![]() |
Salo or the 120 Days of Sodom (Pier Paola Pasolini) |
Doymak bilmez bir roman yazarı olan Sade’ın da farkına vardığı gibi, fantezi gücü o kadar enerjikti ki, bu güç onun entelektüel etkinliği ve fiziksel dürtüleri üzerinde egemenlik kurmuştu. Sade, kabaca, diğer bütün insanların da kendisine benzediği genellemesinde bulundu. Bastille’de mahkumken roman yazmaya başladığında, gotiğin bütün korku, zulüm, rastlantı ve tuhaflık etkilerini kullandı; ancak, hapishanede tutulan bir kişiden bekleneceği gibi, görünür kaosun üzerindeki katı denetimini korudu. Tüm romanları içinde, yalnızca çılgınca kaba gotik öyküler, ahlaksızlık ve halkın düşüncelerini öfkeye sevk etmek yerine baştan çıkaran cinsel kandırmacayı da içeren Aşkın Suçları (1800) bir parça mizah içerir. Birçok okuyucuya göre (onun betimlemesinden sakınan püritenlere göre değil sadece) rasgele bir dille zulüm ve aşırılığın uzun, inandırıcılıktan uzak fantezilerini sunan, hayal gücü zayıf bir yazardır. Sade kötülüğün kökenlerinin ve kendi çektiği zorlukların nedeninin özel mülkiyet, sınıf ayrımı, din ve aile yaşantısı gibi başlıca insanlık konumları olduğuna karar verdi. Onun toplumsal ve dinsel kurallara karşı gelen kişileri, mutlak güç elde edilemez olduğuna göre, sahip olmaya değer tek güç hayalgücüne ait olandır şeklindeki inancını örnekliyordu: Gizlilik, en büyük erotik güç oyunuydu. İlk romanı olan Sodomun 120 Günü, (Jean Genet'nin klasik Notre Dame Des Fleurs’ü'gibi) kişisel bir hapishane pornosu olma amacına hizmet ediyordu; ancak, Sade sosyal konulara eğilmeyi ihmal edemeyecek kadar tam bir on sekizinci yüzyıl Fransız erkeğiydi ve seks onun yazılarında iktidar ilişkilerini betimleme yolu olarak kullanılır. Kendi çağdaşları arasında pornografiyi politize etme konusunda yalnız değildi: Bir örnek vermek gerekirse, 1789-91 arasında Kraliçe Marie Antoinette konulu seks partilerine ilişkin müstehcen el ilanlarında büyük artış vardı.
Sade’ın gotik kurmacaları insanların birbirlerini hemen ve insafsızca nasıl kullanıp sömürdüklerini betimler. Sade cinsel baskıyı siyasal baskıyla bir tutuyordu - her ikisinin de devrim türü bir patlamayla sonuçlanması olasıydı. ‘Emilie de Tourville’ başlıklı gotik öykü, bir genç kızla onun gizli kapaklı seks buluşmaları gerçekleştirdiğini keşfeden iki ağabeyi hakkındadır; özgürlüğü kısıtlanan kız için, âşığıyla haftada kaç kez buluşursa her iki kolunda o sayıda kesik açılması talimatı verilir. Sade’ın kan akıtmaya yönelik bu kararı, devrimin kan akıtması anlamını taşıyabilir:
Saçma sapan bir
ciddiyetle yetiştirilen, daha çocukken mutsuzluk çığlıklarına kulaklarını
kapaması öğretilen, beşikten beri kanla sulanan, her şeyi eleştiren ve
kendilerini her şeyin sahibi sanan Themis’in bu taşkın ve savruk
destekleyicilerinin davranışı o kadar kötü bir üne sahiptir ki, kendi gizli
utançlarını ve kaçamak yanıtlarını gizlemenin tek yolu aptallar üzerinde
etkili olmaktan ve akıllı insanların da onların nefret dolu prensiplerinden,
kanlı yasalarından ve aşağılık kişiliklerinden tiksinmesini sağlamaktan başka
bir işe yaramayan ve bunu da onları suça bulayarak başaran katı bir sertlik
sergilemektir.
Sodom'un 120 Günü’nü Sade 1784-85’te Bastille’de yazdı. Sade
romanda kendi hücresinden çok daha geniş bir hayali manzara yarattı (romanın
gizemli fantezisine katkısı olsun diye de, onu duvarın içinde gizlemekteydi).
14 Temmuz 1789’un yağması sonrasında çalınan kitabı Sade bir daha hiç görmedi;
kitap on dokuzuncu yüzyılın sonlarında Marquis de Villeneuve-Trans’ın malı
olarak yeniden ortaya çıktı. El yazmasının Alman bir koleksiyoncuya satılışının
ardından, kısaltılmış bir versiyonu 1904’te Berlinli seksolog Iwan Block
tarafından sadece bilim adamlarına, tıp insanlarına ve hukukçulara dağıtımı
amaçlanarak sınırlı sayıda basıldı. El yazma nüsha 1929’da bir Fransız vikont
tarafından satın alındı ve Maurie Heine tarafından eksiksiz biçimiyle, üç cilt
olarak yayımlandı (1931-35). Sade’ın anlatımı, Marlborough dükünün komutasındaki
orduların Fransızları Blenheim ve Malplaquet’te bozguna uğrattığı ve Fransa’nın
Avrupa’daki hükümranlığını yok ettiği 1715’te başlar. Kral XIV. Louis yeni
ölmüştür ve torununun oğlu XV. Louis’in (1715-23) çocukluğu sırasında Duc
d’Orleans unvanını taşıyan, çok parlak nitelikleri olsa da ahlaksız ve
şöhretli bir mahkûm olup kendisini mutlak güçle donatan ve zalimlikle karışık
bir yolsuzlukla ülkeyi yöneten Philippe’in başkanlığında bir kral naipliği
konseyi mevcuttu. Sade’ın birinci bölümü şöyle başlar:
XIV. Louıs’e ağır
yükler yükleyen büyük savaşlar bir yandan hâzinenin ve insanların kaynaklarını
tüketirken, diğer yandan da bir kan emiciler sürüsüne zenginliğin gizli
yollarını temin etti. Bu tür insanlar başkalarının sefaletini azaltmak yerine
çıkar sağlayabilmek adına yarattıkları ya da destekledikleri toplu felaketler
için gözlerini açık tutarlar. XIV. Louis’in yüce hükümranlığının sona ermesi,
Fransız tarihinde, kaynakları en az onlara eşlik eden şehvet ve sefahat kadar
belirsiz olan büyük sayıda servetin gizemli bir biçimde ortaya çıkışının
görüldüğü dönemlerden biriydi.
Sade bunun ardından, bu şekilde kokuşmuş düzenden
yararlanarak servet sahibi olmuş dört yaşlı ya da orta yaşlı erkekten söz
eder: Duke de Blagis, onun kardeşi X Piskoposu, de Curval adında bir yargıç ve
Durcet adında bir finansör.
Bu sinsi dörtlü kötü yollardan
edinilmiş gelirlerinin bir bölümünü Silling adında, hacizden elde ettikleri bir
kalede uzun seks partilerine harcamaya karar verirler; öykü geliştikçe bu kale,
uzaklarda yer alan ve Ann Radcliffe’in çok sevdiği türden pitoresk bir
kaleyken, giderek Belsen ya da Dachau benzeri bir yer haline gelir. Simone de
Beauvoir’ın belirttiği gibi, “Mağaralar, yer altı geçitleri, gizemli kuleler,
gotik romanın bütün malzemeleri bu eserinde bir anlam kazanır. Yarattığı mekânlar
bu dünyaya ait değildir; bu mekânlarda geçen olaylar macera olmaktan çok
yaşayan tablolardır ve zamanın Sade’ın evreninde yeri yoktur.” Sade, diğer
insanların duyu ve alışkanlıklarından kaynaklanan böylesi aşırı
yabancılaşmalarda mükemmelliği bulmaktaydı. Sade’ın oluşturduğu yapı
Boccaccio’nun Decameron’unu ve Navarreli Kraliçe Marguerite’in bir zamanlar
popülerken bugün haksız yere ihmal edilen Hejjtameron’unu çağrıştırır; ancak,
metin Kraliçe Marguerite’in nefis ironisinden yoksundur. Sade’ın üç amacı vardı: hapishane hücresinde kendisi için cinsel
heyecan yaratmak, olası bütün cinsel eylemleri bir seksologun titizliğiyle
derlemek, gitgide artan düzeyde iğrençleşen cinayetleri insanlığın nefret edici
yönünü göstermek için kullanmak. Yaşları iyice ilerlemiş bu dört sefih önce
birbirlerinin kızıyla evlenerek işe başlar, pahalı projelerini
kusursuzlaştırmak için servetlerini birleştirir, kadın pazarlayıcılar tutar, en
iyi ailelerden 150 oğlanı ve kızı kaçırtır, başlangıç niteliğinde seks
partileri düzenler, en cazip seks objelerini kendilerine ayırıp geri kalanları
nüfuzlu zenginlerin alışılmış, dizginlenemeyen zevkiyle zalimce öldürtürler.
Sade’ın Silling sefahatlerine atfettiği bu yarı şeytani ritüellerde kullanılan
alet edevat ve oğlancılık, yeniden kazanılan bellek sendromuna inanan terapi
uzmanlarının 1990'lı yıllarda hastalarını teşvik ettikleri türden fantezileri
andırmaktadır.
Justine -ya da Erdemin Felaketleri yayımlanma amacıyla 1787’de
yazıldı ve ilk baskısı 1791’de gerçekleştirildi. Roman, Voltaire’in Candide
adlı eserindeki Aydınlanma iyimserliğine karşı bir panzehir gibidir ve erdeme
ve onun adilane ödüllerine saf bir inançla bağlıyken gerçeği, biraz zalimce de
olsa, tecavüzler ve zulümler yoluyla fark eden bir yetim tarafından anlatılır.
Kız, sürekli ödüllendirilecek olsa erdemin erdem olmaktan çıkacağını asla
anlayamaz: Bu, sadece etiğin olmadığı bir evrende mümkündür. Justine’in
erdemin ödüllendirileceğine dair beklentileri, üzerine yıldırım düşmesi
sonucunda ölmesiyle alaya alınır: Bu, doğanın zalimlik ölçüsünde kayıtsız
olduğunu, oysa insanların zulümle kayıtsızlık arasında seçim yapma hakları
olduğunu anımsatmaktadır. Burada Justine’i ayrıntılı olarak incelemek çok zaman
alacaktır (öykü Sade tarafından gitgide artan bir titizlikle iki kez elden
geçirilmişti). Öykünün en belirgin karakteri olan Marquis de Bressac, Sade’ın
Richardson ile Choderlos de Laclos’dan etkilenerek 1788’de Bastille’de yazdığı,
1795’te yayımlanan ama siyasal açıdan yıkıcı olduğu gerekçesiyle 1815 ve
1828’te yasaklanan Aline et Valcour adlı eserinin temelini oluşturan, soğuk, hesaplı,
lüks düşkünü, kudretli de Blamont’la kıyaslanabilecek bir makyavelisttir.
Lettre de cachet sonucu yaşadığı
hapis hayatının sona ermesini izleyen yedi yıl içinde Sade çok büyük
kötülüklerle karşılaştı ve 1797’de Justine için bir ek oluşturdu: La Nouvelle
Justine, ou, Les Maîheurs de la Vertu; suivie de L’Historie de juliette, sa
Sceur, ou, Les Presperites du Vice içindeki kana susamış erotizm, gotik
aşırılığı en uç noktada temsil eder. Öykü Justine’in ahlaksız kız kardeşi
Juliette tarafından anlatılmaktadır: “Benimkine
benzer bir hayal gücüne sahip olanlar için, sorun asla şunun ya da bunun itici olup
olmadığı, düzensizliğin tek endişe olup olmadığı, ve aşırı olduğu sürece her
şeyin güzel olup olmadığı değildir” diyerek, Saint-Fond’la başlarda yaptığı
bir konuşmada böbürlenmektedir: “Bir şeyler bana onun, benim onun dışkısını
yememi büyük bir arzuyla istediğini söyledi; bunu yapmak için kendisinden izin
İstedim, izni verirken coşku içindeydi.” Fransa'da en kötü niyetli
sefihlerin eline düştükten sonra hayatta kalan Juliette, cinayetle
sonlanabilecek bir erotizm coşkusu içinde, siyasal kurumlarını, etik ve estetik
değerlerini yıkıp geçerek Avrupa’yı gezer. Kişisel bir fantezi olmaktan çok
halka bir mesaj iletme amacıyla yazılan Juliette, Geoffrey Gorer tarafından “Sade’ın nefret ve hayal kırıklığını kustuğu
son nokta” olarak gayet iyi nitelendirilmiştir. Sapıklık konusunda bolluk
ötesi bir durum söz konusu olsa da, eserin temel noktası cinsel fetişizm değil,
çoğu zaman fetişizmin temsil ettiği paranın gücüdür: Saint-Fond’un Juliette'le
birlikte yeme nezaketini gösterdiği dışkısı, Fransa’nın en ünlü adamını bu
duruma getiren servetin metaforu konumundadır.
Saint-Fond Sade’ın en büyük
makyavelistidir: “Elli yaşlarında bir
adam: keskin bir zekâ, fazlaca entelekt ve bol iki yüzlülük bahşedilmiş olan bu
adamın kişiliği hainliğe yatkındı, çok acımasızdı ve bitip tükenmez bir
gururla doluydu; Fransa’yı soyma ve iyi bir fiyata sattığı keyfî ipoteklerin
teminatlarını ortalara saçma sanatı konusundaki yeteneğinden ötürü, her
cinsten ve her yaşta 20.000’den fazla insan onun emri gereğinde krallığın
mahzenlerinde çürümekteydi.” Cinsel zevkleri, Juliette’in de açıkça
belirttiği biçimde, siyasi görüşlerini yansıtır: “Beni anlatılamayacak düzeyde aşağıladı; bu bir şehvet sorunu
olduğunda, akla gelebilecek en pis, en despot, en zalim adam oluyordu.” Saint-Fond, bugün tipik faşist bir görünüm çizen, fikirleriyle böbürlenen bir
ahlaksızlık lideridir: Öldürme ve işkence törenleri ile makyevalist devlet görüşü
bariz bir biçimde Nazilik kurumunun birebir öngörüsüdür. Saint- Fond nüfusun
üçte ikisinin açlıktan ölmesi gerektiğini dile getirmektedir: “Kıtlık konusuna gelince; üzerinde
çalıştığımız hububat tekeli bizi zenginliğe boğacak ve güruhlar kısa sürede
birbirlerini yiyince sayıları azalacak. Kabine kıtlık konusunda kararlı çünkü
bu çözüm çabuk, hata payı yok ve bizi altına boğacak.” Saint-Fond’un cinsel
zevklerini paylaşan Noirceuil, onun yönetime ilişkin fikirlerini sevmektedir: “Kana susamış, açgözlü, tuttuğunu koparan
türden; cinayeti iyi yönetim için kaçınılmaz görüyor.” Noirceuil, görüşlerini
haklı çıkarmak için Machiavelli’nin prensiplerinin yanı sıra tarihten de
sayısız örnek verir: “Herhangi bir
rejim, özellikle de monarşi varlığını sürdürecekse kan dökülmesi gerekir; bir
tiranın tahtı kanla sağlamlaştırılmalıdır.” Juliette çok ağır bir biçimde
aristokrasi ve monarşi karşıtıdır -“günümüz
dünyasında krallar hiçbir şey, sıradan kitleler her şey”- ancak, Borchamps
adlı bir sefihin İsveç'teki parlamento üyelerinin kendi monarşilerine karşı
düzenlemekte oldukları ayaklanma konusunda dile getirdiği gibi, “Bunun nedeni tiranlıktan korkmaları değil,
despotizmi kendilerinin değil de başkalarının elinde görmeyi çekememeleridir:
İktidarı ele geçirmeye görsünler, emin olun artık despotizmden hiç nefret
etmedikleri gibi, tam tersine, kendi zevklerini kusursuzlaştırmak için onu
kullanacaklardır.”
*
Gotik kitabından,
Richard Davenport
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder