Perec’in Uyuyan Adam’ının kahramanı ilk önce "bir tür yorgunluk", "faka bastıran bir rahatsızlık" hisseder ve bu durum uyanmamasına, tavan arasındaki dar yatakta yatmasına, kımıldamamasına ve dünyasını kısa sürede çatlakların belirdiği tavanı seyretmeye indirgemesine neden olur. "Bir şeyler yolunda gitmiyor (s..) Yaşamayı bilmiyorsun... hiç bilmeyeceksin (...) Bir şeyler kırılıyordu, bir şeyler kırıldı." Bir şeylerin, "yolunda gitmediği"ni saptarken de, yirmi beş yaş, anılardan yoksunluk ve pembe renkli plastik leğende yüzen altı çorapla sınırlı olan yaşamının dökümünü çıkarır.
Tavan, labirent şeklindeki çatlaklarıyla, imgelerin çoğaldığı boş uzama dönüşecektir. Gündüz uyuyup gece dolaşan ya da tam tersini yapan bu adam için Paris, sokakları, pasajları, bahçeleri, müzeleri, yeni bir Ulysses’in dolaştığı yerlerdir ve sonuçta o, ortada labirent bulunmadığını, kapısı açık bir tutsak olduğunu fark edecektir. Kent ya da oda imgelerinin çokluğu, katalogların uzunluğu, sokak sınıflamaları ya da dökümleri, bistro menüleri ya da Le Monde sütunları; kahramanın gözünde canlandırdığı bütün bu görüntüler birer göz yanılsamasıdır ve amaç, görünmeyenin üstünü örtmek, çatlak bir aynada şiddetle ve acı verici bir biçimde beliren esas imgeyi, kendi imgesini gizlemektir:
"Günlerce dışarı çıkmayan, ya da çıkıp da günlerce geri dönmeyen sen, kimsin, ne yaparsın?"
"Günlerce dışarı çıkmayan, ya da çıkıp da günlerce geri dönmeyen sen, kimsin, ne yaparsın?"
Oysa suratın asla tam olarak görülmediği kırık aynada, "eşit olmayan üç parça halinde kendi yüzünden başka bir şeyi asla yansıtmayan bu çatlak ayna"da, Perec’in kahramanı yaralı bir varlık görür, dudağı kabuk bağlamıştır. Bu "eski yara" W ya da Çocukluk Anısı' nda ortaya çıkacaktır. Kahraman parçalanma deneyimi yaşar: "Eksik parçaların yanı sıra, ikili olanlar, ölçüsüz büyümüş parçalar, bir de çılgınca hak iddia edenler var.” Aynadan, gözü ona çok büyük ve sabit görünür:
”Kendini görmen hiç bitmeyecek. Elinden bir şey gelmez, kendinden kaçamazsın, bakışından kaçamazsın, asla yapamayacaksın (...), Kendini görüyorsun, kendini görüşünü görüyorsun, kendine bakıyorsun, kendine bakışına bakıyorsun.”
”Kendini görmen hiç bitmeyecek. Elinden bir şey gelmez, kendinden kaçamazsın, bakışından kaçamazsın, asla yapamayacaksın (...), Kendini görüyorsun, kendini görüşünü görüyorsun, kendine bakıyorsun, kendine bakışına bakıyorsun.”
Kahraman uyuyarak, kendine bağışıklık kazandırmaya, unutmaya, her şeye karşı kayıtsız olmaya, erişilmez, "nötr” olmaya çalışarak bu bakıştan kaçmaya yeltenir, çünkü kayıtsızlık "geleceği ve geçmişi olmayan”, "değişmez bir hal”dir ve onun sayesinde kendisi, "dünyanın anonim efendisi, tarihin artık el atamadığı kişi" olacaktır.
Uyuyan adam, "dili ve işaretleri çözüp eriten" kayıtsızlığı sistematik olarak öğrenirken bir şeyler olmasını bekler ve sonuçta hiçbir şey olmadığını fark eder, ne felaket, ne ölüm, ne delilik, ne de hastalık: "Felaketler yok, onlar başka yerde (...). Omuzlarında hiçbir uğursuzluk taşımıyorsun ".
Uyuyan Adam'da depresyon belirtileri vardır. Yine de, odasının tavanında, yüzünü değilse de en azından yarasını gizleyen ve gösteren imgeleri ortaya çıkaran bir kahramanın bu yalnızlık hali, yaratımın ta kendisidir.
*
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder