Sodomi'nin Tarihi


15. yüzyılın başından 17. yüzyılın sonuna kadar insanlar arasındaki ilişkiler, temel olarak yaşa ve cinsiyete bakılarak değerlendirildi. Anlaşıldığı kadarıyla 15. yüzyılda Floransa ve Venedik gibi şehirlerde alabildiğine gelişkin bir homoseksüel altkültür vardı. Dini reformlar sırasında epeyce yeraltına çekilen bu altkültür, ancak 17. yüzyılın ikinci yarısında, şehirli elit arasında yayılan serbest hayat modasıyla birlikte tekrar su yüzüne çıkacaktı. 18. yüzyılda cinsiyet temelli bu altkültür kendine has bir kimlik, bir "üçüncü cins" kimliği geliştirdi; bu da toplumun ona karşı tavrını, erkek ve kadın cinselliğiyle ilgili yasal mevzuatı da etkileyecekti.

Ortaçağın sonunda Orta ve Kuzey İtalya'daki bazı şehirlerde kamu ahlakını düzene sokmak amacıyla adli soruşturma komisyonları kurul­du. Komisyonlara cinsel suçları soruşturmaları ve cezalandırmaları için özel yetki verilmişti. Suçların kapsamı Tanrı'ya karşı gelmekten (özellikle manastırlarda, ya da Hıristiyanlarla Yahudiler veya Müslümanlar arasındaki ilişkiler), "doğaya aykırı" suçlara (mastürbasyon, hayvansevicilik ve sodomi), muhabbet tellallığına (genelev çalıştırmak) kadar uzanıyordu. Kadınla erkeğin vajina dışında birleşmesinden hayvanlarla düşüp kalkmaya, kadınlar ya da erkekler arasındaki eşcinsel ilişkilere kadar, üreme yeterliği olmayan her tür cinsel ilişki sodomi kapsamındaydı, fakat gene de bu terim daha çok erkek eşcinselliğini tarif ediyordu. Sodominin en büyük tehlikesi, top­lumun temel yapısal ilkelerine aykırı olmasıydı -aile, heteroseksüel bağ ve üreme-, bu yüzden de toplumsal düzeni ve cins kimliklerini tehdit ediyordu. Hıristiyanlar zina yaptığında ya da bir rahibenin bekâreti bozulduğunda Tanrı ve dini ahlak yara alabilirdi, fakat sodomi, böyle işlere göz yuman bütün cemaatlerin üzerine Tanrı'nın gazabını çekerek bizzat toplumun temellerini yıkardı.

15. yüzyılda Cenova, Lucca, Floransa ve Venedik gibi şehirlerde, bir fela­kete yol açmasından korkulan bu alışkanlıkla savaşmak için özel mahkemeler kuruldu. 1418'de Floransa hükümeti Ufficio di Notte diye bir büro açtı, hedefi "Sodom ve Gomorra'nın günahının kökünü kazımaktı, bu doğaya o kadar aykırıdır ki, kadiri mutlak Tanrı'nın öfkesi sadece o adamın oğullarına değil, cemaatin ve cansız nesnelerin üzerine de çöker." 1458'de Venedik'te Concilio di Dieci de sodomiyi dizginleyip ilahi cezadan kurtulmak üzere bir dizi yasa çıkardı: "Kitabı Mukaddes'in bize öğrettiği gibi, kadiri mutlak Tanrımız lutilik günahından ne kadar nefret ettiğini göstermek üzere Sodom ve Gomorra şehirlerine öfkesini saldı, akabinde böyle korkunç günahlar yüzünden bütün dünyayı sular altında bırakarak mahvetti."


John Martin - Sodom and Gomorrah

Ortaçağ'da bu suça layık görülen ceza, dini sapkınlıklara layık görü­lenle aynıydı: Asılarak idam edilme, ardından yakılma ve küllerin ortalığa saçılması. Bununla birlikte 15. yüzyılda idam cezası ancak suçüstü yaka­lananlara ya da tekrar suç işleyenlere verilir oldu. Adli makamlara ulaşan vakaların sayısına oranla, dayak, para cezası, hatta basit uyarılar gibi daha yumuşak kararlar arttı. Floransa'da "gece bekçileri" 1432-1502 arasında sodomiyle suçlanan 10.000'in üzerinde erkek ve oğlan çocuğunun peşine düştüler, fakat bunlardan sadece 2.000'i suçlu bulunarak, basit para cezasından dayağa, hapse atılmaya, sürgün edilmeye, suçun üst üste tekrarlandığı en ciddi durumlarda da asılarak idam edilmeye ve yakılmaya kadar giden farklı cezalara çarptırıldı. Bu kademeli sert tavırla hedeflenen, şehirde erkekler - özellikle gençler- arası sosyal ilişkilerde giderek yayılan, sıradanlaşan gerçek bir alışkanlığın kökünü kazımaktan çok, aşırılıkları törpülemekti. Bununla birlikte gelen ihbarlar şehrin itibarını sarsmaya başlamıştı. Yılda elli vakayla uğraşan -hemen hemen haftada bir tane-, Ufficio di Notte'nin meşguliyeti, bütün toplum için utanç kaynağıydı. Büro Floransa'nın kötüye çıkan adını temizlemek amacıyla 1502'de kapatıldı. Fakat ne zaman Toscana'da bir doğal afet, bir salgın hastalık ya da kıtlık olsa hükümet tekrar ahlaki meseleler­le uğraşmaya başlıyordu. Sözgelimi 1542'de arka arkaya gelen alametler I. Cosimo de Medicis'yi alarma geçirdi: Mugello tarafında deprem olup, fırtınada katedralin kubbesiyle hükümet sarayının kulesi yıkılınca Grandük, Tanrı'nın öfkesini çekebilecek bütün kusurlar gibi sodomiye de daha sert yaklaşmak gerektiğine ikna oldu. Fakat aniden uyanıp da baskı altına alma­ya çalıştıkları zaman bile, devlet makamları sodomiye genellikle geçmişteki gibi nispeten hoşgörülü yaklaştılar. 18. yüzyılın sonuna kadar, ancak suçüstü yakalanan oğlancılara çok sert cezalar reva görüldü.

Burning of Sodomites
Sodomiye niye oldukça hoşgörülü yaklaşıldığını açıklayabilmek için pek çok varsayım öne sürülmüştür. Bir taraftan, tıpkı fuhuşta olduğu gibi, düzenli olarak ya da bir gençlik tecrübesi niyetine bu işi yapmakla suçlanan o kadar çok zanaatkâr, tüccar, itibarlı vatandaş vardı ki, bunlara zulmetmenin bedeli ağır olabilirdi: Şehirlerdeki insan kaynağı hatırı sayılır derecede azalabilir, bu da yerel ekonomiyi olumsuz etkilerdi. Öte yandan, gençlerin cinsel "aptallıkları" (mastürbasyon, hayvansevicilik ve sodomi çoğu yerde böyle geçer) karşısında genel tavır, çocukluk alışkanlıklarını görmezden gelmekti, ama bir şartla: Bu gençler büyüyüp de yetişkin, sorumluluk sahibi vatandaşlar oldukları zaman evlenmeli, böylece toplumsal ve ahlaki açıdan doğru yoldan sapmayacaklarını göstermeli, heteroseksüel ve üretken ağabeylerinin saflarına katılmalıydılar. Ergenlik çağındaki bir çocukla genç bir bekârın arasındaki, küçük olanın (genellikle on iki ila on sekiz yaş arasında) "pasif" bir rol oynadığı, büyük olanınsa (on dokuz ila otuz yaş arası) "aktif" birleşmeyi sağladığı eşcinsel ilişkilerde yetkililer gözlerini kapamayı tercih ederlerdi. Bununla birlikte eğer bir adam evlendiği halde eşcinsellikten vazgeçmediyse, bunun özrü olmazdı. 15. yüzyılın ortalarına doğru Nicoleto Marmagna adında Venedikli bir gondolcu, uşağı Giovanni Bragarza'yla düşüp kalkmaktaydı. İlişkileri üç-dört yıl sonra ortaya çıktı. Nicoleto, Giovanni'ye kendi evinde bir yatak vermiş, onunla "önden, uyluklarının arasından" beraber olmuştu. Anlaşılan Giovanni de bu ilişkiden kârlı çıkmıştı, çünkü patronu onu yeğenlerinden biriyle evlendirerek evine almıştı. Giovanni'nin evlenmesinden sonra da cinsel ilişkide bulunduk­ları için kaybettiler. Öte yandan rolleri de değişmiş, Nicoleto pasif duruma geçmişti. İkisi de diri diri yakıldı. Heteroseksüel ilişkilerde normalde kadının oynadığı pasif rolü, henüz gelişme çağında olduğu için erkekten çok çocuk gözüyle bakılan bir ergenin oynaması daha olağan karşılanabilirdi. Zamanın itibar gören tıp kuramlarında "kusurlu" erkekler diye anılan, yasa karşısında çocuklarla bir tutulan kadınlar gibi erkek çocuklar da sınırda bir kategoriye dahildiler; cinsellikleri, yetişkinlik çağında olacağı gibi, ilişkide aktif rolde oynamaya ve penisin vajinaya girmesine bağlı olan erkeklik normuyla tarif edilmemişti henüz.





Öte yandan erkeğin erkeğe tecavüzü son derece sert bir şekilde cezalandırılırdı, özellikle saldırıya uğrayan bir çocuksa. Heteroseksüel tecavüzdeki gibi bunda da kurbanlar genellikle yoksullardan, toplumun alt katmanlarından, ama bazen de üst tabakalardan çıkardı; belki de zengin çocukları aşırı derecede zarif olduğu için. Kimi vakit, on iki yaşından küçük çocuklar daha yaşlı erkekler tarafından yiyecekle, hediyelerle, oyuncak, elbi­se ya da parayla kandırılır, istenenleri yapmaya ikna edilirdi. Zorla tecavüz edilen çocuklar da vardı; evlere çekilip ağızları bağlanır, üzerlerine saldırılır, çoğu zaman bedenlerinde gözle görülür yaralar olurdu. Kızlar değil de erkek çocuklar böyle kabahatlere, şiddete maruz kaldığında gösterilen tepki çok daha sertti. Birincisi, Tanrı hiçbir şehri heteroseksüel tecavüz yüzünden cezalandırmış değildi. İkincisi, bir kızın onuruna sürülen leke, parayla ya da evlilikle 'silinebilirdi'; oysa bir erkek çocuk söz konusu olduğunda, bu kabahat doğanın (ilahi) düzenini tehlikeye atmış oluyordu.

Sodomi en çok manastırlar, hapishaneler, korsan ve denizci topluluk­ları gibi, sırf erkeklerin olduğu ortamlarda görülürdü. O zaman bu "doğaya aykırı" kusurun sorumluluğu, kadınsızlığa dayanamayan insan etine yük­lenirdi. Görüldüğü kadarıyla şehir ortamında erkeklerin sosyalleşmesini sağlayan yapılar, belli bir grup kimliğinin oluşmasına da katkıda bulunuyordu. Gençler hamamlarda, meyhanelerde, hanlarda bir araya gelir; müzik, jimnastik ya da eskrim derslerinde karşılaşır; atölyelerde, eczane­lerde, pastanelerde toplanıp ailelerinin denetiminden uzakta içip oynayabi­lirlerdi. Fakat anlaşılan müstakil bir cinsel ve toplumsal kimliğin doğması 17. yüzyıl sonunu ya da 18. yüzyıl başını buldu. Ağır ağır gözle görülür hale gelen şey, tıpkı fuhuş gibi özel mekânlarda faaliyet gösteren, geniş bir hizmet ve fırsat yelpazesi sunan bir "eğlence sektörü"dür. Bunun yanı sıra bu işin hamilerinin ve müşterilerinin oluşturduğu ağlar vardı; yaşça büyük vatandaşlar genellikle daha alt sınıftan delikanlılarla bu sayede temas kurar, aşklarının ödülü olarak onların ve ailelerinin çıkarlarını korurlardı. Son olarak, genellikle mahalleden ya da esnaf örgütünden tanışan, çoğu bir işte çalışan ya da bir zanaatla uğraşan, birbirleriyle gruplar halinde görüşen ergenlerden ve delikanlılardan oluşan daha homojen topluluklar vardı. Bunlar önderleriyle, yeni üyelerin topluluğa kabul törenleriyle yerel birer çete gibiydiler. Birbirlerinden farklı da olsalar bütün bu gruplar, hayatın farklı aşamalarına ve sosyalleşme biçimlerine tekabül eden, kadınlarla cin­sel ilişkiyi dışlamayan bir homo-erotizmi sindirmiş aynı toplumsal eril kül­türün bir parçasıydı. Erkeklerin kendi aralarındaki ilişkilerinden doğan kültürde sodominin de bir yeri vardı, fakat tekrar altını çizmek gerekir ki; yaşa, aktif ya da pasif olmaya göre belirlenen kurallara saygı gösterildiği, skandal yaratmaktan kaçınıldığı sürece.


17. yüzyılın ortasına doğru, Reform döneminin ahlaki baskılarına tepki olarak gayet serbest bir cinsellik kültürü doğdu. Avrupa'nın hemen her yerinde sodomide idam cezasının neredeyse tamamen kalkmasının, bu suçla ilgili soruşturmaların hatırı sayılır derecede azalmasının sebebi, daha somut, daha fazla sorun çıkaran başka suçların akılları giderek daha çok kurcalamasıydı. Yüzyılın sonunda hem Paris'te hem Londra'da, temel olarak fuhuşa (erkek ve kadın fahişelerle) bağlı bir eğlence sektörünün üzerinde yükselen, şehrin her yerine yayılmış gelişkin bir cinsellik altkültürü vardı. Bu işte uzmanlaşmış olan randevuevleri soylulardan yevmiyeli işçilere dek, her sınıftan insanı ağırlıyor, heteroseksüel, homoseksüel ya da özel (kırbaçlama gibi) her tür zevke, hatta bazı nadir vakalarda hayvanseviciliğe bile hitap ediyordu. 17. yüzyılın ikinci yarısında, her has zevk düşkününün Venüs kadar Ganymedes'i de sevmesini moda haline getiren serbestlik yanlısı soyluların yerine, 18. yüzyılın başında daha geniş kapsamlı bir fenomen ortaya çıktı. Serbest hayat tamamen heteroseksüelliğe döndü. Bu yeni moda serbestlik yanlılarının toplumsal ve kültürel kimliğinin teme­linde, Epikurosçu olduğu açıkça görülen hayat tarzları kadar, başka erkek­lerle cinsel ilişkiye girmeyi dışlayan bir erkeklik tarifi de vardı. 1700'de Londra'da ve sarayda, Lord Rochester gibi kurnaz soyluların karıları, metresleri ve erkek sevgilileri bulunuyordu. "Maço" halindeyken kendini asker kahraman olarak gösteren III. William aynı rahatlıkla oğlancı gözde­leriyle de ortalıkta dolaşabiliyordu. Başka erkeklere âşık olmak, geleneksel olarak soyluların harcı diye görülen cinsel özgürlük anlayışından 1720'lerden sonra silinmişti. Lord Hervey ya da Lord George Germain gibi bazı asillerin, erkeklere duydukları ilgiyi saklamak için evlendiklerinden ya da metres tuttuklarından şüphe edilir.

Dolayısıyla İngiltere'de, 17. yüzyılın sonuyla 18. yüzyıl başı arasında koyu homoseksüeller, heteroseksüel kisvesine bürünmek zorunda kaldılar. Günaha Püriten bakış, 1660'a kadar herkesin her türden tensel günah işleyebileceğini, doğru yola dönmenin ve tövbe etmenin bireysel mese­leler olduğunu kabul etmişti. 1690'ların başında, Society for the Reform of Mamıers gibi dini fanatizmi ve ilahi bir millenarizm düşüncesini bayrak edinmiş, insanları ıslah etmeyi hedefleyen laik kurumlar, akla gelebilecek her tür aykırılığı hizaya sokarak ülkeyi bütün kusurlardan ve günah­lardan arındırmaya kalkıştılar: Şabat gününe saygı göstermeme, sarhoş gezme, kumar, küfür, sövgü, edepsizce ve ahlaksızca davranışlar fuhuş ile homoseksüelliğin tarihi için en önemlisi, bütün öbür günahlara çanak tutmakla suçlanan genelevler. Çatısı altında daha çok zanaatkarları ve tüc­carları toplayan bu dernekler, ahlaka aykırı hareketleri büyük bir başarıyla mahkemeye taşımakla yetinmiyor, aynı zamanda kamuoyunu davalarına katmak için popüler basını da kullanıyordu. Dernekler dava tutanaklarını, vaazları, militanca faaliyetleri hakkındaki raporları, insanları iyice ikna etmek, üye bulmak için risale halinde bastırıyorlardı. Homoseksüellerin rağbet ettiği meyhaneleri ve genelevleri basıp cezalandırıyor, böylece tam da propagandanın başarısını kesinleştirecek "sansasyonel" malzemeyi de edinmiş oluyorlardı. Meyhanelere ya da Molly House'a gidip gelen oğlancıların kıyafetlerinde, konuşmalarında bir efeminelik vardı: Yapmacık davranışlarıyla ve nihayet haklarında çıkan yergi yazılarıyla kamuoyuna da yansımış olan alternatif bir cinsel kültür yaratmış durumdaydılar. Artık oğlancı ne erkek cinsinden, ne kadın cinsinden olan, "normal" heterosek­süel kültürün dışında kalan "üçüncü bir cins"in, özgün bir grubun bir parçasıydı. Bu dönemde hermafroditler hakkındaki tıbbi incelemeler de aynı noktaya yaklaşmıştı. Daha önce hermafroditler, tıp teorisindeki inatçı tekcinslilik anlayışı yüzünden "kusurlu" erkekler (çünkü bir taraflarıyla kadındılar) ya da "kusuru daha az olan kadınlar" (çünkü kadınlara göre daha erkeksiydiler) olarak görülürdü. 18. yüzyılda deneysel gözlemler ve anatomi bilimi sayesinde doğada başka bir ihtimal olabileceği fikri şekillenmeye başladı: "üçüncü bir cins", eğer "kusursuz" doğarsa her iki cinsin organlarına da, eşit oranda gelişmiş olarak sahip olurdu.

Giderek büyüyen toplum baskısına rağmen, Molly House kültürü Londra'da ve diğer bazı büyük şehirlerde gelişmeye devam etti; bu sayede homoseksüeller bir kulüp ya da gizli dernek ortamında, emniyetli bir alanda bir kimliği paylaşma duygusunu tadıyorlardı. Bu olgu İngiltere'yle sınırlı değildi. Paris arşivleri de 18. yüzyılın ilk yarısında homoseksüel kültürde ve hayat tarzında bir gelişme olduğunu, aynı zamanda kamuoyunun bakışının da değiştiğini ortaya koyar: Kamuoyu erkekler arası cinsel ilişkilerde, homoseksüelleri öbür erkeklerden ayıran, özel bir zevk duyulduğundan şüpheleniyordu. Şehirlerdeki buluşma yerlerinin topografyası da değişti. Homoseksüellerin karşılaşmasına ya da isteklerini ifade etmesine fırsat veren sokaklara, parklara ve meyhanelere daha şahsi mekânlar eklendi.




...
Bedenin Tarihi'nden





*


" Sodom'un 120 Günü'ndeki 120 sayısı belirli bir rakam olmasına
 rağmen sınırsızlığın bir simgesi gibi görünür."






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder