Kulübe Güncesi: Manzara

 

Heidegger neden taşrada kalmıştı? O taşrada kalmıştı; Çünkü o kırsal alandan sadece "hoşlanan" ve onu "seyreden" kentlileri hor görmektedir. Heidegger eski bir masalı hatırlatıyor; Karla kaplı tepenin kenarında tarlasını süren bir çiftçi, bu dağın güzelliğini "görmez." Çünkü o bu dağla özdeşleşmiştir, çünkü o doğayı hiç de "kırsal alan" olarak "küçük görmez."; çünkü o kendisiyle ve çevresiyle birlik içindedir; çünkü o bu birlik içinde olma halini refleksiyondan tamamen arınmış bir şekilde yaşamaktadır. O, kendisini "özne" doğayı "nesne" diye ayıran refleksiyona tamamen yabancıdır. Ve bu birlik, tam da Heidegger’in iştiyakla istediği şeydir.


Paul Huhnerfeld



"... Ben bile aslında hiçbir zaman manzarayı böyle inceden inceye yoklamam. Mevsimlerin büyük iniş ve çıkışlarındaki saatlik, günlük-gecelik değişimlerini seyre dalarım. Dağların ağırlığı ve kütlelerinin sertliği, çam ağaçlarının temkinli büyümesi, parlayan, çiçeklenen çayırların sade ihtişamı, uzun güz akşamlarındaki dağ deresinin şırıldaması, derin karla kaplı düzlüğün sert sadeliği, bütün bunlar -gündelik varoluş boyunca- orada yukarıda sürer gider ve ardarda gelir ve salınır durur. Ve bu manzara, yine de, yapmacık anlardaki keyifli bir dalış ve yapay bir empatide değil, aksine kendi varoluşunu, sadece, “çalışma”nın içerisine yerleştirdiğinde bulur. Bu dağ gerçekliği için mekânı “sadece” çalışma “açar”. Çalışmanın gidişi manzarada olup bitenlere gömülmüştür. Soğuk kış akşamında sert bir kar fırtınası vuruşlarıyla kulübenin etrafında kıyameti kopardığında ve herşey karla kaplandığında ve örtüldüğünde, “o zaman” felsefenin yüksek zamanıdır.



Şehir dünyası çürüyen “sapkınlık” içinde çöküp gitme tehlikesinde. “Çok” gürültülü ve “çok” işlek ve “çok” züppece bir küstahlık, sıklıkla köylünün dünyası ve onun varoluşuyla ilgilenirmiş gibi gözükmektedir. Ancak tam da “şimdi yalnızlığın” gerekli olduğu yadsınmaktadır: Köylü varoluşuyla uygun “mesafeyi” korumak, onu kendi yasasına eskisinden daha fazla bırakmak; köylüyü hırpalayıp örseleyerek, toprağa bağlılık ve gelenek üzerine yazan yazarların ikiyüzlü gevezeliğinin içine köylüyü çekmemek için - ’çekin ellerinizi”. Köylü, bu şehre ait göstermelik özenlere asla ihtiyaç duymaz ve bunları istemez. Onun ihtiyaç duyduğu ve istediği, kendi özerkliğinin ve özünün karşısında utangaç bir “ölçülülüktür. Ancak birçok gelen ve geçerken uğrayan şehirli -son olarak da Kayakçılar- bu günlerde sıklıkla, köyde ya da çiftlikte, büyük şehirlerdeki eğlence merkezlerinde “eğlendikleri” gibi davranıyor. “Böylesi davranışlar” gelenek ve görenek üzerine on yıllar boyunca yapılmış bilimsel öğretimin ortaya çıkarabildiklerinden daha fazlasını, “bir” akşamda paramparça ediyor.

Bütün bu kibirli laubalilikleri ve sahte köylücülüğü “bırakalım” -orada yukarıdaki alçak gönüllü, sert varoluşu “ciddiye” almayı öğrenelim. “O zaman” varoluş bize tekrar seslenir.


Niçin Taşrada Kalıyoruz?  / Heidegger 

Fotoğraflar Heidegger'in Kulübesinden.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder