Bütün Sartre’lar
Jaques pierre Amette
Bir yazarın gerçeği nedir? Sartre iyi'midir, kötü müdür? Zaten bitmiş bir yüzyıl için bir saman alevi midir? Son sınıflarda okutulması için varolmuş bir yazar mıdır? Celine tarafından sonsuza dek aşılmış bir biçimci midir? Nefret ettiği ve kıskandığı arkadaşı Camus sürekli büyürken, burjuvaziyi dava eden Sartre ölümünden bu yana sürekli dava kaybetmektedir.
Bir Sartre olduğuna inanılmıştı. Bernard-Henry Levy iki tane olduğunu söylüyor:
Bulantının anti-hümanisti ve Özgürlük Yolları'nın hümanisti.
Aslında on, yirmi, otuz Sartre var. Onlarla karşılaşmak için kitaplarını kapısını açmak yeterli. Bernard-Henry Levy şöyle yazıyor "Yazarın, kendini empoze eden bir sesin yarattığı mucize olarak, tüm donanımıyla, diğerlerinden farklı bir biçimde doğduğu sanılıyor. Ama öyle değil. Öyle olsaydı çok basit olurdu. Yazarlar doğumlarında çok daha çekingen, daha terbiyesiz, daha serseridirler." Örneğin serseri öğretmen Sartre'da kaynayan karışımın yeniden okunması yeterli. O sıralarda Sartre bir "yaşam arkadaşı" değil; sinirli genç bir adam, Celine ve Gide’i yağma eden bir edebiyat haydutu ve sıradan zehirli çiçekler bulmak için kadınların eteklerinin altını karıştıran bir serseridir. BHL yapıtında bir metin haydutunu ve özellikle kendini sansürlemeyen bir genç adamı tanıtmaktadır, Sartre’ın dehası, görgü kurallarıyla uğraşmamasındadır.
Sonraları savaş başlar. 1940 Haziranı'ndaki mağlubiyetle başka bir Sartre su yüzüne çıkar. Artık Sartre yeryüzündeki korkunç yabancı değildir. Diğerleri gibi başkaları için yazan biridir; Kaderin bir cilvesiyle Alman felsefeciler tarafından yetiştirilir. Özgürlük Yolları yüzünden haksız yere hor görülür. Buna karşılık Sartre, Fransa’nın benzinsiz otomobillerle dolu bir ülke olduğunu keşfeder.
1940 Haziran’ının büyük acısı ve üzüntüsü, keskin, kuru, şaşırtıcı bir zekâyla kolektivitenin dramına dalan, gizlenen, korkunç biçimde allak bullak olmuş bir Sartre yaratır.
Savaştan sonra Stalincilik baş gösterir. Romanlarını proje düzeyinde bırakır. Bir dinleyici kitlesine sahip olmayı çok istemektedir. Metinlerden inanılmaz bir karambol meydana getirir. Bu Sartre, Woody Allen’ın Zellig karakterine yakındır. Hiddetli, polemist, kötü niyetli, dalavereci olmaktan, Fransız nesrinin duru suyunu bulandırmaktan vazgeçmez.
Mükemmel bir bukalemun oluverir. Direnişçilerle direnişçi, Paris tarzı Alman dostu, Heidegger ile Heidegger’ci, Yahudilerden daha Yahudi, Billancourt’da işçi savunucusu, tiyatrolarda dramatik yazar, Stalincilerle Stalinci, Küba’yla Kübalı, komünistlerle marksist. Sartre kılık değiştirir, şaşırtır, tüm akımlar hakkında durmadan konuşur. Garip bileşimler için çalışır. Jean Genet’yi bir aziz, bir şehit, bir hazine olarak ilan etmek için onunla uğraşmaya başlar.
10 Ocak 1964’te Sözcükler isimli şaşırtıcı kitabı ortaya çıkar. Sartre bir bomba yerleştirmiştir. Kendine karşı, kariyerine karşı, yazarlığına karşı düşünmektedir. İşte karanlık içindeki, işkence görmüş, yalnız ve kış havasındaki Sartre. Her şey Bernard-Henry Levy’nin şu cümlesinde açıklanır:
"Sartre’a özgü totalitarizm kaynaklarında rastlanan son özellik: edebiyattan ve kendinden nefret"
Kitap, yaşlı bir genç adamın ölü yaprakların arasında Kitab-ı Mukaddes’i okuduğu bir ortamda son bulur. Levinas, arkadaşlarından, etrafına inşa edilen varoluşçu güzel lahitten kaçar.
Bernard-Henry Levy’nin kitabında, Sartre’ın Brecht’ten esinlenen tiyatrosu hakkında gerçek bir geliştirme yazısı okumak heyecan verici olabilirdi. Elbette ki Sartre kendi ülkesinde Brecht’e karşı gelmeyi istemiştir. Neyse ki, siyasi bilgilendirmede bulundurmayı hedefleyen oyunları mucizevi bir önseziyle yönlendirilmiştir. Gizli Oturum isimli kurucu oyunu, devamı gelmeyen yeni bir tiyatronun yolunu açmıştır.
Tiyatrosu bizi bu muhteşem garip alanın önüne getirip bırakmıştır: Sartre’ın bilinçaltı, sonsuz güç açlığı, kendi kendiyle olan savaşları, boşluğa kaymaları. Düşüşe ve İsa tarafından olanaksız kurtarılışa Hıristiyan bakışı.
Bernard-Henry Levy’nin felsefeci ve romancı Sartre için yöntemsel analizi, tiyatrocu Sartre için yapmaması bir kayıptır.
1951 yılında Jacques Laurent, "Paul ve Jean-Paul” adlı yergisinde Sartre’a saldırıyordu. Sartre Yüzyılı "nın yazarı Bernard Henry Levy’nin karşısında aynı tutumunu sürdürüyor.
JL : Beni ilk şaşırtan, kitabınızda Stendhal’in adına rastlamak oldu, benim için Stendhal ve Sartre karşıt kutuplardır.
BHL: Oysa Sartre çoğu kez tam tersini, kendini daha yakın hissettiği başka bir yazar olmadığını söylemişti. Bu ilk Sartre, yani genç, bireyci ve anarşist Sartre’dır. Derinlemesine Stendhal’cidir ve sık sık onun adını anar.
JL: Bu tezle bağdaşmayan bir nokta var. Sartre başka yazarlar hakkında yazmaktan vazgeçmedi. Baudelaire, Jean Genet, Mallarme hakkında yazdı, -ancak Stendhal üzerine "büyük" bir metni yok.
BHL: Belki de onu atlayacak kadar çok seviyordu. Belki de sevdiği yazarlar hakkında yazdığında gerçekten ne yaptığı konusunda fazla bilinçliydi. Komünist eğilimden önceki Sartre, Stendhal’ci bir Sartre’dır.
Le Point: Size göre Sartre, baştan sona suçlu. Peki "Paul ve Jean Paul'ü yazdığınız sırada nasıl bir ruh hali içindeydiniz?
JL: O sıralarda Sartre’cılık, angaje edebiyat ve marksizme karşı bir teörizm söz konusuydu.
BHL: O dönemde, yani savaş sırasında Sartre hiç de marksist değildir.
JL: Belki de, ancak Les Temps modernes, bir davaya hizmet etmek için çıkıyordu. Bu dava ise edebiyata tıpkı felsefe gibi siyasetin hizmetinde olması gerektiğidir.
BHL: Hayır! Yanlış anlamışsınız! Sizin yüzünüzden elli yıldır aynı şey tekrarlanıyor. Çok az sayıda yazar bu derece özgür ve egemen olabilmiştir. Burada başka şeyden konuşuluyor. Benim dediğim, bu ilk Sartre’ın, mutluluk, zevk, kadın aşkıyla dolu yaşamın içine atlayan, kendi öznel tekilliğinden ve özgürlüğünden mutluluk ve gençlik hissi yayan bir Sartre, olduğudur.
JL: Bunu nasıl söyleyebilirsiniz? Sartre yazınsal bir düzen, bir disiplin kurar. Sartre’la birlikte ve ondan sonra roman soluksuz kalır.
BHL: "Düzen"den " disiplin"den söz etmeye ne gerek var? Sartre şiirsel bir sanat oluşturmuştur ve bu aynı şey değildir.
JL: Anlaşılan siz, her yazarın roman hakkında bir tezle gelmesi gerektiğini düşünüyorsunuz. Hayır! Romanlar özgürce yazılır, kendine bir kural koymadan.
BHL: Bence başarılı romanda kesin bir şiirsel sanat söz konusudur. Sartre’daki fark bunun formüle edilmiş ve geliştirilmiş olmasıdır.
JL: Ne var ki kendisi buna uymamıştır.
BHL: Bir yazarın -“Sartre ya da bir başkası— her zaman kemdi kurallarına uyması gerektiğini söylemiyorum. Sartre hakkında söyledikleriniz yanlış. Sartre'dan önce Fransız edebiyatını felç eden korkutucu bir akademizm söz konusuydu. Sartre bu akademizmi kırdı.
JL: Terörizm pahasına ama.
BHL: Her şeyi göze alarak terörizmi akademizme tercih ederim.
JL: Yasaklar koyan, bir romancının ne yazması ya da yazmamam gerektiğini söyleyen bir yazar, başka bir akademizm yaratır.
Le Point: Sayın JL, sizin diğerlerinden üstün tuttuğunuz bir kitabı var mı?
JL: Evet, Sözcükler.
Le Point: Ya sizin BHL?
BHL: Bulantı. İyi gözlemlerseniz Sözcüklerin Sartre’ı sevmeyenlerin tercih ettiği kitap olduğunu göreceksiniz.
JL: Sartre’ın, yazının tadına varabildiğim ender kitaplarından biridir o.
BHL: Benim demek istediğim de o. Bu kitap Sartre’dan nefret edildiği zaman kurtarılmak istenen tek kitaptır.
JL: Size sormak istediğim bir şey var. Sartre Yüzyılı derken ne demek istediniz? Sartre’ın hüküm sürdüğü, biraz XIV. Louis yüzyılı gibi bir şey mi?
BHL: Bence yüzyıl adamları vardır. Kitabın birinci bölümünde bunu anlatmaya çalışıyorum: Bir yüzyıl adamı nedir? Bir yüzyılı yaratan değil onu yönlendiren kişidir. Sartre böyle bir yazardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder