Rimbaud: Sessizliğin Efendisi

 Nasıl "her şey var olacaktı"? Şu yeryüzünde, karanlık bir felaketten düşmüş sessiz bir kitle yerine bir meteoru neden yeğlememeli? Ne diye "yazınsal" olmak söz konusu? Aslında, saygıdeğer Mallarme, tartışmasız mücevheri olduğu yazarlar topluluğu adına konuşmaktadır. Ama işte, arzu kendini belli ediyor. Gencecik Rimbaud, Paris'e, ona bir hizmetçi odası veren Banville'e geldiğinde; soyunmuş ve pencerede çırılçıplak görünmüştü. Halktan, basit bir kıza benziyordu, "koca çamaşırcı elleri vardı, bir erkek çocuğunun yapabileceği çok daha korkunç meslekleri haber veren eller". O bir "oğlan"dı, şuraya bakın, "sızlanan ve alaycı bir ağız çizgisi" vardı, genellikle dışarıda, mavnalarda yatardı, evsiz barksızdı, onu alıkoymazlardı, şiirsel dinsel ayini, arkadaş toplantılarını, kutlamaları, dinletileri rahatsız ederdi. Hiçbir kutsal kitaba ulaşmak istemezdi, dünya bir ayine veya kilise kitabına kapatılacak gibi gelmiyordu ona, sonra, açıkça söyleyelim; koca elleri, sızlanan ağız çizgisiyle kendisi de çok heyecan uyandırıcıydı. Geçelim. Saygıdeğer Mallarme, sanki rastlantıymış gibi, anne Madam Rimbaud'yla kızı Isabelle'in Paterne Berrichon'la evlenmesi konusunda yazışacaktır. Bu adam konusunda mükemmel tavsiyelerde bulunmaktadır. Mallarme, büyük vaftiz babasıdır, aklı başında amca, bütün düğün çiçeklerinde veya cenaze çelenklerinde bakir namevcut! Bakir olmanın korkunçluğunu seviyorum, der. Bu garip seste ölüm kol gezer. Buz gibi bir ürperme zamanın içinden geçer. Kız kardeşine, kendisini Rodin'e mıncıklattırdığı için kızan dindar Claudel, Rimbaud'ya toslayacaktır, Notre-Dame de Paris'de bir sütuna dönüşmüş olan Rimbaud'ya. Öfkeye kapılan gerçeküstücüler Rimbaud'yu hemen devrim ordusuna postalarlar. Victor Hugo, iki ruh çağırma seansı arasında onu çocuk Shakespeare'e benzetir, Zola onu sıkıcı bulur, Malraux, geceleri yaptığı ipnotizma hareketleri sırasında onu unutur, Pantheon rahat uyuyabilir. Proust hiç sözünü etmez, haklı olarak, Gide ve Valery onu tanımaz, Celine, Villon aracılığıyla belli belirsiz hatırlar, Sartre onu Genet'yle karıştırır, Camus ona yabancıdır, Breton onu delice aşkla, tarot kartlarıyla, ortaçağla silikleştirir, Aragon ömrünün sonunda, hummalı bir biçimde çamaşırcılarda izini sürmeden önce Stalin'in bıyıkları altında arar onu. Rimbaud bu, ne yaparsınız, bir şeytan, bir insan değil.



***

Siyasal propaganda söylemindeki beylik deyişlerin -örneğin "yaşamı değiştirmek" gibi- Cehennemde Bir Mevsim'de Çılgın Bakire tarafından söylenmesi yine de olağanüstü bir olay. Bakın o nasıl söylüyor: "Gerçek yaşam yok. Dünyada değiliz." İblis Koca'yı bir çocuğa, kötü bir anneye, din dersindeki küçük bir kıza, genç bir anneye (ister istemez), bir ablaya benzetiyor. "Kabul ediyorum ki -onun için kaygılanmaksızın- toplum içinde gerçek bir tehlike olabilir. — Belki de yaşamı değiştirmek için sırları vardır. Hayır, diye yanıtladım, sır arıyor sadece." İblis Koca, şu "uyuyan sevgili beden" "büyülü bir iyiliğe" sahip. "Eşi dostu yok, asla çalışmayacak. Uyurgezer yaşamak istiyor." Egemendir, anlaşılmazdır; o, Tanrıdır, o, Şeytandır, iyidir, kötüdür, acımasızdır, tatlıdır, sadisttir, merhametlidir, ölümlüdür, ölümsüzdür, kısaca "dişileştirir". "Belki bir gün (öyle diyor Çılgın Bakire) görkemli bir biçimde yok olup gidecek, ama bir gün göğe çıkacaksa bunu bilmem gerek, küçük dostumun göğe çıkmasını görmem gerek!"

Çağdaş Bakire o kadar çılgın ki, İsa'nın göğe çıkması ile Meryem'in göğe çıkmasını birbirine karıştırıyor, yani sanrılara yol açan tabanca atışına gidiliyor dosdoğru. Rimbaud'ya gelince, günün birinde adına "hiçlik çalışmaları" dediği şeyi, yani, biçimleri, sesleri, renkleri en yüksek kertede işlemeyi sürdürüyor. Günün birinde yok olup gidecek, hiç de görkemli bir biçimde değil, ama daha önce, artık deneyimini aktarmadığını gösterecek, tüm toplumsal ve cinsel hayvanat bahçesini bu önemli konuda hayal kırıklığına uğratarak. Hiç kimse delirdiğini söyleyemeyeceğine göre, intihar etmediğine, alkol, sefahat veya uyuşturucuyla kendini yok etmediğine göre, durum bomba etkisi yapacak.

"Deliliğin hiçbir safsatası -kapatılan delilik- unutulmadı bende: Hepsini tekrarlayabilirim, sistem elimde."

Çıkartılacak ders: Birlikçi ve hastalıklı o eski komplo havaya uçuyor, çeşitli alacalı bulacalı din adamlarına da hiçbir şey olmamış gibi davranmak kalıyor. Özgürlük yalnızca kendine dayanır; şiir, kendisi olmayan her şeyden arınmıştır, görünürde çok ama gerçekte hiç mi hiç!

20 Kasım 1972'de, Fribourg'da, yaşlı Heidegger, Rimbaud konusunda gerçekten susmak ne demektir diye kendi kendine sorar. 

"Bu sessizlik. diye yazar, 

basit suskunluktan başka bir şeydir. Artık-konuşmamak, söylemiş-olmak demektir."

Ve ekler: 

"Rimbaud'nun neyi sustuğunu yeterince açık bir biçimde anlıyor muyuz? Ulaştığı ufku şimdiden görebiliyor muyuz?"

Belki.

Sadece şu kadar:

"Uykularımın ve en küçük hareketlerimin kaynaklandığı bu bölge."

Ya da daha basiti:

"Göğün ve gölgeliklerin kutsanmış mekânı."

Bu kadar yeter.


*
Philippe Sollers

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder