"Eğer kitaplar olmasaydı, yağmurlu günlerde ne yapacağını bilemezdi."
Thoreau'dan (1817 - 1962), Walden anılarından, çapa ile felsefe yapışından çok hoşlandığımı söyleyemem, ama yine de okudum. Walden Gölü'nün kıyısında, en yakın eve bir mil uzaklıkta yer alan ıssız bir ormanda inşa ettiği kulübede iki yıl iki ay kadar yaşamış. Kasabalılardan en çok da ne yiyip ne içtiği, yalnızlık çekip çekmediği ya da öyle ıssız bir yerde korkup korkmadığı gibi sorulara maruz kalmış. Benim de geçen haftalarda benzer türde sayılabilecek sorulara acemi bir muhataplığım olmuştu. Ormanda yapabilir misin, diye sormuştu genç bir arkadaşım. Yapamam demiştim, nasıl, neyle yapılır, nereye sıçılır bilmem çünkü. Bazı kaprislerim var ki vazgeçemem, doğru, düzmece biriyim ben ama ikiyüzlü değilim diye de eklemiştim. Thoreau bile Walden'daki yaşamına iki yıl dayanabilmiş: ("Ormanı tıpkı oraya gidişiminki gibi iyi bir sebeple terk ettim. Belki de bana öyle geldi; yaşayacağım birkaç hayat daha vardı ve bu bir tanesi için daha fazla zaman kalmamıştı.") Parasız yapabilir misin, diye sordu. Yapamam. Thoreau'nun anlatısında uzun uzun söz ettiği yirmi sekiz yaşında odunculuk ve direkçilik yapan Kanadalı genç bir işçi var: "günde elli direk dikebilen, dünkü yemeğinde köpeğinin yakalamış olduğu bir dağ sıçanını yemiş olan biriydi. O da Homer'i duymuştu ve "eğer kitaplar olmasaydı, yağmurlu günlerde ne yapacağını bilemezdi." Ne hakkında yazdığını bilmese de, ona göre Homer büyük bir yazardı. Daha basit ve doğal birini bulamazdınız. Yabancı birine, genel olarak hiçbir şey bilmiyormuş gibi görünürdü. Fakat onda bazen daha önce hiç görmemiş olduğum bir adam görürdüm. Bu adamın Shakspeare kadar bilge mi olduğunu yoksa bir çocuk kadar basit ve cahil mi olduğunu, ondan ince ve şiirsel bir bilinç mi yoksa aptallık mı beklemem gerektiğini bilemezdim. Birleşik Devletler'de çalışıp sonunda, belki de kendi ülkesinde, bir çiftlik alacak kadar para kazanmak için on iki yıl önce Kanada'dan ve baba evinden ayrılmıştı."
Thoreau bu genç işçiye Parasız yapabilir misin diye sorduğunda, genç işçi ona paranın sağladığı kolaylıklardan söz etmek için şöyle bir örnek verir: Eğer bir öküz sahibi olsaydı ve dükkandan iğne iplik almak isteseydi her seferinde alacağı şeylere karşılık hayvanın bir kısmını ipotek etmek önce oldukça zahmetli, daha sonra ise imkansız hale gelecektir." :) (Pecunia sözcüğünün Latince para anlamına geldiğini ve sığır anlamına gelen pecus sözcüğünden türemiş olduğunu da öğrenmiş oldum böylelikle.)