DÜŞÜNME DENEYİMİNDEN
Martin Heidegger
Çev: Erdal Yıldız - Engin Yurt
Burada çevirdiğimiz şiirler, ilk olarak 1954 senesinde yayınlanmış olsa da, Heidegger’in bir notuyla öğrendiğimiz üzere 1947’de yazılmışlardır. Heidegger’in özellikle geç dönem düşünmesinde büyük önem atfettiği düşünme ve şiir arasındaki ilişki göz önünde bulundurulacak olunursa, burada çevrilen şiirlerin sadece bir filozofun, yaşamının herhangi bir döneminde yazdığı şiirler olarak görülmemesi uygun olur. Zira burada çevrilen şiirler, belki de, bir düşünür-şairin düşünme ve şiir arasındaki çizgilerin gözden tamamen kaybolduğu yerlerde dolanarak hakiki bir düşünme deneyimi arayışında olmasının en açık izleridir.
AUS DER ERFAHRUNG DES DENKENS
[75] Unter den hohen Tannen hindurch...
Baştan sona yüksek çamlar altında...
Weg und Waage,
Steg und Sage
finden sich in einen Gang.
Yol ve terazi
Keçi yolu ve söyleme
Buluşurlar bir yürümede.
Geh und trage
Fehl und Frage
deinen einen Pfad entlang.
Git ve taşı
Eksikliği ve soruyu
Kendi patikan boyunca.
[76] Wenn das frühe Morgenlicht still über den Bergen wachst...
Sabahın ilk ışığı dağların üzerinden sessizce yükseldiğinde...
Die Verdüsterung der Welt erreicht nie
das Licht des Seyns.
Dünyanın karanlığı asla ele geçiremez
Varlığın aydınlığını.
Für die Götter kommen wir zu spat und
zu früh für das Seyn. Dessen angefangenes Gedicht ist der Mensch.
Tanrılar için çok geç kaldık ve çok erkeniz varlık için.
Varlığın başlamış olan şiiri insandır.
Aufeinen Stern zugehen...
Bir yıldıza doğru yürümek...
Denken İst die Einschrânkung auf einen
Gedanken, der einst wie ein Stern am Himmel
der Welt stehen bleibt.
Düşünme vaktiyle gökyüzünde asılı bir yıldız gibi
duran tek bir düşünceyle belirlenmedir.
[77]Wenn das Windradchen vor dem Hüttenfenster
im aufziehenden Gewittersturm singt...
Kulübe penceresinin önündeki küçük rüzgâr fırıldağı
gelen fırtınada öttüğünde...
Stammt der Mut des Denkens aus der Zumutung
des Seyns, dann gedeiht die Sprache des Geschicks.
Düşünmenin istemesi varlığın pervasızca istemesinden kaynaklanırsa,
Kaderin dili de serpilip gelişir.
Sobald wir die Sache vor den Augen und im Herzen
das Gehör auf das Wort haben, glückt das Denken.
Konu göz önüne gelir gelmez ve kalpte söz duyulur duyulmaz
başarıya ulaşır düşünme.
Wenige sind erfahren genug im Unterschied
zwischen einem Gegenstand der Wissenschaften
und einer Sache des Denkens.
Çok azı yeterince deneyimler
Bir düşünme konusu ve bir bilim nesnesi arasındaki ayrımı.
Gâbe es im Denken schon Widersacher und nicht
blöfe Gegner, dann stünde es um die Sache des
Denkens günstiger.
Düşünürken sadece muhalifler olsaydı ve yalnızca karşı çıkanlar değil,
Düşünmenin konusu açısından daha yerinde olurdu.
[78] Wenn unter aufgerissenem Regenhimmel
plötzlich ein Sonnenschein über das Düstere der Matten
gleitet...
Yağmur-bulutlu gökyüzündeki yırtıktan aniden
bir güneş ışığı çayırların loşluğu üzerine süzüldüğünde...
Wir kommen nie zu Gedanken.
Sie kommen zu uns.
Biz hiçbir zaman düşüncelere gelmeyiz.
Düşünceler gelir bize.
Das İst die schickliche Stunde des Gesprachs.
Budur, sohbetin uygun saati.
Es erheitert zur geselligen Besinnung. Diese kehrt
weder das gegenstrebige Meinen hervor, noch
duldet sie das nachgiebige Zustimmen. Das Denken
bleibt hart am Wind der Sache.
Sohbet dostça duyar-düşünmeye neşe katar. Bu duyar-düşünme
ne karşıt görüşleri belirtir ne de esnek onaylamalara sabreder.
Düşünme, konunun rüzgârında sağlam durur.
Aus solcher Geselligkeit erstünden einige vielleicht
zu Gesellen im Handwerk des Denkens. Damit
unvermutet einer aus ihnen Meister werde.
Böylesi hoş-sohbette belki birkaçı düşünme sanatında kalfa olabilir.
Böylece içlerinden biri umulmadık bir biçimde usta olabilsin diye.
[79] Wenn im Vorsommer vereinzelte Narzissen
verborgen in der Wiese blühen und die
Bergrose unter dem Ahorn leuchtet...
İlkbaharın son günlerinde çayırlarda saklanmış tek tük nergisler
açtığında ve Akçaağacın altındaki dağ gülü kıpkırmızı olduğunda...
Die Pracht des Schlichten.
Sadeliğin parlaklığı.
Erst Gebild wahrt Gesicht.
Doch Gebild ruht im Gedicht.
İlkin biçim yüzü korur
Oysa biçim şiirde durur.
Wen könnte, solang er die Traurigkeit meiden will,
je die Ermunterung durchwehen?
Hüzünden kaçınmak istediği sürece biri,
nasıl cesaretle doldurulabilir ki içi?
Der Schmerz verschenkt seine Heilkraft dort, wo
wir sie nicht vermuten.
Acı, İyileştirme gücünü
ummadığımız yerde bahşeder bize.
[80] Wenn der Wind, rasch umsetzend, im
Gebalk der Hütte murrt und da
s Wetter
verdrieflich werden will...
Hızla yön değiştiren rüzgâr kulübenin çatı kirişlerinde
esip gürlediğinde ve hava hırçınlaştığında...
Drei Gefahren drohen dem Denken.
Üç tehlike düşünmeyi tehdit eder.
Die gute und darum heilsame Gefahr İst die
Nachbarschaft des singenden Dichters.
İyi ve bundan ötürü iyileştirici tehlike şarkı söyleyen
şairin komşuluğudur.
Die böse und scharfste Gefahr İst das
Denken selber.Es mub gegen sich selbst denken,
was es nur selten vermag.
Fena ve bundan ötürü en keskin tehlike
Düşünmenin kendisidir.
Düşünme kendi kendisine karşı düşünmek
zorundadır, ki bu düşünmenin nadiren yapabildiği şeydir.
Die schlechte und darum wirre Gefahr İst das
Philosophieren.
Kötü ve bundan ötürü karmakarışık tehlike
felsefe yapmaktır.
[81 ]Wenn am Sommertag der Falter sich auf die
Blume niederlâbt und, die Flügel geschlossen,
mit ihr im Wiesenwind schwingt...
Yaz günü kelebek
çiçeğin üzerine konduğunda ve kapalı kanatlarıyla
çiçekle birlikte çayır esintisinde salındığında...
Aller Mut des Gemüts İst der Widerklang auf
die Anmutung des Seyns, die unser Denken in
das Spiel der Welt versammelt.
Yüreğin bütün isteği, düşünmemizi dünya oyununun
içine toplayan varlığın pervasızca isteğinin yankısıdır.
Im Denken wird jeglich Ding einsam und langsam.
Düşünmede her şey tek-başınalaşır ve yavaşlar.
In der Langmut gedeiht Grobmut.
Sabrın içinde yüce gönüllülük serpilip gelişir.
Wer grob denkt, mub grob irren.
Büyük düşünen, büyük yanılmak zorundadır.
[82]Wenn der Bergbach in der Stille der Nâchte
von seinen Stürzen über die Felsblöcke
erzâhlt...
Dağdaki dere gecenin sessizliğinde kaya parçaları üzerinden dökülüşünü
anlattığında...
Das Alteste des Alten kommt in unserem Denken
hinter uns her und doch auf uns zu.
Düşünmemizde eskinin en eskisi
peşimizden gelir ve yine de karşımıza çıkar.
Darum halt sich das Denken an die Ankunft des
Gewesenen und İst Andenken.
Bundan ötürü düşünme, olmuş olanın gelişine tutunur
ve bu, hatıradır.
Alt sein heibt: rechtzeitig dört innehalten, wo der
einzige Gedanke eines Denkweges in sein Gefuge
eingeschwungen İst.
Eski olmak demek: Bir düşünme yolunun
biricik düşüncesinin
kendi yapısına uyduğu yerde, orada tam zamanında durmaktır.
Den Schritt zurück aus der Philosophie in das
Denken des Seyns dürfen wir wagen, sobald wir
in der Herkunft des Denkens heimisch geworden sind.
Düşünmenin kökeninin yerlisi olur olmaz,
Felsefeden varlığın düşünmesine geri adım atmaya cüret edebiliriz.
[83]Wenn in den Winternachten Schneestürme
an der Hütte zerren und eines Morgens die
Landschaft in ihr Verschneites gestillt İst...
Kış gecelerinde kar fırtınaları
Kulübeyi çekip çekiştirdiğinde ve bir sabah onun karla
örtülü manzarası sessizleştiğinde...
Die Sage des Denkens ware erst dadurch in ihr
Wesen beruhigt, dab sie unvermögend würde,
jenes zu sagen, was ungesprochen bleiben mub,
Düşünmenin söylemesi, konuşulmamış olarak kalması gerekeni söylemede yetersiz kalacağından, ancak kendi özünde rahata ererdi.
Solches Unvermögen brachte das Denken vor
seine Sache.
Böyle bir yetersizlik, düşünmeyi kendi konusunun önüne getirirdi.
Nie ist das Gesprochene und in keiner Sprache
das Gesagte.
Hiçbir zaman konuşulmamıştır ve hiçbir dilde söylenmiş değildir.
Das je und jah ein Denken ist, wessen Erstaunen
möchte dies ausloten?
Bu daimi ve ani düşünce kimin hayretini yoklamak ister ki acaba?
[84]Wenn es von den Hangen des Hochtales,
darüber langsam die Herden ziehen, glockt
und glockt...
Yüksek vadinin bayırları üzerindeki hayvan sürüleri,
çanları çala çala yavaşça geçip gittiğinde...
Der Dichtungscharakter des Denkens ist noch verhüllt.
Düşünmenin şiir karakteri
hâlâ örtülüdür.
Wo er sich zeigt, gleicht er für lange Zeit der
Utopie eines halbpoetischen Verstandes.
Kendini gösterdiği yerde de, uzun bir
süre boyunca yarı şiirsel bir anlayışın ütopyasına benzer.
Aber das denkende Dichten İst in der Wahrheit
die Topologie des Seyns.
Ancak düşünen şiirleme aslında varlığın topolojisidir.
Sie sagt diesem die Ortschaft seines Wesens.
Varlığın topolojisi bu düşünen şiirlemeye özünün yerini söyler.
[85]Wenn das Abendlicht, irgendwo im Wald
einfallend, seine Stdmme umgoldet...
Ormanda herhangi bir yere düşen akşam ışığı, ağaçların gövdelerini altın rengine
bürüdüğünde...
Singen und Denken sind die nachbarlichen
Stamme des Dichtens.
Şarkı söylemek ve düşünmek, şiirlemenin birbirine komşu gövdeleridir.
Sie entwachsen dem Seyn und reichen in seine
Wahrheit.
Şarkı söylemek ve düşünmek varlıkta büyürler ve ulaşırlar
Varlığın hakikatine.
Ihr Verhaltnis gibt zu denken, was Hölderlin
von den Baumen des Waldes singt:
Şarkı söylemek ve düşünmek arasındaki ilişki, Hölderlin’in Ormandaki Ağaçlar
hakkında şarkıladığı şeyi düşündürür:
“Und unbekannt einander bleiben sich,
solang sie stehn, die nachbarlichen Stamme."
Ve birbirlerini tanımadan kalırlar,
Ayakta durdukça, komşu
Gövdeler.”
[86]Wâlder lagern
Bache stürzen
Felsen dauern
Regen rinnt.
Ormanlar uzanır gider
Dereler dökülüp gider
Kayalar sürüp gider
Yağmur akıp gider.
Fluren warten
Brunnen quellen
Winde wohnen
Segen sinnt.
Kırlar bekler durur
Pınarlar fışkırıp durur
Rüzgârlar dura durur
Rahmet düşünmeye dalar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder