Eski Yunan ve Latin dillerinde
eşcinsellik olarak çevirebileceğimiz bir sözcük bulunmamaktadır. Bunun başlıca
nedeni bu toplumlarda bizim toplumumuzda var olan cinsel kategorilerin
bulunmamasıdır. Cinsel ifade kavramlarımız ve kategorilerimiz işin içindeki iki
eşin cinsiyeti üzerinde temellenir: Karşı cinsten iki eş söz konusuysa
heteroseksüellik; eşler aynı cinsten olduğunda eşcinsellik. Başka zamanlar ve
başka toplumlar için insanların bu şekilde düşünmesi pek geçerli değildir.
Antropologlardan, tarihçilerden, sosyologlardan aynı cins arasındaki erotizmin
kültürümüzdekinden çok farklı bir yere sahip olduğunu öğreniyoruz. Antropolog
Margaret Mead'in 1935'teki sözleri bu farkın bilincinde olduğunu göstermektir:
“Basit toplumları incelediğimizde, insanın aldığı birkaç ipucuyla uygarlık
dediğimiz büyüleyici toplumsal kumaşı örme yollarının çeşitliliğinden
etkilenmemek olanaksızdır.” Yunanlılar ve Romalıların nasıl cinsel
kategorilerini karşılayan sözcükleri yoksa kâşiflerin, misyonerlerin ve antropologların
17. yüzyıldan bu yana Amerika'nın yerli halkları hakkında anlattıklarından çıkardığımız
kadarıyla biz de onların cinsel kategorilerini karşılayan sözcüklere sahip
değiliz. Sonuç olarak ilerleyen bölümlerde eski insanların eş cinsler
arasındaki cinsel ilişkiye karşı tutumları ile gelenekleri araştırıldığında
modern eşcinsellik ya da cinsel eğilim kavramlarının yokluğu göze çarpar. Bu
kültürlerde eş cinsler arasındaki cinsel ilişki özel bir grubun ya da kümenin
özelliği olarak görülmez. Tam tersine bazı kültürlerde eş cinsten kişiler
arasındaki cinsellik toplumun her üyesinin cinsel deneyiminin olağan bir
parçasıdır. Bu da eşcinselliğin kişisel bir özellik olarak var oluşuna ters
düşer gibidir.
Eski Yunan
Viktorya döneminin klasikçileri
Plato ve öbür filozofların eserlerindeki erkekler arasındaki cinsel ilişkiye
gönderme ypan bölümler karşısında korkunç bir utanca kapılırlardı. E. M.
Forster'ın 19. yüzyılın başında yazdığı özyaşamsal romanında Maurice bir Oxford öğrencisinde kendi
cinsine karşı uyanın erotik duyguları anlatıyordu. Kitapta, felsefi bir eserden
bir bölüm çeviren öğrenciye profesör, “Yunanlıların ağza alınmaz bir günahına
yapılan göndermeyi” atlamasını ister. Yunan felsefesinden çeşitli yapıtların
çevirileri yetişkin erkeklerin daha genç erkeklere duyduğu erotik duygulara
olan göndermeleri ortadan kaldırmak için yumuşatılıyordu.
***
"Genç adam hakkında ne düşünüyorsun, Sokrates” dedi Khairephon.
"Güzel bir yüzü var, öyle değil mi?"
"Hem de olağanüstü derecede." dedim.
"Hmm" dedi. "Cüppesini çıkaracak olsa bir yüzü olduğunu
bile unutabilirdin, o denli karşı konulmaz bir güzelliği var ki."
Plato’nun Symposium (Şölen 386 dolayları) adlı eserinde aşkın kökeni anlamı
ve felsefesi genişçe tartışılır. Bir bölümde konuşmaya katılanlar farklı aşk
türlerinin artı nitelikleri üzerinde düşünürler. Phaedrus karısını ölüler
ülkesinden kurtarmak için yeraltına inen mistik Orpheus'u ve sevgilisi savaşçı
Patroklos'un öcünü almak isterken öldürülen Homeros'un İlyada'sındaki Yunan
savaşçı Akhilleus'u anlatır. Orpheus görevini tamamlayamamasına yol açan
korkakça davranışı yüzünden cezalandırılırken Akhilleus gösterdiği yiğitlikten
ötürü mutlular adasına gönderilir.
Symposium'da daha sonraları felsefe toplantısına geç (ve sarhoş)
gelen genç Alkibiades büyük filozof Sokrates'i baştan çıkartma girişimlerini anlatır. Alkibiades’in anlatısı
çağdaş bir eşcinsel kurmacadan fırlamış gibidir: "Güzelliğime ciddi bir
biçimde tutkun olduğuna inandım" diye başlar Alkibiades ve sonrasında
filozofun kendisiyle cinsel ilişki kurması için ihtiyatla ama acımasızca
planladığı karşı konulmaz fırsatları anlatır. Alkibiades ikisinin yalnız
kalabileceği buluşmalar ayarlar ama Sokrates soğuktur. Gymnasium'daki güreş
karşılaşmaları bile Sokrates'i tahrik etmeye yetmez. Alkibiades onu akşam yemeğine
davet eder ancak saygın konuğu akşam yemeğinden hemen sonra kalkar, ikinci bir
akşam yemeği daha umut verici görünür: "Yemek yedikten sonra gecenin
ilerleyen saatlerine dek konuştum sonra gitmek istedi. Ona vaktin henüz erken olduğunu
ve kalmasının daha iyi olacağını söyledim." Sokrates uyuyakalır ama
Alkibiades onu sarsarak uyandırır ve "Şimdiye kadarki tüm aşıklarım içinde
bana tek layık olan sensin." der. Sokrates ateşli genç adamı etkilemeyen
bir kinaye ile karşılık verir, genç adam yine de filozofun yatağına girer
"Ve bütün gece kollarımda bu harika canavarla uyudum." Planlarının
sonunda işe yaradığından emin olan Alkibiades, Sokrates yeniden uykuya dalınca
afallar. Daha- fazlasının olmadığını söylemek onun için utandırıcıdır.
"Sabahleyin uyandığımda bir baba ya da ağabeyin yatağından kalkıyor
gibiydim."
Bu anlatı ve özellikle Sokrates’in Alkibiades'e gösterdiği
ilgisizlik aşkın çeşitlerini ve niteliklerini tartışan filozoflar arasındaki
tartışmayı alevlendirir. Sokrates'in ölçülülüğü ve özdenetimi herkesçe takdir
edilir. Tartışmamız için önemli olan Sokrates'in, Alkibiades'in ayartmalarına pek
çok erkeğin yapacağı gibi tepki göstermediğidir. Zeki ve çekici bir genç adamla
vakit geçirmek, baş başa yemek yemek ve hatta tüm geceyi aynı yatakta geçiri
hiçbir şey yapmamak olayların şaşırtıcı bir hâl alması şeklinde sunulur.
Bu döneme ait sanat ve edebiyat
eserleri erkek eşcinselliğini betimler. K.
J. Dover'ın Greek Homosexuality adlı kitabı 4. ya da 5. yüzyıldan kalma,
erkekler arasındaki erotizmi tasvir eden süslemeleri bulunan vazolar ve
çömleklere yirmi sayfa ayırır. Yunan tiyatro yapıtlarında erkekler arasındaki
eşcinsel ilişkiye pek çok gönderme yer alır. Euripides’in Cyclops'unda Cyclops
açıkça "oğlanları kızlara tcrcih cttiğini" bildirir.
Bu erkekler eşcinsel teriminin
günümüzdeki anlamıyla eşcinsel değildir. Yunanlılarda böyle bir sözcük ya da
kavram yoktu. En azından erkekler için her iki cinsle de kurulan cinsel ilişki,
bir tür biseksüelliğin geçerli olduğunu söylemek daha doğru olur. Bu terim bile
Yunanlılarda cinselliği tam anlamıyla açıklamada yetersiz kalır, çünkü eski
Yunan toplumumuzun cinsel adetleri arasındaki temel farklılıkları iki kültür
arasında karşılaştırma yapmayı zorlaştırır. Yunan cinsel adetlerini biraz daha
iyi açıklamak ve bizimkilerle karşılaştırmak bu farkları ortaya çıkartacaktır.
20. yüzyılın sonlarında, cinsellik en yüksek ifadesini özgür seçimle ortaya
çıkmış, karşılıklı saygıya dayanan bağlılık ve sevecenliğin olduğu bir
ilişkide bulur. Romantik aşktan övgü ile söz edilir ona değer verilir ve çoğumuzun
istediği "ve sonra hep mutlu yaşadılar"a götüren daha derin bir
bağlanma sürecinin bir parçası olarak görülür. Bu eşleşmiş ilişki kültürümüzde
üremenin, çocuk yetiştirmenin ve aile ilişkilerinin temelini oluşturur. Eski
Yunan toplumunu incelediğimizde ise cinsellik ve üremenin birbirine aynı
şekilde bağlı olmadığı ortaya çıkar. Cinsellik gerekliydi ve evlilik de
üremenin yasal çerçevesiydi. Ancak cinsel zevk en azından erkekler için
evlilik dışında farklı biçimlerde bulunuyordu. Romantik aşk kavramının
gelişmesine henüz zaman vardı, bir erkek evlilikte cinsel sadakat
göstermediğinde saygınlığını yitirmezdi. Bu kurallar göreceğimiz gibi kadınlar
için farklı işliyordu.
Cinsel haz ve evlilik arasındaki
bağ zorunlu olmasa da cinsellik ve baskınlık birbirine sıkı sıkıya bağlıydı.
Yunanlılar için cinsel etkinlik karşılıklı yaşanan bir deneyim olmaktan çok
yönsel bir nitelik taşıyordu. Cinsel ilişki kişinin bir başkasına
"yaptığı" bir şeydi. Anatomik zorunluluk da bunu yapanın erkek (daha
kesin olmak gerekirse penis) olduğunu gösteriyor. İki kültürün cinsellik dili
bile davranışlardaki farklılığı yansıtır. Yunanların farklı cinsel ilişki
türleri için özel sözcükleri vardı. Bunlar çoğu zaman penis ve vücuttaki
deliğin belirli bir tür birleşmesini niteleyen (Paedico, makattan girme anlamına
gelir.) sözcüklerdi. Modern İngilizce'de cinsel ilişkiyi belirten sözcükler ya
da deyimler kültürümüzün yasal ve saygı gösterilen cinsellik şekillerinden
beklediği karşılıklılığı iletirler: "Sevişmek", "cinsel ilişki
kurmak", "cinsel ilişkide bulunmak". Baskınlığı belirten daha
tek yönlü sözcükler de bulunur ("düzüşmek", "sikişmek",
"yatağa atmak") ancak bunlar, müstehcen ve kaba olarak görülürler.
Cinsel edimler yalnızca baskınlık
ve boyun eğme durumlarına dayanarak kavramsallaştırmak, fethedilen düşmanları
küçük düşürmek için yapılan tecavüzün erkek ya da kadın olsun temelini
oluşturuyordu. İsteğiniz dışında içinize girilmesi küçük düşürücü ve utanç
vericiydi. Cinsel edimin toplumsal kabul edilebilirliği, eşlerin cinsiyeti ile
değil daha çok taraflar arasındaki iktidar dengesi tarafından belirleniyordu.
Yunan eşcinselliği üzerine pek çok şey yazmış olan klasik çağ uzmanı David
Halperin'den alıntılayacak olursak: "Klasik
çağın Atina'sında cinsel objeler iki farklı şekil alıyordu ama erkek ve kadın
olarak değil, aktif ve pasif, saldırgan ve boyun eğen olarak.”
Eski Yunanlılar'da aynı toplumsal grupta yer alan erkekler arasında
cinsel ilişki titizlikle statüyle ilgiliydi ve her iki tarafın da küçük
düşmemesini ya da ahlaksızlıkla suçlamalara maruz kalmalarını engelleyecek
kurallar çerçevesinde gerçekleşirdi. İki erkek arasındaki ideal cinsel
birliktelik aktif bir yaşlı erkek ile daha genç pasif bir eşten oluşuyordu.
Yaşlı, genç olanla ilişkiden zevk alırken, genç olanın zevk almaması
beklenirdi. İki rol farklı isimlerle birbirinden ayrılırdı: Yaşlı eşe erastes gence eromenos denirdi. Oral ya da anal bir temas söz konusu değildi: Çömleklerde resmedildiği gibi, yalnızca
bacakarası (ıntracrural) cinsel ilişki söz konusuydu yani eşlerin her ikisi de
ayaktayken yaşlı eş penisini genç olanın kalçalarının arasına sokarak bir
cinsel ilişkiye girerdi. Eromenos'un ne kadar "genç" olması gerektiği
tartışılmıştır. Bazı çömlek süslemelerinde erkeklerin ergenlik öncesi yaşta
gençleri okşadıkları görülürken, başkalarında yaşlı eşlerin yanında uzun
boylu, yapılı, sağlıklı gençler görülür. Halperin, eski Yunan sanat eserlerini
araştırmasından bu kültürde, en fazla geç ergenlik dönemindeki genç erkeklerin
cinsel açıdan çekici bulunduğu sonucuna varır: "Çocukluk erkekliğe geçiş
sırasındaki o nazik evre aşağı yukarı Amerikalı üniversite öğrencilerinin
yaşlarına denk düşüyor." Eromenos bu çağı geçtiğinde ise ilişkinin sona
ermesi beklenirdi. Eski eromenos artık bir kadınla evlenebileceği gibi daha
genç bir erkekle oluşturabileceği yeni bir cinsel birliktelikle erastes yani
yaşlı eş de olabilirdi.
Eski Yunanlar arasındaki erkekler
için kabul gören saygın cinsel alışkanlıklar, eşinin cinsiyeti ya da
cinselliğin, romantik aşka dayanan özel bir ilişki sınırları içinde olup
olmadığı ile tanımlanmazdı. Belirli bir cinsel eşleşmenin kabul görmesi eşin
yaşına ve toplumsal konumuna bağlıydı. En azından erkekler söz konusu
olduğunda, eşin erkek ya da kadın olması ya da erkeğin eşiyle evli olup
olmadığı hemen hemen önemsiz bir noktaydı.
Erastes/eromenos ilişkisi şiirlerde göklere çıkartılırdı, Platon bunu
aşk ve güzellik felsefesini açıklamada kullanmıştı. Sıradan ev kapkacağı olarak
kullanılan vazo veya ayaklı kavanozları erkek çifti figürler süslerdi. Genç bir
erkeğe duyulan aşk onu genç bir kadına duyulan aşktan farklı kılan özel
niteliklerinden dolayı idealleştirirdi: Platonun Şölen'de anlattığı gibi bu
"sıradan aşk"ın karşıtı "semavi aşk"tı. Erkekler
arasındaki cinsel birliktelik yalnızca hoş görülmez üreme amaçlı cinselliğin gerekli
bir tümleyicisi olarak övülürdü.
Erastes/eromenos ilişkisinin erkekler arasındaki cinsel ilişkinin
idealleştirilmiş bir modeli olduğunu ve tutkunun gerçeklerini Aristophanes'ın şehvet yüklü
komedilerinde oldukça eksiksiz yansıttığını anımsamakta yarar vardır. Eski
Yunanlılarda'[ erkekler arası tek yakınlık biçiminin bacakarası (ın'tracrural)|
cinsel ilişki olduğunu varsaymak muhtemelen yanlış olur. Anal ilişkiye gönderme
yapan vazo tasvirleri ve yapıtlar da vardır. Erkek genelevlerinde bacakarası
ilişkinin kuraldan çok bir istisna olduğunu da varsayabiliriz. Ancak içine
girilen erkeğin, kadının pasif rolünü üstlendiği ve değer verilen rolünden
feragat ettiği düşünüldüğünden, pasif rolün değeri düşürülüyor ve pasif eşler
Yunan komedilerinde hicvediliyordu. Plato'nun tasfiye edilen diyalogları Yunan
cinselliğinin gerçek genişliğini Bernard Shaw'un oyunlarının Viktorya
Ingiltere'sine yansıttığı kadar yansıtabilir.
Yunan edebiyat eserleri genç
erkek ve kadınları pek çok erkek için birbiriyle değiştirebilir arzu objeleri
olarak tasvir etse de, Yunanlar bazı erkeklerin tüm yaşamları boyunca erkekleri
tercih ettiklerini, de biliyorlardı. Cinsel hazzı cinsel görevden ayırırsak, bu
erkekler evleniyor ve çocuk sahibi oluyorlardı ama yine de cinsel eş olarak
genç adamları tercih ediyorlardı. Bion ve Zeno gibi filozofların yanı sıra Büyük İskender tüm yaşamları boyunca
yalnızca erkeklere ilgi duymuşlardır.
Aristophanes cinsel arzudaki bu çeşitlemeleri insanların güçlü
mitolojik atalarına gönderme yaparak açıklar: Bu yaratıkların iki başlı, iki
çift kol ve bacağı ve iki çift cinsel organı vardır. Bazıları yarı erkek yarı
dişi, bazıları çift erkek ve çift dişidir. Güçlü ve mağrur olan bu yaratıklar
gökyüzüne çıkıp tanrılara saldırmaya çalışırlar. Bunun üzerine Zeus onları
"katı pişmiş yumurtaları bir saç teliyle böler gibi" bölerek
zayıflatır. Her yeni "yan" ilk çift organlı yaratığın yapısına göre
kendi dişi ya da erkek, aynı cins ya da karşı cinsten eşini arar.
Yan, bir "çift
erkekten" gelmişse "böyle bir kişi her zaman erastes ya da eromenos
olmaya eğilimlidir çünkü her zaman kendine benzer olanı hoş karşılayacaktır.
Böylece bunlardan biri kendi doğru yarısıyla karşılaştığında o zaman her ikisi
de yakınlık, şefkat ve sevgiyle dolup taşacaklar ve bir an bile ayrı kalmak
istemeyecekler." Aristophanes bu tür erkeklerin "evlenmek ve bir
aile kurmak konusunda kendilerini sıkmasalar da yasa ve geleneğin onları buna
zorladığını" söyler. Bu türden insana verilecek bir adın yokluğu
çarpıcıdır. Aristophanes'in bu
açıklayıcı tezi, modern anlamda cinsel eğilimin kökenlerine bir açıklama
getirme çabasına yaklaşır ancak hikâyenin anlatıcısı kategorilerini adlandırma
zorunluğu duymamıştır.
Yunanların eşcinsellik ya da
heteroseksüellik için sözcükleri yoktu; çünkü tüm erkeklerin çekici kadınlara
olduğu kadar erkeklere de arzu duyabileceği farz edilirdi. Bu tutum kaçınılmaz
biçimde Yunan toplumundaki erkek üstünlüğüne ve cinsel ilişkilerde
baskınlık/boyun eğme modeline bağlıydı. Dişi ya da erkek herhangi birine
cinsel açıdan hükmeden bir erkeğin eleştirilmesi söz konusu değildi.
Kadın eşcinselliği için
kullanılan modern terim adını Yunan adası Lesbos’tan almış olsa da, bu adanın
en ünlü sakini, İ.Ö. 6. yüzyılda adada yaşamış olan Sappho hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmemekteyiz. Sappho'nun
şiirleri Plato'nun ona onuncu Müze demesine neden olmuştu ama Sappho'nun hayatı
hakkındaki çoğu ikincil kaynaklardan edinilen bilgiler hem çok az hem de
eksiktir. Pek çok şiiri parçalar hâlinde olmasına rağmen, bunların arasında
kadınlara yazılmış açıkça ihtiraslı aşk şiirleri olan lirik yapıtlar da vardır.
İ. Ö. 7. yüzyılda Alcman adında bir (erkek) şair koro için yazdığı bir grup
uzun şiirde, kızlar en sevdikleri yaşıtlarının güzelliğini överler. Bunların
dışında pek az çömlek deseni ve şiir parçaları kalmıştır. Özellikle son
dönemlerden günümüze kalanlar apaçık pornografiktir. Fahişeler arasındaki dişi
homoerotizmi vazo süslemelerinde belirtilir: I. yüzyıldan gelen Yunan yazıları
"tribadisn'den söz ederler) Romalılar ve Yunanlar "tribade”ı öbür
kadınların cinsel anlamda içine, yapay erkeklik organıyla ya da bu işi yerine
getirecek kadar büyük kilitoris ile giren kadın olarak tanımlanırdı. Tribadism
terimi kadın eşcinselliği için küçük düşürücü bir sıfat olarak yirminci yüzyıla
dek kullanıldı: daha edebi olan lezbiyenlik ise on dokuzuncu yüzyılın sonlarına
doğru yaygın olarak kullanılmaya başlandı.
Eski Yunanlıların kadın
eşcinselliğine karşı tutumları herhangi bir kesinlikle tartışılamaz. Sappho'nun yaşamı ve yapıtları yeniden
gözden geçirildiğine en azından şunu görürüz: Eski Yunan da kadınlar en azından
6. yüzyılda Lesbos'ta yaşayanlar heteroseksüel ya da eşcinsel arzularını
toplumca aşağılanmadan ve herhangi bir sıfata gereksinim duymaksızın özgürce
ifade edebiliyorlardı:
"Sappho kadınları seven bir şairdi. Şiir
yazan bir lezbiyen değildi."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder