Kulübe Güncesi: Tiny Houses

 Yazı: Michael Pollan / Bana Ait Bir Yer

Kitap: Tiny Houses (1993) / Lester Walker



                                       

"Tiny Houses, Lester Walker adında bir mimar tarafından yazılmış, daha doğrusu çizilmiş, çünkü çok az yazı içeriyordu - aslında Amerikan tarzında bir model kataloğu olan kırk kadar tek kişilik evin fotoğraf ve mimari çizimlerini sunuyordu. Kitap benim bildiğim minik evlerin çoğunun; Thoreau'nun barakasının, Jefferson'in Monticello inşa edilirken birkaç ay içinde yaşadığı balayı kulübesinin, George Bernard Shaw'un yazı kulübesinin ve adını duymadığım daha birçoklarının planların içeriyordu. Donmuş göllerin üzerine inşa edilmiş buzda balıkçı barakaları, birkaç tuhaf prefabrik kulübe, 1949 model bir kamyonetin üstüne inşa edilmiş 4 metrekarelik bir "tekerlekli ev" birkaç tane ufak tatil barakası. Belki de ideal bir merkezkaç evi olan yatak dışında her şeyin küçük bir kulübenin dış duvarlarına yerleştirildiği "tersyüz edilmiş bir yazlık evdi, bir uzay kapsülünden (!) esinlenerek tasarlanmış kendine yeterli bir karavan, bir ressam tarafından meditasyon kulübesine dönüştürülmüş iki delikli bir ayakyolu ve en küçükleri olan yarım metrekarelik, iki çocuğun "ancak ayakta dururlarsa sığabileceği ahşap bir otobüs durağı.

Kulübe Güncesi: Bana Ait Bir Yer



" Bana Ait Bir Yer bir binanın biyografisi. Bir bakıma tüm binaların biyografisi; ama bunlardan biri üzerine, New England'da, evimin arkasındaki ormanda, okumak, yazmak ve hayal kurmak için inşa ettiğim pek de ilkel olmayan kulübe hakkında yazıldı. Ünlü ya da önemli bir bina değil ama benim için dünyaya bedel. Onu kendi beceriksiz ellerimle inşa ettim ve hem şu an elinizde tuttuğunuz kitabı, hem de ikinci (Arzunun Botaniği) ve üçüncü (Etobur-Otobur İkilemi) kitaplarımı orada yazdım.


İçinde Yaşadığımız Şehirler

 



İçinde yaşadığımız şehirler ölümün okullarıdır, çünkü gayri insanidirler. Bu şehirlerin her biri uğultunun ve leş kokunun kesiştiği kavşaklar halini almıştır, her biri binalardan oluşan bir kaos olmuştur, bu şehirlerin içine milyonlarcamız yığılarak, yaşama nedenimizi yitirmekteyiz. Biz çaresiz bahtsızlar, kendimizi saçmalık labirentine iyi kötü girmiş hissediyoruz ve buradan ancak ölümüz çıkacak, çünkü bizim yazgımız daima çoğalmakta, tek amacımız da sayısızca ölmekte. İçinde yaşadığımız şehirler, çarkın her dönüşünde birbiri ardına hissettirmeden ilerliyor, birbirleriyle kaynaşma özlemiyle yanıp tutuşarak; bu yürüyüş mutlak kaosa doğru, uğultu ve leş kokusu içinde.

Mimarların tek özlemi, bize hazırladıkları kaderden kaçıp kırda yaşamaya gitmektir.

Dünya bir süre sonra yalnızca bir şantiye olacak. Burada, beyazkarıncalar gibi, milyarlarca kör, uğultunun ve leş kokusunun içinde otomatlar gibi didinip duracaktır soluksuz kalana dek.

Kulübe Güncesi: Jung'un Kulesi


Jung, 1922 yılında Bollingen'de, St. Meinrad civarında göl kenarındaki bir araziyi satın alır. Başlarda niyeti ortasında ocağı, duvar boyunca divanları olan yuvarlak, ilkel bir barınak yapmaktır ama çok gecmeden bu düşüncesinden vazgeçer ve iki katlı bir yuvarlak kule inşa eder, yıllar içinde oluşan eklemelerle kule, dört kuleli bir kale görünümünü alır.

"Aklımda, ortada birkaç taşla çevrili bir ocağı olan bir Afrika kulübesi vardı. Orada, tüm ailenin yaşamı ortadaki o ocağın çevresinde geçer. İlkel barınaklar aile bütünlüğünü pekiştirir. Evcil hayvanlar da bu bütünün bir parçası olurlar. İnşaata başlandığında bu düşüncemden vazgeçtim çünkü çok ilkel olacaktı. Yere yapışık bir kulübe yerine, iki katlı bir ev olmasının daha doğru olacağına karar verdim. 1923 yılında evin ilk katı tamamlandığında, içinde rahat yaşanabilecek yuvarlak bir kule ortaya çıktı...."

Jung, Bollingen Kulesidiye bilinen evinin inşa sürecini otobiyografik anlatısı Anılar, Düşler, Düşünceler kitabında anlatıyor.

Kulübe Güncesi: Montaigne'in kulesi

 



"Ben kuledeki adama sıkısıkıya bağlıyım. Buraya taşlara dokunmak,
basamaklarına basmak, duvarlarına tutunmak, putrellere kazdığı harfleri
 okumak için geldim."

Kulübe Güncesi: Toplum

 



Toplum yokluğundan dolayı acı çektiğim konusunda doktorların hepsi hemfikir. Asla böyle bir durum olmadı. Birincisi, acı çektiğimi bilmiyordum. İkincisi, bir İrlandalı'nın da söyleyebileceği gibi, bunun sahip olduğum toplumun hazımsızlığı olduğunu düşünmüştüm..

*

Bir insan nereye giderse gitsin, insanlar onu takip edecek ve kirli kurumlarıyla pençeleyecek
 ve eğer yapabilirlerse, onu çaresiz tuhaf toplumlarına ait olmaya zorlayacaklardır.

*

En gerçek toplum her zaman yalnızlığa yaklaştıkça,
 en mükemmel konuşma sonunda Sessizliğe düşer.

*

Toplu hareket etmek, kurumlarımızın ruhuna göredir.

*

Siyaset, toplumun bağırsak ve çakıl dolu taşlığıdır.

*

İnsanların sosyal erdemler, iyi dostluk dedikleri şey, genellikle, birbirlerini sıcak tutmak
 için birbirine yakın duran bir çöplükteki domuzların erdemidir.

*


*

City life is millions of people being lonesome together.

*

I wish my neighbors were wilder. A wildness whose glance no civilization could endure.

*

Otuz Asır

 



Pasolini'nin Marilyn Monroe siiri üzerine hoş bir sohbet. Ne iyi oldu hatırladığım Pasolini'yi. Beni ondan daha çok etkileyebilmiş bir tek komünist var mı? Katilleri benim de katillerim, Ostia'daki parçalanmış o ceset benim cesedim. Coil'in şarkısı dolanmaya başladı bile aklımda:

 "...And murder me in Ostia"

Pasolini'nin Türkçe'den çeviri mısraları dolanıyordu uzun zamandır aklımda: 

Tanrım, yalnızız biz, arama bizi gün be gün ay be ay, yıl be yıl, hiçbir şey değişmedi, otuz asırdan bu yana, hiçbir şey..."

Belki kendi ömrüme denk hissettiğim için bu otuz asrı. Belki, gerçekten de otuz asırdan bu yana hiçbir şey değişmediği için.

*


Kulübe Güncesi: Manzara

 



Manzara, gerçekten görüldüğünde, görenin hayatına tepki verir.

Kulübe Güncesi: Yabana Doğru

Into The Wild filmiyle sinemaya da uyarlanan Christopher Mccandles'ı trajik bir sona taşıyan hayatını anlatan kitabı yedi sekiz sene kadar önce okumuştum, bugünlerde bir göz atmak amacıyla tekrar aldım elime. Chris'le genel olarak çok uzlaşamamış ama kitapta öyküsü geçen ve yine yabanda yaşamı trajik bir sonla biten Everett Ruess'e dikkat kesilmiştim. Chris'in esin kaynaklarından biri de Thoreau'ydu, Aşağıda kitaptan yaşamının son günlerine yaklaşırken okuduğu Walden'dan bir bölüm var:


McCandless, Thoreau'nun Walden kitabını okumaya başladı. Yemek yemenin ahlakı üzerine düşüncelerin yer aldığı "Yüksek Prensipler" başlıklı bölümde, "Balığımı yakaladığımda, temizlediğimde, pişirdiğimde ve yediğimde, aslında karnımı doyurmamış gibiydi. Anlamsız ve gereksizdi; dahası astarı yüzünden pahalıya gelmişti," cümlesinin altını çizdi. Sayfanın kenarına "MUS" yazan McCandless, aynı paragraf içinde şu satırların altını çizdi:

Hayvani gıdalardan tiksinme, tecrübe kaynaklı bir şey değil, içgüdüdür. Mütevazı yaşamak ve güçlükle besin temin etmek birçok açıdan çok güzeldir, hiçbir zaman bu şekilde yaşamadım, ama hayal gücümü tatmin edecek kadar ileri gittim. Yüksek yetilerini ve şiirsel kapasitesini en iyi konumda muhafaza etmek isteyenlerin, hayvani gıdalardan ve her çeşit yiyeceğin fazlasından uzak durmuş olduğu kanısındayım...

Kulübe Güncesi: Müzik

 

Score without Parts (40 Drawings by Thoreau): Twelve Haiku
John Cage; 1978


Cage, Empty Words çalışmasında Thoreau'nun günlüğünde yer alan çizimleri birer nota olarak kullanmış ve 5+7+5 haiku hece ölçüsüne göre yerleştirmiş, kayıt boyunca Thoreau'nun günlüğünden rastgele seçilmiş, anlamlarından arındırılmış ve i ching alfabesine göre düzenlenmiş kelimeleri okuyor ve seslere dönüştürüyor.

Nota kağıdında yer alan düzenlemeleri ve müzik terimlerini anlamamı kolaylaştırdığı için Elif'e teşekkürler.


Kulübe Güncesi: Hayvanlar


Şaka yaparak öldürdüğünüz sincap ciddiyetle ölür.

*

Birds never sing in caves.

*

The bluebird carries the sky on his back.

*

A gun will give you the body, not the bird.

*

Tavşanı ve kekliği olmayan bir ülke nedir? En basit ve yerli hayvansal ürünler arasındadırlar; antik çağdan modern çağlara bilinen en eski ve saygıdeğer aileler; Doğanın tonuna ve özüne, yapraklara ve toprağa en yakın müttefikler.

*

Who hears the fishes when they cry?

*

Her zaman içgüdüsel olarak bir atı vahşi bir yerde yaşayan
özgür bir insan olarak görmüşümdür.

*

Even trees do not die without a groan.

*

Trees indeed have hearts.

*

Hayattan umutsuzluğa kapılmayın. Hiç şüphe yok ki, engellerinizi aşacak kadar gücünüz var. Bir kış gecesi açlığını giderecek bir şey için ormanda ve tarlada gezinen tilkiyi düşünün. Soğuğa, tazılara ve tuzaklara rağmen ırkı hayatta kalır. Hiçbirinin intihar ettiğine inanmıyorum.

*

Thoreau

Yakından Bakmak: Thoreau

          


"It was no longer beans that I hoed, 
nor that I hoed beans…” (Walden)


  Demek ki mesele sadece fasulyeler değilmiş.

 Bu kadar uzun soluklu bir Thoreau okuması yapacağımı düşünmüyordum, birkaç sene önce Walden ve birkaç seçki kitabı ile birlikte karşıma çıktığında şöyle bir göz atmak ve burun kıvırmakla yetinmistim. Yaşlı dostum, değerli büyüğüm Zeki Kırmızı da Thoreau okuduğunu ve çok buluşamadığını söylemişti. Hoş, ben onun yanlış kardeşiyim; yemyeşil bir devrimciyle buluştum en nihayetinde.


Yürüyüşlerimde duyularıma dönmeye bayılırdım. Ormanın dışında bir şey düşünüyorsam, ormanda ne işim var?


Doğada ince bir manyetizma olduğuna inanıyorum ki bilinçsizce ona teslim olursak bizi doğru yönlendirecektir.


Oraya ruhen ulaşmadan bedensel olarak ormanın içine bir mil yürüdüğümde paniğe kapılıyorum.


Bacaklarım hareket etmeye başladığında düşüncelerimin akmaya başladığını düşünüyorum.




Yakından Bakmak: Kulübe Civarında Gezintiler (Nisan - Mayıs)


Gözüm yerdeki herhangi bir şeyi, kestane vb. keşfetmek için eğitildi. Yere bakmak muhtemelen göklerden çok daha sağlıklıdır.

Sarı bir huş ağacı veya çamlar arasında eski bir tanıdıkla randevu almak için sık sık en derin karda sekiz veya on mil yürüdüm.

Uzun yıllar kar fırtınaları ve yağmur fırtınaları konusunda kendi kendime tayin edilmiş bir müfettiştim ve bunun için hiçbir zaman ödeme almamama rağmen görevimi sadakatle yaptım.

Concord'la ve kendi özel arayışlarımla 10.000 bağla nişanlandım ve onları bırakmak intihar olur.

Sanırım, günde en az dört saatimi - ve genellikle bundan daha fazlasını - ormanlarda, tepelerde ve tarlalarda, tüm dünyevi uğraşlardan tamamen uzak bir şekilde dolaşarak geçirmediğim sürece sağlığımı ve ruhumu koruyamayacağımı düşünüyorum.

Doğa takdire şayan bir öğretmendir.

I am very little of a traveler.

Thoreau




 Saçuzatan, Orkide (Limodorum abortivum)


Yabani Sümbül (Muscari botryoides)




Turnagagası

Yakından Bakmak: Yernarı

 


Yakından Bakmak:
.
.
Yernarı.
.
.

"Yernarı ( cytinus ), cytinaceae ( yernarıgiller ) familyasından, çok yıllık, otsu ve asalak bir bitki cinsidir. Yaprakları etli, pulsu olup sarımsı ya da kırmızı renklidir. Gövdesi kısa olup büyük kısmı toprak altındadır, yaprağı gibi etlidir. Beyaz, sarı ya da pembe renkli çiçek açar.

Daha çok fundalık ve kızılçam ormanlarında, çalılık yerlerde yetişmektedir. Bu bitkiyi sadece çiçek açtığı aylarda (mart-haziran) görmek mümkündür. Diğer zamanlarda konakçısının köklerinde saklanmaktadır."

Sıkıldığında içinden tatlı bir sıvının çıktığını ve zehirsiz olup yenebildiğini de okudum. İnek Memesi, Kızılcık, Saya gibi yöresel adlarından birisi de Ballık.

Nisan - Mayıs:
Kulübe Civarında Bir Gezinti



Yakından Bakmak: Pisolithus arhizus (Mantar)

 




Pisolithus arhizus (Mantar)

Yaygın adları. Dead man's foot, Horse dung fungus (Avustralya), Bohemian truffle (Güney Afrika, Avrupa)

Pisolithus iki Yunanca kelimeden gelmekte: Piso "bezelye tanesi", lith sifati " taş". Arrhisuz ise "köke sahip olmayan".

# kulübe civarında bir gezinti





Yakından Bakmak: İzler

  "A pencil is one of the best eyes."

Thoreau



           

              


Karga ayakları, Kazlar, Meşe yaprağı, Meşe, Karaağaç dalları, Bal Arısı uçuş yolu, Enginar kökleri, Çimenlere yansıyan güneş, ışığı ,Şu samurunun karda bıraktığı izler, Kano taşıyan iki kişi


Thoreau günlüklerine ağaçlar, bitkiler, yapraklar, ayak izleri, kanat izleri, kuyruklar, dışkı ve kemikler içeren yüzlerce basit çizim yapar. Bu çizimler bir anlamda onun saha notları, doğanın bir kaydını tutma ve iz sürme eylemleridir. Linda Brown Holt, The Zen Drawings of H.D.Thoreau başlıklı yazısında Thoreau'nun tuttuğu bu notlara farklı bir yorum getirmiş ve çizimleri Thoreau'nun Budizm ile aşinalığından, klasik Çince metinlere olan ilgisinden yola cikarak eski Zen sanatının ustaları ile karşılaştırmış. Çizimlere bu gözle bakmanın hoşuma gittiğini söylemeliyim. Zen sadeliğinde, doğal ve bir haiku anı gibi gelip geçici guzellikteler; Kerouac' ın Zen Kaçıkları'nda okuduğum ve hiç unutmadığım bir Shiki haikusunu hatırlatıyorlar bana:

" Taraçada serçe,

Ayakları ıslakça"

İşte serçenin izi, önce zeminde, sonra zihinde silinmez bir iz bırakıyor. Benzersiz bir haiku anı.

Linda Brown Holt, Thoreau’nun Günlük ve Defterlerindeki Çizimleri türler ve konu başlıkları halinde sınıflamış:  

Yakından Bakmak: Kulübe Civarında Gezintiler (Nisan - Mayıs)


1 Fiğ (Vicia sativa ), 
baklagiller (Fabaceae) familyasından

Cins adi Latince "bağlayıcı" anlamına gelir. İlk defa Plinius tarafından kullanılmıştır ve cinsin birçok üyesinde görülen sarılıcı karaktere işaret eder. Tür adı Latince "ekilen" anlamına gelir. Türün antikçağdan beridir insan eliyle yetiştirilmesine işarettir.

 


 Dakka otu

(Gerenium Lucidum)

Cins adı Antik Yunanca "turna" anlamındadır. Cinsin meyvelerinin turna (Gruidae) gagasina benzemesine işarettir. Cinsin Türkçe adı olan "turnagagasi" da açıkça yukarıdaki bağıntıya işaret eder. Tür adı Latince "parlak" anlamına gelir. Türün yaprak yapısına işaret eder.





Yabani Hardal otu
(Sinapis arvensis)

Yakından Bakmak: İzler


Bir keklik kanadının karda bıraktığı izler beni mistik bir Doğu sembolü gibi etkiliyor 
diye yazmış Thoreau çizimlerin kenarına,



Saha notları: (Yakından Bakmak)

Keklik İzleri. ( 1 - 2)
Kekliğin kar izleri (3)
Tavşan (4 - 5)
Tilki izleri ( 6 - 7)
Fare izleri (8 - 9)

Yakından Bakmak


"Doğa bilimcinin ormanın, bitkilerin, kuşların, hayvanların, sürüngenlerin, balıkların, nehirlerin ve denizin tüm sırlarını nasıl öğrendiğini biliyor musunuz? Ormana girdiğinde kuşlar önünden uçar ve hiçbirini bulamaz; nehir kıyısına gittiğinde balık ve sürüngen yüzerek uzaklaşır ve onu yalnız bırakır. Onun sırrı sabırdır; hareketsizce oturur ve bekler, bir kaide, bir kütük gibi."

"We must look a long time before we can see."

Başka bir yerde;

"I was determined to know beans."

*
Kulübe Civarında Bir Gezinti (15 Mayıs) : 



Kulübe Güncesi: Yakından Bakmak


Feel free to visit me at
# kulübe

Çiçekler:
papatya, kasım çiçeği, karabaşotu, deniz lavantası