"Tanrı öldü! Gökyüzü boş... Ağlayın! çocuklar, artık babanız yok!"

suicide de Gérard de Nerval – Lithographie de Gustave Doré

 "Ah baba! Kendi içimde hissettiğim sen misin? / Yaşayacak ve ölümü yenecek gücün var mı?/ Afaroz edilmiş o gece meleğinin / Son bir çabasıyla yenilecek misin.../ Çünkü ağlarken ve acı çekerken tamamen yalnız hissediyorum kendimi,/ Heyhat! ve eğer ben ölürsem, her şey ölecek!" 

("Ö mon pere! est-ce toi que je sens en moi-meme ?/As-tu pouvoir de vivre et de paincre la mort? / Aurais-tu succombe sous un dernier effort/De cet ange de nuit cjuefrappa l'anatheme.../Car je me sens tout seul a pleurer et souffrir,/Helas! et, si je meurs, c'est que tout va mourir\")

Birinci tekil şahısta dile getirilen bu İsavâri yakınma, bir öksüzün ya da baba desteğinden yoksun birinin biyografik yakınmasına çok benzer (Bayan Labrunie 1810'da ölmüştür, Nerval'in babası, Etienne Labrunie 1812'de Vilna'da yaralanmıştır). Babası tarafmdan terk edilen İsa, tek başına cehenneme inen İsa'nın azabı Nerval'i çeker ve bunu, yazdığı önsözde alıntı yaptığı Jean-Paul [Richter] tarafından bildirildiği gibi, Hıristiyan dininin kendi içinde "Tanrı'nın ölümü"nün bir işareti olarak yorumlar. Babasının yüz üstü bıraktığı ve dolayısıyla tümgüçlülüğünü reddettiği İsa ölür ve bütün yaratıkları bu uçuruma sürükler.

Melankolik Nerval babası tarafından terk edilen İsa'yla özdeşleşir, "O çılgın, o yüce kaçık... Göklere geri dönen o unutulmuş İkaros" ("ce fou, cet insense sublime... Cet Ikare oublie qui remontait les cieux") mitine artık inanır gibi görünmeyen bir ateisttir. Nerval'de söz konusu olan, Jean-Paul'den Dostoyevski'ye ve Nietzsche'ye kadar Avrupa'yı sarsan ve Jean-Paul'ün şu ünlü sözlerini, Christ des Oliviers'nin önsözüne varana dek yankılayan o nihilizm midir: 

"Tanrı öldü! Gökyüzü boş.../ Ağlayın! çocuklar, artık babanız yok!"

("Dieu est mort! Le ciel est vide.../ Pleurez! enfants, vous n'avez plus de pere! ?") 

İsa'yla özdeşleşen şair bunu ima eder gibidir: 

"'Hayır, Tanrı yok!' Uyuyorlardı. 'Dostlarım, haberi duydunuz mu? Alnımla ebedi gömüte dokundum;/ Kanıyorum, tükendim, günlerdir acı çekiyorum! Kardeşler, sizi aldatıyordum: Uçurum! uçurum! uçurum! /Kurban edildiğim sunakta Tanrı yok... / Tanrı yok! Tanrı artık yok!' Ama hâlâ uyuyorlardı!...

("'Non, Dieu n'existe pas!' İls dormaient. 'Mes amis, savez-vous la novelle? J'ai touche de mon front â la voûte etemelle;/ Je suis sanglant, brise, souffrant pour bien des jours!/ Freres, je vous trompais: Abîme! abîme! abîme!/ Le Dieu manque â l'autel ou je suis la victime.../ Dieu n'est pas! Dieu n'est plus!' Mais ils dormaient toujours!...")

Ama şairin felsefesi, belki de daha çok, ezoterizme bürünmüş içkin bir Hıristiyanlıktı. Ölü Tanrı'yı gizli Tanrı'yla ikame ediyordu ama bu Jansenizmin değil, yıkıcı biçimde kaygılı bir ruhsal kimliğin nihai sığınağı olan dağınık bir tinselliğin Tanrı'sıydı: 

"Çoğu zaman, karanlık varlık gizli bir Tanrı barındırır; / Ve göz kapaklarının örttüğü yeni doğan bir göz gibi,/ Taşların kabuğu altında saf bir ruh büyür" 

("Souvent dans l’etre obscur habite un Dieu cache;/ Et, comme un ceil naissant couvert par ses paupieresj Un pur esprit s'accroît sous Vecorce des pierres.")

Özel isimlerin birikmesi (tarihsel, mitsel ve özellikle ezo-terik kişiliklere göndermede bulunan isimler), Tek"in o imkânsız adlandırılışını, ardından un ufak edilişini ve nihayet adlandırılamaz Şeyin karanlık bölgesine doğru ters dönüşünü gerçekleştirir. Bunun anlamı, burada Yahudi ya da Hıristiyan tektanrıcılığın Tanrı'yı adlandırmanın mümkün olup olmadığı, adlarının tekliği ya da çokluğu üzerine bir iç tartışması içinde olmadığımızdır. Nerval'in öznelliği içinde, adlandırmaya ve öznel tekliğin güvencesi olan yetkeye ilişkin kriz daha derindir.

"Tek" ya da "Onun Adı" ölü olarak kabul edildiği ya da yadsındığı için, yerine imgesel soy zinciri dizileri koyma olanağı ortaya çıkar. Nerval'in, "Tek"in yerine hararetli bir biçimde dayattığı bu mitsel, ezoterik ya da tarihsel aileler, kardeşlikler veya ikizler her şeye karşın ve eninde sonunda büyüleyici, fesatçı ve ayinsel bir değere sahip gibidirler. Bu özel isimler, somut göndergelerine işaret etmek yerine ve yoğun, kaçınılmaz, adlandırılamaz bir varlığı anlamlandırmaktan çok, -sanki biricik nesnenin anaforuymuşlar gibi-böyle bir varlığa işaret ederler: Annenin "simgesel eşdeğeri" değil, anlamdan yoksun gösterici "bu". Özel isimler, yaslı özneden ayrılmış erotik nesne ve bu nesneyi simgesel düzleme aktaran dilsel göstergelerin yapıntısı yerleşmeden önce, "melankolinin kara güneşi"nin ilk olarak içinden kopup çıktığı kayıp varlığı işaretleyen jestlerdir. Son tahlilde ve anaforların ideolojik değerinin ötesinde, şiir bu anaforları gösterilensiz göstergeler olarak, iletişimin ötesinde, ölü ya da dokunulmaz nesneye dokunmaya, adlandırılamaz varlığı sahiplenmeye çalışan alt ya da üst göstergeler olarak bütünleştirir. Dolayısıyla, çoktanrılı bir bilginin sofistike hale getirilmesinin nihai işlevi, bizi adlandırmanın eşiğine, simgelenmemiş olanın kıyısına götürmektir.

Melankolik imgelem, simgelenmemiş olanı annesel bir nesne, kederin ve nostaljinin ama aynı zamanda ayinsel saygının kaynağı olarak temsil ederek, onu yüceltir ve simge kaybında çökmeye karşı bir korumayla donanır. Nerval, kayıp "Şey"in uçurumundan çekilip çıkartılan özel isimlerin oluşturduğu bu gerçek çardağın geçici zaferini şöyle dile getirir: 

"Annemi antik ilahelere verilen adlarla çağırarak; uzun süre haykırdım."

*
J. Kristeva
Kara Güneş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder