Montmartre'da Yaşayan Ölüler / Fikret Mualla

Montparnasse'ta

Montmartre'da yaşayan ölüler 


Fikret Mualla

"Vaktiyle Montparnasse mahallesi cidden sanatkârlarınmış, şimdi ticari ve eğlence mahallesi olup Paris'e celbedilen ecnebilerle hoş bir vakit geçirmek için icad olunmuş bir semt olup, başlıca üç büyük kahveden mürekkebdir. Birincisi Cafe de Döme, İkincisi Cafe Rotonde. Montparnasse'ın temiz ve nezih günlerini görmüş yaşlı artisler olsun, gerekse artislerle mürekkep bir semtin maymun kafesi zannolup ecnebileri celb için habire reklam yapıldığına kızanların hakkı var ama, paraları yok. Bugünkü Montparnasse da parasız ecnebi yerine paralısını istiyor. Buranın cici cici kızları zengin Amerikalıların çek defterleri ile günden güne şıklaşırken eskiden nezih bir mütefekkir içtimagâhı olan Cafe'de Dome'da, şık (Poule)larla gelen kavalyelere göre yeni masalar ve maroken koltuklar ile tezyin olurken, yolunu şaşırıp bu hali gören artisler de: "tabii bizim oturduğumuz iskemlelerde onlar oturamazdı ya" diye omuz silkip gidiyorlar. Bu zengin ecnebilerin içinde eski hadisesine hürmeten gösteriş için resim yapan ve yanında birkaç dilber gezdiren zümre de yok değil ise de ben onların resimlerini görmek istemem.

"Döme caddesinin karşısında Cafe Rotonde'da arzuya hilaf olarak parasız artisler yok değil, hatta bazıları hiçbir yerde ikamet etmiyorlar. Kışın (asile) da, yazın da Bois de Boulogne'da bilmem hangi ağacın, hangi dalını apartman yapan daha neler var bilseniz.

"Akşam üstü paralinda parsisida Bd. Mt. parnasse'te gazerler. Paris'in hayvanat bahçesi başka semtte imiş, ama ben inanmıyorum. Akşamüstü Paris apaşlarının (inek) lakabını verdikleri bisikletli polisler acele acele dolaşırlar. Velhasıl kelâm (esprit)ve lâme) ile vakit geçirmek buna derlerse de ciddi düşünen ve çalışan bir artist için her yer bir mekteptir. Her yerde olduğu gibi Fransa'da bir artistin eserleri bilâ kayıt şart hürmet görmesi için vefat etmiş olması lazımdır.


Amadeo Modigliani

Size bu yaşayan Ölülerden Anudes Modigliani'den bahsedeceğim. Modi, bir Italyan musevisidir. Bir vakitler bir lokma ekmek parası çıkarmak için Montparnasse'ta kapı kapı dolaşmış, resim satmak istemiş, kimse beğenmemiş, yani anlayamamışlar. Bazıları alay için beğenir gibi görüşmüşler, saf ruhlu Modi de onlara inanır, resimlerini hediye edermiş.


"Pek mecbur olduğu zaman Cart Rotonde'da beş frank mukabilinde portrait yaparmış. Kendisini takdir edenler de Picasso gibi yüksek artistlerdi ama o zaman Picasso da beş parasızdı. Modi kendi eserlerinin ne zaman olursa olsun muvaffak olacağını bilir, kendi istediği gibi çalışır ve dehasından hiçbir vakit şüphe etmemiştir. Modi pek genç öldü. Ben ne Modi'nin eserlerini ne de onun hayatım tasvir etmekten acizim, yalnız Modi vefat edeli on sene oldu, bugün en ufak tablosu 100.000 franc... ve günden güne artıyor. Modi'nin ruhu müsterih olsun. Onun 5 franc mukabilinde çizdiği portreler bile ebedi oldu.


"Modi, eserlerinin bugünkü yüksek fiyatına mahsuben, hayatı zamanında alelhesap bir gün bile iyi yemek yiyemedi. Bilesiniz onun o kadar gıdaya ihtiyacı vardı ki... veremdi.

"O yüksek ve zengin ruhunu tersim edip oraya buraya hediye etti, kendisinin eline hediye olarak bazen birkaç para geçti ise onu da şaraba tahvil etti. İçtiği vakit ne Döme da ne de Rotonde'da kafasını kırmadığı, dövmediği kalmaz, polisler de onu depoya götürürlermiş. Maddi yoksulluktan gayrı kabili — tedavi bir hale gelen verem hastalığı ve bu hastalığı seri eden içki onu pek genç yaşlarında topraklara götürdü: Modi'nin (Charite) hastanesinde vefatını duyan zevcesi kendisini pencereden sokağa atıp intihar etti. Cenazeler kalktığı gün Montparnasse polis merkezinin önünde duran polisler şapkalarını çıkarıp selam durdukları vakit, merasimde bulunan Picasso da "Modi intikamını aldı" demiştir.

Modigliani, Picasso, Breton

"Bugün Rue de Boetie'daki büyük galerilerde asılı duran Modigliani'leri satın almak ve görmek kabil. Modigliani klasik olmuştur. Kütüphaneler, hakkında neşrolunan kitaplarla dolu.

"Kendisini uzaktan seven bizler bu kitapları okuyamıyoruz ve tersim ettiği gibi güler gibi görünen hazin çehreli tablolarına bakmaya cesaret edemiyoruz.

"Bize çok dokunuyor. Modi'nin ne tarz şerait dahilinde eser vücuda getirdiğini pek iyi bildiğimiz için milyonlarca frankımız da olsa onun en ufak bir tablosunu bile hediye edemeyiz.

"Paris pek tekin bir şehir değil, artislere ilham veriyor ama hassasları hasta ediyor...

"Gelgelelim gene bugünkü Mt. Parnasse'ın alay tarafına Mesela Petrof (Ben Petrof'u Cafe de Döme da tanıdığım zaman sarhoştu) ve kendisini hiçbir vakit ne ben ne de başkası ayık görmedi. Kendisi ressam. Zannedersem oldukça istidatli "Tablolarınızın birkaçını görmek kabil midir" diye o bana soruyor, ben ona soruyorsam da, ne ben ona ne de o bana tablo göstermedik. Kendisi beyaz ruslardan, dolayısıyla garsona habire (vin blanc) ısmarlıyor. Sağ elinde bir buket gül, sol elinde bir demet turp. Birini kokluyor, ötekini şaraba meze yapıyor ve terastan caddeye doğru tükürüyor. Katillerim affetsinler, gerek sağlı sollu buket taşımak, gerekse kahvehane terasında herkesin üstünden caddeye tükürmek gibi fena adetleri arkadaşım benden öğrendi.

"Arkadaşım bir gün şarabı fazla kaçırdı, caddeyi tutturamayıp bir dilberin sağ gözüne bir tükürüş tükürdü ki, ben hiçbir vakit böyle şey yapmazdım. Petrof özür dilemek makamında dilberin kucağına gül atmak istedi, fakat fazla kaçırdığından turp buketini attı. Ve Petrof'u kahveden attılar.

Gerek Döme, gerekse Cafe Rotonde'nin müşterileri Petrof'tan ve şair mergalt'dan bucak bucak kaçarlardı. İkisi de hiçbir vakit ayık olmadığından, ne dükkân camekânı ne de gezen halk kendisinden emin değildi.

"Petrof yazın Coupole ile Döme'un arkasındaki banklarda uyur, polis de kendisini çok iyi tanıdığın-dan ses çıkarmazdı. Bir gün Petrof, Rotonde'da mütemadi içkiden ve gıdasızlıktan düşüp bayılmış ve hastaneye götürmüşler. Orada on gün kalmış, ayıldığı gün Petrof'u turp gibi görenler "Nihayet Petrof da adam oluyor" dedilerse de, akşam Mergs'a rastgelen kendisi, birkaç arkadaş daha, bardan bara gidip para yerine dövüş etmişler. Ertesi gün Döme aperatif niyetine (vin blanc) içerken bana derdini döküyor: "Qu'est ce que je dois faire mon vieux, j'ai ni couleur, ni toile ni vemis â peindre, j'at- tends que le bon dieu m'inspire"* diyor ve çekiyor kafayı.

"Bohem de çıkmaz sokakta, bu da ancak Paris'te kabil. Sabahtan akşamı düşünmeyen şu birkaç kişiyi de artık yakın zamanda göremeyeceğiz.

"Arada bir vieux Montmartre'a giderdim. Buranın evleri ve halkı fakir, eski fakat mes'ut gibidir. Paris'in en güzel yeri burasıdır. Evleri hiç de mefruş olmadığından ve mevki itibarıyla bir tepe üzerinde olduğundan, çok şükür çek defterli ecnebi zümresi burada ikamet etmiyor, burası gayrı mahluk (comme ite fautj bir mahalle.)

"Buraları herkese Utrillo'nun tablolarını hatırlatıyor. Bir okla şarap mukabilinde hediye ettiği tabloları.

"Buradaki (place tertre)'deki şarap kadar hiçbir yerin şarabı lezzetli gelmiyor. Burasını ben çok sevdim, bu eski mahalle bu dar yollar... Sonra burada yeni bir kilise ve Sacre Coeur, bu kilisenin merdivenlerinden aşağı inildiği zaman Place Royale geliyor. Orada büyük bir artist yaşardı. Geçenlerde intihar etti. Jules Pascin...


"Pascin'i bütün dünya tanırdı. Pascin'in eserleri Modigliani'nin eserlerine nazaran şuh ve mütebessim görünür. Fakat bildiğimiz Pascin, deniz ve hava gibi değişen bir mahluk olduğundan Pascin mi daha hazin, Modi mi daha hazindi, Allah bilir. Kendisinin hiçbir eksiği yoktu. Daha tabloya başlamadan evvel 50.000 frc fiat verilir ve bittiği zaman da artardı. Yani kendisi maddeten pek zengindi. Çalıştığı nadirdi, fakat bir saatten fazla bir tabloya malik olduğu servet daha fazla, para onun için bir rol oynamaz, oraya buraya israf ederdi. Pascin son zamanlarda hiçbir şeye inanmamaya başladı. Her gün atölyesinde bulunan sayısız ve güzel güzel kızlar bir sabah atölye kapısını açabilmek için epeyce zahmet çektiler.

"Kapı açıldığı vakit Pascin'in boynu kapının tokmağına bağlı cesedi ile karşılaştılar.

"Pascin'in, sizler kapıyı açarsınız ama ilk önce başımı alırsınız" demek istediğini anlayan anladı. Bütün Paris birbirine girdi, kimse inanmak istemiyordu... Herkes şimdi anlatıyor. Ne idi o günler, hani başında bronz renginde şapka, yanında sayısız ve yarım yamalak tanıdığı misafirlerle Pascin'in Place Pigale den Clichy'ye doğru inişi?., ve lüks lokantalarda ziyafetler...

"Hangi memlekette doğduğunu bile bilmek istemeyen bir kahraman gibi, arslan gibi ölmesini ve yaşamasını bilen bohemler bohemi Pascin şimdi St. Duen'deki musevi mezarlığında yatıyor...

"Vieux Monmartre'da bir yokuşun dibinde ufak bir Cabaret vardı (Lapin agile). Hiçbir yerde bu kadar güzel chanson söylenmiyor. Orada her akşam Verlaine'ın La chant de la pluie'sini söyleyen yok. Bütün Paris tanır ve sever, iyi bir musikişinas bestesi olan bu şiiri bir defa dinleyen bir daha unutmuyor, iki defa dinleyen bir daha Lapin agilel'e gitmeye cesaret edemiyor. Çok hazin.


*
Fikret Muallâ Saygı
 "Paris"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder