Yunanlılar, insanın hemcinsine duyduğu aşkla öbür cinse duyduğu aşkı, bir biçimde farklı iki davranış türü olarak karşı karşıya getirmiyorlardı. Ayrım çizgileri böylesi bir sınırı izlemiyordu. Ölçülü ve nefsine hakim bir erkekle kendini kaptıran birini karşı karşıya getiren şeyler, ahlak açısından, insanın en gönüllü biçimde kendini verebildiği haz kategorilerini birbirinden ayıran şeylerden çok daha önemliydi. Ahlakın gevşek olması, insanın ne kadınlara ne de oğlanlara, bu iki durumdan biri öbüründen daha vahim olmaksızın, karşı koyamamasıydı. Tiranlık adamın, yani Eros adlı tiranın ruhuna girmesine ve onun tüm hareketlerini yönetmesine izin veren adamın portresini çizerken, Eflatun onu birbiriyle eşdeğer iki görünümüyle gösterir; bu görünümlerde, hem temel görevleri küçük görme, hem de hazzın genel coşkusunun boyunduruğu altına girme aynı biçimde belirir.
Yunanlılar biseksüel miydi? Eğer buradan, Yunanlıların aynı zamanda bir oğlanı ve bir kızı sevebildikleri ya da evli bir erkeğin paidika’larının olması ve gençliğinde, gönüllü olarak “oğlancı” eğilimleri olduktan sonra daha çok kadınlara eğilim duyduğu anlaşılıyorsa, onların, biseksüel oldukları söylenebilir. Ama eğer, bu çifte uygulamayı düşünme biçimlerine dikkat edilirse, erkelerin kalbini ya da iştahını paylaşan, iki tür “arzu” iki farklı ya da “rakip” dürtü duymadıklarını belirtmekte yarar vardır. İki cins arasında kullandıkları serbest tercih düşünülerek biseksüelliklerinden söz edilebilir, ama bu olanak, onlar için arzunun çift tarafında iki görüntülü ve “biseksüel” (iki cinsiyetli) yapısına gönderme yapmıyordu. Onlara göre, insanın bir erkeği ya da bir kadını arzulayabilmesini sağlayan aynı biçimde doğanın insanın (erkeğin) yüreğine, cinsiyetleri ne olursa olsun “güzel” olanlar karşısında duyması için yerleştirdiği iştahtı.
Yunanlılar biseksüel miydi? Eğer buradan, Yunanlıların aynı zamanda bir oğlanı ve bir kızı sevebildikleri ya da evli bir erkeğin paidika’larının olması ve gençliğinde, gönüllü olarak “oğlancı” eğilimleri olduktan sonra daha çok kadınlara eğilim duyduğu anlaşılıyorsa, onların, biseksüel oldukları söylenebilir. Ama eğer, bu çifte uygulamayı düşünme biçimlerine dikkat edilirse, erkelerin kalbini ya da iştahını paylaşan, iki tür “arzu” iki farklı ya da “rakip” dürtü duymadıklarını belirtmekte yarar vardır. İki cins arasında kullandıkları serbest tercih düşünülerek biseksüelliklerinden söz edilebilir, ama bu olanak, onlar için arzunun çift tarafında iki görüntülü ve “biseksüel” (iki cinsiyetli) yapısına gönderme yapmıyordu. Onlara göre, insanın bir erkeği ya da bir kadını arzulayabilmesini sağlayan aynı biçimde doğanın insanın (erkeğin) yüreğine, cinsiyetleri ne olursa olsun “güzel” olanlar karşısında duyması için yerleştirdiği iştahtı.
Yunanlılarda hetoreseksüel (karşı cinse ilişkin) bir aşkla eşcinsel bir aşk arasında bir ayrım yapılmamıştır.
*
Oğlanları sevmek, yasalarca serbest (özel durumlar dışında olmasının yanı sıra kamuoyunda da kabul gördüğünden dolayı serbest)ti. Dahası, bu uygulama kimi durumlarda (askeri kurumlar ya da eğitim kurumları) sağlam bir desteğe sahipti. Geleneklerde ve dinsel bayramlarda dinsel kefaletleri vardı. Onu korumak üzere Tanrılar çağrılırdı. Nihayet bu davranış kendini konu alan koca bir yazın ve mükemmelliğini yapılandıran bir düşünce tarafından değeri yüceltilen bir uygulamaydı. Ama tüm bunlara oldukça farklı davranışlar da karışmaktaydı; aşırı hafifmeşrep ve ya da çıkarcı oğlanların aşağılanması Aristophanes ve komedi yazarlarının sık sık alay ettikleri aşırı efemine erkeklerin değersiz görülmesi, Cinedes’inkiler gibi Callicles’in gözünde cüretkarlığı ve açıksözlülüğüne rağmen her hazzın güzel ve onurlu olmadığının kanıtı olan kimi utanç verici davranışların reddi de gözlemlenmekteydi. Görünen odur ki, kabul görmesine ve sık rastlanmasına rağmen, bu davranış çeşitli değerlendirmelerle çevriliydi ve kendini yöneten ahlakın kavranılmasını zorlaştıran pek karmaşık bir değer verme aşağılama ikilemi de bu davranışın içinde yer alıyordu.
Biz sorgulama noktamızı, karşı cinse yönelmeyen bir isteğin tekilliğine yüklüyor; ve aynı zamanda bu ilişkilere, asgari bir değer verilmemesini ve ona kısmi bir statü yakıştırılmamasını olumluyoruz. Oysa, bunun Yunanlılarda çok farklı olduğu görülmektedir: Onlar daha güzel ve daha onurlu olana yönelen isteğin –kız ya da oğlan- arzulanan herkese yöneleceğini düşünmekteydiler; ama aynı zamanda bu isteğin, iki erkek arasındaki ilişkide yer alması durumunda özel bir tutum doğurabileceğini de düşünüyorlardı. Yunanlılar, asla bir erkeğin bir başka erkeği sevmesi için “başka” bir doğaya sahip olması gerektiğini varsaymıyorlardı.; Ama böylesi bir ilişkide hazlara, bir kadını sevmek söz konusu olduğunda gerekenden başka bir ahlaksal biçim vermek gerektiğini rahatlıkla kabul ediyorlardı. Bu tür ilişkilerde hazlar haz duyanda mevcut olan garip bir doğayı ele vermiyordu; ama bu hazların kullanılması özel bir biçem bilgisini gerektiriyordu.
Michel Foucault