Sils-Maria (Yükseklerden)






Ecce Homo: 
Yazdıklarımın havasını solumayı bilen kişi, bunun yüksek dağların havası, sert bir hava olduğunu anlar. İnsan böyle bir hava solumak için yaratılmış olmalıdır, aksi halde soğuk algınlığına yakalanma tehlikesi büyüktür. Yükseklerde buzullar yanıbaşınızdadır, yalnızlık ise korkunç -yine de her şey bu aydınlıkta nasıl da sükunetle uzanır! İnsan ne kadar da rahat soluk alır! Kendini nasıl bedeninin içinde hisseder! Felsefe gönüllü olarak buzlarla kaplı dağlarda yaşamaktır. Benim felsefeden anladığım ve şimdiye kadar yaşadığım budur.

Ahlakın Soykütüğü: 
[Benim felsefemi anlamak için] insan, bu çağda sıklıkla rastlayabileceğimiz türden bir ruha değil, bambaşka bir ruha sahip olmalıdır. ...onların yükseklerdeki o keskin havaya, zorlu tırmanışlara, kısacası buzulların ve dağların bütün özelliklerine alışmaları gerekir.

İnsanca, Pek İnsanca: 
Hakikatin dağlarına tırmanırken çabalar asla boşa gitmez: Ya bu gün daha yükseğe çıkarsın ya da yarın daha yükseğe çıkabilmek için güç toplarsın.

Çağa Aykırı Düşünceler: 
Şimdiye kadar bir filozofun tırmanamadığı kadar yükseğe, sisin erişemediği, bulanıklığın hüküm sürmediği, nesnelerin en yalın hallerinden çıkan uğultulu ve sert ama yine de anlaşılmaz olmaktan uzak sesin kaçınılmaz biçimde duyulduğu doruklara tırmanıp o saf, buz gibi Alp havasını solumak.

ALAİN DE BOTTON 
 Otuz beş yaşında Basel Üniversitesi'ndeki işinden ayrılan filozof kışlarını Akdeniz kıyısında, daha çok Cenova ve Nice'de, yazlarını ise Alplerde, İsviçre'nin güneydoğusundaki Engadine bölgesinde yer alan, deniz seviyesinden 1800 metre yüksekte kurulmuş Sils-Maria adlı küçük bir köyde geçiriyordu. St. Moritz'e birkaç kilometre uzakta olan bu köyde, İtalya'dan gelen rüzgarlar, serin kuzey rüzgarlarıyla buluşup gökyüzünü laciverte boyuyordu.

Nietzsche Engadine bölgesini ilk kez 1879 yılında ziyaret etmiş ve burayı görür görmez iklimine ve coğrafi özelliklerine hayran olmuştu. 'İşte artık Avrupa'nın en iyi, en kudretli havasını soluyabilirim; buranın doğası benim doğama çok uygun.' diye söz etmişti bu hayranlığından Paul Ree'ye. Peter Gast'a da şöyle yazmıştı: 'Burası İsviçre değil,.... bambaşka bir yer, en azından daha bir güney havası var. Ancak Meksika'nın en yüksek platosuna (örneğin, Oaxaca'ya) çıkıp Pasifik'e tepeden bakarsam belki buradakine benzer bir şeyler bulabilirim, ama tabii oradaki bitki örtüsü tropikal. Neyse, ben bu Sils-Maria'yı kendime saklamaya niyetliyim.' Filozof eski okul arkadaşı Carl von Gersdorf'a ise şunları söylemişti: 'Burası benim gerçek evimmiş, büyüdüğüm yermiş gibi geliyor bana.'




Nietzsche Sils-Maria'da, çam ormanlarına ve dağlara bakan kiralık bir odada tam yedi yaz geçirdi. Şen Bilim, Böyle Buyurdu Zerdüşt, İyinin ve Kötünün Ötesinde, Ahlakın Soykütüğü ve Putların Alacakaranlığı adlı yapıtlarından bazılarını burada tamamladı, bazılarının da büyük bir bölümünü burada kaleme aldı. Filozof her gün saat beşte kalkar, öğleye kadar çalışır, sonra köyü bir gerdanlık gibi saran yüksek tepelere, yer altında oluşan basınçtan ötürü yer kabuğunu büyük bir kükremeyle delip daha biraz önce gökyüzüne yükselmiş gibi görünen sipsivri, ıssız dağlara, Corvatsch, de la Margna ve Lagrev zirvelerine doğru uzun yürüyüşler yapardı. Akşamları odasına çekilir, bir iki dilim jambon, bir yumurta ve bir somun ekmek yiyip erkenden yatardı. 

("İnsan, günün en az üçte birini tutkulardan, insanlardan ve kitaplardan uzak geçirmezse nasıl düşünür olabilir?")




Günümüzde doğal olarak köyde bir müze bulunuyor. Birkaç frank karşılığında, kitapçıkta da belirtildiği gibi, "Nietzsche'nin burada yaşadığı zamanki odayı bire bir yansıtacak biçimde, bütün sadeliğiyle yeniden döşenen' odayı ziyaret edebilirsiniz.


Yine de, Nietzsche'nin kendi felsefesiyle bu bölgedeki dağlar arasında niçin bu denli yakın bir ilişki kurduğunu daha iyi anlamak istiyorsanız, en iyisi odayı boşverip, treking ayakkabıları, bir sırt çantası, bir su şişesi, bir çift eldiven, bir pusula ve bir çekiç almak için Sils-Maria'daki spor malzemesi dükkanlarından birine girin.
Nietzsche'nin evinden birkaç kilometre uzaktaki Corvatsch zirvesine yapacağınız bir tırmanış, onun felsefesini, zorlukları niçin bu kadar ısrarla savunduğunu, Schopenhauercı görüşlerinden niçin döndüğünü, geyiklere özgü korkaklıktan neden hoşlanmadığını bir müzenin anlatabileceğinden çok daha iyi anlatacaktır size.

Dağın eteğinde büyük bir park yeri, yan yana sıralanmış geri dönüşüm bidonları, çöp kamyonları için ayrılmış bir alan ve yağlı sosisler, rostolar yiyebileceğiniz bir restoran var.

Zirve ise, tam tersine, heybetle gökyüzüne uzanıyor. Yukarıdan bakınca bütün Engadine bölgesini görebiliyorsunuz: Segl'in turkuvaz renkli gölleri, Silvaplana ve St. Moritz; güneyde, İtalya sınırı yakınında o haşmetli Sella ve Rosseg buzulları. Hava inanılmaz durgun, sanki elinizi uzatsanız dünyanın çatısına dokunacaksınız. Yüksekte insanın soluğu kesiliyor ama garip bir biçimde keyifleniyorsunuz. Hiçbir neden yokken sırıtmaya, hatta kahkahayla gülmeye başlıyorsunuz. Ta derinliklerinizden yükselen bu masum kahkaha yaşıyor olup da böyle bir güzelliği görebildiğiniz için duyduğunuz yalın keyfin bir göstergesi.

Ancak, Nietzsche'nin dağ felsefesini kavrayabilmek için 3451 metre yükseğe tırmanmak kolay değil. Zirveye varmak istiyorsanız, en az beş saati tırmanarak geçireceksiniz; tırmanırken dik yamaçlarda zorlukla ilerleyecek, önünüze çıkan büyük kayaların ya da sık çamlıkların çevresinden dolaşmak zorunda kalacak, oksijeni gittikçe azalan hava yüzünden zorlukla soluk alacak, üstelik yakıcı rüzgarla başa çıkabilmek için kat kat giysiler giyecek, bitip tükenmeksizin yağan karın altında yolunuza devam edeceksiniz.




Nietzsche bir başka dağ benzetmesi de yapmıştı. Filozofun Sils Maria'da kaldığı yerden biraz ileride bir patika Fex Vadisi'ne doğru uzanır. Bu vadi Engadine bölgesinin en verimli toprağına sahiptir. Hafif eğimli vadinin hemen hemen tümünde tarım yapılır. Yazın, inek sürüleri yemyeşil çayırlarda otlayıp geviş getirir; inekler hareket ettikçe boyunlarına bağlı çanlar tatlı tatlı çalar.

Tarlaların arasından akan derelerin sesini dinlerken, kocaman bir elin dev bir bardağa gazoz boşalttığını sanırsınız. Küçük, bakımlı çiftliklerin kapılarında bir ulusal bayrak bir de kanton bayrağı görülür. Çiftliklerin hemen yanında uzanan sebze bahçelerinde öyle körpe, öyle güzel karnabaharlar, pancarlar, havuçlar, lahanalar yetişir ki çömelip bir tavşan gibi bu sebzelerden birer ısırık almak istersiniz.

Bu vadide bu denli güzel lahanalar yetişmesinin nedeni burasının bir zamanlar buzlarla kaplı olmasıdır. Buzlar eriyip çekilince vadinin toprağı mineraller açısından çok zengin bir tarım toprağı haline gelmiştir. Vadinin ötelerine, bu düzenli, küçük çiftliklerden yukarılara doğru saatlerce yürüyecek olursanız buzullara varırsınız. Bu engin, ürkütücü buzullar kırışmış bir masa örtüsüne benzer, sanki göklerden bir el uzanıp kırışıklıkları düzeltiverecektir. Tabii kırışıklık gibi duran bu bıçak gibi keskin buz kalıplarının her biri ev büyüklüğündedir. Bunlar yaz güneşi altında eriyip yer değiştirirken yükseklerden garip kükremeler duyulur.

İnsan bu zalim görünüşlü buzullara bakınca şaşırıp kalır: Nasıl olur da kaya gibi sert buz kalıpları, birkaç kilometre aşağıda uzanan vadide taze sebzeler, yemyeşil otlar yetişmesini sağlayabilir? Ekili bir tarlaya en çok zarar verebilecek şeylerden biri, buz, nasıl olur da bir tarlayı bu denli verimli kılar?

Elinde deri kaplı bir defter ve bir kurşunkalemle sık sık Fex Vadisi'ne yürüyen Nietzsche ('Yalnızca yürüyüş sırasında akla gelen düşüncelerin bir değeri vardır'), insan hayatındaki olumlu şeylerin ancak olumsuzluklar, manevi tatminin de ancak zorluklar sayesinde elde edilebileceğini gösteren bir benzeşim yapmıştı:

Buzullarla, yarıklarla kaplı bu yamaçlara baktığımızda bir zaman sonra bunların yerinde ağaçlarla kaplı, derelerle sulanan, yemyeşil bir vadi uzanacağını asla hayal edemeyiz. İnsanlık tarihinde de bu böyledir: Zalim güçler bir yol açar, bu yolu açarken pek çok şeyi de yok eder ama yine de bu güçlerin açtığı yol gereklidir; çünkü daha sonra daha insancıl başka bir uygarlık bu açılan yoldan geçerek eserlerini inşa edecektir. İnsana korku veren, kötücül diye nitelenen enerjiler, aslında insanlık için çalışan mimarlar, yol işçileridir.

...


Nietzsche on Hardship - Philosophy A Guide to Happiness by Alain de Botton
24 min.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder