Thoreau'nun Sivil itaatsizlik örneği beni Arendt'in tartışmaya açtığı vicdan sorununa bağladı ama çok sokulmayacağım şimdilik.
"Altı yıldır şahıs başına ödenen vergiyi hiç ödemedim. Bu sebepten bir defa hapse atıldım ve bir gece yattım; iki-üç fit (60-90cm) kalınlığındaki sağlam taş duvarları, bir fit kalınlığındaki tahta ya da demir kapıyı, ışığı süzgeçten geçiren demir kafesi inceleyerek ayakta dururken bana kilit altına alınacak etten ve kemikten ibaret bir canlı gibi davranan bu kurumun aptallığına şaşırmadan edemedim. Acaba beni buraya kapamanın yapılacak en iyi şey olduğunu iyice düşündü mü ve benden başka türlü yararlanmayı hiç aklına getirmedi mi diye düşündüm. Hemşehrilerimle aramda taştan bir duvar olduğunu gördüm; ama onların benim kadar özgür olmadan önce, önlerinde tırmanmaları ya da yıkıp geçmeleri gereken çok daha zorlu bir duvar vardı. Bir an için bile içeri kapatılmış hissetmedim kendimi, duvarlarsa boşa harcanan taş ve çimento olarak göründü gözüme. Hemşehrilerim arasında vergisini veren tek kişinin ben olduğumu hissediyordum. Bana nasıl davranacaklarını bilmedikleri için iyi terbiye almamış biri gibi davrandılar. Her tehditte ve her komplimanda bir gaf yapıyorlardı; tek istediğimin duvarın öte yanına geçmek olduğunu sanıyorlardı. Düşüncelerimin üzerine kapıyı kapatıp kilitliyorlardı, ama düşüncelerim engel ya da izin tanımaksızın onları takip etmeye devam ediyordu ve tehlikeli olduğu sanılan sadece bu düşüncelerdi. Bana ulaşamadıklarından vücudumu cezalandırmaya karar vermişlerdi; tıpkı yaramaz erkek çocukları gibi, kin besledikleri adama bir şey yapamayınca köpeğine eziyet ediyorlardı. Devlet’in yarım akıllı olduğunu gördüm, gümüş kaşıklarıyla oyalanan yalnız bir kadın gibi ürkekti, dostunu düşmanından ayıramıyordu; Devlet’e olan tüm saygımı yitirip ona acımaya başladım."
Thoreau'nun Walden günlüğünde yer alan tutuklanış öyküsü:
"Öğlen vakti ayakkabı tamircisinden bir ayakkabı almak için kasabaya gittiğimde tutuklanıp hapse atıldım, çünkü başka bir yerde değindiğim gibi senatosunun kapısında adamları, kadınları ve çocukları sığır gibi alıp satan devlete ne vergi ödüyor ne de otoritesini tanıyordum. Ormana başka amaçlarla gitmiştim. Ancak bir insan nereye giderse gitsin, diğer insanlar onu takip edip kirli kurumlarının pençesine almaya çalışacaklar, becerebilirlerse umutsuz ve tuhaf toplumlarının bir parçası haline gelmeye mecbur edeceklerdir. Doğru, etkili olsa da olmasa da topluma zorla direnmiş, "cinnet" geçirip topluma saldırmış olabilirim; fakat çaresiz durumda olan toplumun "cinnet" geçirip bana saldırmış olmasını tercih ederdim. Neyse, ertesi gün salıverildim, onarılmış olan ayakkabımı aldım ve Fair-Haven Tepesi'nde yabanmersininden oluşan akşam yemeğimi yiyebilecek bir saatte ormana döndüm. Devleti temsil edenler dışında hiç kimse tarafından taciz edilmemişimdir."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder