Niye gelmişim ki ben?

Vakit geldi, şiirine eksik noktayı koydu 
Bir kış günü elinden alındı yorgun ruhu 
Çekip gitti söylenip:"Niye gelmişim ki ben ?” 


26 Ocak, gün ağardı ağaracak. Paris buza kesiyor, kar altında, soğuk eksi 18 derece. Basık, köhne Vieille-Lanterne Sokağı. Elektrik direğinde bir adam sallanıyor. Direğin çevresi bir anda, kadın erkek, çoluk çocuk meraklılarla doluyor. Soruyor birbirlerine insanlar:

"Kim bu?"

“Tanımıyoruz!"

"Bu sokaktan değil!"

Bu sallanan; 

şair, öykücü ve tiyatro yazarı Gerard de Nerval'dir.


Belki de özlediği sonsuz esenliği, sonsuz sessizliği ölümde buldu;

 "Ölmek, ey ulu Tanrım, söz verdiğiniz mutluluk sanki yalnız ölümümle gerçekleşecekmiş gibi niçin her an bu düşünce usuma gelip durur? Ölüm! Hiç de yabancı olmadığım bir sözcük. Bir şölenin sonunda güller solar ya hani, işte öyle solgun gülleri başında taç gibi taşıyarak görünüp durdu bana. Mutlu ve esrik bir andan sonra, tapılası bir kadının başucumda gülümseyerek beni beklediğini, 'haydi delikanlı gidelim artık! şu dünyada tüm kıvançları tattın, şimdi uyu, gel kollarımda dinlen, güzel değilim ama iyi ve yardımseverim, zevki değil ama sonsuz esenliği, sonsuz sessizliği veririm sana'dediğini düşlerdim.

*
Düş Gezgini, Erdoğan Alkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder