Liberten

İnançsız hovardalara; Libertenlere

Bilumum yaş ve cinsiyetten şehvetperestler; bu kitabı yalnızca sizlere armağan ediyorum: Bu kitaptaki ilkelerle beslenin, sizin tutkularınızın destekçisidir onlar. Sevimsiz, duygusuz, kişiliksiz ve dalkavuk ahlâkçıların sizi korkuttukları bu tutkular, doğanın insanı eriştirmek istediği yere ulaştırmada kullandığı araçlardan başka bir şey değildir; tadına doyum olmaz bu tutkulardan başkasına kulak vermeyin; sizi mutluluğa yalnızca bu tutkuların sesleri götürebilir.

Şehvetli kadınlar; şehvetperest Saint-Ange size örnek olsun! Onun tüm yaşamı boyunca bağlı kaldığı ilahi zevk yasalarına karşı duran ne varsa siz de onun gibi küçümseyin!

Hayali bir erdemin ve tiksinti verici bir dinin tehlikeli ve saçma sapan bağları içinde uzun zamandır kapalı tutulan genç kızlar; cesur Eugenie’yi taklit edin! Sersem ana babalarınızın kafalarınıza kazıdığı gülünç davranış kurallarının tümünü, tüm öğütleri siz de Eugenie gibi bir çırpıda yok edin, ayaklarınız altına alıp çiğneyin!

Ve sizler, pek kibar hovardalar; siz ki, gençliğinizden beri, kendi arzularınızdan başka fren, heveslerinizden başka yasa bilmediniz, kinik, hayasız Dolmance size örnek olsun! Siz de onun gibi şehvetin sizin için hazırladığı çiçekli yolların tümünden geçmek istiyorsanız onun kadar ileri gidin; siz de onun ekolüne katılın ve bu hüzün dolu evrene kendisine rağmen fırlatılıp atılmış, insan denen bu zavallı yaratığın, ancak zevklerinin ve fantezilerinin alanını genişleterek, şehveti için her şeyi feda ederek yaşamın dikenleri üzerinden birkaç gül derlemeyi başarabileceğine inanın.

SADE

(Yatak Odasında Felsefe için önsöz)


Biberstein de Sade's portrait

*Libertin, ahlâksal ya da cinsel açıdan kendini hiçbir baskı altında hissetmeyen, 
özgür düşünen ve yaşayan kişidir. Libertin'lik, cinsel ya da dinsel konular­da otorite ya da 
yerleşik anlayışların baskısını tanımayan bir yaşama tarzını içerir.

Libertin’de, dinle erotizm arasında bir birlik söz konu­su değil; tam tersine, kesin ve açık bir bölünme var. Liber­tin, hazzı, geri kalan her şeyi dışta tutan bir amaç olarak görür. Bedeni aşkınlığa teslim eden dinsel ya da etik değer­lerle inançların nerdeyse hepsine canla başla karşı koymuş­tur. Uç noktalarından birinde libertin'lik, eleştiri alanına yaklaşır ve bir felsefe olur; bir başka uçta, dinsel adanma­ya ters düşen sapkınlık, ilenç, haram gibi kavramlara yak­laşır. Marquis de Sade, uzlaşmaz bir felsefi tanrıtanımazlı­ğı savunmakla övünmüştü. Gelgelelim kitapları, din karşı­tı dinsel ateşle yüklü bölümlerle dolup taşar, özel yaşamın­da da dine saygısızlık, inançsızlık suçlamalarıyla karşılaştı; 1772’de Marsilya’da görülen davası sırasında ileri sürüldü­ğü üzre. Andre Breton, bana bir keresinde Sade’ın tanrıta­nımazlığının bir inanç olduğunu söylemişti: Libertin'liğin tersyüz edilmiş bir din olduğu söylenebilir. Libertin, doğa­üstü dünyayı öylesine ateşle reddeder ki, saldırılan bir adanma, bir kutsama katına yükselir zaman zaman. Çileci ile libertin arasındaki asıl fark, çilecinin erotizminin aracı­sız, tek başına bir yücelme olması, libertin'in erotizminin ise uygulamaya geçilince bir suç ortağına ya da bir kurba­na gereksinim duymasıdır. Libertin, her zaman Öteki'ni ister. Onun laneti de budur: Ereğine güvenir ve kurbanına köle olur.

Tutkunun ve çılgına dönmüş imgelemin tanımıyla libertin'lik zamanla sınırlı değildir. Felsefe olarak oldukça mo­derndir. Libertinlik ve Libertine sözcüklerinin garip evrimi, erotizmin çağımızdaki -gariplikte bundan geri kalmayan- yazgısını kavramamıza yardım eder, lspanyolca'da libertin: (Libertino), önceleri “azat edilmiş bir adamın oğlu" anlamı­na geliyordu, haz peşinde koşan çapkın anlamında sonra­dan kullanıldı. Fransızcada, on yedinci yüzyıl boyunca liberal ve liberallik'e yakındı anlamca: Cömertlik, özveri. Libertin'ler aslında şairdiler ya da Cyrano de Bergerac gibi felsefeci şairlerdiler. Theophile' de Viau ve Tristan L'Hermite gibi düşlemleri canlı, çılgın bir imgelemin güdüsünde se­rüvenci kişilerdi. Libertinlik sözcüğüyle ilişkili uçarılık ve kayıtsızlık, en hoş haliyle Madame de Sevigne'nin kaleminden dile getirilir: "Yazarken öylesine libertin'imdir ki, attığım ilk adımı bütün mektubum boyunca izlerim. Libertinlik, on sekizinci yüzyılda felsefe oldu. Libertin,  dinin, yasaların ve geleneklerin entelektüel eleştirmeniydi. Anlamdaki kayma göze batmıyordu, libertin felsefe erotizmi ahlaki eleştiriye çevirdi. Zamana sığmayan erotizmin modern çağa geldiğinde aydınlanan maskesi buydu. Din ya da sapkınlık olmaktan vazgeçti, iki durumu da ayinle bağlantılı buldu, ideoloji ve düşünce konumuna girdi. O dönemden bu ya­na, falluslarla vulvalar, sofistlere dönüşüp geleneklerimizi ve yasalarımızı eleştirdiler.

Libertin felsefenin en eksiksiz ve keskin anlatımı Sade’ın romanlarında bulunur. Onlarda din de en az ruha ve aşka duyulan öfkeyle reddedilir. Açıklanabilir bir şey. Libertin için ideal erotik ilişki, cinsel nesne üstünde kesin egemenlik demektir, onun yazgısına karşı da aynı ölçüde kesin bir kayıtsızlık; bu arada cinsel nesne, efendisinin istekleri ve esin­tileri karşısında eğilir. Bu yüzden Sade’ın libertin'leri, kur­banlarından tam bir boyun eğme beklerler. Bu durum felse­fî bir tasımdır, psikolojik bir gerçeklik değil. Tutkusunu doyurmak adına libertin, dokunduğu bedenin acı çeken bir duyarlık ve bir istenç taşıdığını bilmelidir (ona göre bilmek, hissetmek demektir). Libertin’lik, kurbandan belli ölçüde bir özerklik ister, çünkü o olmadan haz/acı dediğimiz çeliş­kili duygu doğamaz. Sadomazohizm, libertin'liğin merkezi ve tahtı, bu nedenle onun yadsınmasıdır da. Duygu, libertin’i nesnelerin duyarlığına bağımlı kılarak onun üstünlü­ğünü yadsır, ayrıca kurbanın edilginliğini de yadsır. Liber­tin ile kurbanı, alışılmadık bir felsefî yenilgi pahasına suç ortağı olurlar: Libertin'in kayıtsızlığıyla kurbanın edilginliği aynı anda uzlaşır. Bir duygu felsefesi olan libertin’lik, olanaksız bir duygu yoksunluğu tasarlar: Eskilerin atarak­siya dedikleri durum. Libertin çelişkilidir: Öteki’nin hem ölümünü, hem de yeniden doğmasını ister. Cezası, Öteki’nin hayata bir beden olarak değil, bir gölge olarak dön­mesidir. Libertin’in gördüğü ve dokunduğu her şey gerçek­liğini yitirir, onun gerçekliği kurbanınkine bağlıdır. Oysa kurban -kadın ya da erkek- yalnızca bir çığlık, uçucu bir el hareketidir. Kendisi de gölgeler arasında bir gölge olup çıkar.

Erotik edebiyatın tarihinde Sade ve onu izleyenler, benzersiz bir konumdadırlar. Sade’ın somurtkan yadsımalarını ne kadar derin bir sevinçle bir araya getirseler de, Varlık’ı hep yücelten Platon’un soyundandır onlar, kara gecenin ışıksız Lucifer’inin çocuklarıdır. Felsefe geleneğine göre Eros, karanlığı ışıkla, maddeyi tinle, cinselliği düşünceyle, burayı orayla kaynaştıran bir tanrısal güçtür. Bu felsefeci­lerde kara ışıktır konuşan, erotizmin yarısı: Yan tutan bir felsefe... Daha eksiksiz görünümler bulmak için yalnızca fel­sefecilere değil şairlerle romancılara da bakmamız gerek. Eros ve onun alanları üstüne düşünmek, onları dile getir­mekle aynı değildir; dile getirme sanatçının ve şairin yete­neğidir. Sade, çok geveze, yavan bir yazardı, bir sanatçının tam tersine. Sade ile çağdaş tilmizleri erotik tutkuyu felsefî bir söyleme dönüştürmek için canlarını dişlerine taktıkları halde, Shakespeare ile Stendhal bize daha ayrıntılı bilgi ve­rirler. Sadomazohizmin zindanlarıyla usturaları, haz/acı İkilisinin bitimsiz tartışmalara giriştikleri sıkıcı bir akade­mik toplantıya dönüştü çoktan. Freud'un üstünlüğü, bir doktor olarak deneyimini şiirsel imgelemiyle nasıl bağdaş­tıracağını bilmesindeydi. Bir bilim adamı ve trajik bir şair kimliğiyle, bize erotizmi kavrama yolunda kılavuzluk etti. Biyoloji bilimleri, büyük şairlerin sezisiyle el ele. Eros güneşçil ve gececildir: Herkes onun varolduğunu bilir de göreni çok azdır. Sevgilisi Psykhe'ye göre varlığı görülmezdi, gün ortasında güneş nasıl görünmezse: Işık fazlalığı yüzün­den. Eros'un aydınlık ve karanlık olan ikili yüzü. Yunan edebiyatı şairlerinin bin kere yineledikleri bir imgede durulaşıyor: Yatak odasının karanlığındaki lamba.

Erotizmin aydınlık yanını, hayata verdiği ışıltılı onayı öğrenmek istiyorsak, Neolitik dönemden kalma bereket heykelciklerine göz atmamız yeter: O körpe incelik, kalça­ların dolgunluğu, küçük figürün kendi memelerini meyve gibi sıkan elleri, o esrik gülümseme. Yerinde göremesek bi­le en azından Hindistan’da Budacıların Karli tapınağına oyulmuş dev erkek ve kadın heykellerinin fotoğraflarına bakabiliriz. Güçlü ırmaklar ya da durgun dağlar gibi be­denler, sonunda doyuma ermiş bir doğanın imgeleri, dün­yayla uyum anında yakalanmış, sonra da cinsel doruğa ula­şan benlik. Güneşçil mutluluk: Dünya gülümsüyordur. Ne süreyle? Bir iç çekiş boyunca: Bir sonsuzluk. Ama erotizm kendini cinsellikten koparır, değiştirir, çiftleşmeyi amacın­dan saptırır: Ne ki bu kopuş, bir dönüştür aynı zamanda. Çift, cinsellik denizine döner, dalgaların sonsuz, usul hışır­tısında gidip gelirler. Orada, hayvanların masumluğunu edinirler. Erotizm bir ritimdir; tellerinden biri ayrılık, öteki sılaya dönüştür, uzlaşmış doğaya dönüş yolculuğu. Erotik öğe burada, bu andadır. Bütün kadınlarla erkekler yaşa­mıştır böylesi anları: Cennetten budur payımıza düşen.

Erotizmden, aşktan, dalgınlık esrimesinden önceki bu ilk an, bu dönüş, ne ölümden bir kaçıştır, ne de erotizmin göz korkutucu özelliklerini yok sayış: Onları anlama, bir bütüne yerleştirme çabasıdır. Entelektüel bir kavrayış değil, duyumsal bir kavrayış, duyuların aklı. D. H. Lawrence, ha­yatı boyunca bu aklı aradı, ölümünden kısa bir sıra önce bulgusunun kanıtını mucizevî bir ödül olarak bir şiirde bıraktı: Büyük Bütün’e dönüş, derinlere inmektir. Pluton ile Persephone’nin, her bahar yeryüzüne dönen kızın, yeraltındaki saraylarına inmektir. Ölümle hayatın kucaklaştığı ana kaynağa bir dönüş:


Bir belemir uzat bana, bir meşale ver!
yolumu bulayım, çatallı mavi meşalesinde bu çiçeğin,
indikçe daha da kararan basamaklardan, mavinin
koyulukta koyulduğu
şimdi Persephone’nin de gittiği, kırağı kesilmiş
Eylül'den
karanlığın karanlığa uyandığı
ve Persephone’nin kendisinin
bir sesten başka bir şey olmadığı ülkeye
ya da Plutonsu zifirî kollarla sarılı
ve kapkara ezinçle yaralı
görünmez bir karanlığa,
karanlığın meşaleleri
karartırken yitik gelinle damadı.
(d.h lawrence)

Octavio Paz'ın
Çifte Alev kitabından

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder