teber Evet, ilk kez, doğduğu kente, Freiberg’e gidiyor 17 yaşındayken Freud ve ahbaplarının genç kızı Gisela Fluss ile karşılaşıyor. Birkaç orman gezisi, birkaç romantik konuşmanın ötesinde fazla bir tensel değme bilinmiyor.
Şenol Ayla Gisela kaç yaşında?
Serol Teber 15 yaşlarında. Ama Freud ömrü boyunca Gisela’yı ve o sıralarda üstüne giydiği sarı renkli giysiyi bir türlü unutamıyor ve “Yaşamım boyu” diyor, “ne zaman bir sarı renkli görsem aklıma Gisela gelir.” Ama hemen eklenebiliyor arkadaşları tarafından, bu sadece Gisela’yı değil, ayrıca onun doğduğu yeri, Freiberg’i, ana yurdunu çağrıştırıyor.
Şenol Ayla Karışık bir çağrışım aslında.
Serol Teber Evet…
Şenol Ayla Gisela hayatına teğet geçiyor, çok fazla girmiyor, ondan sonra hayatına giren ve aslında tek resmî kadın olan Martha var.
Serol Teber Martha ile tanışmaları ilginç. Martha’nın ailesini Freud’un ailesi tanıyor. Bir gün klinikten eve gelen genç Freud, ki o zamana kadar olasılıkla hiçbir kadınla birlikte olmamış, evde iki tane genç kadın görüyor. Martha ile kardeşi Mina ve bunlardan bir tanesi bir elma soymaktadır ve ikisi bir bakışta, sözcüğün tam anlamıyla -Walter Benjaminvari söylersek- ilk bakışta aşk biçiminde birbirlerine âşık oluyorlar.
Şenol Ayla Elma soyana mı âşık oluyor?
Serol Teber Elma soyan Martha.
Şenol Ayla Elmanın da rolü var mı yani burada, üstüne basarak söyledin de?
Serol Teber Olasılıkla tabii yani elma tehlikeli bir meyve.
Şenol Ayla Mina soysaydı elmayı?
Serol Teber Bilemezdik.
Şenol Ayla Bilemezdik… ama bir soru işareti olarak...
Şerol Teber Bir soru işareti olarak elma her zaman kışkırtıcı bir rol oynamıştır.
Şenol Ayla Peki, onlarla tanıştığı anda neredeyse Martha’yı seçiyor ve âşık oluyor.
Serol Teber Âşık oluyor. Nisan ayındadır tanışmaları, Mayıs ayında kol kola gezmeye başlıyorlar kaçak olarak, Haziran’da yine gizli olarak ailelerin haberi olmadan kaçak olarak nişanlanıyorlar kendi aralarında.
Şenol Ayla Niye kaçak ve gizli?
Serol Teber Martha’nın ailesi Hamburglu ve çok soylu bir aile, soylu ve tutucu. Ailelerinde Yahudi cemaatinin başkanı olan ünlü bir Isaac Bernays var. Yeniliklere neredeyse çok ciddi karşı koyan tutucu bir aile. Freud’un tipi, mesleksiz oluşu, görünümü bu aileye hiç umut vermiyor. Ailenin Freud’a bakışı tek cümleyle söylersek, çok kötü. Hiçbir zaman benimsemiyorlar Freud’u. Aile çok soylu, çok zengin, çok varsıl. Ayrıca Freud’ların ailesini oldukça yoksul ve mütevazı buluyorlar, kendileriyle aynı ölçüde olmadığını görüyorlar. Martha’nın ailesi içinde birkaç tane çok ciddi bilim adamı var. Bir yakını Shakespeare uzmanı, bir yakını Dr. Faust-Goethe uzmanı. Bu kapasitede insanlar var, dünya çapında ün yapmış insanlar var. Ayrıca ailenin bir kolu üzerinden de yine Heine ile akrabalıkları var. Bu kapsamda bir aile ve bu sırada Freud oldukça güçsüz, beceriksiz, çarpıcı olmayan bir kişilik.
Şenol Ayla Özelliksiz.
Serol Teber Hiçbir özelliği olmayan bir kişilik. Ama özellikle Martha’nın Hamburg’a gitmesinden sonra başlayan bir mektuplaşma dönemi var. Bu dünya tarihinde nerdeyse başlı başına bir bölüm. Freud’un yüzlerce ve binlerce mektubu var Martha’ya yazdığı. Birkaç kez sansürden geçip yakılmış olmasına rağmen bugün bile elimizde 1000’in üzerinde mektup var.
Şenol Ayla Yakan kendisi.
Serol Teber Yakan kendisi, kısmen kendisi. Bir kısmına birlikte karar veriyorlar, Martha’yla birlikte. Bu mektupları okuduğumuz zaman tabii başlı başına bir çalışma kaynağı olabilir. Freud bir yanıyla son derece tutkulu, sırılsıklam âşık bir delikanlı. Öbür yanıyla da anlaşılması kolay olmayan bir şekilde, dolaylı yollardan Martha’yı tutsak etmeye çalışan, görünmeyen bir ağ kuruyor Martha’nın etrafında. Bir yandan onun özgürleşmesi, bağımsızlaşması, çağın kültürel düzeyine ulaşmasını sağlayacak olanakları yaratacağını vaat ederken, öbür taraftan da ona sürekli olarak evinin kadını olması, çocuklarının annesi olması, kocasının sadık eşi olmasını salık veriyor. Ve sonunda -Martha bunu ilk baştaki mektuplardan bile anlamasına rağmen- Freud bu komplosunda başarılı oluyor. Ve Martha da kendisine biçilen, -ne diyelim-, tarihsel rolü üstleniyor.
Şenol Ayla Bu evliliğe bir sonraki programımızda döneceğiz. Şimdi ikinci programımızı kapatırken Bach dinleyelim isterseniz. Haftaya buluşmak üzere. Bach’ın Keman ve Obua İçin Re Minör Konçertosu’ndan Adagio ile hoşça kalın.
(10 Mayıs 2004 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder