AURELİA'DAN



Bir ölümsüz varlığın kaynağından içen ruhum büyülü evrenin uyumunu bulandırmıştı. Belki de, kutsal yasaya saygısızlık ederek, korkulu bir gizeme sızmak istediğim için lanetlenmiştim; elbet gazaba-uğrayıp horlanacaktım, başka ne bekleyebilirdim! Rahatı kaçmış gölgeler, çığlıklar atarak ve fırtınadan önce kuşların yaptığı gibi, havada ürkütücü çemberler çizerek, kaçıyorlardı.




"Evren gecededir!"



Rüya ikinci yaşamdır. Bizi görünmeyen dünyadan ayıran o fildişi ya da boynuz kapılardan geçerken hep titremiş, ürpermişimdir. Uykunun ilk anları ölümün imgesidir; belirsiz bir uyuşukluk yakalar düşüncemizi ve ben'in bir başka biçim altında varoluş yapıtını sürdürdüğü belirsiz anı tanımlayamayız. Yavaş yavaş, azar azar aydınlanan garip, örtülü bir yeraltı dünyasıdır bu ve orda cennetlik çocuk ruhları gibi yaşayan devinimsiz solgun şekiller karanlıktan ve geceden kurtulurlar. Sonra tablo biçimlenir ve yeni bir parıltı tuhaf görünümleri aydınlatıp devinime geçirir; ruhların dünyası artık açılmıştır bize.

Swendenborg bu gizli görüntülere, hayallere Memorabılıo adını veriyordu; onları uykulardakinden çok uyanık düşlere borçluydu; Apulee'nin Altın Eşek, Dantenin Tanrısal Güldürü adlı yapıtları insan ruhuna değgin bu incelemelerin şiirsel örnekleridir. Ben de aynı şeyi yaparak, tümüyle zihnimin gizemlerinde geçmiş uzun bir sayrılığın izlenimlerini aktarmaya çalışacağım. Bilmem niçin sayrılık sözcüğünü kullandım, aslında hayalleri, rüyaları yaşadığım o anlar kendimi en iyi duyumsadığım anlardı. Bazan gücümün ve etkenliğimin bir kat daha arttığına inanırdım, her şeyi biliyor, anlıyormuşum gibi gelirdi bana; sonsuz zevkler, sonsuz mutluluklar taşırdı düşler. Akıl denen şeyin üstü örtüldüğünde, onları yitirdik diye hayıflanmak gerekir mi?..


***












 - Hemen sevinme bakalım, çünkü sen henüz yukardaki dünyadansın, nice çetin deneyimlerden geçmen gerek. Seni büyüleyen bu yaşamın da acıları kavgaları, tehlikeleri var. Bir Zamanlar yaşadığımız dünya yargılarımızın düğümlenip çözüldüğü bir tiyatro sahnesidir; bizler onu canlandıran fersiz bir ocağın alevleriyiz, dedi dayım. Yanıtladım:



. - Ne yani dünya da ölebilir ve biz hiçlikle mi kuşatılırız?


 Hiçlik, bilinen anlamda yok; ama dünyanın kendisi maddi bir kütledir ve ruhların toplamından insan ruhu oluşur. Madde ruhtan daha fazla ölemez, yalnızca iyilik ve kötülüğe göre biçim değiştirebilir. Geçmişimiz ve geleceğimiz bir zincirin halkaları. Kendi soyumuzda yaşıyoruz, ve soyumuz bizde yasıyor.











Nerval, belki de şizofrenik; ama bir şey kesin: yoğun bir suçluluk duygusu içinde. Aurelia yeniden görünür, peki ruhsal esenliğe kavuşur mu yazar? Daha çok bir psikanalist inceleme diyebileceğimiz bu öykünün ikinci kısmı yayınlanmadan, bir sokak lambası direğinde asılı bulunur. Tıp raporları, bir cinayete kurban gitmeyip, Nerval'in kendini astığı görüşünde. (Düş Gezgini)

Gustave Dore

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder