1934 Şubat'ında Ayvalık'a gittim, oranın havası beni biraz uyuşturdu. Derslere başladım, ama Ayvalık'ta ne boya var, ne tuval, ne kırtasiye... Çevreyle pek uyuşamadım. Zaten aileler yabancılara kapalı. İlk başlarda sık sık Cunda Adası'na gidiyordum. Orada balıkçıların ağlarını örerken, oltalarını hazırlarken resimlerini çiziyordum. Bu iş çok hoşuma gidiyordu. Yoksulluk içinde yaşam savaşı veren balıkçılarla hemen dost oldum. (...) Fırsat buldukça Sarımsaklı yolu üzerinde Çamlık'a gidiyordum. Kışın bile orası çok güzeldi. Birkaç kez de Şeytan Tepesi'ne çıktım. Manzara hiç unutulacak gibi değildi. O tepede körfezin, ufak adaların, koyların seyrine doyum olmuyordu. Oralarda ne resimler yapılırdı. Vakit bulsaydım Cunda'nın Yoksul Balıkçıları adlı bir dizi resim yapacaktım, olmadı. Ne kağıt bulabildim, ne boya... (...) 1935 Mart'ında bir gün Ayvalık'ta şehirlerarası yolcu taşıyan otobüslerin kalktığı yere yakın bir kahvede oturuyordum. Şoför " Şimdi kalkıyor, İstanbul, İstanbul!" diye bağırıyordu. Masadan kalkıp biletimi aldım. Eve falan da uğramadan otobüse atlayıp İstanbul'a döndüm."
Abidin Dino'nun anlattığına göre de Ayvalık'taki resim öğretmenliği sırasında başına gelmeyen kalmamış, "Ayvalık uğruna Ayvayı yedim" demiştir Mualla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder