Didik Didik Freud I

İki yıl önce Açık Radyo’da yayınlanan, Serol Teber ve Şenol Ayla’nın birlikte hazırladıkları, “Didik Didik Freud” adlı program dizisi büyük ilgiyle karşılanmıştı. Şimdi, doğumunun 150. yılı vesilesiyle, uzun süredir yapmayı istediğimiz bir işe, Didik Didik Freud’un metinlerini sitemizde yayınlamaya başlıyoruz. İlk programda Serol Teber’in söylediği gibi, 

Freud’un yaşamı, yaşadığımız dünyayı anlamak için vazgeçilmez bir biyografi.”
Didik Didik Freud’un kayıtlarını deşifre ederek bu metinleri yayınlamamıza olanak tanıyan dinleyicimiz Işık Ezber’e teşekkürlerimizle.





3 Mayıs 2004
Şenol Ayla 94.9 Açık Radyo’da Didik Didik Freud programındayız. Ben Şenol Ayla, Merhaba.
Serol Teber Ben Serol Teber, Merhabalar.
Şenol Ayla Kasım ayına kadar 26 hafta boyunca sizlerle Freud’u konuşacağız. Programımızdan önce ben sizlere Serol Teber’i tanıtmak istiyorum, çoğunuz tanıyorsunuz ama ben tekrar tanıtayım; Serol Teber nöropsikiyatr, İstanbul doğumlu özellikle vurguladığı gibi; ama çok uzun yıllardır Almanya’da yaşıyor, otuz yıla yakın zamandır. Son yıllarda tekrar İstanbul’a dönmeye ve yerleşmeye çalışıyor. Ama bir ayağı hâlâ Almanya’da, gidiyor geliyor. Çok sayıda kitabı var. En son Aralık ayında “Bilimsel Bir Peri Masalı - Sigmund Freud” adlı kitabı Okuyan Us Yayın’dan çıktı. Biz de bu kitabın etrafında, Freud’la ilgili her zaman duyamayacağımız şeyleri konuşmak istiyoruz.
Serol, ben sana önce çok klasik bir şey soracağım neden Freud?


Serol Teber: Belki de birkaç nedenden dolayı Freud. Freud’un yaşamı, yaşadığımız dünyayı anlamak için vazgeçilmez bir biyografi, yapıtlarının yanında biyografisi de son derece önemli. İkincisi, biyografisine birazcık yakından baktığımızda, yapıtlarından neredeyse daha kışkırtıcı bazı ipuçları veriyor, o yapıtların nasıl yazıldığı üzerine. Ayrıca, Freud kadar yapıtlarıyla biyografisi arasında bağlantı kurulan, bunlar arasında kimi zaman bilimsel yaklaşımlar oluşturulan, kimi zaman dedikodular yapılan, ama her şeye rağmen de ondan bir türlü vazgeçilemeyen kışkırtıcı, açık bir yapıt biyografisi de. Ayrıca bir benzetmeyi, bir metaforu anımsatmak isterim: Freud’un da dahil olduğu üç büyük aydınlanmacı, üç büyük düşünür, dünyada üç büyük devrim gerçekleştirmiştir denir. Bunlardan birincisi Kopernikus’tur. Kopernikus 1541’de yaptığı, bir devrimle o zamana kadar inanılan, dünyanın kâinatın merkezi olduğu görüşünü tümüyle değiştirmiş ve yerkürenin dünyadaki uzaydaki sayısız yıldızdan bir tanesi olduğunu, hem de en küçümenlerinden bir tanesi olduğunu kanıtlamıştır. Ve bu tabii ki teolojiye, din bilimlerine büyük bir darbe olmuştur. İnsanın ve dünyanın kutsal kutsallığını yıkan bir darbe. Bu darbenin altından kalkmaya çalışılırken, bu kez Darwin, insanın, Tanrı’nın kutsal yaratığı değil, insanımsı maymundan bir devamı, şempanzelerle insanın ortak bir atadan evrimleştiklerini öngören teorisini ve kitabını, Türlerin Gelişimi kitabını yayımlamıştır. Yeni bir sarsıntı geçirmiştir narsist insan, kendini beğenmiş insan. Ardından da bu kez 1900 yılında Freud, düşlerin kitabını Düş Yorumu’nu yazarak, Bilinç Dışı adını verdiği bir bölümde, bu kez insanın bilinçli dünyasının da gerçekte tamamen kültürel baskı altında, aslında bastırılmış duygularının, içgüdülerinin etkisiyle hareket ettiğini ve bunlara uygun olarak, bilinçli dünyasını hiç de bilinçli olmayan bir kaynaktan ortaya çıkan gerilimlerle motive ettiğini, buluştuğunu belirlemiştir.
Bu üç buluş, insanın dünyadaki yaşamını neredeyse altüst etmiştir. Ya da onun yakınlarının söyledikleri bir tanımlamayla; bütün psikolojiyi değiştirmiştir.
Şenol Ayla “Narsist insan” terimini kullandın. İnsan hakikaten narsist miydi?
Serol Teber Evet, tabii insan gezegenin merkezi olarak görüyordu kendini. Allah’ın yarattığı sevgili kulu olarak, tabii teolojinin inandığı görüş buydu. Bu görüş, bu anımsattığımız devrimsel nitelikli buluşlarla epeyce hırpalanmıştır. Ama bu kez teolojik narsizm yıkılmıştır. Ama bu kez de insanın rasyonel narsizmi, başka bir boyutta, belki de -küçük harflerle söylemek istiyorum- birincisinden daha tehlikeli bir boyutla gelişmiştir. Bugün insan çok ciddi bir şekilde ve çok saldırgan bir narsizm içindedir, diyebilirim.
Şenol Ayla Bunlara sizinle daha sonraki programlarda döneceğiz zaten. Ama şimdi, daha programa girmeden, şöyle diyebilir miyiz; senin bir cümlendi, “Freud’u atomize etmek istiyoruz” demiştin. Onu biraz açıklar mısın, “atomize etmekle” ne yapacağız biz Freud’u.
Serol Teber “Didik didik etmek” de diyebiliriz tabii. Bir insana ya da herhangi bir konuya yaklaşırken, onu atomize etmeyi, onu didik didik etmeyi, arkeolojik bir tanımlamayla onun bütün katmanlarına varıncaya dek araştırmayı Freud bize öğretmiştir. “Mutlaka böyle yapın” demiştir. Biz neredeyse onun öğretisinin izinden gidiyoruz, ama bu sefer objektifi Freud’a çevirerek.
Şenol Ayla Silah ona dönüyor...
Serol Teber Freud, “bulduğunuz her bir gerçeği, parçayı bir dedektif kuşkusuyla araştırın, titizliğiyle araştırın” demiştir.
Şenol Ayla Biz de bunu yapacağız.
Serol Teber Biz de bunu yapmaya çalışacağız.
Şenol Ayla Ben önce senin Bilimsel Bir Peri Masalı: Sigmund Freud’un Ailesel ve Tarihsel Romanı kitabından giriş cümlesini okumak istiyorum, çünkü ona dayanarak bir şey soracağım. Şöyle diyorsun, Gecikmiş Bir Saygı Sunusu başlıklı bölümde: “Sigmund Freud’un biyografisini, yapıtlarını ve özellikle de yaşadığımız kültür içindeki huzursuzluğun satır aralarına -bile- sinmiş bilgeliğini, yalnızlığını, acısını sezinleyebilmem için bu kadar gecikmem, bu yaşa gelmem gerekmezdi.” Peki niye geciktin?
Serol Teber Aslında tabi gecikmemek lazımdı. Kitabî olarak okuduğumu varsayarsak, pek de geciktim sayılmaz. Daha lise yıllarından beri Freud okumaya çalışıyordum. Ama Freud’un biyografisini, aynanın arka yüzü dercesine tersinden okumaya başladığımız zaman, Freud’un yaşadığı ortama benzer bir ortamda bulunmam gerekirmiş meğerse. Çünkü Freud, bir negatif özgürlük ortamında yaşayan insandı.
Şenol Ayla Ne demek bu?
Serol Teber Bunu açarsak, bir azınlık psikolojisi içinde, bir tür diyasporik yaşamın içindeydi. Benim de bunu sezinleyebilmem için, en az buna benzer bir mini sürgün hayatını yaşamam gerekecekmiş. Orada onun yazdıklarında, neler çektiğini, kendisine ait olmayan bir toplumda sürekli yalnız kalarak, sürekli izole edilerek yaşamanın ne demek olduğunu anlamaya, sezinlemeye başladığım zaman ben daha başka bir Freud ile neredeyse dost olmaya başladım. İlk önce Freud’un yaşadığı evleri, ondan sonra ona esin kaynağı olan yapıtları, örneğin Roma’yı, örneğin Akropolisi, Paris’in Louvre Müzesi’ndeki Michelangelo’nun yapıtlarını ve de daha da ileri giderek, onun 48-49 sene devamlı oturduğu koltuğunun karşısındaki bir gravürdeki Karnak Tapınağı’nı birkaç kere gezip orada neredeyse diz çökmem gerekecekmiş. Tabii bunlara ek olarak, onun okuduğu kitapları, Karamazof Kardeşler’i ve de hepsinden önemlisi Camus’nün Düşüş romanını okuduktan sonradır ki ben Freud ile biraz daha yakın hissedip biyografisine böyle yaklaşma cesaretini kendimde buldum.
Şenol Ayla Aslında bu bir gecikme değildi, bir hazır olma sorunuydu. Öyle mi?
Serol Teber Evet bir hazır olmaydı ama …
Şenol Ayla Anlamaydı…
Serol Teber Batılı bir insan bunu daha genç bir yaşta yapabilirdi. Bu kadar… Gene de ben bir gecikme görüyorum ama ziyanın neresinden dönersek kârdır.
Şenol Ayla Sonuçta o kadar çok yere gitmişsin ki Freud’un izinde... Bir kısmını saydın; Viyana, Londra, Vatikan atladıkların. Ve bunlar bayağı yol tutan yerler. Epey bir yol aldıktan sonra Freud’u yazma noktasına geldin zaten. Bir de, şunu merak ediyorum, Freud’la ilk ne zaman karşılaştın, hayatında Freud’u ilk duyduğun zamanı hatırlıyor musun?
Serol Teber Gençlik. Zannediyorum lise yıllarındaydı ve Freud’un ilk kitabını aldığım anı bile hatırlıyorum neredeyse. Cağaloğlu’ndan aşağı inerken İran Konsolosluğu’nun yanındaki duvarda ucuz kitap satan bir kitapçımız vardı ki, gücümüz ancak oradan bir şeyler alıp vermeye yetiyordu. Ama o kitapçıdan aldıklarımı, Cinsiyet Üzerine Teoriler gibi, zannediyorum o sırada ben anlayamadım.
Şenol Ayla Kaç yaşındaydın?
Serol Teber 17-18 yaş olabilir. O sırada bendeki libido yoğunluğu Freud’unkinden de fazlaydı. Kitaplarındakinden fazlaydı. Çünkü ben o sırada kendimde biriken gerilimi boşaltmak için her gün, günde 7-8 saat kürek çekmek zorunda kalıyordum.
Şenol Ayla Nereye gidiyordunuz?
Serol Teber Kalamış’tan çıkıp Adalar’a kadar gittiğimiz oluyordu. İki üç arkadaşımla birlikte gece yarısı Moda Deniz Kulübü’nün önünden çıkıp, Kınalı’ya kadar, ya da Pendik’e kadar kürek, çektiğimiz çok oluyordu, bu içimizdeki gerilimi boşaltmak için.
Şenol Ayla Ta o zamanlardan beri de Freud ile beraberliğin bir şekilde, öyle ya da böyle sürdü. Senin Freud’a bakışın, Freud’la çakışmalarını, paralelliklerini gördük. Artık Freud’un doğumuna gelebiliriz belki, ama öncesi de çok önemli; Freud’un annesi, babası… Onlar Freud’un kişiliğinde çok önemli yer tutan insanlar. Bunlara geçeceğiz ama kısaca şunu sormak istiyorum: Bu programı kimler dinlesin?
Serol Teber Bu programı, kendini, dünyayı, başkalarını merak edenler dinlesin derim. Çünkü Freud’un özellikle biyografisine odaklanan bir program yapmayı biz en azından öngördük.
Şenol Ayla Kuramlardan bahsetmeyeceğiz çok fazla.
Serol Teber Çok fazla bahsetmeyeceğiz.
Şenol Ayla Daha doğrusu kuramlarını didiklemeyeceğiz.
Serol Teber Kuramlarını didiklemeyeceğiz. Biz kuramlara temel teşkil eden Freud’un biyografisini didiklemeye çalışacağız ki…
Şenol Ayla Kendisini yani.
Serol Teber Onun bazı önemli düğüm noktalarında yapıtları, asıl yapıtları çıkmıştır ortaya ve bu yapıtları anlamak için de bu biyografik arka planı mutlaka bilmek gerekir. Yalnız biz bunu böyle böyle yapacağız derken, bunu çok iyi bildiğimiz ve bu işte çok ciddi derinlemesine uzman olduğumuzu söylersek abartma olur.
Ben burada Woody Allen’ın küçük bir epizodunu anımsatmak istiyorum; Hınzır Woody Allen, Amerika’da hafta sonu seminerlerinde, dünya kültürünü menajerlere öğretmek için ya da onları salon adamı yapmak için böyle birkaç saat içinde bütün kültürü öğreten programları ironize eden bir konuşmasında anlatır, -ben de gittim der, Rus edebiyatı öğrendim. Örneğin Anna Karanina’yı öğrendim, der. Arkadaşı da sorar, nasıldı, biraz bana anlatsana. Woody Allen kendine özgü mimiklerle düşünür, kısaca, “Olay Rusya’da geçiyor” der. Yani bütün bir hafta sonu seminerinden aklında kalan odur. Yani biraz böyle bir bağlamda, böyle bir espri içinde bizi dinlemelerini, izlemelerini tavsiye ederim.
Şenol Ayla Asık yüzlü bir program olmayacak zaten.
Serol Teber Asık yüzlü değil.
Şenol Ayla Sadece psikiyatri ve Freud’la ilgilenenler için değil, dediğin gibi, hayatla, ölümle, her şeyle...
Serol Teber Her şeyle… Merak edenler için bir program, ayrıca da o kadar derinlemesine ve o kadar açık yapıt ki Freud’un biyografisi -bunu ben ısrarla söyleyebilirim- cesaretle söyleyebilirim. Böyle bir biyografinin peşine takılanlar bir tür Kristof Kolombvari bir serüvene başlayabilirler.
Şenol Ayla Keşfe yani.
Serol Teber Şöyle ki; iyi bir donanımla Hindistan’a diye yola çıkıp, Amerika’ya varırlar. Bu çok hoş bir pozitif yanılsamadır. Ama bence kötü olan Hindistan’a diye yola çıkıp, gerçekten Hindistan’a gitmektir.
Şenol Ayla Çok hoş.
Serol Teber Bu bence övünülecek bir yaşam tarzı değildir.
Şenol Ayla Evet çok güzel. Şimdi Freud’un doğumuna yakın, isterseniz bir ninni dinleyelim. Johannes Brahms’ın Op.49, 4 numaralı ninnisini dinliyoruz.
Şenol Ayla “Bilimsel bir peri masalı” ne demek Serol?
Serol Teber “Bilimsel Bir Peri Masalı”, Freud’a yapılan aslında bir ucuzlama, aşağılama tanımı, şöyle ki; onun yaşadığı çağın yarı Tanrı hekimlerinden, Viyana’nın en ünlü hekimlerinden Richard Kraft Ebbing, Freud’un yaptığı ilk konferansa gelir. Freud ilk kez 21 Nisan 1896’da, Viyana Nöropsikiyatri Cemiyeti’nin düzenlediği bilimsel bir toplantıda, sanıyorum 18 hastasını takdim eder ve bunlar hakkındaki görüşlerini sergiler. Bu toplantıyı dinleyen ünlü Richard Kraft Ebbing’e fikri sunulduğunda, “nasıl buldunuz bu yeni yetme psikiyatrın öngörüşlerini?” diye sorulduğunda O da, “Olsa olsa bunların hepsi ‘bilimsel bir peri masalıdır” diye, o kibarlık içinde yapabileceği en uç ucuzlamayı yapar. Buradan çıkmıştır.
Şenol Ayla Negatif bir vurgu bu yani.
Serol Teber Aslında negatif bir vurgudur, ama kanımca bütün Freud külliyatının en güzel, en can alıcı tanımlaması da burada yatmaktadır. Freud gerçekten de nöroanatomiden, nörofizyolojiden başlayan araştırmalarıyla, her bir vaka üzerinde çok titiz çalışmalarıyla bir noktaya kadar gelir ve ondan sonra inanılmaz spekülasyonlarla, örneğin “burada Hamlet olsaydı ya da Sofokles olsaydı ne yapardı ya da Shakespeare nasıl bir akıl yürütürdü?” deyip, peri masalı niteliğindeki spekülasyonlarına girer.
Bunların ikisinin kaynaşmasından ortaya, bildiğimiz Freud külliyatı ya da psikanaliz bilimi çıkmıştır. Ne bilimdir, ne peri masalıdır. Herkes istediği açıdan yorumlamakta serbesttir. Bugüne kadar binlerce kişi bunun hem aleyhinde hem lehinde yazı yazmıştır. Ama görüldüğü gibi hâlâ konuşuyoruz, hâlâ tüketemiyoruz.
Şenol Ayla Hâlâ didikliyoruz.
Serol Teber Hâlâ didikliyoruz.
Şenol Ayla Annesine gelelim Freud’un.
Serol Teber Tabii. Amelie.
Şenol Ayla Nasıl bir kadındır Amelie?
Serol Teber Amelie her şeyden evvel çok güzel bir kadındı, herkesin söylediği gibi, 95 yaşında ölmüş, uzun bir yaşam sürmüş, ama öldüğü zaman bile çok cazip, çok bakımlı, kendisine çok iyi bakan, hatta “koket” denilebilecek kadar -yakınlarının söylediği bir tanım bu tabii- bakımlı, güzel bir kadınmış. Genç yaşta evleniyor, 20 yaşında, Freud’un babası o sırada 40, aralarında ciddi bir yaş farkı var.
Şenol Ayla Neden böyle olmuş? Gönüllü bir evlilik mi yani?
Serol Teber Orası biraz karanlık, Freud ailesinin karanlık noktalarından biri. Olasılıkla Freud’un annesi ile baba Jacob Freud evlendikleri zaman evlilik dışı bir gebelik söz konusu, çünkü Freud’un doğum tarihi ile, resmi doğum tarihi ile, Freud’un bazı araştırmacıların verdiği doğum tarihi birbirini tutmuyor. İki aylık bir fark var. Bu iki aylık fark aslında yazgıyı belirleyici bir fark. Belki sıradan bir insan için, bugünkü düşüncelerimizle hiç de önemli değil evlilik dışı bir çocuk olması. Ama Freud gibi sırf bu konuya yaşamını odaklayan ve buradan kalkarak bir teori oluşturan bir insan için, tabii bu evlilik dışı bir çocuk olması, onun bütün düşünce ve teorik sistemini, sistematizasyonunu belirleyen bir nokta.
Şenol Ayla Yazgısını belirliyor.
Serol Teber Yazgısını belirleyen bir nokta. Amelie ayrıca eve geldiği zaman, yani Freud’un babasıyla evlenip de, Freud’ların evine geldiği zaman, babanın ilk eşinden olma iki tane yetişkin çocuğu var; Emmanuel ve Philippe. Bunların ikisinin yaşı annenin, Amelie’nin yaşıyla eşit. Onlar da 21 yaşlarında. Ve babanın çıktığı uzun iş gezilerinde, olasılıkla, özellikle Philippe ile Amelie arasında cinsel bir yakınlaşma olduğu aşağı yukarı yadsınamıyor. Freud birkaç kez annesi ile Philippe’i aynı yatakta ve oldukça yakın görüyor ve anılarında “Düş Yorumu”nda bunun altını çiziyor ve annesi Freud’un kafasında koruyucu anne figüründen çok kışkırtıcı bir dişi figürü olarak kalıyor ve bunu yazıyor Freud kerelerce. Ama her şeye rağmen, annesinin biricik oğlu, anne için hep prens ve veliaht olarak karşılanıyor ve anne tarafından çok seviliyor. Ve bu sevgi Freud’un gelişmesi için büyük bir destek oluyor. Israrla vurguluyor “annesi tarafından sevilen bir oğlan, büyük bir şansı da arkasında birlikte taşımaktadır” diye.
Şenol Ayla Kitaptan bahsediyorsun, bildiğimiz babası yani Jacob, Freud’un gerçek babası olmayabilir sanıyorum.
Serol Teber Evet olmayabilir, olmama ihtimali var. Yani olasılıkla şöyle bir şey söyleyebiliriz; annesi Freud’un babası dışında birinden gebe kaldı ve çok zengin olan baba, Amelie’nin babası, Jacob’u ciddi bir çeyiz, başlık parası karşılığı kızı ile evlendirdi ve üçüncü eşi olarak Jacob’un evine geldi. Son derece de ensest yüklü -bütün biyografi yazarlarının altını ısrarla çizdikleri bir nokta- Freudların evi, gerçekten çok ciddi bir seksüel karmaşa içinde olan bir ev.
Şenol Ayla Babasının durumu mali olarak çok iyi değil galiba Freud’un.
Serol Teber Evet, ekonomik olarak başarısız, ama son derece tatlı, son derece sevecen, herkes tarafından son derece kabul gören, ama başarısız bir adam. O bakımdan da özellikle anne tarafından biraz küçük görülen, geri plana çekilen bir baba.
Şenol Ayla Peki şimdi kısa bir arada tekrar müzik dinleyelim. Yine Bach’dan Piyano ve Orkestra için Fa Minör Konçerto’dan, İkinci Bölüm Largo.
Şenol Ayla Freud’un yazgısı için önemli birkaç olay var. Birincisi annesiyle bir trende geçirdiği gece. Bundan bahsedebilir miyiz?
Serol Teber Evet bu herhalde yaşamındaki ilk önemli anılardan bir tanesi. İlk önce Freud’ların Freud ailesinin doğum yeri Freiberg’den Viyana’ya neden göç ettiklerini bilmiyoruz. Bu bir giz. Bilinemiyor. Olasılıkla demin söylediğimiz gibi.
Şenol Ayla Amelie ile ilgili.
Serol Teber Baba Jacob, oğullarıyla Amelie arasındaki ilişkiyi kesmek için, bir tür oğullarını feda ederek, onların ikisini Londra’ya gönderip, Viyana’ya göç etmeye karar veriyor. Çünkü bugüne kadar yapılan araştırmalarda onların göç etmesini gerektirecek ne bir büyük Yahudi düşmanlığı, ne büyük bir ekonomik zorluk ne de başka bir olumsuzluk saptanabilmiş. Freudların bu göçü Freud’u çok üzüyor. Bir kere, doğduğu yerden ayrılması bakımından. Ayrıca trende yolda gelirlerken Leipzig üzerinde kompartımanda ilk kez Freud’un kendi deyimiyle Philippe’in de olmadığı, üvey kardeşinin olmadığı bir yerde annesiyle baş başa kalıyor. Ve annesi iç çamaşırlarıyla. Ve kafasında, ölene kadar Freud’un, dişi anneyle baş başa kalmasının anısı hep var. Bu ilerdeki kuramını kuracak nedenlerden bir tanesi. Bunu, bu yaşantısını, arkadaşı Fliess’e mektuplarında yazıyor, sonradan tesadüfen ele geçen mektuplarında. Bu çok önemli bir nokta.
Şenol Ayla Annesinin de oğluna karşı beklentileri var. Oğlundan beklentileri var, mesela “Freud onu ziyarete gelirken, oğlu geliyormuş gibi değil, sevgilisi geliyormuş gibi bekler” diye geçiyor kaynaklarda.
Serol Teber Evet kesinlikle öyle, 95 yaşında ölümüne kadar, ölümüne yakın dönemlerde bile etrafın dikkatini çekecek kadar, hatta kızlarının ve diğer çocuklarının alayla dikkatini çekecek kadar, süslenir, en güzel giysilerini giyer ve oğlunu gerçekten bir sevgili gibi bekler. Sade beklemekle kalmaz, bir de karşılar onu.
Şenol Ayla Gecikince de kızar değil mi?
Serol Teber Evet, törensel bir karşılama yaşanır, ama diğer taraftan baktığımızda Freud genellikle bu ziyaretleri pazar günleri yapar, pazar günleri öğleye doğru. Ama Freud der ki; “Anneme gideceğimi anımsadığım zaman, cumartesi akşamından vücudumun her yerinde titremeler ve midemde kasılmalar başlar” der; ertesi gün o yapay karşılaşmayı atlatabilmek için.
Şenol Ayla Ama her Pazar da devam eder.
Serol Teber Her Pazar aşağı yukarı düzenli olarak kardeşi ile birlikte gitmeye devam etmiştir.
Şenol Ayla Viyana’ya çok alışamıyor galiba Freud.
Serol Teber Evet Freud’un, Viyana’da ilk yılları özellikle, çok huzursuz geçiyor. Bir türlü sevemiyor. Pek çok romanına ve yapıtına konu olan Viyana ormanları Freud’a nedense yaramıyor. Ama bu arada Freud’un babasıyla birlikte buralarda yaptığı bir gezi ve bu gezilerde babasının anlattığı bir anı Freud’un hayatını bu sefer gerçek anlamda travmatize ediyor ve etkiliyor. Şöyle ki; 12 yaşlarındaki Freud bir gün babayla el ele gezerken, babası gençliğini anlatıyor. “Gençliğimde bir cumartesi günü, güzel giyinmiş, yeni aldığım şapkamla birlikte şehrin kaldırımında keyifli keyifli gezerken, karşıdan bir Katolik geliyor ve ‘pis Yahudi, kaldırımda ne gidiyorsun senin yerin sokağın ortasıdır’ deyip beni durduruyor ve bir tokat atıp başımdaki yeni aldığım şapkayı çamurun içine atıyor.” Küçük Freud heyecanla “Peki baba sen ne yaptın buna ne karşılık verdin?” diyor. Baba “Hiç” diyor, “gittim yerden şapkamı aldım ve yoluma devam ettim.” Bu Freud için ölümcül bir yanıt. Beklediği kahramanlara özgü bir yanıt, davranış değil. Ve o günden sonra Freud der ki, “Düşlerimde her zaman bir Hannibal gibi olmayı, yani ordularımla gelip Katolik Roma’yı kuşatmayı hayal ettim ya da İskender olmayı çok istedim”.
Şenol Ayla Kahraman olmayı…
Serol Teber “Kahraman olmayı, büyük kahraman olmayı, dünyayı fetheden kahraman olmayı istedim.” Freud, için Roma fethedilecek başlıca merkezdi. Ama giderek entelektüel donanımı ilerledikçe, Hannibal gibi ordularıyla değil, yazacağı kitaplarla, yazılarla, kalemiyle yapmayı, fethetmeyi amaçlar ve gerçekten de bunda ilerdeki yıllarda çok başarılı olur. Roma’yı huzursuz eden en büyük düşünürlerden birisidir.
Şenol Ayla Sigmund doğduğunda babası 40 yaşlarında, yaşlı bayağı. Annesi de çok genç. Baba imajı Freud’un kafasında nasıl?
Serol Teber Tabii, yorgun, yaşlı bir baba imajı var. Ama bir yanıyla babayı ucuzlarken, öbür yanıyla babanın çok pozitif yanları var, herkesin altını çizdiği. Bir kere ilerdeki yıllarda Freud’dan çok daha yakışıklı bir baba olduğunu farkına varır, Freud her zaman farkına varır bu durumun. Hoş sohbet bir baba, özellikle Yahudi fıkralarını anlatmaktan büyük keyif duyan bir baba, kendi kendinle gırgır geçebilen bir baba. Torunları da ilerdeki yıllarda, dedelerinin babalarından neredeyse daha demokrat ve daha rahat bir dede olduğunu, daha rahat bir insan olduğunu ısrarla söylerler. Yalnız Freud’un okumasını çok önemseyen bir adam, oğlunun büyük adam olmasını çok çok isteyen bir insan. Bütün aile, bütün yatırımlarını neredeyse Freud’un üzerine odaklamışlardır, diğer kardeşlerini yok saymak pahasına neredeyse. Evdeki tek gaz lambası Freud’un odasına konur. Freud rahatsız olacak diye evdeki tek lüks eşya piyano satılır ki, kız kardeşlerinin tek eğlence ve eğitim kaynağıdır. Her şey Freud’a odaklanır. Ve 35 yaşına geldiği zaman da Freud’un babası, ailenin en kıymetli varlığı olan Tevrat’ı, çok poetik bir yazıyla oğluna imzalayıp verir.
Şenol Ayla Şimdi bir parça dinleyip sonra da bu yazıyı okuyalım mı, ilginç bir yazı çünkü. Yine Bach’ın 1 numaralı Viyolonsel Süiti’nden Prelude’ü dinliyoruz, J. Dupre çalıyor.
Şenol Ayla Şimdi, Tevrat’ın üstünde, İbranice yazan yazıyı okuyalım.
Serol Teber Evet bunu okumak lazım ki, sadık kalalım babaya ve yazdıklarına. Şöyle yazar: “Sevgili oğlum Scholomo, her şeye kâdir güç, sana yaşamı verdiğinde dünyaya geldin. Her şeye kâdir güç, sen yedi yaşındayken senin üzerine geldi, seninle konuştu: ‘Git ve benim yazdığım kitabı oku, orada bilimin, anlayışın, aklın, mantığın kaynağını bulacaksın. Bak, kitapların kitabına bak, orada bilgeliğin, hukukun, yasa koyucunun sözlerini bulacaksın’ dedi. Sen öğrenilecekleri öğrendin, yapılabileceklerinin en iyisini yaptın. Her şeye kâdir gücün kanatları seni yükseklere uçuracak. Bugün senin 35. doğum günün… Her zaman seni sonsuz sevgilerle, çok seven baban Jakob’dan. Bu kitapların kitabını bir anı olarak armağan ediyorum. Viyana, 5 Mayıs 1891.”
Şenol Ayla Freud’un bir de dadısı var sanıyorum.
Serol Teber Evet.
Şenol Ayla Nasıl bir dadı?
Serol Teber Çok kışkırtıcı bir kadın her şeyden önce. Dadının ismi üstünde biraz tartışmalar var galiba. Çoğunlukla Monika Zaji ya da Resi Wittek olarak geçiyor. Genel kanı Monika Zaji olduğu. Çekoslovakya kökenli, hırçın, sevecen, ama dişi ana tipli bir dadı olduğunu Freud yazar.
Şenol Ayla Niye bahsediyoruz biz dadıdan şimdi?
Serol Teber Dadı, Freud’un bazı ruhsal gelişmelerinde önemli rol oynuyor. Katolik bir kadın. Ortodoks olmasa da liberal bir Yahudi aile ortamından, Freud ilk defa, dadısı tarafından loş, alacakaranlık bir Katolik kilisesine götürülüyor. Oradaki hava, loşluk ve gizemli dualar ya da dadının o sırada Freud’un kulağına söyledikleri o zamana kadar çocuk Freud’un yaşamadığı birtakım heyecanların ortaya çıkmasına neden oluyor ki bunların cinsel bir takım kışkırtmalar olduğunun altını çizer Freud.
Şenol Ayla Banyolarını da dadı yaptırırmış o zaman.
Serol Teber O sırada bu kilise atmosferi Freud’un kafasından gitmez. Evde bir banyo anlatısı vardır; yaşantısı vardır. Su doldurulur leğene, ilk önce dadısı yıkanır, ondan sonra da Freud’u yıkar. Yalnız leğen kanlıdır. Bu içinde kırmızı kanlı su bulunan leğende Freud’un yıkanması, O’nda ayrıca yeni heyecanların kaynağı olur. Fakat bu kırmızı kanlı suyun Monika’nın bir âdet kanamasından sonra mı oluştuğunu, yoksa Monika’nın bunu İsa’nın kanını genç çocuğa aşılamak için bir yerini keserek mi böyle bir kanlı su oluşturduğunu bilemiyoruz. Ama her halükârda Monika’nın yıkandığı suda Freud’un yıkanması, Freud için yaşam boyu unutmayacağı kışkırtıcı anlardan bir tanesidir.
Şenol Ayla İlk programımızı böyle bitirdikten sonra şunu söyleyelim: Haftaya Freud’un okulunu, derslerini, neler okuduğunu, kitaplarını göreceğiz. Tıp fakültesine nasıl gittiğine bakacağız. Bu arada da bu haftaki programımızı kapatırken daha hareketli bir şey dinleyelim. Charlie Haden ve Pat Metheny’den bir parça dinliyoruz. Hoşça kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder