Verlaine’in hayatına kötü, belki de en yıkıcı ve kendisinin de itiraf ettiği gibi, “özrü olmayan tek kötülük” girer. Verlaine içmeye başlar. Önceleri bu sadece bir gösteriş, umursamazlık ve inançtır, sonraları ise bir tutkuya, zulme, bilincinin kaygılarından bir kaçışa, “berbat bir ilaçta aranan unutkanlığa” dönüşür.
Bu, bir kedinin gözleri gibi vefasız, hasta bir orospu gibi hain ve ölümcül tatlılıkta, yeşilimsi bir içkidir. Baudelaire’in neden esrar kullandığı anlaşılabilir. Esrar, hayali manzaraları uçuran sihirbazdır, sinirleri sakinleştirir ve şairlerin şairidir. Fakat Verlaine’in kullandığı absent sadece yıkıcı ve yok edicidir. Borgia ailesinin sahip olduğu beyaz zehirlerin sırrı gibi absent de öldürmez ama yavaş yavaş sinirleri harap eder ve zayıflatır. Absent, Verlaine’in hayatına sessizce ve merhametsizce girmiştir. Usul usul Verlaine’in yumuşak ve nazik özlemini, çocuksu kalbinin muğlak değerlerini içine alır ve inatçı, tutkulu ve ahlâkı bozulmuş adamı güçlendirip onun içindeki şehveti ve kötümserliği uyandırır. Yüksek tavanlı kiliseler ve Meryem tasvirleri bile onun için bir sığınak olamadığında, “acımasız yeşil büyücü” onu yatıştırıyor ve Verlaine kendini bu büyücünün kollarına hevesle atıyordur artık.
*
Stefan Zweig
Bir Küçük Hayalperest
"Verlaine"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder