TANRISAL OĞLAN / Thomas Mann



Thomas Mann çocuklara ve genç erkeklere duyduğu eğilimi hiç saklamamıştır. İki oğlu Klaus ve Golo’nun da homoseksüel olması nedeniyle o bu konuyla kişisel ve toplumsal anlamda hep karşı karşıya gelmiştir. Gençlik yapıtından itibaren bunu Hanno Buddenbrook’un Kai Graf Mölln’e, Tonio Kröger’in Sarışın Hans Hausen’e duyduğu oğlan sevgisini, dahası Gustav von Aschenbach’ın güzel Tadzio’ya olan düşkünlüğünü öylesine kusursuzca tanımlanmıştır ki, sahip olduğu bir okuyucu kitlesinin büyük bir çoğunluğu bizzat yaşayarak veya henüz şekillenmemiş hayaller ve arzularla bu edebi figürlerle özdeşleşebilmiştirler — sanatın en basit etkisi ve bununla birlikte en kalıcı olanıda.

Thomas Mann'ın kişisel yaşantılarını yansıtmaya duyduğu eğilim, bir sonraki yapıtında daha büyük bir ölçüde artmış ve kendini yansıtan eleştirel Opus magnum’u için günlüğüne şu notu düşmüştür:

“Gözlemler”in benim homoseksüelliğimin bir ifadesi olduğundan hiçbir şüphem yok (17.9.1919)

O dönemde büyük bir hayranlık, hatta aşkla oğlu Klaus'un gelişimini izler ve on dört yaşında olan oğlu için şöyle söyler: "Oğluma aşık olmamın çok doğal olduğunu düşünüyorum." (25.7.1920). 

"Onu tümüyle çıplak gördüğümde, onun erkeklik öncesi parlak vücudunun yarattığı etkinin giderek bir sarsıntıya dönüştüğünü ifade eder (17.10.1920).

 Evliliğinde söz konusu olan heteroseksüel ilişkideki başarısızlığı ile ilgili kayıtlar çoğalır ve kadınsı olan her şeye karşı duyulan belirgin bir gerginlik gittikçe artar. Bayan bir dansçı için: "Sıkıcı hatta iğrenç. Böylesine kokuşmuş, zarif bir dişilikten sonra sokakta gördüğüm ilk genç adama daha çok hayranlık duydum" (23.3.1919). 

Bu gerginlik kendisini bir kez daha otuzlu yılların sonuna doğru, onu Washington'daki resmi çevrelerle tanıştıracak, saygın bir kişilik olan koruyucu Agnes E. Meyer’e karşı hissettirir. Eski günlüklerinde bu tür kaygılar şu soruda doruğa ulaşır: 

"Galiba dişiliğe hiçbir ilgim kalmadı" (25.7.1920)



 Bütün bunlar Thomas Mann’ın evlenmeden önce ve sadece ağabeyi Heinrich Mann’a anlattığı, kendisinden yaşça biraz küçük Paul Ehrenberg’le yaşadığı o coşkulu aşktan sadece on beş yıl sonra olur. Ancak ilerki yaşlarda, Doktor Faustus’da bu ilişki açıklanır ve Paul Ehrenberg, otobiyografik romanda yaşadıkları özel ilişkiyi sezdiren, natüralist ve karakteristik isim Rudi Schwerdtfeger olarak su yüzüne çıkar.

Thomas Mann’ı imparatorluk dönemindeki muhafazakârlığından koparıp onun demokratik bir liberalizmi benimsemesine neden olan Weimar Cumhuriyeti onun homoseksüelliğini de açığa çıkarır. Yapıtlarında cinsel arzularla ilgili daha açık seçik anlatımlara girer. Büyülü Dağ'da Pribiszlav Hippe’nin crayon'u (dolma kalem) henüz gelişmemiş ama leitmotif olarak vurgulanmış fallos sembolüdür. Sonra İncil’deki Joseph birçok kez, Potiphar’ın karısının çığlık atmasına neden olan feragat sahnesine kadar olağanüstü vücuduyla adeta tanrısal bir biçimde yansıtılır: "Onun gücünü gördü" Thomas Mann Lotte Weimar romanında Goethe’yi güçlü bir ereksiyonla uyandırır. Wiligis’in Gregorius’un (Seçilmiş), Kean Keaton'un (Baştan Çıkarılmış) ve Felix Krull’un cinsel arzuları kesinlikle fallosun etkisindedir. Hans Blüher’in Erkek Toplumunda Erotizmin Rolü adlı eserini Thomas Mann 1919’da okumuştur. "Tek taraflı, ama doğru" (Günlük. 17.9.1919) - o bu konuyu bir doktrine kadar vardırıyordu: homoseksüelliğinin aslında Alman dünyasına ait olduğunu. (Günlük, 12.7.1934).



Thomas Mann kendisi için, kendi duygularıyla ilgili günlük tutuyordu. Okuyucuların Goethe’nin aşklarını Zeus’un aşkları gibi yarış halinde ezberleyeceğini, Weimar’da Charlotte’ye söylettiği gibi, kendisi de sevdiklerinin adlarını kimsenin unutmaması için bir çok kez listeler halinde yazmıştır. Ama bu listeler ilginç veya önemli değildir. Önemli olan onun “Doktor Faustus'un Oluşumunda” Münih’teki Paul Ehrenberg dönemine ait anıları veya sarışın Hans Hansen’e esin kaynağı olan arkadaşının ölüm yıldönümünde Lübeck’li bir okul arkadaşına yazdığı mektuptaki anıları gibi onun kendisini dış dünyaya, çevresine açtığı satırlardır...

"onu sevdim -o benim gerçekten ilk aşkımdı, bana böylesine mutluluk ve acı veren, daha şefkatli bir aşkı yaşamak mümkün olmadı", 

Bazı ülkelerde okul kitaplarına girmiş olan bu öyküye (sözlüğüyle birlikte) o, bu “masumiyet tutkusuna” “Tonio Kroger" de bir anıt dikmiş olduğunu iddia ediyordu,

 "bugün genç İngilizlerin; Amerikalıların, Fransızların, Macarların oturup ondan ve benim onun için yarattığım acılardan bahseden sayfaları okuduklarını düşünmek çok tuhaf. Düşünmesi çok tuhaf olan bir şey de, bu insan evladının bütün şansının günün birinde kalıcı bir şiire dönüşecek olan bir duyguyu uyandırmış olmasıdır."

 Bu şekilde homoseksüel deneyim evrenselleştirilmiş, hatta sanatta yüceltilmiştir. Thomas Mann bundan yirmi yıl önce buna benzer bir anlamda, güncesinde şu düşüncesini dile getirmişti:

"Bu derin etkilenmeyi, Paul Ehrenberg döneminin o sarhoşluğunu sadece bir kez -olması gerektiği gibi- yirmi beş yaşımın gereği önemli bir gönül ilişkisi olarak yaşadım. Bu insanca ve doğal bir şey, ve bu doğallık çerçevesinde ben bu deneyimimin evlilik ve çocuklara kıyasla daha fazla normlara uygun olduğunu düşünebilirim" (6.5.1934)


Homoseksüel deneyim, insan yaşamında genel geçer bir deneyimdir. Thomas Mann'ın bu görüşünü Michelangelo, Shakespeare, Goethe ve Freud gibi tinsel yetenekleri pek de az olmayan insanlarla da paylaşır. Yusuf romanında, genç erkeklere olan özel ilgisini, evrensel bir boyuta taşır, evrenin oluşumuyla ilgili dünya görüşüne: Bu yüzyılda din mitolojisiyle ilgili yapılan araştırmaları, Uzakdoğu’dan Yunanistan a kadar tüm benzer öğelerle insanın ilk örneğinin ışıktan yaratılmış bir oğlan olarak kabul edildiğini ortaya koyar. İnsanlığın tamamlanmış ilk örneği olarak dünyanın oluşmasından önce yaratılmış ışıktan oluşan genç oğlan, (Yusuf ve Kardeşleri. Giriş; Yusuf Tanrısal oğlandır ve kendisi gibi olan Fenikeli Tammuz’u, Mısırlı Osiris’i. Yunanlı Apoll’u ve de Musevi ve Hıristivanlarda insan olarak meydana çıkan İsa’yı temsil eder. Onların maskelerini takıp oynamak ve insanlık tarihinden kesitler sunmak hoşuna gider. Bu erotik düşüncesi hep söz konusu olmuştur. Yetmiş beş yaşındayken bile güncesine şu notu düşer: 

"Tanrısal oğlana" hastalık derecesinde bir tutku (6.8.1950); Ve  "Benim bu genç erkek tutkum, belki de geç kalma korkusuyla, son zamanlarda şüphesiz bir hayli arttı, gözlerim bu tür güzelliklere oldukça açık ve arzulu, bu konudaki yeteneğimi yitirmiş olmam da benim için anlaşılır gibi değil. “Tanrısal oğlanın hayranlık duyulacak değerde ve kadınsı olan her şeyin üstünde olması ve de dünyada hiçbir şeyle kıyaslatmayacak bir özlem uyandırması benim için ispata gerek duyulmayacak bir gerçek (28.8.1950). 

Bu övgülerle, onu o sırada büyüleyen genç erkekleri kastetmediğini her seferinde de ekler. Çünkü bu yüce fanteziyi göz önünde canlandırmak, anlatmak ve gerçeğe dönüştürebilmek için -ya da Thomas Mann’ın gerçekçi estetik anlayışı neyi gerektiriyorsa-bedensel görünümlere ihtiyaç duyar ve eğer o an elinin altında göze hoş gelen bir şeyler yoksa, o zaman Pasifik sahilinde yapılan yürüyüşlerde rastlanan California beach boys’larda bu görevi üstlenebilirler. Veya garsonlar ya da tenisçiler (Merkür bacaklı) ya da birlikte seyahat ettikleri ya da sinemadaki çıplak bedenler, bunları izlemekten Thomas Mann büyük bir keyif alır.

Küçük bir ekleme ama belki kayda değer -Thomas Mann’ın ölümünden sonra geride bıraktığı yapıtların açılması, nasıl modeller konusundaki kaynak araştırmalarını arttırdıysa- Güncelerinin yayımlanması da onun cinselliğiyle ilgili bir yığın gözlemi de beraberinde getirmiştir. Ne birinci durumdaki deneyimleri ne de ikinci durumdaki gözlemci yanı, Thomas Mann'in yapıtlarının anlaşılmasına fazla bir katkıda bulunmuştur.

Klaus Schröter'in
Thoman Mann kitabından

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder