Evet, sevgili Ph. Krebs, yaşayan ve ölü mükemmel dostlara sahip olma mutluluğundan ben de payıma düşeni aldım. Benliğimin derinliklerine nüfuz etmiş toplumdışılığıma karşın, 28 yaşımda İstanbul’dan Paris’e doğru yola çıkarken, yine de geride, Boğaziçi meyhanelerinde birkaç çok iyi dost bırakmıştım. Halâ benim sağlığıma kadeh kaldırdıklarını biliyorum, ben de aynı şeyi onlar için yapıyorum.
Otuz sekiz yıl boyunca Paris’te de sağlam dostluklar kurma şansı buldum. En çok da Roland Topor’la birlikte eğlendim. Söyleşmeye başladığımız anda ikimiz de eğlenceye sınır olmadığını, her yolun serbest olduğunu biliyorduk. İki göz iki çeşme yaş dökecek denli gülerken, o ve ben iki süper palyaço olarak tüm dünyayı katletmeyi başarıyorduk!
Tabii ki bu dostların arasında münzeviler, benim gibi ayılar var. Ama münzevilerin en münzevisi benim, evet, senin yazıştığın adam. Bunu bilmiyordun, eminim. Otuz yıldır Fransa sınırları dışına çıkmadım. Değişim mi, ne değişimi? Sadece en sevdiğim meslektaşlarımın tarihöncesi mağaralarda ve müzelerde saklanan çalışmalarını görmek üzere bir hafta şuraya, iki hafta oraya, başka bir köşeye gittim. Dostlarım, tıkabasa kitap dolu valizim ve defterimden oluşan küçük ailem vardı yanımda.
Güzel dünyamızı uzun zamandır terk ettikleri için hiç karşılaşamadığım öteki dostlarımdan da söz etmek isterdim. Burada kendimi tekrarlama tehlikesi var gerçi, ama birinci mektubumun bir ilavesi gibi, “sanatçı olarak silahlarım” ın neler olduğu hakkındaki soruna da böylelikle cevap vermiş olacağım.
İlk gençliğimin birçok yılını Nietzsche ile birlikte geçirdiğimi söyleyebilirim. Olgunluk çağımın on iki yılında da sabah akşam K. Marx ve onun dostu F. Engels ile birlikte yaşadım. Amma tuhaf dostluklar, diyeceksin. Ölülerle birlikte nasıl yaşanabilir ki? Bence her şey çok açık, o yüzden bu soruya cevap yok! Sadece, “sanatçının silahları” olarak o sonu gelmez kitaplar tarihine geri dönelim. Ayrıca Tarihöncesi’nden bugüne dek öteki sanatçılar, şairler ve düşünürlerle de birlikte yaşadım; Influences (Etkiler) kitabıma şöyle bir göz atılırsa, mükemmel dostların listesi ortaya çıkıverir!
26 Haziran 2000
Demek ki kitaplar ve yine kitaplar. Evet, ben kendimi ancak şu işleri yaparken görebiliyorum:
okurken, yerken, sıçarken, yürürken ve...
Birden psikiyatri literatürüne geçmiş şu sempatik herif geldi aklıma; adam düzüşürken klasikleri
okuyormuş, herhalde yaptığı işten aldığı zevki uzatmaya çalışıyordu!
Kitaplar, işte benim “sanatçı olarak silahlarım” ve beynim, kollarım, ellerim... Şu son aylarda başka dostlarla da tanışacağımı bilmiyordum. İki düşünür var aklımda: Giacomo Leopardi ve Arthur Schopenhauer. Önümde güzel bir okuma dönemi. Birkaç arture daha üretebilmek için, onların her yazdığı ve onlar hakkında yazılmış her şeyi yutmakla meşgulüm.
Selamlar,