Guillaume, Flaubert'in bir cümlesini yazmış:
“Ne çığlıklar, ne çırpınmalar var artık, sadece düşünceli bir bakışın sabitliği.”
Bak sen, o da benim gibi bu noktaya gelmiş!
Sanki zaman kendini topluyormuş gibi; sanki şimdi gitgide daha sessiz, akıcı, hayvansı oluyor. Boş boş bakmayı, merdivenlerde amaçsızca oturmayı, duvarlara, kapılara, yerlere, pencerelere gözlerimi dikmeyi seviyorum. Avludaki sarmaşığa sokuluyor, öbür yanının karanlığını ve sinsi zehrini hissediyorum. Gül ağacının kapalı kalış süresini, yaprakların fırça darbelerini gözetliyorum. Yaşamsızlığın bir yaşamı var mıdır? Bu saçma dinginliğin bir amacı? Yanıt yok, aslında soru da yok.
Sollers / Stüdyo
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder